1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve...

117
1. Osman Gazi Han Padişahlık Sırası 1 Saltanatı 27 Yıl Cülûsu 1281, 1284, 1299 Babası Ertuğrul Gâzi Bey Annesi Hayma Ana Doğumu 1258 Vefâtı 1326 Kabri Bursa'da Osman Gâzi Türbesi'ndedir Erkek Çocukları Pazarlı Bey, Çoban Bey, Hamid Bey, Orhan Bey, Alaeddin Ali Bey, Melik Bey, Savcı Bey. Kız Çocukları Fatıma Hatun Osmanlı sultanlarının ilki. Dünyânın en uzun ömürlü hânedanının ve en büyük devletlerinden Osmanlı Devletinin kurucusu. 1258 tarihinde Söğüt'te doğdu. Oğuzların Bozok kolunun Kayı boyundan Ertuğrul Gâzinin oğludur. İslâm terbiyesiyle yetiştirildi. İslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh arkadaşı ve kumandanlarından kılıç kullanmayı, kargı savunmayı, ata binmeyi öğrendi. Onların gazâlarını dinledi. Yaptıklarından ibret alarak, gençliğindeb itibâren gazalara katılıp, zaferler kazandı, kumandanlık vasıflarını geliştirip kuvvetlendirdi. Bizans'ın hâkimiyetindeki Batı Anadolu cihat memleketi olduğundan, bölgede gazâ niyetiyle pekçok kumandan mücâhid, derviş ve her biri birer gönül sultanı şeyh ve âlim bulunuyordu. Osman Gâzi; Anadolu'nun İslâmlaştırılıp, Türkleşmesi faaliyetine katılan bu gönül sultanlarından, ahilerden, Şeyh Edebâl'nin sohbetlerine katılıp, mâneviyâtını yükseltti. 1277 yılında, on dokuz yaşındayken bir gece rüyâsında; Şeyh Edebâli'nin böğründen bir ay çıkıp, göğsüne girdiğini, sonra göbeğinden, bütün âfâkı, gökyüzünü kaplayan bir ağacın çıktığını, yüksek dağ ve pınarlara gölge saldığını ve insanların ondan çok faydalandıklarını gördü. Rüyâsını Şeyh Edebâli hazretlerine anlattı. Hocası; ''Müjde ey Osman! Hak teâlâ sana ve senin evlâdına saltanat verdi. Bütün dünyâ, evlâdının himâyesinde olacak, kızım Mâl Hâtun da sana eş olacak.'' diyerek rüyâsını tâbir etti. On dokuz yaşındayken Şeyh Edebâli'nin kızı Mâl Hâtun ile evlendi. Edebâli'nin kızının Bâlâ Hâtun olduğu da rivâyet edilmiştir. Osman Gâzi cesâreti, zekâsı, cömertliği, İslâm dinine sadâkati ve tatbikatı herkesçe takdir edildiğinden babası tarafından Kayı boyu beyliğine aday gösterildi. Ertuğrul Gâzi, 1281 yılında vefât edince Kayı beyi oldu. Anadolu Selçuklu Devletinin Bizans hudundaki Kayılar, Söğüt kışlağı ile Domaniç yaylağı arâzisine hâkimdiler. Osman Gâzi, Kayı beyi olunca, hudut komşusu Bizans tekfurları ile iyi geçinmeye çalıştı. Bunlar arasında en çok Bilecik tekfuru ile anlaşıyordu. Boyda, eskiden beri yaylağa çıkarken, ağır eşyâları Bilecik Tekfuruna emânet etmek, buna karşılık tekfura bâzı hediyeler sunmak geleneği vardı. Emânetin teslimi ve alınması, silahsız kimseler ve kadınlar tarafından yapılırdı. Aşiretlerin yaylaya çıkış

Transcript of 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve...

Page 1: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

1. Osman Gazi HanPadişahlık Sırası 1

Saltanatı 27 Yıl

Cülûsu 1281, 1284, 1299

Babası Ertuğrul Gâzi Bey

Annesi Hayma Ana

Doğumu 1258

Vefâtı 1326

Kabri Bursa'da Osman Gâzi Türbesi'ndedir

Erkek Çocukları Pazarlı Bey, Çoban Bey, Hamid Bey, Orhan Bey, Alaeddin Ali Bey, Melik Bey,

Savcı Bey.

Kız Çocukları Fatıma Hatun

Osmanlı sultanlarının ilki. Dünyânın en uzun ömürlü hânedanının ve en büyük devletlerinden

Osmanlı Devletinin kurucusu. 1258 tarihinde Söğüt'te doğdu. Oğuzların Bozok kolunun Kayı

boyundan Ertuğrul Gâzinin oğludur.

İslâm terbiyesiyle yetiştirildi. İslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel

bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh arkadaşı ve kumandanlarından

kılıç kullanmayı, kargı savunmayı, ata binmeyi öğrendi. Onların gazâlarını dinledi.

Yaptıklarından ibret alarak, gençliğindeb itibâren gazalara katılıp, zaferler kazandı,

kumandanlık vasıflarını geliştirip kuvvetlendirdi.

Bizans'ın hâkimiyetindeki Batı Anadolu cihat memleketi olduğundan, bölgede gazâ niyetiyle

pekçok kumandan mücâhid, derviş ve her biri birer gönül sultanı şeyh ve âlim bulunuyordu.

Osman Gâzi; Anadolu'nun İslâmlaştırılıp, Türkleşmesi faaliyetine katılan bu gönül

sultanlarından, ahilerden, Şeyh Edebâl'nin sohbetlerine katılıp, mâneviyâtını yükseltti.

1277 yılında, on dokuz yaşındayken bir gece rüyâsında; Şeyh Edebâli'nin böğründen bir ay

çıkıp, göğsüne girdiğini, sonra göbeğinden, bütün âfâkı, gökyüzünü kaplayan bir ağacın

çıktığını, yüksek dağ ve pınarlara gölge saldığını ve insanların ondan çok

faydalandıklarını gördü. Rüyâsını Şeyh Edebâli hazretlerine anlattı. Hocası; ''Müjde ey

Osman! Hak teâlâ sana ve senin evlâdına saltanat verdi. Bütün dünyâ, evlâdının himâyesinde

olacak, kızım Mâl Hâtun da sana eş olacak.'' diyerek rüyâsını tâbir etti. On dokuz

yaşındayken Şeyh Edebâli'nin kızı Mâl Hâtun ile evlendi. Edebâli'nin kızının Bâlâ Hâtun

olduğu da rivâyet edilmiştir.

Osman Gâzi cesâreti, zekâsı, cömertliği, İslâm dinine sadâkati ve tatbikatı herkesçe takdir

edildiğinden babası tarafından Kayı boyu beyliğine aday gösterildi. Ertuğrul Gâzi, 1281

yılında vefât edince Kayı beyi oldu. Anadolu Selçuklu Devletinin Bizans hudundaki Kayılar,

Söğüt kışlağı ile Domaniç yaylağı arâzisine hâkimdiler. Osman Gâzi, Kayı beyi olunca, hudut

komşusu Bizans tekfurları ile iyi geçinmeye çalıştı. Bunlar arasında en çok Bilecik tekfuru

ile anlaşıyordu. Boyda, eskiden beri yaylağa çıkarken, ağır eşyâları Bilecik Tekfuruna

emânet etmek, buna karşılık tekfura bâzı hediyeler sunmak geleneği vardı. Emânetin teslimi

ve alınması, silahsız kimseler ve kadınlar tarafından yapılırdı. Aşiretlerin yaylaya çıkış

ve dönüşlerinde, İnegöl Tekfuru yollarını keserek, onlara zarar veriyor, bu yüzden sık sık

Page 2: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

çarpışmalar oluyordu. Osman beyin kuvvet ve nüfûsunun devamlı arttığını gören İnegöl

Tekfuru Nikola, komşularından tekbir alınmasını istedi. İnegöl Tekfurunun Bizanslılara

ittifak teklifi, Bilecik Tekfuru tarafından Osman Gâziye haber verildi. Tekfur Nikola'nın,

pazarköy (Ermenibeli) kuvvet topladığı tespit edilince, Osman Gâziye haber verildi. Tekfur

Nikola'nın, pazarköy'de kuvvet topladığı tespit edilince, Osman Gâzi, Kayı ileri gelenleri,

kumandanlar ve arkadaşlarından Akçakoca, Abdurrahman Gâzi, Aykut Alp, Konur Alp ve Turgut

Alp ile görüşme yaparak, İnegöl'ün fethine karar verdi. 1284'te Pazarköy'de meydana gelen

muhârebede, Osman Gâzinin yeğeni Bay Hoca şehit düştü. Muhârebe ardından Kulaca Kalesi

fethedildi. Mağlubiyet üzerine İnegöl Tekfuru ile Karacahisar Tekfuru birleştiler. 1288

yılında Domaniç yakınında Erice (Ekizce) 'de yapılan muhârebede, tekfurlar tekrar mağlup

edildiler. Bu muhârebede de Osman Gâzinin Ekizce muvaffakiyeti, Anadolu Selçuklu Sultânı

Gıyâseddin Mes'ûd Şah tarafından mükâfatlandırıldı. Gönderilen bir fermanla Söğüt Osman

Gâziye yurt olarak verildi.

Sultandan aldığı duâ sonrasından gazâ akınlarını daha da hızlandıran Osman Gâzi, bir

baskınla İnegöl Tekfurunu ve pekçok askerini öldürdü. İnegöl'den pekçok ganimet aldı.

İnegöl Tekfurunun öldürülmesi ve Osman Gâzinin devamlı genişlemesi, Bursa ve İznik

tekfurlarını telâşlandırdı. Osman Gâzinin Bizans tekfurlarına karşı tâkip ettiği siyâset;

Anadolu Selçuklu Sultanlığınca takdir edilip, tekrar mükâfatlandırıldı. 1289'da bir

fermanla Söğüt'e ilâveten Eskişehir ve İnönü tarafları verilip, miri vergiden muaf

tutuldukları gibi Beylik âlametlerinden alem, tuğ, kılıç ile gümüş takımlı at da

gönderildi. Selçuklu sultanının hediyeleri alınıp, fermanı okununca Osman Gâzinin gazâ

akınları iyice hızlandı. İznik'e akın tertiplendiyse de kale alınamadı pekçok ganimetle

dönüldü. Karacahisar ile Yarhisar tekfurları, Osman Gâzi aleyhine ittifak kurdular. 1291'de

Karacahisar fethedilince, alınan ganimetlerin beşte biri Anadolu Selçuklu Devleti başşehri

Konya'ya gönderilip, kalanlar muhârebeye katılan gâzilere dağıtıldı. 1292'de Sakarya

ırmağının kuzeyine akın yapıldı. Bu akınlarda Sorgan köyü, Göynük, Taraklı Yenicesi ve

Mudurnu taraflarının askeri mevkileri tahrip edilip, pekçok ganimet alındı. Osman Gâzi,

gazâlarda alınan ganimetleri hâlen kuruluş safhasında olan devletin ihtiyaçlarını

tamamlamakta kullanıyor, kalanlarını muhârebelere katılan gâzilere dağıtıyordu. Osman

Gâzinin teşkilâtlanmaya verdiği ağırlık 1298 yılına kadar devam etti. Osman Gâzinin ileriye

dönük faaliyetlerini, huduttaki Bizans tekfurlarını daha da telaşlandırdı. Bilecik tekfuru

da Osman Gâzi aleyhine ittifak içine girdi. Bizans- Rum tekfurları, Osman Gâziyi muhârebe

meydanında öldürüp yenemeyeceklerini anlayınca, entrikaya başvurdular. Yarhisar Tekfurunun

kızıyla evlenecek olan Bilecik tekfurunun düğününe dâvet edip, öldürmeyi plânladılar. Osman

Gâziye suikast tertibi, dostu Harmankaya Tekfuru Köse Mihal tarafından haber verildi.

Gerekli tedbirleri alan Osman Gâzi, Bizans tekfurları ile berâber dâvet edildiği düğüne,

hediye olarak kuzu sürüsü gönderdi.Düğün sonrası yaylaya çıkacağını bildirerek, eskiden

olduğu gibi değerli eşyâlarının kadınlar vâsıtasıyla kaleye alınmasını istedi. Bilecik

Tekfuru, Bizans tekfurlarıyla ittifâk hâlinde olduğundan Osman Gâzinin teklifini kabul

edip, düğün yeri olan Çakırpınarı'na gitti. Osman Gâzi aşiretin eşyâsı yerine atlara silâh

yükletip, harp hilesiyle, kırk kadar gâziyi kadın kılığında Bilecik'e gönderdi. Aşiret

kâfilesi Bilecik'e gidip, şehri ele geçirdi. Osman Gâzi de düğünden dönen tekfurları

kurduğu pusuyla yenilgiye uğratıp, düğüne katılanların ve askerlerinin çoğunu öldürttü.

Osman Gâziye karşı tertiplenen Bizans entrikası lehe çevrilip, gelin dâhil, düğüne

katılanların bir kısmı esir alındı. Geline Nilüfer adı verilip, Osman Gâzinin oğlu Orhan

Gâziye nikâhladı. Fethe devam edilip, ertesi gün Yarhisar Kalesi kuşatıldı ve ele

geçirildi. Osman Gâzinin kumandanlarından Turgut Alp ve gâziler de İnegöl'ü fethettiler.

Osman Gâzi Batı Anadolu'da Bizans hududunda fetihlerde bulunurken, Moğolİlhanlılar da

Anadolu'yu istilâ ettiler. İlhanlı Hükümdarı Gazan Han Anadolu Selçuklu Sultanı Alâeddin

Şahı İran'a götürdü. Bütün Türkiye Selçuklu Devletinin toprakları, İlhanlıların eline

Page 3: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

geçti. İlhanlı zulmünden hicret eden birçok Anadolu Selçuklu emiri ve mâiyeti, Osman

Gâzinin gazâlarına katılmak için hizmete geldi. Böylece Osman Gâzi 1281 yılından beri

arâzisini devamlı genişletip, gazâ niyetiyle hizmetine katılanlarla devamlı güçlendi.

Anadolu Selçuklu Sultanlığının fetret devrindeki iktidar boşluğundan faydalanan Türk

beyleri istiklâllerini ilân ettiler. Osman Gâzi de iyice kuvvetlenmişti. 1299'da

istiklâlini ilân edip, tabilikten kurtuldu. Osman Gâziye istiklâl alâmetleri olan ferman,

sancak, alem, tuğ, kılıç ve at ile takımı önceden verildiğinden, istiklâlin, ilân

etmesiyle, devlet teşkilâtının müesseselerini kurup, her kaleye subaşı, dizdar, kâdı tâyin

etti.Köyler timar olarak sipâhilere dağıtıldı. Bu arada Yundhisar ve Yenişehir kalaleri

fethedildi. Osman Gâzi, yeni fethedilen Yenişehir'i merkez, hâline getirdi. Burada idâri,

iktisâdi ve sosyal müesseseler inşâ ettirip, evler, dükkanlar, çarşı ve hamamlar yaptırdı.

Devleti beş idâri bölgeye ayırdı. Her bölgenin idâresine güvendiği, kâbiliyetli ve âdil

kumandanlar tâyin etti. Oğlu Orhan beye Sultanönü, Gündüz Alp'e Eskişehir, Aykut Alp'e

İnönü, Hasan Alp'e Yarhisar, Turgut Alp'e İnegöl bölgelerinin idâresini verdi. Neticede

dört yüz çadırla Türkiye Selçuklu bizans hududuna yerleştirilen Kaya Aşireti, 1299'da Osman

Gâzinin adına izâfeten Osmanlı hânedanı ve devletini kurmuş oldu. Osman Gâzi İslâm dininin

esaslarını, Türk örfünü teşkilât ve müesseselerini safha safha yerleştirip,

mükemmelleştiriyordu. Teşkilât ve müessesini kurarken, İslâm dininin farzlarından cihat

emrini de yapıyorlardı. Devamlı genişleyip, teşkilâtlanan Osmanlı tehlikesini huduttaki

tekfurlarla hâlledemeyeceğini anlayan Bizans Kayseri ikinci Andronikos Poleologos, hassa

kumandanlarından Musalon'u Osman Gâzi üzerine sefere gönderdi. Musalon kumandasındaki

Bizans kuvvetleriyle Osman Gâzi 1302'de İznik'in kuzeydoğusundaki Koyunhisar Kalesi

mevkiindeki karşılaştılar. 27 temmuz 1301 târihinde yapılan Koyunhisar Muhârebesinde Osman

Gâzi muzaffer oldu. !302 yılında Köprühisar Kalesi fethedildi. 1303'te Yenişehir'in

güneybatısındaki Marmaracık Kalesi fethedilip, İznik'in kuzeyindeki Katırlı Dağı eteğine

kale yapıldı. Kaleye Taz Ali kumandasındaki yüz asker bırakılarak İznik ablukaya alındı.

1306'da Bursa Tekfurunun idâresindeki müttefik Bizans tekfurlarına karşı sefer yapıldı.

Osman Gâzi müttefik Bizans tekfurlarının kuvvetini Dinboz'da mağlup etti. Kestel, Kite ve

Ulubad kaleleri Osmanlıların eline geçti. 1306'da Osmanlılar, ilk defâ Ulubat tekfuruyla

askeri antlaşma imzâladılar. Antlaşmaya göre; mülteci Kite Tekfuru Osmanlılara iâde

edilecek, Türkler Ulubat Nehrini geçmeyecekti. Osman Gâzinin Osmanlı arâzisini devamlı

genişletmesi Bizanslıları telaşa düşürdü. Bizanslılar, İlhanlılarla akrâbalık kurarak,

Osmanlı taarruzlarından kurtulmak istediler. Bizans Kayseri kızı Maria'yı İlhanlı hükümdarı

Gazan Hana nişanladı. Onun ölümüyle de Olcaytu Hana nişanlayarak, kalelerini Osman Gâzinin

taarruzlarından kurtarıp, Osmanlı hakimiyetindeki arâzilerin geri alınmasını ümit etti.

Osman Gâzi, Bizans Kayserinin ittifak arayışı içinde olduğu zamanda da gazâlarını sürdürdü.

1307'de İznik kuşatılıp, Yalova'ya akın düzenlendi. böylece Osmanlılar denize ulaştı.

1308'de Marmara Denizindeki İmralı Adası fethedilip, deniz üssüne sâhip olundu. Bizans'ın

Bursa ile deniz ulaşımı ve irtibatı kontrol altına alındı. İznik civârındaki Koçhisar

fethedildi.

Osmanlıların Bizans hududunda tesis ettiği âdil idâre; tekfurların zulmünden, vergilerin

ağırlığından bıkan hıristiyan ahâliden başka, kumandanların da takdirini kazanmıştı.

1313'te Harmankaya Tekfuru Mihal de Osman Gâzinin maiyetine girip, Müslüman oldu. Köse

Mihal Gâzi adını alarak, pekçok muhârebeye katıldı. Osmanlı Devletine çok hizmeti geçti.

Marmara sâhilinden Karadeniz istikâmetinde gazâ akınlarına devâm eden Osmanlılar, 1313'te

Akhisar, Geyve, Lüblüce, Lefke, Hisarcık, Tekfurpınarı, Yenikale, Karagöz ve Yanıkçahisar

kalelerini fethettiler. Bursa, Osmanlı arâzisi ortasında bırakıldı. Bursa ablukaya alınıp,

Kaplıca ve Uludağ istikâmetlerine iki kale yapıldı. Kaplıca istikâmetindekinin

kumandanlığına Osman Gâzinin yeğenlerinden Aktimur, Uludağ tarafındakine Balaban tâyin

edilip, kalelere kumandanlarının isimleri verildi. 1313 yılından itibâren Bursa kuşatmaya

alındı. Moğol istilâsından Batı Anadolu'ya gelip, Kütahya'ya yerleşen Çavdarlı Aşiretinin

Page 4: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Osmanlıya karşı yaptığı düşmanca hareketler, Osman Gâzinin oğlu Orhan Gâzi tarafından

durduruldu. Oymahisar'da yapılan muhârebede Çavdaroğlu esir edilip, aşiretin saldırganları

cezalandırıldı. 1317 yılında Orhan Gâzi ve kumandanlarından Konur Alp, Sakarya ve Karadeniz

istikâmetindeki Karatekin, Ebesuyu, Karacebeş, Tuzpazarı, Kapucuk ve keresteci kalelerini

fethedip, bu mevkileri Osmanlı hâkimiyetine aldılar. Akça koca Sakarya Nehrinin batısından

İznik Kalesine kadar olan mevkii fethetti. Buralara, adına izafeten, Koca-eli denildi.

Osman Gâzinin, gençliğinden beri Rum ve düşman tecâvüzlerine karşı sürdürdüğü askeri

hazırlığı ve mücâdelesi, devlet kurarken gerçekleştirdiği idâri ve siyâsi faaliyetler onu

altmış yaşından itibâren iyice yormaya başladı. Nikris (romatizma) hastalığından da

muzdaripti. Gazâ akınlarıyla yetişip, yiğitliği, cesâreti, bilgisi ve dinine sadâkatiyle

düşmanların korkusunu, Müslümanların takdirini kazanan oğlunun idâre tarzını sağlığında

görebilmek için, son yıllarındaki fetih hareketlerinde ve siyâsi hâdiselerde Orhan Gâziyi

vazifelendirdi. 1321'de Orhan Gâziyi Mudanya, Kara Timurtaş Beyi de Gemlik seferine

gönderdi. Mudanya feth edilip, Bursa ablukası daha da kuvvetlendi. Akınlara devam edilerek

1323'te Akyazı, Ayanköy, 1324'te Karamürsel, 1325'te Orhaneli denilen Atranos feth edildi.

Osman Gâzi, 1314 yılından beri çevresini ablukaya alıp, kuşatma hâlinde tuttuğu Bursa'nın

fethini görmek istiyordu. Orhan Gâzi 6 nisan 1326 târihinde Bursa'yı fethedip, Osman

Gâzinin ve Müslümanların arzusunu yerine getirdi. Gâzilerin akınları neticesinde, Bolu,

Kandıra, Ermenipazarı ve Devehisarı feth edildi. Bursa dâhil bütün fethedilen bölgeler imar

olunarak, sâhipsiz evler gâzilere dağıtıldı. Osmanlı teşkilât ve müesseseleri kuruldu.

Hıristiyan ahâliden Osmanlı ülkesinde oturanlar, İslâm dininin gayri müslimlerle alâkalı

hukûku tatbik edilerek vergilendirildiler. Osman Gâzinin, hastalığı Bursa'nın fethinden

sonra arttı. Hocası Şeyh Edebâli ve hanımı Mâl Hâtunun vefâtıyla hastalığı daha da

şiddetlendi. Vefât edeceği zaman, oğlu Orhan Beye vâsiyetnamesi, İslâmiyete olan sevgi ve

saygısını, Türk milletinin rahat ve huzurunu düşündüğünü ve insan haklarına olan gönülden

bağlılığını açıkça bildirmektedir.

Vasiyetnâmenin özü şöyledir:

''Allahü teâlânın emirlerine muhalif bir iş eylemiyesin! bilmediğini şeriat ulemâsından

sorup anlayasın! İyice bilmeyince bir işe başlamayasın! Sana itâat edenleri hoş tutasın!

Askerine in'âmı, ihsânı eksik etmeyesin ki, insan ihsânın kulcağızıdır. Zâlim olma! Âlemi

adâletle şenlendir ve Allah için cihâdı terk etmeyerek beni şâd et! Ulemâya riâyet eyle ki,

şeriat işleri nizâm bulsun! Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet, ikbâl ve hilm

göster! Askerine ve malına gurûr getirip, şeriat ehlinde uzaklaşma! Bizim mesleğimiz Allah

yoludur ve maksadımız Allah'ın dinini yaymaktır. Yoksa, kuru kavga ve cihângirlik davâsı

değildir. Sana da bunlar yaraşır. Dâima herkese ihsânda bulun! Memleket işlerini noksansız

gör! Hepinizi Allahü teâlâya emânet ediyorum.''

Osmanlı sultanları, bu vasiyetnâmeye candan sarılmış, devletin 600 sene hiç değişmeyen

anayasası olmuştur. Osman Gâzinin misâfir kaldığı evde Kur'ân-ı kerim'e hürmeti, kurduğu

osmanlı devletinin 623 yıl din-i İslâm ile idâre edlip, 620 yıllık iktidarıyla yorumlanır.

Osman Gâzi vasiyetini yaptıktan sonra 1 ağustos 1326 târihinde Söğüt'e vefâT ettiİ. kabri

Bursa'daki Gümüşlü Kümmettedir. Osman Gâzinin Orhan beyden başka Alâeddin Bey, Çoban Bey,

Hâmid Bey, Melik Bey, Pazarlu Bey adında oğulları, Fatma Hâtun adında bir kızı vardı.

Ölümünden sonra devletin başına oğlu Orhan Bey geçti. Osman Gâzi sâlih bir Müslüman olup,

İslâm ahlâkının iyi ve güzel vasıflarına sâhipti. Az sayıdaki aşiret kuvvetleriyle, Bizans

ordusunu ve tekfurlarını üst üste mağlup edip, zaferler kazanan üstün bir kumandandı.

Dünyânın en uzun ömürlü hânedanına ve en büyük devletlerinden birini kurdu. Osman Gâzi

kurduğu hânedanla; üç kıta, yedi iklim, her çeşit ırk, dil, din, mezhep, fikir, kültür ve

medeniyetteki insanı, bünyesinde Osmanlı adı altında toplayan, Kur'ân-ı kerim, hadis-ü

şerif ve İslâm âlimlerince övülen mânevi hizmetlerin mirasçısı ve idârecilik vasfının 13.

Page 5: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

yüzyılından 20. yüzyıla kadar nesillere intikalcisidir. Osmanlı Devleti şer'i meselelerini,

kuruluşundan itibaren Hanefi mezhebi hükümlerince hâlletti. Kazâ merkezlerine, şehirlere

tâyin edilen, Hanefi mezhebine göre karar verirlerdi. Osman Gâzi zamânında askeri teşkilat

oğuz töresine göre olup, aşiret kuvvetlerine dayanıyordu.

Târihçilerin, Osman Gâzi ve kurduğu devlet hakkındaki ortak fikirleri özetle şöyledir:

Türk ve İslâm târihinin en muhteşem devri Osmanlıların eseridir. Onlar, milli ve İslâmi

mefkûrelerinin dâhiyâne terkibi, siyâsi istikrar ve sosyal adâletleri sâyesinde üç kıtanın

ortasında ve Akdeniz havzasında, beşer târihinde nizâm-ı âlem dâvâsının en kudretli

temsilcileri olmuşlardır. Osmanlı hânedanı, dünyâda hiçbir âileye nasib olmayan büyük ve

dâhi padişahları bir biri ardından yetiştirmekle, bu devlete yanlız en büyük hayâtiyeti

bahşetmedi. Onu milli, İslâmi ve insanı ideâller çerçevesinde milletin kalbini kazanarak

cihân hâkimiyeti düşüncesinin de en sağlam teşkilâtı hâline getirdi. İslâm dininin,

beşeriyeti saâdete, adâlete ve insanlığa eriştirmek için, ilân ettiği yüksek esaslar ve

dünyâ nizâmı mefkûresi, Eshâb-ı kirâmdan sonra en ileri derecesine osmanlı devrinde

ulaşmıştır.

Osmanlı sultanları ilmi ve ilim adamlarını memleketlere sâhip olmaktan üstün tuttular.

Kemâl sâhibi ilim erbâbını dâima takdir edip onlara rağbet gösterdiler. Pâdişahlar, savaşta

ve barışta, kânunların düzenlemesinde, dinin bildirdiği hükümlere sâdık kalmakla yükselip

kuvvetlendiler. İşlerinde âlimlerle istişâre eylediler. Devlet nizamlarının hazırlanıp,

düzenlenmesini ve teftişini onlara havâle edip, idâri mesuliyetlere onları da dâhil

ettiler. Bunun için Osmanlı Devletinde ulemâ sınıfı, hürmetli bir mevkideydi. Bu yüzden

korkutmaya dayanmaktan çok, adâleti yerleştiren kânunlar yapıldı.

Osmanlı Devleti, kavimler, dinler ve mezhebler arasında sağlam bir âhenk, halk kitleleri

arasında hiçbir fark ve tezâda müsâade etmemekle, dünyâ târihinde milletlerarası en

kudretli ve cihânşümûl bir siyâsi varlık teşkil etti. Osmanlı Devleti ve sultanlarının

dâvâlarıda kendi tâbirleriyle ''Nizâm-ı âlem'' üzerinde toplanıyor. koca devletin hikmet-i

vücûdu ve cihâdı da, bu milli, İslâmi ve insani esaslara bağlı bulunanbir cihân hâkimiyeti

düşüncesine dayanıyordu. Bu düşünce, gerçekten Türk-İslâm târihinde en yüksek derecesini

bulmuş ve müstesnâ bir kudret kazanmıştı. Bu büyük siyâsi varlık, eski ve yeni devletlerden

farklı olarak, ne dışta istilâ tehditlerine ve ne de içeride çeşitli ırk, din, mezhep

mensubları ve grubların huzursuzluk endişelerine mâruz bulunuyordu. Osmanlı cihân

hâkimiyeti ve dünyâ nizâmı ideâli, şüphesiz milli şuur ve uyanış yanında asıl kaynağını

İslâm dini ve onun cihâd rûhundan alıyordu. Şeyh ve evliyânın himmetleriyle yükselen gazâ

rûhu, küçük söğüt kasabasından Bursa'ya ve bu medeniyet merkezinden de Rumeli'ne

yayılıyordu. bu arada Osmanlı Devletinin kuruluş ve cihâd rûhunun yükselişinde tasavvuf da

büyük kudret kaynağı idi. Gerçekten de Osmanlı Devletinin kuruluş ve yükselişinde tasavvuf

tarikatleri, şeyhler, veliler ve dervişler birinci derecede rol oynamıştır. Osman Gâzi ve

haleflerinin etrâfı din adamları ve evliyâ ile dolmuş ve daha ilk günden Osmanlı akınları

gazâ mâhiyetini almıştır. Nitekim Osman Gâzi, dâmâdı olduğu büyük tasavvuf âlimi Şeyh

Edebâli'ye intisâb ederek her hususta onunla istişârede bulunurdu. Kendisinden sonra

gelecek Osmanlı sultanlarına da İslâm âlimlerine hürmet edilmesini, onlara her türlü

kolaylığın gösterülmesini ve her işte kendilerine danışılmasını tavsiye etti. Bu vasiyete

lâyıkıyla uyan Osmanlı sultanları, fethettikleri yerleri medrese, zâviye, imâret,

dârülkurrâ ve türbelerle kutsileştirmişler, buralarda yetişen âlimlerle dünyâya İslâmiyeti

yaymışlar, asırlarca maddi ve mânevi güç ve emeklerini bu uğurda harcamışlardır.

Page 6: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Orhan Gazi HanPadişahlık Sırası 2

Saltanatı 33 Yıl

Cülûsu 1326

Babası Osman Gâzi Hân

Annesi Mal Hatun

Doğumu 1288

Vefâtı 1359

Kabri Bursa'da Osman Gâzi Türbesi'ndedir

Erkek Çocukları Süleyman Paşa, Birinci Murad, İbrahim, Halil, Kasım.

Kız Çocukları Fatma Hatun

Osmanlı sultanlarının ikincisi. 1281 yılında Söğüt’te doğdu. Babası Osmanlı Devleti ve

hânedânının kurucusu Osman Gâzi, annesi Şeyh Edebâli’nin kızı Mal Hâtundur. İslâm

terbiyesiyle yetiştirildi. İyi bir eğitim ve öğretim gösterilerek büyütüldü. Gâzilerin

gazâlarını ve meşhur İslâm mücâhidlerinin, âlimlerinin, evliyâların menkıbelerini

dinleyerek şuurlandı. Osman Gâzinin kumandanları ve arkadaşlarından silah tâlimi gördü.

Devrin silahlarını mahâretle kullanmasını ve muhârebe taktiklerini öğrendi. Osmanlı

Devletinin kuruluşunda hizmet aldı. Küçük yaştan îtibâren devletin teşkilâtlanıp

müesseseleşmesinde lâzım olan tecrübelere sâhip oldu.

Orhan Gâzi, gençliğinden îtibâren Bizans tekfurlarıyla yapılan gazâlara katıldı.

Muhârebelerde gösterdiği muvaffakiyetle babasının ve gâzilerin takdirini kazandı. 1298’de

Bizanslıların tertiplediği Osman Gâzinin de dâvet edildiği sûikast plânlı düğüne katıldı.

Tedbirli hareket eden Osman Bey, Yarhisar ve Bilecik’i fethederken Bilecik tekfurunun

oğluna gelin gitmekte olan Yarhisar tekfurunun kızı Holofira’yı da esir aldı. Holofira

İslâmiyeti kabul edip, Müslüman oldu. Nilüfer adını aldı. Orhan Bey, Nilüfer Hâtunla

evlendi. BabasıOsman Gâzi, 1299 târihinde istiklâlini îlân edince, devleti idârî bölgelere

ayırdı. Orhan Gâzi 1301’de Sultanönü bölgesinin beyliğine tâyin edildi. 1302’de Yenişehir

ile İznik arasındaki Köprühisar’ın fethine gönderildi. Köprühisar’ı fethedip, Çavdarlı

aşiretinin Osmanlı hudûduna tecâvüzlerinin önüne geçti. 1315’te Çavdar beyini esir alıp,

Çavdarlı aşîretinin suçlularını cezâlandırdı. 1317’de Karatekin, Karacebeş, Tuzpazarı,

Kapucuk ve Keresteci kalelerinin fetih harekâtına katıldı. Muhârebelerde gösterdiği

muvaffakiyetle babası ve gâzilerin kendisine olan güvenini daha da arttırdı. Osman Gâzi,

1320 yılından îtibâren, yaşının ilerlemesi ve romatizmasının şiddetlenmesiyle, oğlunun

idâresini görmek istedi. Orhan Gâziyi seferlerde kumandan tâyin etti. 1321 Mudanya-Gemlik

Seferinde, Mudanya’yı fethetti. Bursa’nın denizle irtibâtını kesti. 1325’te Bursa’nın

güneyindeki Atranos’u fethedince, şehrin ablukasını daha da şiddetlendirdi. 1326 yılında

Bursa’nın Pınarbaşı mevkiine gelerek, karargâhını kurdu. Şehrin kalesini kuşattı. 1314

yılından beri abluka altındaki Bursa Kalesini kurtarmaktan ve yardımdan ümîdini kesmiş olan

kale kumandanı, teslim şartlarını görüşmeye mecbur kaldı. Orhan Bey, 6 Nisan 1326 târihinde

Bursa’yı teslim aldı. Osman Gâzi Bursa’nın fethini işitince memnun olup, Orhan Beyi yerine

vâris tâyin etti. Diğer evlatlarının ve kumandanlarının Orhan Beye bîat edip, ona karşı

itâatli olmalarını bildirdi. Osman Beyin Bursa’nın fethinden önce, fetih sırasında veya

fetihten sonra öldüğüne dâir kaynaklarda muhtelif rivâyetler mevcuttur. Ancak bu

Page 7: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

kaynakların çoğuna göre Osman Bey, Bursa’nın fethinden hemen sonra vefât etmiş ve Gümüşlü

Kümbete defnedilmiştir.

Osmanlı Devletinin ikinci sultânı olarak tahta geçen Orhan Gâzi, Alâaddîn Paşayı vezir

tâyin etti. Devlet Merkezi Yenişehir’den Bursa’ya nakledildi. Askerî, idârî faâliyetlere

ağırlık verilip, iktisâdî müesseseler kuruldu. Aşîret kuvvetlerine ilâveten “yaya” denilen

piyâde sınıfı orduya dâhil edildi. Orhan Gâzi, 1327’de Bursa’da gümüş akçesini darbettirdi.

Tâyinlerde bulunup, Akçakoca’ya Kandıra, Kara Mürsel’e İzmit Körfezinin güneyi ve

Abdurrahmân Gâziye de yeni fethedilen Aydos ve Samandra’nın idâresi verildi. Bu

kumandanlar, bulundukları mevkilerde fetihlerle de vazîfeliydiler.

Osmanlıların Boğaz sâhillerine kadar genişlemeleri Bizans’ı telâşlandırdı. Türklerin

Sakarya Irmağı sâhilinden Karadeniz istikâmetinde ilerlemesini durdurmak ve İznik

kuşatmasını kaldırtmak için, Bizans İmparatoru Üçüncü Andronikos ordu hazırladı. 1329

yılında İstanbul’un Anadolu yakasına geçti. Floken’de karargâhını kurdu. Orhan Gâzi, İznik

kuşatmasına bir miktar asker bırakarak, sekiz bin kişilik kuvvetle Bizanslılara karşı

harekete geçti. Maltepe (Pelekanon) mevkiinde düşmanla karşılaştı. 1329 Mayısında meydana

gelen Osmanlı-Bizans muhârebesi, sabahtan akşama kadar sürdü. Bizans İmparatoru bir günlük

muhârebenin sonunda, büyük ümitlerle Rumeli’nden Anadolu’ya geçirdiği ordusunun, Osmanlılar

karşısında dayanamayacağını anladı. Gece karanlığından istifâde etmeyi düşünen İmparator,

muhârebe meydanından karargâhına dönmek isterken Orhan Gâzi, fırsatı kaçırmadı. Gece

muhârebe şartlarını iyi bilen ordusuyla Bizanslıları tâkibe geçti.

Bizans ordusu gece taarruzuna uğrayınca, paniğe kapılarak, birbirine girdi. İmparator

yaralı vaziyette canını kurtarabildiyse de, ordusu imhâ edildi. Savaşı kazanan OrhanGâzi,

İznik şehrinin kuşatmasını şiddetlendirdi. Bizanslıların İznik kumandanı, Pelekanon

Muhârebesinin netîcesini öğrenince, artık kendisine yardım edilemeyeceğini kestirdiğinden,

Osmanlıların adâletine sığınarak teslim oldu. Kaleyi teslim alan Orhan Gâzi, ahâliden arzu

edenlerin eşyâlarıyla birlikte gitmesine müsâade etti. AyrıcaOsmanlı Devletinin tebaası

olarak kalıp, yalnız cizye vermek şartıyla, âdet ve ananelerini muhâfaza edebileceklerini

de îlân etti. Halkın büyük çoğunluğu Osmanlı idâresini tercih etti. Muhârebe ve kuşatmada

eşleri ölen kadınlar, Orhan Gâziye mürâcaat edip, sâhipsiz kaldıklarını, Müslüman olup,

Osmanlılardan isteyenlerle evlenebileceklerini bildirdiler. Orhan Gâzi, İznik’in yerli

kadınlarının arzularını îlân edip, isteyenlerin bunlarla evlenebileceklerini ve bunlarla

evlenenlerin İznik muhâfazasında vazîfelendirileceğini açıkladı. Ayrıca halktan İznik’te

kalıp Müslüman olmayanlara, İslâmiyetin gayri müslimlere olan hukûku tatbik edilip,

vergilendirildi. Osmanlı Devletinin merkezi, geçici olarak İznik’e taşındı. Şehir îmâr

edilip, İslâmî eserlerle süslendi. Orhan Gâzi, İznik’in en büyük kilisesini câmiye çevirtip

burada Cumâ namazını kıldı. Manastırını da medreseye çevirtti. İmâret yaptırdı. Orhan

Gâzinin hayırsever hanımı Nilüfer Hâtun, imâret; oğlu Süleymân Paşa medrese ve diğer hayır

sâhipleri de şehirde pekçok sosyal tesis kurdular. Bundan sonra, bölgenin ticârî bakımdan

meşhur şehirlerinden olan İzmit’in kuşatılması şiddetlendirildi. Bizans İmparatoru, deniz

yoluyla İzmit’in yardımına geldi. Orhan Gâzi Osmanlı Devletinin ilk sulh antlaşmasını,

İzmit’in muhâsarası esnâsında, Bizans İmparatoru Üçüncü Andronikos ile yaparak kuşatmayı

kaldırdı.

1331’de Taraklı, Mudurnu ve Göynük kasabaları Osmanlı ülkesine katıldı. 1333’te Gemlik,

1336’da Kirmasti, Mihaliç ve Ulubad kasabaları fethedildi. 1337’de şiddetli bir şekilde

tekrar kuşatılan İzmit teslim olmak zorunda kaldı. İzmit’in fethiyle Kocaeli Yarımadasının

tamâmı Osmanlıların eline geçti. Daha sonra Hereke, Yalova ve Armutlu’nun da

fethedilmesiyle Osmanlı Devletinin hudûdu Boğaz sâhiline dayandı. Bizans’ın Anadolu ile

irtibatı sâdece Şile veBoğaziçi’nde kaldı. Orhan Gâzinin Bizans’ı iyice sıkıştırması,

Page 8: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Üçüncü Andronikos’u antlaşmaya mecbur etti. 1341 Osmanlı-Bizans Antlaşmasına göre

Anadolu’daki Şile ve Üsküdar Orhan Gâzinin akıncılarından emin olmak şartı ile diğer yerler

Osmanlı Devletine kaldı.

Diğer taraftan Karesi beyinin ölümü üzerine, babasının yerine geçen Demirhan’a muhâlefet

eden kardeşi Dursun Bey ölüm korkusu yüzünden Orhan Gâziye sığındı. Dursun Bey,

birâderlerinin yerine hükümdâr olmak için Orhan Gâziden yardım istedi. Dursun Bey yardım

edildiği takdirde Balıkesir ile berâber bâzı şehirleri Osmanlılara vermeyi vâd etmesi

üzerine Orhan Gâzi, Karesi üzerine sefere çıktı. Demirhan Bey, Orhan Gâzinin üzerine

geldiğini duyunca, Balıkesir’den Bergama’ya kaçtı. Bergama’nın muhâsarası sırasında Dursun

Bey kaleden atılan okla öldü. Teslim olmaya mecbur kalan Demirhan Bey Bursa’ya getirildi.

Balıkesir, Manyas, Edincik, Kapıdağı ve havâlisi Osmanlı topraklarına katıldı. Bu arada

Bizans’taki saltanat mücâdelesinde taht iddiâcıları Orhan Gâzinin desteğini sağlamak

istediler. Altıncı Yuannis Kantakuzen, kızı Teodora’yı Orhan Gâziye verdi. Orhan Gâzi, 5000

Osmanlı askerini Avrupa kıtasına geçirip Kantakuzen’e yardımcı gönderdi. Yardım için

Trakya’ya geçen Osmanlı askeri, bölgede keşif yaparak çevreyi tanıdı. Orhan Gâzinin

desteğiyle Bizans tahtına sâhip olan Altıncı Yuannis Kantakuzen, 1347’de dâmâdını Üsküdar’a

dâvet ederek görüştü. Orhan Gâzi Üsküdar’da üç gün misâfir kaldı. Kantakuzen, Bizans

tahtındaki yerini sağlamlaştırınca Papa’yla gizli irtibat kurdu ve Akdeniz, Ege, İstanbul

ve Karadeniz’de koloni rekâbetindeki Venediklileri destekledi. Buna karşılık Orhan Gâzi de

Cenevizlilere yardım etti. Ayrıca 1352’de Üsküdar ve Kadıköy ile Marmara adalarını

fethettirdi. Kantakuzen aleyhine Bulgarlar ve Sırplar batıdan harekete geçince Osmanlılara

karşı Papalık ile ittifak içinde olmasına rağmen, Orhan Gâziden yardım istedi. Orhan Gâzi,

Bizanslılardan Gelibolu Yarımadasındaki kalelerden birinin verileceğine âit söz alınca oğlu

Vezir Süleymân Paşa kumandasında on bin kişilik bir Osmanlı kuvveti gönderdi. Kantakuzen,

Osmanlı askerinin yardımıyla Dimetoka’da Bulgar ve Sırplara karşı başarılı muhârebeler

yaptı. Orhan Gâzinin oğlu Süleymân Paşa Anadolu’ya dönerken Bizans İmparatorunun Gelibolu

Yarımadasında Osmanlılara verdiği Çimpe Kalesinde asker bıraktı. Osmanlıların 1353’te Çimpe

Kalesine yerleşmeleriyle Rumeli’deki fetihler için üsse sâhip olmaları, bölgenin kontrolünü

sağladı. 1354’te Gelibolu’nun fethi ile Avrupa kıtasındaki Osmanlı toprakları devamlı

genişledi. Süleymân Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetlerinin Bolayır ve Tekirdağ’ına

kadar, bütün Marmara kıyılarına hâkim olmaları, Kantakuzen’i telaşlandırdı. Osmanlıları

bölgeden atma faâliyeti içine girdi. Orhan Gâzi ile İzmit’te görüşüp, Çimpe Kalesini on bin

altın karşılığı satın alabileceğini söyledi ve Osmanlı kuvvetlerinin Gelibolu’dan

çıkmalarını istedi. Orhan Gâzi, teklifleri kabul etmedi. Kantakuzen, Balkan ve Hıristiyan

devletleriyle ittifak kurmak istediyse de müttefik bulamadı. Kantakuzen, 1355’te Bizans

tahtından indirilince, yerine Yuannis Paleolog getirildi. Yuannis, Osmanlıların Avrupa

kıtasındaki hâkimiyetine karşı koyulamayacağını bildiğinden Orhan Gâzi ile iyi geçinme

yolunu seçti. Orhan Gâzinin oğlu Halil’i korsanlardan kurtarıp, on yaşındaki kızını Osmanlı

şehzâdesine vermeyi kararlaştırdı. Ancak daha sonra Papalık ile münâsebetlerde bulundu.

Hattâ Bizans’ın Ortodoksluğu bırakarak katolikliğe geçmesini plânladı. Böylece Lâtin

devletlerinden daha çok yardım alacağını ümit ediyordu. Buna karşılık Orhan Gâzi fetih

hareketini hızlandırdı. Süleymân Paşa, 1356 senesinde Doğu Trakya’ya geçerek Malkara ile

Keşan ve Çorlu’yu aldı. Bölgedeki Osmanlı hâkimiyetini kuvvetlendirmek için Anadolu’dan

Türk-İslâm nüfûsu getirilerek iskân edildi. Rumeli fütûhatında, Osmanlıların yerli ahâliye

iyi muâmelesi, din, mezhep, dil hoşgörüsü; can, mal, ırz, emniyeti sağlaması, bölgeye sulh,

sükûn, huzur ve refâh getirdi.

Trakya’da bu son fetihlere kardeşi Murâd Beyle devâm eden Süleymân Paşa, 1359 senesinde bir

avı tâkibi sırasında düşerek kırk üç yaşında vefât etti. Rumeli fethine Gâzi Murâd Bey

devam etti. Oğlunun vefâtına ziyâdesiyle üzülen Orhan Gâzi rahatsızlandı. Veliahtlığa

getirdiği Murâd Beye şu nasîhatlarda bulundu:

Page 9: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

“Oğul, saltanatına mağrûr olma. Unutma ki, dünyâ, hazret-i Süleymân’a kalmamıştır. Unutma

ki, dünyâ saltanatı geçicidir, lâkin büyük bir fırsattır. Allah yolunda hizmet ve Peygamber

efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) şefâatine mazhariyet için, bu fırsatı iyi

değerlendir. Dünyâya âhiret ölçüsüyle bakarsan ebedî saâdeti fedâ etmeye değmediğini

göreceksin. Oğul! Rumeli Hıristiyanları rahat durmayacaktır, sen o cânibe yürü. Rumeli

fethini tamamla. Kostantiniye’yi ya fethet, yâhut fethe hazırla, civardaki Türk beyleriyle

mesele çıkarmamaya çalış. Ahâli her ne kadar bizi istese de başlarında bulunan beyler,

beyliklerinden geçme taraftârı gözükmez. Daha bir zaman idâre edecekler, lâkin sonunda

olmuş meyve gibi avucuna düşecekler. Anadolu’da gâile çıkmazsa Rumeli işini rahat

halledersin. Bu yüzden Anadolu’nun sessizliğini bozmamaya gayret et. Cennetmekân babam

Osman Gâzi Han, Söğüt ve Domaniç’ten ibâret bir avuç toprağı beylik yaptı. Biz Allah’ın

izniyle beyliği hanlığa çevirip sultanlığı ikmal ettik. Sen daha da büyüğünü yapacaksın.

Osmanlıya iki kıta üstünde hükmetmek yetmez. Zîrâ i’lâ-yı kelimetullah azmi dünyâya

sığmayacak kadar yüce bir azimdir. Selçuklunun vârisi biz olduğumuz gibi Roma’nın vârisi de

biziz. Oğul, Kur’ân-ı kerîm’in hükmünden ayrılma. Adâletle hükmet. Gâzileri gözet. Dîne

hizmet edenlere hizmeti şeref say. Fakirleri doyur. Zâlimleri ise cezâlandırmakta tereddüt

gösterme. En kötü adâlet, geç tecellî eden adâlettir. Sonunda hüküm isâbetli dahi olsa,

geciken adâlet zulümdür. Oğul, biz yolun sonuna geldik, sen daha başındasın. Cenâb-ı Mevlâ

saltanatını mübârek kılsın.”

1360’ta rahatsızlığı artarak vefât etti. Bursa’daki Gümüşlü Kümbet’e defnedildi.

Şahsiyeti nesillere örnek mâhiyette olan Orhan Gâzi, halîm selîm olup, son derece

merhametliydi. Kolay kızmaz, kızınca da belli etmezdi. Askerlerini ve tebeasını kendisinden

fazla korurdu. Muhârebelerde zâyiât durumuna dikkat ederdi. Zâyiâta sebep olacak yerlerin

fethini kuşatmayla kolaylaştırıp, teslimini beklerdi. Çok âdildi. Dîni bütün bir Müslüman

olup, ülkede İslâm hukûkunu tereddütsüz tatbik ettirirdi. Orhan Gâzinin İslâm ahlâkına

hayrân olup adâletine gıbta eden Hıristiyanlar, kendi soyundan ve dîninden hânedânların

yerine, Osmanlı idâresini tercih ederlerdi. İyi bir teşkilâtçı, cesur bir kumandan olduğu

gibi mükemmel bir idâreciydi. İlme, âlimlere ve gönül sultanı mânevî şahsiyetlere

hürmetkârdı. Âlimlerin sohbetinde bulunup, onlarla istişâre ederdi. Îmâr ve iskân

siyâsetine önem verip, devrinde fethedilen beldelere Türk-İslâm nüfûsu yerleştirirdi.

Osmanlı ülkesinin nüfûzunu arttırıp, devleti müesseseleştirdi.

Devletin topraklarını altı misli büyüten Orhan Gâzinin vefâtı sırasında Osmanlı Devleti

Bilecik, Bursa, Balıkesir, Bolu ve civârı, Kocaeli, Sakarya, Eskişehir, Çanakkale,

İstanbul’un birkaç kalesi hâriç Anadolu yakası, Ankara, Ayaş, Beypazarı, Nallıhan,

Kızılcahamam, Haymana, Polatlı, Soma, Kırkağaç, Domaniç, Bergama, Dikili, Kınık, Marmara

Adaları, Trakya’da Tekirdağ, Lüleburgaz, İpsala, Keşan gibi şehir ve kalelere hâkim

bulunuyordu.

Orhan Gâzi, Sultan olunca, devlet teşekküllerini kuvvetlendirdi ve yenilerini kurdu.

Saltanatının üçüncü yılında hükümdârlık alâmetinden olarak Bursa’da gümüşten akçe kestirdi.

Akçenin bir tarafında Kelime-i şehâdet ile Hulefâ-i Râşidîn’in (radıyallahü anhüm) isimleri

yâni; Ebû Bekr, Ömer, Osmân ve Ali yazılı idi. Diğer tarafında; Orhan bin Osman, basıldığı

târih olan H.727 ve Osmanlıların mensup olduğu Kayı boyunun damgası vardı.

Osmanlı Devletinde ilk fütûhatı yapanlar aşîret kuvvetleri olup, hepsi atlı idi. Bu

kuvvetler uzun süre muhâsara hizmetlerinde bulanamadıkları için muvaffakiyetler

gecikiyordu. Orhan Gâzi, bu yüzden Bursa’nın fethinden sonra, askerî teşkilâtta yenilikler

yaptı. Türk gençlerinden dâimî ve esaslı bir yaya ordusu kuruldu. Askerî birliklerde onluk

sistem tatbik edildi. Piyâde askerler, onar, yüzer kişilik manga ve bölüklere ayrıldı. On

kişiye onbaşı ve yüz kişiye yüzbaşı zâbitler tâyin edildi. Bin mevcutlu kuvvetlerin

Page 10: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

başındakilere de binbaşı rütbesinde subaylar tâyin edildi. Müsellem denilen süvârî

kuvvetinin otuz askeri, bir ocak kabûl edildi. İlk plânda biner kişilik birlikler hâlinde

kurulan yaya ve müsellem askerlerinin sayıları zamanla arttırıldı. Günlük birer akçe olan

ücretleri, iki akçeye çıkartıldı. Ayrıca muhârebe dışında işleyebilecekleri arâziler de

verildi. Timar sisteminin tatbikiyle askerî hizmete tâyin edilenlerin miktârı, tertip

edilen kadroyu çok geçtiğinden, bunların nöbetle sefere gitmeleri ve sefere gidenlere,

gitmeyenlerin yardımcı olmaları kânun hâline getirildi. Sefere gitmeyenlere “yamak”

denildi. Yamaklara yardım karşılığı ücret verilirdi.

Osmanlı devlet teşkilâtı ilk defâ Orhan Gâzi zamânında teşkil olundu. İlk devlet

teşkilâtında Anadolu Selçukluları ile İlhanlıların teşkilâtları örnek alınarak bir hükûmet

mekanizması kuruldu. Bunun esâsı Beylik merkezindeki dîvândı. Bu dîvâna devlet reisi olan

pâdişâh başkanlık ettiği gibi îcâbında pâdişâh adına vezir de başkanlık yapabilirdi.

Osmanlı Devletinin ilk veziri Orhan Gâzinin tâyin ettiği Hacı Kemâleddîn oğlu Alâeddîn Paşa

idi. Vezirler “paşa” ünvânını taşırlardı. Devletin askerî ve idârî bütün işlerinde pâdişâha

yardımcı olurlardı. Şehir ve kazâlar kâdı ve subaşıların idâresindeydi. Kâdı, idârî ve

adlî; subaşı da âsâyişle askerî işlere bakardı. Orhan Gâzi devrinde en yüksek kâdılık

makâmı Bursa kâdılığı olup, tâyinlere de bakardı.

Orhan Gâzi devrinde fethedilen beldeler, ilmî, mîmârî ve sosyal tesislerle süslendi. İznik

fethedilince, manastırını medreseye çevirterek ilk Osmanlı medresesini kurdu. Yine İznik’te

yaptırmış olduğu imâretin açılışında kendi eliyle fakirlere ve gâzilere aş dağıttı.

Ahâlisinden müslim ve gayri müslim hiç kimsenin aç ve açıkta kalmamasına gayret etti.

Bursa’da, câmi, imâret, tabhâne, yol, köprü ve hamamlar yaptırdı. Hanımı Nilüfer Hâtun da;

İznik’te bir imâret, Nilüfer Çayı üzerinde köprü ve çeşme gibi pekçok hayrât inşâ ettirdi.

İlk Osmanlı medresesi olan İznik Medresesinin müderrisliğine zâhirî ve bâtınî ilimlerde

derin âlim Dâvûd-i Kayserî tâyin edildi. Dâvûd-i Kayserî, Şeyh-i Ekber Muhyiddîn-i Arabî

hazretlerinin Füsûs-ül-Hikem adlı eserini Matla-ı Husûs-il-Kelim fî Şerh-i Füsûs-ül-Hikem

adıyla şerh edip, talebelerine okuttu. Bu eser, güzel İslâm ahlâkının Osmanlı topraklarında

yayılmasında rol oynadı.

Orhan Gâzi, gâzilerin yetişmesinde, yeni fethedilen yerlerin İslâm beldesi olmasında, fetih

öncesi hazırlıkların yapılmasında, cihâd esnâsında askerin şevke getirilmesinde büyük

emekleri geçen âlimler ve dervişlere de hürmet edip onların barınmaları ve hizmetlerini

kolayca îfâ edebilmeleri için, tekke ve zâviyeler yaptırdı. Bu dervişlerden Geyikli Baba ve

Derviş Murâd meşhurdur.

Orhan Gâzi, vefât ettiği zaman; Murâd, İbrâhim ve Halil ismindeki üç oğlu hayatta idi.

Süleymân Paşa ve Kâsım isimlerindeki oğulları kendisinden önce vefât etmişlerdi. Süleymân

Paşa ile Murâd Bey, Yarhisar tekfunun kızı Nilüfer Hâtun’dan Halil Bey ve Kâsım Bey, Bizans

kayseri Kantakuzen’in kızı Teodora’dan; İbrahim Bey ile Fatma Sultan, Rum prensesi olan

Aspurça’dan doğmuştur. Kendisinden sonra oğlu Sultan Birinci Murâd Han Osmanlı sultânı

oldu.

Page 11: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

1. Murat HüdavendigarPadişahlık Sırası 3

Saltanatı 30 Yıl

Cülûsu 1359

Babası Orhan Gâzi Hân

Annesi Nilüfer Hatun

Doğumu 1326

Şehâdeti 9 Auğostos 1389

Kabri Bursa Çekirge de Murâd-ı Hüdâvedigâr Türbesi'ndedir

Üçüncü Osmanlı sultânı. Birinci Murâd adıyla târihe geçti. 1326'da Bursa'nın fethinden

sonra doğdu. Babası, Orhan Gâzi, annesi Nilüfer Hâtundur. İyi bir eğitim ve öğretim görüp,

terbiye edilerek, yetiştirildi. Lalası Şâhin paşanın yanında dini, milli, idâri ve askeri

kültürünü arttırdı. Ağabeyi Süleymân Şahın Rumeli fetihleri sırasında vefât etmesi üzerine

Osmanlı tahtına veliaht tâyin edildi (1359). Kısa bir müddet sonra da babasının vefâtı

üzerine Bursa'ya dâvet edilip Osmanlı tahtına geçti (1360).

Sultan Murâd Han, ilk iş olarak devletin başşehri Bursa'da lüzumlu tâyin ve icrâatlarda

bulundu. Şehzâdeler meselesini halletti. Önce, Karadeniz Ereğlisi ve Ankara fethedildi.

Lala Şâhin paşayı ilk serdar ve sadrazam yaptı. Bursa kâdısı Çandarlı Halil paşayı da

kazasker tâyin etti. Devletin içişlerini hallettikten sonra, Anadolu'dan Rumeli'ye yöneldi.

1361'de Çorlu, Keşan, Dimetoka, Pınarhisar, Babaeski, Lüleburgaz ve 1362'de Edirne

fethedildi. Bizans Devletinin İstanbul'da sonra ikinci önemli şehri olan Edirne'nin fethi,

Türkler'in Avrapa'ya kesin olarak yerleşmelerini temin etti. Trakya'da stratejik bir

mevkide bulunan Edirne, Osmanlı Devletinin Rumeli'ndeki fetihlerinde bir askeri harekât

noktası oldu. Her geçen gün şehri imâr fâaliyetleri artarak; genişledi. Ardından sıra ile;

Gümülcine, Zağra, Yenice ve Filibe fethedildi. Rumeli'nde fethedilen Avrupa topraklarına,

Osmanlı iskân siyâsetince, Türk-İslâm ahâlisi yerleştirildi. bu arada Osmanlının âdil

idâresinden memnun kalan Hıristiyan ahâli seve seve Türklerin hâkimiyeti altına girdiler.

Ancak Haçlılar papalığın teşviki ile Osmanlılar aleyhine ittifâk kurdular. Haçlı ittifakını

haber alan Sultan Murâd Han da yerinde ve zamânında tedbirler alarak, hazırlıklarını

tamamladı. Fetihlerin genişlemesiyle asker ihtiyâcı arttığından, yaya ve müsellem

teşkilâtlarına ilâveten, devrin âlimlerinden Karamanlı Molla Rüstem'in teklifi ve kazasker

Çandarlı Kara Halil'in fetvâsı ile, harpte esir alınan gayri müslim çocuklarından beşte

birinden istifâde edilmek sûretiyle ''Yeniçeri'' adıyla bir asker ocağı kuruldu. Alınan

esirler Anadolu'da Türk çiftçi âilelerinin yanında Türk- İslâm terbiyesiyle yetiştirilerek,

Yeniçeri ocağına kaynak temin edildi. Ayrıca mâli teşkilâtta düzenlemelere gidilip,

gelirler artırıldı. Bu durum Bizans imparatorunu Osmanlılarla antlaşma yapmaya mecbur

bıraktı. Yapılan antlaşmaya göre İmparator Yuannis, Rumeli'ndeki Osmanlı fütuhâtını kabul

ve tasdik etti. Bunları almak için hiçbir zaman Türk düşmanlarıyla birleşmeyeceğini ve

Anadolu Beyliklerinden gelebilecek taarruzlara karşı Birinci Murâd Han yardımcı kuvvet

isterse asker vereceğini bildirdi. Bu antlaşmanın, Bizans'ın Osmanlı Devletine tâbiliğini

arz etmesi mâhiyetinde olduğu kabûl edilir. Öte yandan Filibe'nin fethi üzerine

Osmanlıların Balkanlarda ilerlemesini durdurmak için papa Urban'ın çabaları ile meydana

getirilen, Sırp, Macar, Bulgar, ulah ve Bosnalılardan meydana gelen Haçlı ordusu, Edirne'ye

doğru yürüdü. (1364) Ancak Hacı İlbeyi komutasındaki Osmanlı öncü kuvvetleri, Haçlıları

büyük bir bozguna uğrattılar. Düşmanın büyük kısmı Meriç sularında boğuldu.

Page 12: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Sultan Murâd Han, Rumeli'ne geçmeden önce katılanların elindeki Biga'yı fethetti.

Sırpsındığı Muhârebesinden sonra, Osmanlı başşehrini Bursa'dan Edirne'ye naklettirdi. Şehri

kısa zamanda mescitler, câmiler, medreseler, saray dâhil bütün kültür ve sosyal

müesseselerle imâr etti. Türk- İslâm ilim ve sanat eserleriyle süslenen Edirne, İstanbul'un

fethi sonrasına kadar Osmanlıya başşehirlik yaptı. Balkanlarda Osmanlı idâresi ve

müesseseleri tesis edilerek, ticâret canlandırıldı. Adriyatik kıyısında küçük bir devlet

olan Raguza Cumhûriyetiyle ticâret antlaşması yapılarak Osmanlı himâyesi altına alındı.

1366 târihinde Gelibolu, Bizans imparatorunun dayısı Savua Kontu İtalyan Amedeo tarafından

işgâl edilmişse de, bir yıl sonra tekrar Osmanlıların eline geçti. 1366'da Sultan Birinci

Murâd Han, başlattığı Balkan fütuhâtıyla; Kırkkilise (Kırklareli) Vize, Aydos, Burgaz ve

Tirebolu mevkilerini zaptedip, Karadeniz'e dayanmak istiyordu. Bu gâyesini gerçekleştirmek

için, çok muntazam bir plân tatbik etti. Batı cephesi kumandanlığına Evrenos paşayı tâyin

ederek, Makedonya'nın fütuhâtıyla vazifelendirildi. Kuzey cephesi kumandanlığına Kara

Timurtaş Paşaya vererek, tunca boyunun fethiyle vazifelendirildi. Kuzeybatı cephesi

kumandanlığına da Rumeli Beylerbeyi Lala Şâhin Paşaya verdi. Kara Timurtaş Paşa 1366'da

Bizanslılardan Kızılağaç Yenicesi'ni, Bulgarlardan Yanbolu ve İslimyeli'yi aldı. Lala Şâhin

paşa Samaku ve İhtiman'a akın tertip etti. Sultan Murâd Han 1367'de başlattığı harekâtla

Bulgarlardan Aydos, Karinâbad ve Tirebolu'yu, 1368'de de Bizanslılardan Hayrabolu,

Pınarhisar ve Vize'yi alıp, elden çıkmış olan Kırkkilise'yi tekrar fethetti. Bulgaristan

kralı Yuvan Şişman, Osmanlılara karşı durmayacağını anladığından sulh yaparak kızkardeşi

Prenses Marya'yı Sultan Murâd'a verdi. Buna rağmen daha sonra bizans imparatoru Beşinci

Yuannis Paleoloğ'un teşvikiyle Sırp kralı ile Osmanlılara karşı birleşti. 26 Eylül 1371

cumâ günü Çirmen'de yapılan muhârebede müttefikler büyük bir bozguna uğradı. bu savaşla

Balkanlardaki mukâvemet kırılarak, Osmanlılara Makedonya kapıları açıldı. Çirmen zaferi

sonunda Makedonya fütuhâtı başlatılarak, Veziriâzam Çandarlı Kara Hayreddin Halil paşa,

Rumeli Beylerbeyi Lala Şâhin paşa, Gâzi Evrenos ve Deli Balaban Beyler komutasındaki

Osmanlı ordusu, İskeçe, Drama, Kavala, Zihne, Serez, Avrethisar- Vardar Yenicesi ve

Karaferye mevkilerini fethetti. Osmanlıların Makedonya'yı zaptederek Köstendil'e gelmeleri

üzerine, Yukarı Sırbistan Hükümdarı Lazar Grebliyanoviç, Sultan Murâd Han ile antlaşmak

istedi. Vergi vermek ve gerektiğinde Osmanlı Devletine asker göndermek şartı ile antlaşma

sağlandı. Rumeli ve Anadolu'da fetihler devâm ederken bâzı mâli, idâri ve askeri

ihtiyaçları karşılamak için teşkilât yapılmıştı. Kara Timurtaş Paşanın tavsiyesiyle,

tımarlı teşkilât, tâdil ve ihtiyâca göre ıslâh edildi. Yaya, müsellem ve yeniçerilere

ilâveten Kara Timurtaş paşanın tavsiyesiyle kapıkulu askerlerinden olarak maaşlı Süvari

ocağı kurulduğu gibi, seferlerde levâzımın muhâfazası ve süvârilerin hayvanlarına bakmak

üzere Voynuk sınıfı teşkil olundu.

Sultan Murâd Han 1378'de oğlu Şehzâde Bâyezid'i Germiyan Beyi Süleymân Şahın kızı Devlerşah

Hâtun ile muhteşem bir düğün yaparak evlendirdi. Süleymân Şah, Kütahya, Tavşanlı Emed ve

Simav'ı, kızının çehizi olarak verdi. Hamidoğlu hüseyin Beyden seksen bin altın karşılığı;

Akşehir, Yalvaç, Beyşehir, Seydişehir ve Karaağaç alındı. Birinci Murâd Han 1380'de

Makedonya'da harekâta geçilmesini emretti. Rumeli Beylerbeyliğine tâyin edilen Kara

Timurtaş Paşa, Vardar Nehri sâhilindeki İştip'i fethetti. 1382'de Vardar'ı geçerek Manastır

ve Pirlepe'yi aldı. Manastır, Arnavutluk ve Kuzey Epir mıntıkalarına yapılacak harekât için

üs oldu. 1384 bahârında Osmanlı akıncıları Bosna Hersek akınını gerçekleştirerek, pekçok

esir ve ganimet aldılar. 1385'te Veziriâzam Çandarlı Hayreddin Paşanın Ohri'yi fethi ile

Osmanlılar, Arnavutluk hududuna yerleştiler. Kuzey Arnavutluk Prensi ile Balşa ile Drac ve

Orta Arnavutluk Dükası Şarl Topia arasında meydana gelen muhârebede Drac Dükası, Hayreddin

Paşadan yardım istedi. Çağrı üzerine Hayreddin Paşa Drac prensine yardım ederek, Savra'da

onun gâlibiyetini temin ettiği gibi bu muhârebede Prens Balşa da öldürüldü. Osmanlı

ordusunun Rumeli'nde bulunmasından istifâde eden Karamanlı Alaeddin Bey, 1386'da Osmanlı

hududuna taarruz ederek, Beyşehir ve havalisini zaptetti. Hudud tecâvüzünü haber alan

Page 13: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Sultan Murâd Han, Rumeli'de Veziriâzam Çandarlı Hayreddin Paşayı bırakarak, Karaman

hududunu aştı. Karaman ovasına gelen Osmanlı ordusu, Alaeddin beyin kuvvetlerini mağlup

ederek, sulh istemeye mecbur bıraktı. Sultan Murâd Hanın dâmâdı olan Alaeddin Beyi

zaptettiği toprakları geri vermesi ve Osmanlı sultanının elini öperek özür dilemesiyle

affedildi. Karamanoğullarının da Osmanlı hâkimiyetini tanıması, batıda olduğu gibi doğuda

da, Sultan Murâd Hanın nüfûz ve itibârını arttırdı.

Sultan Murâd Hanın Osmanlı ordusunun Anadolu'da bulunmasından istifâde eden Balkan kral ve

prensleri Türklere karşı ittifak kurup, taarruz planlıyorlardı. Bosna hududunda Lala Şahin

paşa kumandasındaki akıncıların harekâtı, Bosna kralı ve sırp Despotu Lazar'ın otuz bin

kişilik müttefik kuvvetlerle yaptığı karşı taarruzla karşılandı. 1378'de Ploşnik mevkiinde

meydana gelen muhârebede, Lala Şâhin paşanın yirmi bin kişilik kuvveti bozularak, çoğu

şehit oldu. Ploşnik bozgunu, gizlice hazırlanmakta olan Hırvat, Leh, Macar ve bütün Balkan

kral ve prenslerini Osmanlılar aleyhine harekete sevk etti. Denizci bir kavim ve devlet

olan Venedikliler, Osmanlıları iyi tanıyıp, menfaatlendiklerinden, Haçlı ittifakına

katılacaklarını beyan ettilerse de, tarafsız kaldılar. Lazar, Tvartko ve Arnavut prensi

Kastriyota'nın öncülüğünde, Hırvat, Leh, Macar, bulgar, Sırp ve Arnavutların ittifakını

haber alan Sultan Murad Han, vakârını muhafaza ederek, muvâzeneli ve plânlı bir şekilde

hazırlıklarını tamamlamaya başladı. Balkan ittifâkına karşı Anadolu beylerinden yardım

istendi. İttifâka dâhil olan Bulgarları büyük harpten önce saf dışı etmek gâyesiyle,

Veziriâzam Çandarlı Ali paşayı vazifelendirdi. Osmanlı ordusu, Balkan dağlarını aşarak

Pravadi, Şumnu ve Bulgar krallığının merkezi Tırnova'yı aldı. Ali paşa, tuna boyu

istikâmetinde Silistre ve Niğbolu'yu zaptetti. Bulgar kralı Şişman, Osmanlılar ile

antlaşmaya mecbur oldu. Böylece Haçlı ittifakına katılmasına mâni olundu. Osmanlı

beylerinin Balkanlardaki ileri hârekatı muhtemel büyük harp öncesi durdurularak, bütün

kuvvetler sultan Murâd Hânın kumandasında toplandı.

Bulgaristan harekâtını muvaffakiyetle tamamlayan Veziriâzam ali paşa, Yanbolu'ya gelen

Sultan Murâd Han ile görüşerek, durumu arz etti. Durum değerlendirmesi yapılıp ordu süratle

Priştine'ye doğru harekete geçti. yollarda yerli ahâlinin mal, mülk, can ve ırzına karşı

hiç bir tecâvüz yapılmadan Kosova'ya gelindi. Yağma ve tahribâtın yapılmaması, Balkan

milletlerini Osmanlının güzel ahlâkına ve adâletine hayran bıraktı. Üsküp ile Priştine

arasındaki Kosova'da müttefik Haçlı ordusuyla karşılaşıp muhârebe nizâmı alındı. 8 Ağustos

1389 muhârebe öncesi Kosova'da şiddetli fırtına vardı ve o gün Berât Gecesiydi. Akşam

çadırına çekilen Sultan Murâd Han, Berât Gecesini ihyâ edip namaz kıldı. Kur'ân-ı kerim

kıraât ettikten sonra, seccâdesinin üzerinden kalkmadan târihe geçen şu duâyı okudu:

''Ey Rabbim! Bu fırtına, şu âciz Murâd kulunun günahları yüzünden çıktıysa, mâsum

askerlerimi cezâlandırma. Onları bağışla. Allahım. Onlar ki, buraya kadar, sâdece senin

adını yüceltmek, İslâm dinini kâfirlere duyurmak için geldiler. bu fırtına âfetini, onların

üzerinden def eyle. Senin şânına lâyık bir zafer kazandır ki, bütün Müslümanlar bayram ede.

Müslümanları mansûr ve muzaffer eyle. Ve dilersen o bayram gününde şu Murâd kulun sana

kurbân olsun. Önce beni gâzi kıldın, sonra şehit et.''

Fırtına dinip, 9 Ağustos 1389 günü yapılan kosova Meydan Muhârebesinde Birinci Murâd Han

büyük bir zafer kazandı. Sırp Devletinin yıkılıp, Balkanların Türk hâkimiyetine geçişini

sağlayan Kosova Zaferinden sonra, Sultan Murâd Han, devrin anânesince muhârebe meydanını

dolaşmaya başladı. bu sırada Miloş Obiliç adında yaralı bir Sırp âsilzadesi tarafından

hançerlenerek şehit edildi. Kaçan düşmanı tâkip etmekte olan oğlu Şehzâde Yıldırım Bâyezid,

devlet adamlarının da ittifakıyla hükümdâr seçildi. Sultan Murâd Hanın cenâzesi Bursa

Çekirge'de yaptırdığı türbesine gönderilip, defnedildi. Şehit edildiği yerede türbe

yapılıp, ''Meşhedi Hüdâvendigâr'' denildi.

Page 14: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Osmanlı sultanı Murâd-ı Hüdâvendigâr Han zaferden zafere koşmuş, Anadolu'da ve bilhassa

Avrupa'da devletin hudutlarını çok genişletmiş ve babasından bir beylik olarak aldığı

ülkeyi büyük bir devlet hâlinde oğluna bırakmıştır. İslâmın cihâd emrini yerine getirmek ve

Osmanlının şânını yükseltmek için, târihi kaynaklarda otuz yedi gâza yaptığı yazılıdır.

Sultan Murâd Han; dindâr, âdil, merhametli, faziletliydi. Azim ve irade kudreti, vakar ve

ciddiyeti, ahâlisine karşı şefkatli oluşu, açık ve samimi siyâsetiyle içte ve dışta

istikrârıyla ve mühim askeri, adli, mâli ve idâri teşkilâtıyla Osmanlı Devletini sağlam

temeller üzerine oturtmuştur. Güneydoğu Avrupa'ya Anadolu'dan Türk- İslâm nüfûsunun

naklinde tatbik ettiği şuurlu sistem, Sultan Murâd Hanın dâhiyâne bir siyâsetidir.

Fütûhâtla alınan Rumeli topraklarına iskân edilen türk ve İslâm nüfûsu, Avrupa'da kalıcı

bir hâkimiyetin ve emniyetin başlangıcı olmuştur. Anadolu'da, Rumeli'nde pekçok hayır

müesseseleri, dini, askeri ve idâri teşkilâtlarını kuran Sultan Murâd Han, târihte

kazandığı zaferlerle olduğu gibi, yaptığı eserlerle de milletin kalbinde taht kurmuştur.

Sultan Murâd Han, ihtiyaç ve lüzumunda eserler yaptırdığı gibi zaferlerin ardından da

şükran ifâdesi olarak, mescit, câmi, medrese, mektep, imâret, han ve sosyal müesseseler

inşâ ettirmiştir. 1364 Sırpsındığı Zaferi sonunda şükrân olarak; Bursa ve Bilecik'te birer

câmi, Yenişehir'de bir imâret, Çekirge'de bir imâret, medrese ile kaplıca ve han

yaptırmıştır.

Page 15: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Yıldırım Beyazıd HanPadişahlık Sırası 4

Saltanatı 13 Yıl

Cülûsu 9 Auğostos 1389

Babası Murâd-ı Hüdâvendigâr

Annesi Gülçiçek Hatun

Doğumu 1360Vefâtı 8/9 Mart 1403 gecesi

Kabri

Bursa Bâyezîd Hân Türbesindedir

Osmanlı pâdişâhlarının dördüncüsü. Babası Murâd-ı Hüdâvendigâr, annesi Gülçiçek Hâtundur.

1360'ta doğdu. Küçük yaştan itibâren zamânın en mümtaz âlimlerinden din ve fen ilimlerini

tahsil etti. Değerli kumandanlardan sevk ve idâre dersleri aldı. 1381 yılında devlet

idâresini öğrenmesi için Kütahya'ya vâli tâyin edildi. 1389'da yapılan birinci kosova

Savaşına katılarak büyük kahramanlık gösterdi. Savaş sonunda babası sultan Murâd'ın

şehâdeti üzerine tahta çıktı. Cesâret ve gözü pekliğiyle ün yaptığından kendisine

''Yıldırım'' lakabı verilmiştir. Tahta geçtikten sonra ilk olarak Sırbistan işlerini düzene

koydu.

Bu sırada saltanat değişikliğinden faydalanmak isteyen Karamanoğulları ve diğer Anadolu

beyliklerinin Osmanlılara âit yerleri tahribe başlamaları üzerine, yıldırım Bâyezid güçlü

bir orduyla 1389 kışında harekete geçti. Aydınoğulları, Saruhanoğulları, Germiyanoğulları,

Menteşe ve Hamid beylikleri topraklarını ülkesine kattı. Bundan sonra adına yaraşır bir

hızla Karaman ülkesine girdi ve Konya'yı muhâsara etti. Karamanoğlu çarşamba Suyu sınır

olmak şartıyla anlaşmak zorunda kaldı. Denizciliğe de önem veren yıldırım Bâyezid Han, 1390

sonbaharında Sakız ve Eğriboz adalarıyla Ege Denizindeki Venedik kıyılarına seferler

düzenledi.Yıldırım Bâyezid Anadolu'dayken Eflak kralı Mirça, Osmanlı sınırını geçerek

Karinâbâd'a kadar olan bölgede yağmalama hareketinde bulunmuştu. Sefer dönüşünde hemen

Rumeli'ye geçen Pâdişah, Edirne'de kuvvetlerini toparladı ve Niğbolu ile Silistre'den Eflak

içlerine akıncılar gönderdi. bu kuvvetler Mirça'yı yakalayarak Bursa'ya gönderdiler. Mirça,

her sene Osmanlı hazinesine 3000 duka altın vermek ve Macarlar üzerine yapılacak seferlerde

Osmanlı ordusuna yardım etmek kaydıyla serbest bırakıldı. Yıldırım Bâyezid bundan sonra

Macarlarla ittifak kurmaya çalışan Bizanslılar üzerine yürüdü ve 1391'de İstanbul'u

muhasâra altına alındı. Yedi aylık bir kuşatmadan sonra şehirde bir Türk mahallesi

kurulması, bir câmi yapılması ve yıllık verginin arttırılması şartlarıyla antlaşma

imzâlandı. Yıldırım Bâyezid 1392'de yeniden Anadolu üzerine yürüdü. Bu harekât sırasında

Candaroğullarının Kastamonu şûbesi, 1392 ilkbaharında ele geçti. Bu arada Bâyezid'in

oğullarından Şehzâde Çelebi Mehmed Amasya'yı; Süleymân Çelebi ise Tırnova, Silistre,

Niğbolu ve Vidin'i zaptettiler.

1394'te Selânik ve Yenişehir'i (Mora) de alan Osmanlı orduları, Teselya ve Arnavutluk'a

kadar ilerlediler. Bâyezid Han, İstanbul'un birinci muhâsarasından sonra imparatorun

şehirde bir Müslüman mahallesi tesisi, bir Câmi inşâsı ve bir kâdı bulundurulması

husûsundaki vâdin, yerine getirmemesi üzerine, şehri ikinci defâ kuşattı. 1395 yılındaki bu

kuşatma, yaz boyunca devâm etti. Bu sırada Yunanistan'dan Tırhala, Domasia ve Patros

şehirleri alındı. İstanbul muhâsarası Balkanlarda büyük bir Haçlı ordusu hazırlandığı

haberi üzerine kaldırıldı. Macar kralının propagandası ve papanın tahrikleri neticesinde

Page 16: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

bir Haçlı ordusu kuruldu. Mevcûdu 100.000'den fazla olan bu Haçlı ordusu, Tuna'yı geçerek

Vidin, Orsova ve Rahova şehirlerini ele geçirerek Doğan Beyin müdâfaa ettiği Niğbolu'yu

muhâsara etti. Ancak Edirne'den yola çıkarak sür'atle gelen Sultan Bâyezid, Haçlı ordusunu

Niğbolu Kalesi önünde ağır bir bozguna uğrattı (25 Eylül 1396). Esir edilen ve fidye

karşılığı serbest bırakıldıktan sonra pâdişah'a karşı bir daha savaşmamaya yemin eden

Avrupalı asilzâdeler ve şövalyelere Yıldırım Bâyezid Han şöyle diyordu: ''Ettiğiniz

yeminleri size iâde ediyorum. Gidiniz, ordular toplayınız ve bizim üzerimize geliniz. Bana

bir kere daha zafer kazanma imkânı sağlamış olursunuz. Zirâ ben, Allahü teâlânın dinini

yaymak ve o'nun rızâsına kavuşmak için dünyâya gelmişim''. Niğbolu Zaferinden sonra,

Bâyezid, İstanbul boğazının en dar yerinde anadolu tarafında ''Güzelcehisarı'' (Anadolu

Hisarı) inşâ ettirdi. İstanbul 1397'de yeniden muhâsara edildi ve muhâsara sırasında

Yunanistan ve Anadolu üzerine seferler yapıldı. Teselya ve Yenişehir'i aldıktan sonra

hiçbir mukâvemetle karşılaşmadan orta Yunanistan'a giren Yıldırım Bâyezid bölgedeki bâzı

dükalıkları fethederek geri döndü. turhan Beyi Mora içlerine akınlar yapmakla

görevlendirdi. Bunun neticesinde yunan Despotu Teodoros eskisi gibi Osmanlı hâkimiyetini

tanımayı ve vergi vermeyi kabul etti. Diğer tarafdan Niğbolu savaşı esnâsında

Karamanoğulları Ankara'yı basıp, Sarı Timurtaş'ı esir almışlardı. Bu sebeple Bâyezid Han,

Yunan meselesini hallettikten sonra Karaman ülkesi üzerine sefere çıktı. 1397'de Akçay

Ovasında yapılan savaşta Karaman kuvvetleri büyük bir bozguna uğradı. konya ve Lârende

(Karaman) Osmanlılar eline geçti. Yıldırım Bâyezid 1398 ilkbaharında Samsun üzerine yürüdü

ve müslüman Samsun'u aldı. Böylece Osmanlı sınırı Karadeniz havâlisinde Trabzon

imparatorluğu sınırına dayandı. 1398 sonlarında Kâdı Burhâneddin, Akkoyunlu hükümdârı

Karayülük Osman'a mağlup olmuştu. bunun üzerine Bâyezid şehzâdelerinden birini Sivas'a

göndererek burayı zaptettirdi. Böylece Tokat, Kayseri, Niksar, Şarkikarahisar, Kırşehir ve

Aksaray şehirleri Osmanlı ülkesine katıldı. Bâyezid Dulkadiroğullarından Elbistan'ı

aldıktan sonra Memlûklerin elindeki Malatya, Divriği ve Besni gibi şehirleri de sınırları

içine kattı. Böylece Osmanlı sınırı fırat kıyılarına kadar dayandı.

Bu sırada Bizanslılar Hıristiyan devletlerinden yardım istemişler ve Türklere baskı yapmaya

başlamışlardı. Boğaziçi ve İzmit Körfezi kıyılarını vurmaları üzerine Bâyezid 1400

baharında İstanbul'u dördüncü defâ kuşattı. bu kuşatma diğer kuşatmalardan daha

şiddetliydi. Ancak Doğu'da Timûr tehlikesi ortaya çıkınca kuşatmaya son verilmek zorunda

kalındı. (1402) Bâyezid'in hükümdârlıklarına son verdiği beyler Timûr'un yanına giderek

Bâyezid aleyhine propaganda yapmaktaydılar. bu sırada Timûr Handan kaçan Karakoyunlu ve

Celâyir beyleri de yıldırım Bâyezid'i Timûr'a karşı tahrik ediyorlardı. bu tahrikler ve

Timûr'un Osmanlılara âit Sivas'ı zaptetmesi, neticede iki büyük Türk hâkânını Ankara'da

karşı karşıya getirdi. Çubuk Ovasında yapılan ve çok şiddetli geçen muhârebe sonunda

Osmanlı ordusu mağlubiyete uğrarken, yıldırım Bâyezid de esir düştü (28 Temmuz 1402) Esâret

zilletini çekemeyen Yıldırım Bâyezid Han yedi ay kadar sonra kederinden ve nefes

darlığından kırk dört yaşında vefât etti (1403). Timûr Han ölüm haberini alınca; ''Yazık

oldu, büyük bir mücâhidi kaybettik.'' demekten kendini alamadı.

Yıldırım Bâyezid, çevik, atılgan, cesûr, zamânının hâdiselerini kavramış iyi bir kumandan

ve iyi bir sultandı. Âni olaylar karşısında soğukkanlılığını muhâfaza ederek karârını verir

ve ordusunu süratle istediği yere sevk ederdi. Bu yüzden düşmanları çok ihtiyatlı

davranırlardı. Ömrünü cepheden cepheye koşmakla geçirmiş Türklüğün ve İslâmiyetin Rumeli'de

yerleşmesini sağlamıştır. Adâleti çok meşhurdu. Hergün belirli bir zamanda herkesin

kendisini görebileceği bir yere gelir ve dört bir yandan gelen tebeasının şikâyet ve

arzûlarını dinler, haksızlığa uğrayanların haklarını derhal iâde ederdi. kâdıların

hükümlerine kesinlikle karışmaz ve kimseyi de karıştırmazdı. Âlimlerin sohbetlerinde

bulunur, onların Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildiren sözlerini canla başla kabul

ederdi. Evliyâya çok hürmette bulunurdu. Osmanlı topraklarının her tarafında ilim yuvaları

kurdu. Memleketin her tarafında câmi, mescit, dârüşşifâ, medrese, imâret ve misâfirhâneler

Page 17: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

yaptırdı. Bunlardan en meşhuru Bursa'da yaptırdığı Ulu Câmiidir. Ayrıca bütün bu imâretler

için geniş vakıflar kurdu.

Çelebi Mehmed HanPadişahlık Sırası 5

Saltanatı 8 Yıl

Cülûsu 1413

Babası Sultan Yıldırım Bâyezîd Hân

Annesi Devlet Hatun

Doğumu 1389

Vefâtı 26 Mayıs 1421

Kabri Bursa Yeşil Türbe'dedir

Osmanlı Devletinin beşinci pâdişâhı. Doğum senesini ekseri târihçiler 1386 olarak

kaydetmektedirler. Babası, Sultan yıldırım Bâyezid Han, annesi ise Germiyanoğlu süleymân

Şahın kızı Devlet hâtun'dur. Çelebi Mehmed küçüklüğünden itibâren devrin en yüksek

âlimlerinden ders aldı. Din ve fen ilimlerini öğrendi. 1393'te devlet idâresinde tecrübe

sâhibi olmak üzere Amasya'ya sancakbeyi tâyin edildi. Babası ile Timur Han arasında 1402'te

yapılan Ankara Muhârebesinde Osmanlı ordusunun ihtiyât kuvvetleri kumandanlığından bulunan

Çelebi Mehmed, muhârebenin kaybedilmesi üzerine Amasya'ya çekilmek istedi. Ancak Candaroğlu

İsfendiyar Beyin yeğeni Yahya Bey karşısına çıktı. Bunu mağlup eden Çelebi Mehmed,

ilerlemesinin tehlikeli olacağını anlayarak Bolu'ya gitti.

Daha sonra Amasya'ya dâvet edilmesi üzerine maiyeti ile harekete geçti ve şehir hâkimi Kara

Devlet Şahı yenerek Amasya'ya girdi. Çelebi Mehmed, aynı yıl civardaki hâkimleri de mağlup

edip, Sivas, tokat ve Amasya mıntıkasına tamâmen hâkim oldu. Timur Hana esir düşen babasını

kurtarmak için bir plân hazırladı ise de muvaffak olamadı. Bu sırada Batı Anadolu'da

bulunan Timur Han, Çelebi Mehmed'in faaliyetlerini öğrenip, ona teminât vâdeden mektubu ile

yanına dâvet etti. Bu dâvete icâbet edip yola çıkan Çelebi Mehmed, muhtelif yerlerde türlü

bâdirelerle karşılaştığından elçiye durumu anlatıp, olanları Timur Hana arz etmesini

istedi. Kendisi Amasya'ya döndü. Çelebi Mehmed'in bu mâzeretini kabul eden Timur, ona

elindeki yerlerin hükümdârlığını verdi ve al damgalı berât ve hükümdârlık alâmeti olarak

taç, kemer ve hırka gönderdi. Bu sırada yıldırm Bâyezid'in diğer oğullarından Şehzâde

Süleymân Çelebi Edirne'de, İsâ Çelebi Balıkesir ve Bursa'da, Mûsâ Çelebi ise Kütahya'da

sultanlığını ilân etmişti. Eski beylikler yeniden ortaya çıkarak Anadolu birliği

parçalanmıştı. osmanlı Devletini tekrar bir idâre altında toplamak isteyen Çelebi Mehmed,

kardeşi İsâ Çelebi'ye karşı Ulubâd mevkiinde giriştiği savaşı kazanarak Bursa'ya girdi ve

hükümdârlığını ilân etti. (1404) İsâ Çelebi Yalova yolu üzerinden Bizans imparatorunun

yanına kaçtı. Emir Süleymân'ın isteği üzerine ise Edirne'ye gönderildi. Emir Süleymân, İsâ

Çelebi'yi mühim bir kuvvetle Anadolu'ya gönderdi. Bursa'yı almak isteyen İsâ, Çelebi Mehmed

ile yaptığı ikinci muhârebede de mağlup olunca, yanına kaçtığı İsfendiyar Beyle anlaşarak

berâberce Ankara'yı almak üzere harekete geçtiler. Ancak müttefik kuvvetler Çelebi Mehmed'e

mağlup olup, Kastamonu tarafına çekildiler. Bir müddet sonra İsâ Çelebi Aydınoğlu Cüneyd

Beyin yanına gitti ve onun aracılığıyla Saruhan ve Menteşe Beyleriyle anlaşarak tâlihini

bir kere daha denemek istedi, ancak mağlup oldu ve bu defâ Karamanoğlu'na iltihâk etti.

Neticede İsâ Çelebi bir müddet sonra yakalanarak ortadan kaldırıldı.

Page 18: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

İsâ Çelebi'nin öldürülmesinden sonra Çelebi Mehmed Anadolu'da yanlız kaldı. Bundan sonra

kendisinin kuvvetlenmesinden endişe ettiğinden Anadolu'ya gelen Emir Süleymân ile mücâdele

etti. Emir Süleymân, Çelebi Mehmed'in elinden birçok yerleri aldığı gibi Aydınoğlu Cüneyd

Bey ile Menteşeoğlu İlyas Beye hâkimiyetini kabul ettirmişti. Çelebi Mehmed, onun yeniden

Rumeli'ye döndürmek için kardeşi Mûsâ Çelebi'yi Rumeli tarafına geçirtti. Mûsâ Çelebi'nin

faaliyetlerini öğrenen Süleymân Çelebi, Rumeli'ye geçti ve ilk anda Mûsâ'yı mağlup ettiyse

de, sonradan onun baskınına uğrayarak hayâtını kaybetti. Çelebi Mehmed Bursa'yı hâkimiyeti

altına alırken, Mûsâ Çelebi de bu sırada Edirne'de hükümdârlığını ilan etti. Mûsâ Çelebi,

Anadolu'da kardeşinin kuvvetli olduğunu bildiği için orayla alâkadâr olmayıp bizansla

meşgul oldu ve bir kısım yerleri onlardan aldı. bu arada ileride büyük bir isyan çıkaracak

olan Şeyh Bedreddin'i kazasker yaptı. Şeyh, bu sûretle nüfûsunu artıracak mevkiye sâhip

oldu. Bir ara İstanbul'u muhâsara eden Mûsâ Çelebi tehlikesine karşı İmparator, Çelebi

Mehmed'i Rumeli'ye dâvet etti. Çelebi Mehmed Üsküdar'a gelerek imparatorla görüştü. 1411'de

İnceğiz mevkiinde kardeşi ile yaptığı muhârebeyi kaybettiğinden gemilerle Anadolu tarafına

geçerek yaralı bir halde Bursa'ya geldi. bir yıl sonra Mûsâ Çelebi'yle yaptığı ikinci

muhârebede de muvaffak olamadı. Mûsâ Çelebi'nin ümerâsına karşı sert davranması, bir müddet

sonra onları Çelebi Mehmed'le anlaşmaya mecbur etti. Yeni plâna göre Çelebi Mehmed üçüncü

defâ Rumeli'ye geçti. Kendisine katılan sırp despotu ve bâzı ümerâ ile Tuna'ya çekilmekte

olan, Mûsâ Çelebi üzerine yürüyen Çelebi Mehmed, Çamurlu- Derbend mevkiinde meydana gelen

muhârebede Mûsâ Çelebi'yi mağlup etti. Mûsâ Çelebi yaralı olarak kaçarken yakalanıp

boğduruldu ve Bursa'ya nakledilip, babasının türbesine defnedildi. Daha sonra Orhan

Çelebi'yi de yakalatan Çelebi Mehmed Edirne'de bütün devletin hükümdarı olduğunu ilân etti.

Çelebi Mehmed Rumeli'de bulunduğu sırada Karamanoğlu Mehmed Bey, Bursa'yı bir ay kadar

muhâsara etmiş, Mûsâ Çelebi'nin cenâzesinin geldiğini duyunca, şehri ateşe vererek

memleketine dönmüştü. Aydınoğlu Cüneyd Bey de bu sıralarda Ohri'den kaçarak Aydın'a gelmiş

ve Ayaslug'u (Selçuk) muhâsara edip, sancak beyini öldürmüştü. bu sebeple Çelebi Mehmed

Anadolu'ya dönünce önce Cüneyd bey üzerine yürüyüp, Çandarlı eliyle Menemen, Kayacık ve Nif

kalelerini aldı. Ayrıca İzmir de fetholundu. Çelebi Mehmed, Cüneyd'in annesinin ricâsı

üzerine Cüneyd'i affederek 1414'te Niğbolu Sancakbeyliğini verdi. İzmir kuşatması esnâsında

Menteşe Beyi de Osmanlılara tâbi olduğu gibi, Midilli, Sakız ve Foça'daki Ceneviz

kolonilerinin elçileri gelip, bağlılıklarını arz ettiler. Daha sonra Teke Beyi de tâbi

oldu.

Bu şekilde işlerini yoluna koyan Çelebi Mehmed, aynı yıl Bursa'ya gelerek Germiyan ve

Candar beyliklerinden takviye alıp Karaman seferine çıktı. Akşehir, Beyşehir ve Seydişehir

kasabalarını aldı ve Mehmed Beyi mağlup etti. bundan sonra Konya'yı kuşattı ise de,

mevsimin elverişsizliğinden dolayı Karamanoğluyla sulh akdederek döndü. Ancak Mehmed Bey

rahat durmayıp, Çelebi Mehmed ikinci defâ Karamanoğlu üzerine gitti ve Konya ovasında

yapılan muhârebede Mehmed Beyi bir kere daha mağlup etti. Bu sırada pâdişah

rahatsızlandığından yine sulh akdedildi. Mehmed Bey, gerektiğinde Osmanlı ordusuna yardım

göndermeyi de kabul etti. Mehmed Bey bu vâdini Eflâk seferinde yerine getirmiştir. Çelebi

Mehmed, Anadolu'da Türk birliğini sağlama çalışmaları sürdürürken, Hıristiyanlarla da dost

geçinme politikası güdüyordu. Osmanlılara tâbi olan Eflâk prensi Mirça, taht

mücâdelelerinden istifâde ile üç yıldır vergiyi kesmişti. Kendisine voyvodalıkta rakip

çıktığından zor durumda idi. Rakini Dan, Osmanlılara mürâcaat ederek, yardım istemiş, Mirça

Macar Kralı Sigismund'a başvurarak Osmanlıların kendisine yardım etmesi için aracı olmasını

istemiştir. Ancak Çelebi Mehmed Sigismund'un teklifini reddedip, Candar ve Karaman

beyliklerinden yardım alarak Tuna'yı geçip, romanya topraklarına girdi. Macar- Eflâk

ordusunu mağlup eden Çelebi Mehmed, Mirça'yı yeniden Osmanlılara tâbi kıldı. Osmanlılar

Erdel'e de birkaç defâ akın düzenlediler. Neticede Macar eyâleti baştanbaşa çiğnendi. bu

sûretle, Balkanlarda ve Adriyatik'te Osmanlı nüfûsu kuvvetlendirildi. bundan sonra Çelebi

Mehmed, Anadolu'da kuvvetlenmiş bulunan İsfendiyar Beyle mücâdeleye başlamış ve Sinop'u

Page 19: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

muhâsara etmiştir. Çâresiz kalan İsfendiyar Bey, Osmanlı Devletinin yüksek hâkimiyetini

tanımıştır. Ayrıca oğlu Kasım'ın istediği Kastamonu, Tosya, Çankırı ve Kalecik'i pâdişaha

vermiştir. bunu müteâkip Çelebi Mehmed, daha önce Osmanlılarda bulunan Samsun'un alınmasını

istedi. Müslüman ve kâfir olmak üzere ikiye ayrılmış olan Samsun'un kâfir kısmını Biçeroğlu

Hamza Bey kuşattı. Kale halkı şehri yakarak gemilere binip ayrıldıklarından şehir ele

geçirildi. Müslüman Samsun'u bizzât muhâsara eden Çelebi Mehmed'e karşı koyamıyan

İsfendiyaroğlu hızır Bey, şehri teslim edip babasının yanına döndü.

Çelebi Mehmed devrinin en önemli iç hâdisesi, Şeyh Mahmud Bedreddin'in isyânıdır. Şeyh

Bedreddin, Mûsâ Çelebi zamânında Edirne'de kazaskerliği tâyin edilmiş ve Çelebi Mehmed'in

cülûsunu müteâkip 1000 akçe aylık ile İznik'te ikâmete mecbur edilmişti. Şeyh Bedreddin

Edirne'de ve sonra İznik'te eser yazmakla meşgul olup, kendisini ziyârete gelenlere

fikirlerini aşılamaya çalışıyordu. Edirne'ye gelmeden önce Anadolu'da ün kazanmıştı.

İznik'te de boş durmayan Şeyh, adamlarında Börklüce Mustafa'yı Aydın taraflarına gönderip

propaganda yaptırıyordu. Ayrıca Torlak Kemâl adındaki adamı da daha önce Manisa

taraflarında faaliyete başlamıştı. Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa'nın hareketinin

genişlemesi üzerine hacca gitmek bahânesiyle önce Sinop'a oradan Kefe'ye ve nihâyet daha

önce tanıştığı eflâk prensinin yanına giderek Şiilerin bulunduğu Deliorman taraflarına

geçti. Şii olan Şeyh Bedreddin, İslâm'a uymayan zararlı fikirler ortaya atıyor, haram olan

hususların helâl olduğunu ileri sürerek isyân hislerini körüklüyordu. Neticede ilk isyân

Karaburun'da başladı ve daha sonra Manisa'da kendini gösterdi. Az zamanda genişledi.

Börklüce Mustafa isyânı Amasya Vâlisi Şehzâde Murad ile Bâyezid Paşa tarafından kanlı bir

şekilde bastırıldı. Börklüce yakalanarak katlolundu. Manisa tarafındaki Torlak Kemâl de

aynı âkıbete uğradı. Şeyh Bedreddin, Bâyezid Paşa tarafından yakalanarak Serez'de bulunan

pâdişah huzûruna getirildi. Şeyhin durumu ulemâ tarafından tedkik olunduktan sonra, Ehl-i

sünnete uymayan itikâd üzere olmak ve cemiyet nizâmını bozmakla suçlu bulunarak, Şâdeddin

Taftâzâni'nin talebelerinden Heratlı Molla Haydar'ın fetvâsıyla Serez pazarında asıldı ve

malları vârislerine bırakıldı.

Şeyh Bedreddin isyânı bu şekilde bastırıldıktan sonra Çelebi Mehmed, yeni bir isyân

tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Bu tehlike Ankara Meydan Muhârebesinde babasıyla

birlikte Timur'a esir düşüp Semerkand'a götürülen, Düzmece Mustafa da denilen kardeşi

Mustafa idi. Uzun müddet kendisinde haber alınamayan Mustafa, bir müddet sonra geri dönüp,

Karaman topraklarında kaldıktan sonra Rumeli'ye geçmişti. Osmanlı tahtına oturmak niyetinde

olan Mustafa, Eflâk voyvodasının ve Niğbolu sancakbeyi Aydınoğlu Cüneyd Beyin yardımlarıyla

fâaliyete geçip, Selânik ve Teselya'da saltanat iddiâsıyla adam toplamaya başlamıştı.

Fesâdın büyümesine mâni olmak için Çelebi Mehmed hemen harekete geçti ve ağabeyi Mustafa

Çelebi'nin kuvvetlerini Selânik civârında mağlup etti. Cüneyd ile birlikte Mustafa Çelebi

Selânik kalesine sığındı. Çelebi Mehmed ertesi sabah mültecileri istediyse de, Selânik

Vâlisi, imparatorun müsâdesi olmadan teslim edemeyeceğini beyânla özür diledi. Nühâyet

imparator da Çelebi Mehmed hayatta oldukça bunları salıvermeyeceğini yemin ile taahhüd

edince pâdişah Selânik muhâsarasını kaldırdı. Pâdişah anlaşma gereğince, Mustafa Çelebi

için her sene imparatora önemli miktarda akçe ödeyecekti. Mustafa Çelebi Vak'ası 1420

senesinde vukû bulmuştur. Bu vak'ayı müteâkip Çelebi Mehmed, İstanbul'u resmen ziyâret

ederek İmparator tarafından karşılanmış ve Üsküdar'da İmparatora vedâ edip, İzmit üzerinden

Bursa'ya gelmiş, bir müddet sonra da Gelibolu yoluyla Edirne'ye dönmüştür. Pâdişah

Edirne'deyken, çıkmış olduğu avda rahatsızlandı. Nüzûl illetinden kurtulamayacağını anlayan

Çelebi Mehmed, vezirleri Bâyezid, İbrâhim ve Hacı İvaz Paşaları dâvet ederek, gizlice

görüşüp, büyük oğlu Amasya Vâlisi Murad'ın hemen dâvet edilmesini istedi. Kısa süren

hastalıktan sonra Haziran 1421'de vefât etti. Çelebi Mehmed'in vefâtı son derece gizli

tutuldu. Cesedi tahnit edilerek sarayda muhâfaza edildi. Şehzâde Murad'ın Bursa'ya gelişine

Page 20: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

kadar 40-42 gün pâdişahın vefâtı gizlendi. Cesedi Bursa'ya getirilerek Yeşil Türbeye

defnedildi.

Osmanlı Devletinin ikinci kurucusu kabul edilen Çelebi Mehmed, ne kardeşi Mûsâ Çelebi gibi

sert, ne de diğer kardeşi Emir Süleymân gibi yumuşak ve kayıtsızdı. Mâkul hareket eden,

sabırlı, azim ve irâde sâhibi, sözüne ve vâdine sâdık, nâzik, vakûr ve ciddi bir

hükümdârdı. Yalnız dostuna değil, düşmanlarına da kendisini sevdirerek itimât telkin etmiş

ve saydırmıştır. Onun hakkında Osmanlı târihlerinden başka yabancı kaynaklar da iyi

şehâdette bulunmaktadırlar. Küçük ve büyük 24 muhârebede bulunarak 40'a yakın yara aldığı

rivâyet edilmektedir. Emellerinin en başında babası zamânındaki yerlerin geri alınması

geliyordu ki, bu gâye için çalışmış ve büyük ölçüde muvaffakiyet elde etmiştir. Zamânının

yerli ve yabancı kaynakları onun dirâyetinden, sebâtkârlığından, iyi ahlâkından ve daha

birçok meziyetlerinden bahsetmektedir. Çelebi Mehmed, kısa ömrünü savaş alanlarında

geçirmiş olmasına rağmen, memleketin imârına da önem vermiştir. Bursa'da yaptırdığı câmi,

medrese, imâret ve Yeşil Türbesi önemli sanat eserleridir. Câminin karşısına yüksekçe

mevkide kendi türbesini yaptırdı. Türbenin karşısına düşen medresesi bugün müze haline

getirilmiş olup, Bursa medreseleri arasında Sultâniye adı ile meşhurdur. Bunlardan başka

Edirne'de Emir Süleymân tarafından inşâsına başlanan ve Mûsâ Çelebi tarafından devâm

ettirilen Ulu Câmi (Câmi-i Atik) nin tamamlanması da ona nasip olmuştur. Çelebi Mehmed, bu

eski Câmiye vakıfolmak üzere Edirne'deki bedesteni yaptırmıştır. Ayrıca Amasya'da Şehzâde

türbesini yaptırmıştır ki, oğlu Kasım burada medfundur. Edirne'deki eski sarayın da Çelebi

Mehmed tarafından inşâsına başlandığı rivâyet edilmektedir. Çelebi Mehmed'in en önemli

hizmetlerinden birisi de Mekke ve Medine halkına her sene Surre Alayı göndererek mâli

yardımda bulunma âdetini başlatmasıdır.

Sultan Mehmed'in en büyüğü Murad olmak üzere, Mustafa, Kâsım, Ahmed, Yûsuf ve Mahmûd adında

altı oğlu ile yedi kızı vardı. Kendisinden sonra tahta büyük oğlu Şehzâde Murad çıkmıştır.

Page 21: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

2. Murad HanPadişahlık Sırası 6

Saltanatı 29 Yıl

Cülûsu I. 1421 II.1445

Babası Sultan Celebi Mehmed Hân

Annesi Emine Hatun

Doğumu 404

Vefâtı 3 Subat 1451

Kabri Bursa Muradiye'dedir

Altıncı osmanlı sultanı. Babası Çelebi Sultan Mehmed, annesi dulkâdir âilesinden Emine

Hâtun olup, 1404'te Amasya'da doğdu. Çocukluğu Amasya, Bursa ve Edirne'de geçti.

Küçüklüğünden itibaren devrin büyük âlimlerinden okuyarak yetişti. 1415'te on iki

yaşındayken idâri ve askeri bilgileri öğrenip, tecrübe sâhibi olması için, lalası yörgüç

Paşanın yanında Amasya Valiliğine tâyin edildi.

Şehzâde Murâd, ilk vazife yeri Amasya'dayken, 1416'da âsi Börklüce Mustafa isyânını

bastırdı. 1421'de Anadolu Beylerbeyi Hamza Bey ile İsfendiyaroğullarından Samsun'u aldı.

Babasının vefâtıyla 25 Haziran 1421'de Bursa'da tahta çıktı. Sultan ikinci Murâd Han

1422'de Osmanlı Devleti için büyük tehlike arz eden Bizans'ın entrikalarına son vermek ve

Hazret-i Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem tarafından vaad edilen mânevi müjdelere

kavuşmak için İstanbul'u kuşattı. Bunun üzerine Bizans İmparatoru, Anadolu Beyliklerini

Osmanlı Devleti aleyhine kışkırttı. sultan İkinci Murâd Hanın kardeşi küçük Mustafa isyan

ederek Karaman ve Germiyan beylik kuvvetleriyle Bursa'yı kuşatınca, İstanbul'da kâfi

miktarda kuvvet bırakıp, Edirne'ye gitti. Edirne'den Bursa'ya geçti. Küçük Mustafa

yakalanıp, cezâlandırıldı. Karaman, Eflak beyleri ve Venedikliler ile antlaşma yapıldı.

Candarlı İsfendiyar Bey itâat altına alındı. İstanbul kuşatmasını hızlandıran Murâd Han

İmparatorun şehri Venedik hâkimiyetine teslim edebileceği ihtimâliyle 22 Şubat 1424'te

Bizanslılarla antlaşma yaptı. Bu antlaşma ile Ege ve Karadeniz kıyılarını Osmanlılara

terkeden bizanslılar, yıllık otuz bin düka altın haraç vermeyi kabûl ettiler. Anadolu'da

İzmir, Menteşe ve Teke beylikleri Osmanlı hâkimiyetine geçti. Germiyan beyliği, Osmanlı

Devletine katıldı. 1425'te Selânik'i ele geçiren Venedikliler Osmanlılara karşı Macarlar

ile ittifâk kurdular. 1426'da Batı Anadolu'dan hareket eden Türk denizcileri, Venediklilere

âit Eğriboz, Modon ve Koron'a sefer yaptılar. Osmanlı- Venedik Harbi 1425-1430 yılları

arasında devâm etti. Venediklilerin batı ve doğu devletleriyle ittifâk kurmasına rağmen,

Sultan İkinci Murâd Han Şubat 1430'da Selânik'i fethetti. Venedik donanması Gelibolu'da

Türk donanmasına taarruz ettiysede müthiş bir bozguna uğradı. Temmuz 1430'da Osmanlı-

Venedik Harbine son veren Lapseki Antlaşması imzâlandı. Selânik Osmanlılarda kaldı.

Venedikliler yıllık vergiye bağlandı. İtalyanların hâkimiyetindeki Yanya'da ahâli despot

kavgalarından bıkmıştı. Yanyalılar Selânik'te bulunan Osmanlı Sultanı İkinci Murâd Hana

mürâcaat edip, Türk adâletine sığınarak hürriyet istediler. Rumeli Beylerbeyi Sinân Paşa,

ahâlinin hürriyetine dâir Sultan Murâd Hanın fermânını getirince, şehrin anahtarı

Osmanlılara teslim edildi. Böylece 1431'de Yanya ve çevresi de Osmanlı hâkimiyetine girmiş

oldu. Balkanlarda ahâlinin Osmanlı adâletini, kendi ırk, din, dil ve kültüründen olan

idâreye tercihi, başta Papalık olmak üzere Hıristiyan kral, despot ve prenslerini telaşa

Page 22: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

düşürdü. Balkan milletlerinin Osmanlı idâresini tercih etmelerinin önüne geçmek için,

içeride ahâliye zulüm, dışarda da diğer devletlerle ittifak kurdular. Türkü Türke düşürmek

için, hâkimiyet mücâdelesindeki Anadolu beyliklerini Osmanlılar üzerine saldırtırken,

Papanında teşvikiyle büyük bir Haçlı ordusu kurmak için hazırlıklara başladılar.

1435'te Karamanoğlu İbrâhim Bey yola getirildikten sonra İkinci Murâd Han Rumeli'ye geçti.

Akıncı Beyi Ali Bey'e Macaristan'ı vurma emri verildi. 1437'de Ali Bey'in kırk beş gün

süren Macaristan akınında, Demirkapı geçilerek Erdel'e girildi. Akıncılar Macar

şehirlerinin askeri mevkilerini tahrip edip, yetmiş bin esir alarak, pekçok ganimetle

döndüler. Osmanlılara karşı düşmanca tavır alan Sırp kralı Brankoviç'ten, 1439'da ülkesinin

başşehri Semendire'nin anahtarı istendi. Brankoviç, Osmanlı teklifini kabul etmediği gibi

ayrıca ordu hazırlattı. Osmanlıların taarruz harekâtını haber alan Brankoviç, Semendire'nin

müdâfaasını oğluna bırakıp, Macar kralına sığındı. Üç ay kuşatmadan sonra Semendire kalesi

27 Ağustos 1439'da fethedildi. Almanya imparatoru ve Macaristan kralı İkinci Albert,

Semendire'yi kurtarmak için sefere çıktı. Macaristan seferi kumandanlarından İshak Bey ve

Osman Çelebi kumandasındaki Osmanlı ordusuyla karşılaşan İkinci Albert, muhârebe başlamadan

ordusuyla kaçmaya başladı. Macar ordusunun müthiş bir bozgun havasıyla kaçışı, İkinci

Albert'i de korkuttu. Albert bu telaş içinde canını zor kurtardı. Bu seferden ürken Bosna

kralı Tvartko yıllık yirmi bin düka altın vergisini, yirmi beş bin düka altına çıkardı.

1441'de Belgrad kuşatmasının neticesiz kalışı Avrupalıları ümitlendirip, yeni bir ittifaka

heveslenmelerine sebep oldu. Macarların milli kahramanı Hunyadi Yanoş'un Bosna'ya girişi,

Balkan hükümdârlarının ve Anadolu beyliklerinin Osmanlılara karşı birleşmesine yol açtı. Bu

sırada İkinci Murâd Hanın Karamanoğulları meselesiyle müşgul olmasından istifâde eden Haçlı

ordusu, 1443'te Tuna'yı aşarak Sofya ve Niş'i aldı. 1444'te Yalvaç Muhârebesinde iki taraf

da kesin bir üstünlük kuramadı. Haçlılar, geri çekildiler. Neticede 12 Temmuz 1444'te

Macarlarla on yıl süreli Segedin Sulh Antlaşması imzalandı. Sultan İkinci Murâd Han,

Segedin Antlaşmasından sonra; Hacı Bayram-ı Veli'nin İstanbul'u fethedeceğini işaret

buyurduğu oğlu Mehmed (Fatih) lehine; ''Sağlığımda oğlumun padişahlığını göreyim'' diyerek

saltanattan çekildi. Osmanlı tahtına on iki yaşındaki İkinci Mehmed Hanın geçirilmesi on

yıllık Segedin Sulh Antlaşmasına rağmen, başta papalık ve Macarlar olmak üzere Avrupa

Devletini ümitlendirdi. Osmanlılara karşı birleşerek hazırlıklarını süratle tamamladılar.

Hunyadi Yanoş Segedin Antlaşmasını bozarak, yanında papalık kuvvetleri de olduğu hâlde,

büyük bir Haçlı ordusuyla hareket etti. On iki yaşındaki Sultan Mehmed Han, ömrünün yirmi

sekiz yılını muhârebe meydanlarında geçiren babası ikinci Murâd Hanı yaşından ümit

edilmeyecek ifâdelerin bulunduğu târihi dâvet mektubu ile tahta geçmeye çağırdı. İkinci

Murâd Han, Manisa'dan Edirne'ye geldi. Murâd Hanın kumandayı ele almasından sonra, tecrübe,

dirâyet ve askerlerin içten bağlılığının da verdiği kuvvetle, Varna'da Haçlılara karşı

İslâm- Türk târihinin en muhteşem zaferlerinden biri daha kazanıldı. Tekrar tahta çıkan

Murâd Han, ilk seferini bizans imparatorunun kardeşi, mora despotu Konstantin'in

tecâvüzkârâne faâliyeti üzerine yaptı. Despot Konstantin'den, Mora'da tecâvüzleri

durdurması ve işgal ettiği arâziden çekilmesi istendiyse de reddedildi. Elde edilen

bilgiler neticesinde Turahan Bey kumandasında öncü akıncı kuvvetleri gönderildi. Sultan

Murâd kumandasındaki asıl osmanlı ordusu 1446'da korent ve Balyabadra'yı zaptetti. 1447'de

Arnavutluk isyânı bastırıldı.

Macarların milli kahramanı Hunyadi Yanoş, Varna Muhârebesi mağlubiyetinin lekesini silmek

için Macarlardan başka Eflak, Bohemya ve Almanya'dan kuvvet toplamıştı. Âsi Arnavutluk Beyi

dönme İskender ile de ittifak kuran Hunyadi Yanoş kendisiyle berâber olmayan Sırbistan'ı

işgal edip, Tuna'yı geçti. Osmanlı Sultanı Murâd Han, Haçlı ,ttifakına karşı cephe alan

Murâd Han, Türk İslâm anânesince Muhârebeden önce antlaşma teklif ettiyse de Haçlılar kabul

etmedi. 17 Ekim 1448'de başlayan ve üç gün devam eden meydan muhârebesi Haçlıların bozgunu

ile neticelendi. Hunyadi Yanoş canını güçlükle kurtarabildi. Murâd Han, 1450'de Arnavutluk

Page 23: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

seferine çıktıysa da tamamlayamadı. 3 Şubat 1451 târihinde vefât etti. Vasiyetnâmesini

tanzim edip vezirlere şâhitlik ettirdi. Bursa'ya defnedildi. Türbesi, Bursa'da Murâdiye

mahallesinde yaptırmış olduğu câmi yanındadır.

Sultan Murâd, büyük bir sarsıntıdan yeni çıkmış olan devletin hükümdarı olduğu zaman çok

gençti. Anadolu'da Timûr Hanla yeniden ortaya çıkan Türk Beyliklerinin; Rumeli'de ise

devletin zaafından istifâde etmek için fırsat gözleyen Balkan ve Avrupa devletlerinin

korkunç ihtiraslarıyla karşı karşıya idi. Bizans, devletin başına her gün yeni bir gâile,

bir iç buhran açmak için sinsi sinsi çalışıyordu. böyle buhranlı bir devirde devlet

idâresini eline alan Sultan Murâd Han, hayâtı boyunca, Anadolu'da Türk birliğinin

kökleşmesi için çalıştı. Rumeli'de tabii hudutlar içinde yaşamayı tercih etmesine rağmen,

memleket menfaatı icab ettiği vakit aslâ vazifeden kaçmayacak ve hayâtını bu uğurda fedâdan

çekinmeyecek kadar cesur, metin, irâdeli, azimkar idi. İç ve dış gâilerle geçen hükümdârlık

hayâtı sonunda, sâdece siyâsi ve askeri bakımdan değil, medeniyet bakımından da yeniçağı

açacak olan oğlu Sultan Mehmed'e mâmur ve her türlü ilmi gelişmeye hazır bir ülke bıraktı.

Murâd Han, ince rûhlu,hassas, lütûfkâr âdil, merhametli olup sözüne sadık, cesur ve tedbir

sâhibi, kumanda kâbiliyeti yüksek bir devlet adamıydı. On iki yaşında şehzâde iken başlayan

muhârebe hayatı, vefâtına kadar devâm etti.

İlmi sohbetleri sever, âlimleri himâye eder ve onların ihtiyaçlarını karşılardı. Haftanın

iki gününü ilim meclisinde sohbetle geçirirdi. Kendisinin de ilmi ve ibâdeti çok; zühd,

verâ ve takvâsı pek fazlaydı. Oğlunu ve kızlarını evlendirdikten sonra, bir gün veziri

Çandarlı İbrâhim Paşaya dönmüş; ''Koca Çandarlı! Bu dünyâda arzulanan nedir ki? Oğul

evermek, kız çıkarmak. Bunları Allahü teâlânın izniyle yerine getirdik. Geriye iman ile

gitmek kaldı'' demişti. Hemen bütün ömrünü gazâ meydanlarında geçirdiği hâlde, imar

işlerine ehemmiyet verip çok eser bıraktığı için Ebü'l-Hayrât diye anıldı. Bursa, Edirne ve

başka şehirlerde, yoksullar için imâret ve ulemâ için medrese yaptırdı. Edirne'de

dârülhadis ve buna gelir olarak Tahtakale Hamamı, Alacahamam ve Üç Şerefli Câmiini

yaptırıp, bunları birçok vakıflarla destekledi. Bursa'da Muradiye semtinde câmi, medrese ve

imâret yaptırdı. Edirne'de Ergene civârında bir köprü yaptırıp, Uzunköprü kasabasını kurdu.

Selânik ve İpsala'da da câmiler inşa ettirdi. Her yıl Kudüs, Halil-ür-Rahmân, Mekke-i

mükerreme ve Medine-i münevvere yoksulları için otuz beş bin altın gönderirdi. Ankara

bölgesinde Balıkhisarı adlı büyük bir subaşılığın köylerini Mekke yoksullarına vakfetmişti.

bulunduğu şehirde her yıl on bin altını kendi eliyle seyyidlere paylaştırırdı. Tebeasının

hakkına ziyâdesiyle riâyet eder, kul hakkından pek sakınırdı.Babası Çelebi Sultan Mehmed

Handan kalma, Mekke-i mükerreme ve Medine-i münevvere fakirlerine, Resûl-i ekrem

efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) komşularına hediye gönderme âdetini devâm

ettirdi. Tezkirelerin kendisini şiir söyleyen ilk Osmanlı sultanı olarak zikrettikleri

ikinci Murâd Han;

Gerçi- kim haddim değüldür bûseni kılmak dilek, Ârif olan çün bilür ânı ne lâzım söylemek.

Gibi ustaca şiirler yazabilecek kadar kuvvetli bir şâirdi.İlme ve âlimlere çok hürmet edip

evliyâya izzet ve ikrâmda kusur etmediği için memleketi âlim ve evliyâ yurdu oldu. Herkesin

duâsını aldı, pek kıymetli eserlerin yazılmasına, tercüme edilip Türkçeye kazandırılmasına

ve kıymetli ilim müesseselerinin inşâsına vesile oldu. Yazılan eserlerde açık bir dil

kullanılmasını emrederek Türkçe yazmak husûsunda titizlik gösterdi. Devrinde Osmanlı

sarayı, âlim ve şâirlerin buluştuğu bir yer oldu. Büyük âlim Molla Yegân bile ona hac

dönüşünde hediye olarak, Fatih'in hocası âlim Molla Gürâni'yi getirmişti. bu husus hiçbir

milletin kültür târihinde rastlanılmayan eşsiz bir hâdise olup, ikinci Murâd Hanın ilme

verdiği değeri de gösterir. Osmanlı Devletinde devrinde en çok eser yazılan padişah olması

bakımından dikkat çeker. Gerçekten onun devrinde manzûm, menzur pekçok eser yazılmış ve

Page 24: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Osmanlı sarayı eserler hazinesi durumuna gelmiştir. Yine tezkirelerin kaydettiğine göre,

Osmanlı padişahları içinde şiirleri ilk defâ kaydedilen padişahtır. Devrinde şuarâ

tezkirelerinde temel teşkil eden bâzı nazire mecmûaları da onun adına ithâf edilmiştir.

Ayrıca adına ithâf edilen pekçok eser vardır ve hemen hepsinde İrşâdü'l- Murâd ile'l-Murâd,

Mesnevi-i Murâdiyye ve Murâdnâme gibi bu pâdişâhın ismi geçer. Devrinde görülen geniş

tabanlı bu kültür faaliyeti sonraki asırlara da temel teşkil etmiştir.

Page 25: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Fatih Sultan Mehmet HanPadişahlık Sırası 7

Saltanatı 31 Yıl

Cülûsu I. 1444 II. 18 Şubat 1451

Babası Sultan İkinci Murâd Hân

Annesi Hatice Alime Huma Hatun

Doğumu 30 Mart 1431

Vefâtı 3 Mayıs 1481

Kabri İstanbul Fatih Camiî yanında Türbesinde'dir

Osmanlı pâdişâhlarının yedincisi. İstanbul’un fâtihi olup,İkinci Murad Hanın oğludur. 30

Mart 1431 (H. 833) Pazar günü Edirne’de dünyâya geldi. Annesi Candaroğulları âilesinden

Hadîce Alîme Hümâ Hâtundur. Küçük yaşta tahsiline ve yetişmesine çok ehemmiyet verilen

Şehzade Mehmed devrin en mümtaz alimlerinden ilim öğrendi. İlk hocası Molla Yegan’dı.

Meşhur din ve fen âlimi olup zâhirî ve bâtınî ilimlerde mütehassıs Akşemseddîn hazretleri

şehzâdenin her şeyi ile bizzat ilgilendi. 12 yaşına gelince devlet idâresini öğrenmesi için

Edirne’den Manisa’ya vâli olarak gönderildi. Kısa bir süre sonra babası tarafından tahta

çıkarıldı.

Ancak bundan faydalanmak istiyen yeni bir Haçlı ordusu 1444 Eylülünde Türk topraklarına

girdi. Vaziyetin ciddiyetini anlayan Sultan Mehmed yazdığı mektupla babasını yeniden

saltanata dâvet etti. Bâzı rivâyetlerde bu taleb üzerine, bir kısım rivâyetlere göre de,

durumun vehâmetini takdir eden İkinci Murad, kendi reyi ile İstanbul Boğazından Avrupa’ya

geçerek Edirne’ye geldi. Derhal idâreyi ele alarak Varna’ya hareket etti.

Gerek Avrupa devletlerinin hasımca davranışları, gerek Anadolu’daki Türk beyliklerinin

nizâmı bozucu hareketleri, devleti çok sarsmıştı. 1444 Varna Zaferi ile Osmanlı Devletinin

temelleri tam olarak sağlamlaştırılmış oldu.

1451 târihinde babası İkinci Murad’ın vefâtı üzerine İkinci Mehmed, ikinci defâ Osmanlı

tahtına oturduğunda 19 yaşındaydı. Daha önceden saltanat tecrübeleri olduğu gibi, babasının

yanında seferlere de katılmış ve çok iyi bir kumandan olarak yetiştirilmişti. Saltanat

değişikliği dolayısıyla fırsat kollayan Karamanoğulları üzerine bir sefer yaptıktan sonra,

artık kangren hâline gelen Bizans meselesini halletmek üzere bütün ağırlığını bu konuya

verdi.Rumeli Hisarını yaptırıp, Yıldırım Bâyezîd’in karşı kıyıda yaptırdığı Anadolu Hisarı

ile berâber boğazı kestikten sonra, 1452-1453 kışını Edirne’de harp hazırlıkları ile

geçirdi.

Rumeli Hisarının inşâ plânının bizzât Pâdişâh tarafından çizildiği rivâyeti kuvvetlidir.

Hisarın kerestesi İzmit’ten, kireci Şile bölgesinden getirildi ve yapımında 1000 taşçı

ustası, 5000 işçi, 10.000 civârında yamak çalıştırıldı. Vezirler sırtlarında taş taşıyarak

hisarın yapılmasına hizmet ettiler.Ayrıca bâzı burçların yapım masrafını işçi ücretleri

dâhil vezirler üzerine aldılar.Rumeli Hisarı’nın inşâsı esnâsında Bizans İmparatoru elçi

göndererek, “kendi toprakları üzerine kale yapılmasının dostluğa ve ahde vefâya uymadığını”

bildirdi. Bunun üzerine Fâtih SultanMehmed elçiye; “Var git kralına söyle! O, rahmetli

babam zamânında ahdi çok defâ bozmuştu.Arada ahid mi kaldı ki vefâdan bahseder. Bu

Page 26: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

topraklara biz hisar yaparız, toprak elçi göndermekle kurtarılmaz. Eğer bu topraklar

onunsa, gelip kurtarsın.” diyerek niyetini az çok ortaya koydu. Dört aydan az bir zamanda

bitirilen Rumeli Hisarı ile İstanbul’un Karadeniz’den ikmâl yolu tam kontrola alınmış oldu.

Ayrıca Karadeniz kıyılarına yayılan Venedik kolonilerinin de Venedik ile irtibatı kesilmiş

oluyordu.İstanbul’un muhâsarasına kadar da her geçen gemi, yükü, kalkış ve varış iskeleleri

gibi bilgileri ve geçiş rüsûmunu (geçiş vergisi) altın olarak vermeye mecbur bırakılmış,

vermeyen batırılmıştır.

Şehzâdeliğinden beri bir an önce İstanbul’u fethetmek, hazret-i Peygamberin müjdesine

mazhar olabilmek ideali ile tutuşan SultanMehmed, bu büyük meselenin halline çalışıyordu.

Bu sebeple askerî târihin kaydettiği ilk büyük ateşli silahlar ve toplarla bu orduyu

dayanılmaz bir kudret hâline getirmiş, İstanbul muhâsarısında donanmayı Beşiktaş’tan kara

yolu ile Haliç’e indirilen teknik bir dehâya ve çeşitli muhâsara makinalarına, seyyar

kulelere sâhib olmuştu.

Haliç üzerinde; Kasımpaşa tarafından başlamak üzere boş fıçılar üzerine kalaslar bağlatarak

beş buçuk metre eninde bu köprüyü Kasımpaşa-Ayvansaray arasına inşâ ettirdi. Bu çalışmaları

görenBizanslılar su üstünde yüründüğünü zannederek, sihir yapıldığına hükmetmişlerdi.

Devrin en ağır toplarını döktürdü. O zamana kadar ateşli silahların atıştan sonra soğuması

beklenirdi. Fâtih Sultan Mehmed, zeytinyağı döktürerek insanlık târihinde “yağla makina

soğutmasını” havan topunun balistik hesaplarını yaparak, plânını çizerek dik mermi yollu

ilk silahı keşfetti.

Fâtih, bu yüksek vasıfları ve üstün kuvvetiyle İstanbul fethine hazırlanırken,ona karşı dış

düşmanları ve içerde şehzâdeleri kışkırtanBizans, târihî fesat siyâsetinin son gayreti

olarak bu sefer de şehzâde Orhan’ı Fâtih aleyhine kullanma teşebbüsüyle genç Pâdişâh’a

İstanbul seferinin meşruluğunu ve zarûretini bir kere daha göstermiş oluyordu. Üstelik daha

Manisa’da şehzâdeyken, hocası büyük velî Akşemseddînİstanbul’u fethedeceğini müjdelemişti.

Hazret-i Peygamberin; “İstanbul muhakak fethedilecektir. Bu fethi yapacak hükümdâr ve ordu

ne mükemmel insanlardır.” meâlindeki hadîs-i şerîfi onu ayrı bir şevke getirmişti.

Kaynakların belirttiğine göre, Pâdişah, hep İstanbul’un fethini düşünüyordu. Evliyânın

işâretleri, keşif ve kerâmet sâhiplerinin sözleri ile o bu fikri tamâmiyle benimsemişti.

Pâdişâhın gece-gündüz huzûru kaçmıştı. Yatağına girer kalkarken, sarayında ve dışarıda

gezinirken kafası hep İstanbul’un fethi ile meşguldü. Yalnız veya maiyetiyle gezintiye

çıktığında da yine fethi düşünür, istirâhat ve uyku bilmezdi. Elinde kalem ve kâğıt dâimâ

İstanbul’un haritası ile uğraşırdı.Yine bir gece aynı düşünceyle uykusu kaçmış, veziri

Çandarlı Halil Paşayı gece yarısından sonra konağından sarayına çağırtmıştı. Böyle gece

yarısı vakitsiz çağrılmaktan korkan yaşlı vezir, pâdişâhın ayaklarına kapanarak, özürler

dilemiş, pâdişâh da korku ve telaşının yersiz olduğunu belirterek,İstanbul’un alınması için

oturup konuşmaya çağırdığını bildirmişti.

Nihayet İkinci Mehmed, 23 Martta ordusuyla Edirne’den hareket etti. Kuşatma 6 Nisanda

başladı. 18 Nisanda İstanbul adaları alındı. 22 Nisan gecesi Türk donanması karadan Haliç’e

indirildi. 23 Nisanda sulh teklifine gelen Bizans elçisine genç Pâdişah; “Ya ben şehri

alırım, ya şehir beni!” cevâbını verdi. 29 Mayıs sabahı yapılan son taarruzda İstanbul

düştü. Bu şekilde ortaçağ sona erdi yeniçağ başladı. İstanbul’un fethi, Türk târihinin en

müstesnâ olayı sayılarak “Feth-i Mübîn” denildi. Dünyânın en büyük kilisesi (Sainte-Sophie)

ve bütün Avrupa’nın ayakta kalan en eski yapısı olan Ayasofya câmiye çevrildi. Fâtih bu

mabedin kıyâmete kadar câmi kalmasını yazılı olarak vasiyet ve vakfeyledi. Bütün Ortodoks

Hıristiyanların başı olan patrikliği ortadan kaldırmadı. Bunu o zamanki, siyâsî olaylara

göre değerlendirmek îcâb eder.İsteseydi İstanbul fâtihi, patrikliği ortadan kaldırabilirdi.

Fakat o zamânın siyâsî durumu bunu gerektirmemekteydi. İstanbul’un düşmesinden sonra,

Page 27: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

surlarda Ceneviz kumandan ve askerlerinin ölülerine rastlandı. Hâlbuki

CenevizlilerTürklerle dostluk anlaşması imzâlamışlardı. Bu ihânetleri ortaya çıkınca çok

korktular. Kendilerine çok ağır cezâlar verileceğini beklerken, Fâtih Sultan Mehmed,

Ceneviz vâlisi ve papazını çağırtarak üzüntülerini bildirdi ve Galata’da oturan bu

Cenevizliler için bir ferman çıkarttı; “Evvelden olduğu gibi herkes sanat ve ticâretinde,

ibâdetinde serbesttir. Kiliseler açık bulunacak, ancak çan çalınmayacaktır.” şeklindeki

emriyle ölüm bekleyen insanları sevindirdi.

Gerek Ortodokslara, gerek Cenevizlilere tanıdığı bu serbestlik, Avrupalıların husûmetini

azalttı. Bâzı Avrupalı târihçiler, Türklerin Avrupa’da süratli bir şekilde ilerlemesini,

Avrupa’nın kolay fethini bu davranışa bağlarlar ve Osmanlı İmparatorluğu, bu hâdise ile

cihânşümûl hâle geldi şeklinde yazarlar. 21 yaşında İstanbul’u fetheden Fâtih, Katolik

Avrupa’ya cephe aldı ve Ortodoks Hıristiyanlığın Katoliklerle birleşmesini önledi. Esâsen

imparator ve devlet adamları, İstanbul’u kurtarmak için papalığın asırlardan beri istediği

fedâkârlığı yapıyor, papalık da Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleşmesi karşılığında

askerî yardımda bulunuyordu. Fakat bütün çalışma ve gayretlere rağmen İstanbul’u korumak

için Avrupa’dan az bir gönüllüden başka bir şey gelmedi. İstanbul’daki papazlar ve halk da

dinlerini korumak için İstanbul’da Lâtin şapkası yerine Türk sarığını görmeyi tercih

ettiklerini belirttiler.

İstanbul’un fethi ile Osmanlı Cihan Devletinin temelleri atılmış oluyordu. Doğu Roma Fâtihi

olarak Edirne’ye dönen Fâtih Sultan MehmedHan, dünyâ politikasını yeniden gözden geçirdi.

Devletin geleceği için önemli kararların alınması gerekiyordu. Bizans’ın düşmesini

Avrupa’nın hoş karşılamayacağı tabiî idi.

Karaman ve İstanbul seferinden sonra, 1453’te Cenevizlilerden Enez’i aldı. 1454’te, Kırım’a

bir donanma gönderdi.Aynı yıl Sırbistan Seferine çıktı.KuzeyEge adalarına donanma

göndererek buraları ele geçirdi. Rodos Seferini yaptı ise de adayı alamadı. 1455-1456

yıllarında ikinci ve üçüncü Sırbistan seferlerine çıktı. Bu ikincisinde babasından sonra

Belgrad’ı tekrar muhâsara etti. Kaleyi savunan Hunyadi Yanoş öldü, Fâtih yaralandı. Fakat

Belgrad düşmedi. 1455’te Boğdan Beyliği de Osmanlı idâresine girdi.

1458’de Mora’ya ilk seferini yaptı. 1459’daki Sırbistan Seferi sonunda,Semendire fethedildi

ve Sırbistan Devleti son buldu. 1460’da çıktığı İkinci Mora Seferi; Mora prensliklerinin

ilgası, Osmanlı devletine katılması, Palegosların sonu ve Bizans kalıntılarının silinmesi

ile sonuçlandı.

Sonra Güney Karadeniz meselesini ele aldı. 1461’de Ceneviz’den Amasra’yı fethetti. Baharda

Sinop’a geldi.Himâyesinde bulunan Candarlı Beyliğine dostça son verdi.Oradan Trabzon’a

yürüdü. Denizden de kuşatılan Trabzon Rum İmparatoru teslim oldu.Komnenos imparatorluk

hânedanına son verildi. Bu şekilde Batum ve Gürcistan kıyılarına kadar bütün GüneyKaradeniz

kıyıları Osmanlı Devletine katıldığı gibi Trabzon ve Rize gibi Anadolu’nun son parçaları da

Hıristiyanlardan alınmış oldu. Trabzon seferinden dönüşünde Eflâk üzerine yürüdü ve

ayaklanan Kazıklı Voyvoda meselesini hâlletti.

Fâtih, 1462’de Yayçe’nin fethiyle netîcelenen birinci Bosna Seferine çıktı. Aynı yıl

Midilli Adasını fethetti. 1463’te Bosna’ya bir sefer daha yaptı. Ertesi yıl tekrar Bosna

üzerine gitti. 1466’da Karaman Seferine çıktı. Aynı yıl Arnavutluk üzerine yürüdü. 1466-

67’de Arnavutluk üzerine bir sefer daha yaptı.

Bu ardı kesilmeyen seferlerde Fâtih, bir taraftan büyük devlet fikrini gerçekleştirecek

tedbirler almış, diğer taraftan da cihanşumûl hâkimiyet fikrini benimsemişti. Bunun için

Tuna’nın güneyinde ve Fırat-Toroslar sınırının batısında, Osmanlı Devletine katılmıyan

Page 28: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

hiçbir yer bırakmamak,Karadeniz’i ve Ege denizini birer Türk gölü yapmak, Venedik

donanmasını geçerek, deniz kuvvetlerini de kara ordusu gibi dünyânın birinci kuvveti hâline

getirmek ve bu işleri tamâmen gerçekleştirdikten sonra, İtalya’yı fethetmek istiyordu. Bu

plân artık dünyâca bilinmeye başlanmıştı. Bu projeye karşı yalnız bütün Avrupa değil,

Türkiye’nin doğusundaki komşuları da karşı çıktılar. Bu şekilde Osmanlı Devletine karşı,

bir ittifak meydana getirildi ve uzun süren savaşlar başladı.

Bu büyük savaşlarda, Osmanlıların karşısında yer alan büyük devletler; Akkoyunlular,

Venedik, Macaristan, Almanya, Polonya, Kastilya, Aragon ve Napoli idi. Fâtih, dehâsı ile bu

ittifaka karşı koymasını bildi. Düşmanlarını bâzen teker teker, bâzen ikişer üçer, bâzen

beşer onar yenerek bu büyük savaşlardan da gâlip çıktı. Böylece Türk Cihan İmparatorluğunun

temelleri sağlamlaştırılmış oldu. Dünyânın Osmanlı Devleti karşısında âciz kaldığı ortaya

çıktı.Venedik’in deniz üstünlüğü târihe karıştı. Böylece dünyâ Hıristiyanlığının iki mühim

dayanağından Bizans’ı yıkıp Venedik’i sindirmiş oldu.

Uzun süren bu büyük savaşlar 1463’te Fâtih tarafından başlatıldı. VenedikCumhuriyeti

Osmanlılara savaş îlân etti. Macaristan da Venedik’in yanında savaşa girdi.Kısa zamanda

Osmanlılarakarşı savaşa girenlerin sayısı arttı. Her cephede düşmanı yıpratan, diplomatik

yollarla bezdiren Fâtih, 1470 yazında ordu ve donanması ile Eğriboz Adasına

yöneldi.Venedik’in Batı Ege’deki bu alınmaz dedikleri üssünü fethetti.Akkoyunlu Beyi Uzun

Hasan,Avrupalıların,Osmanlılarla başa çıkamayacağını anlayınca, Tokat’a hücum ederek burada

bir cephe açtı, kuvveti bölmeye çalıştı. 18 Ağustos 1472’de Şehzâde Mustafa, Akkoyunlu

ordusunu yenerek işgâl edilenOsmanlı topraklarını kurtardı. Fâtih, 11 Nisan 1473’te

Üsküdar’dan hareket etti. 11 Ağustosta Erzincan yakınlarında Otlukbeli’nde Akkoyunlu

ordusunu yendi.

Fâtih’in akıncı kuvvetleri,Venedik varoşlarına Almanya içlerine kadar seferler düzenleyerek

Avrupa’yı alt üst ettiler. 23. seferini Boğdan, 24.sünü 1476’da Macaristan üzerine yaptı.

Pâdişah, 1478’de Üçüncü Arnavutluk Seferine çıktı. KırımHanlığı Osmanlı birliğine katıldı.

1480’de üçüncü Rodos Kuşatması netîce vermedi.İyonya Adalarını aldıktan sonra, donanmayı

İtalya’ya gönderdi. Temmuz 1480’de Otranto’yu fethettirdi.

1481 senesi ilkbaharında Fâtih SultanMehmed 300.000 kişilik bir ordunun başında olduğu

hâlde sefere çıktı. 27 Nisan 1481 Cumâ günü kapıkulu askerleriyle Üsküdar’a geçti. Pâdişah

Üsküdar’a geçtiğinde hasta olduğu için birkaç gün dinlendi. Daha sonra araba ile hareket

etti. Gebze yakınlarındaki Tekir Çayırı veya Hünkâr Çayırına geldiği zaman hastalığı arttı.

Bunun üzerine hekimler tarafından konsültasyon yapılarak, verilen ilâcın dozu arttırıldı.

Fâtih’in özel doktoru, Yâkub Paşa isminde bir Yahûdî dönmesiydi. Venedikliler, Fâtih’in

zehirlenmesi karşılığında bu dönme Paşa’ya büyük bir servet vâdetmişler Yâkub Paşa da bu

işi gerçekleştirmişti. Fâtih zehirlendiğini anladığı zaman iş işten geçmişti. Birden bire

müthiş sancılar başladı ve 3 Mayıs 1481 Perşembe günü öğleden sonra saat dörtte, 49 yaşında

iken vefât etti. Fâtih’in ölümü bir müddet halktan ve askerden saklandı. Ölüm hâdisesi

duyulunca, Sultan’ın bir zehirlenme olayına mâruz kaldığı anlaşıldı ve Yâkub Paşa, asker

tarafından parçalanarak öldürüldü.

Fâtih’in ölümü, Türk milletini büyük mâteme gark etti.Ölüm haberi Roma’ya ulaşınca,

İtalya’da toplar atılıp günlerce şenlikler yapıldı.Papa bütün Avrupa kiliselerinde üç gün

çanlar çaldırıp, şükür âyini yapılmasını emretti.

Fâtih’in nâşı İstanbul’a nakledilerek Muhyiddîn Şeyh Vefâ hazretleri tarafından kıldırılan

cenâze namazından sonra İstanbul’da yaptırdığı Fâtih Câmiinin bahçesine defnedildi. Daha

sonra üzerine türbe inşâ edildi.

Page 29: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Fatih Sultan Mehmed Han orta boylu, kırmızı beyaz yüzlü, dolgun vücutlu, sakalları altın

telleri gibi kalın, yanakları dolgun, kolları kuvvetli, burnunun ucu hafif kıvrık, saçı

siyah ve sık olup, kuvvetli fizîkî bir yapıya sâhipti. Londra’da, NationalGallery’de, Fâtih

SultanMehmed’in bir portresi bulunmaktadır. Bu portrenin Centile Bellini tarafından

yapıldığı, delil olmadığı hâlde iddiâ edilmektedir.Hâlbuki, National Gallery’de bu

portreyle ilgili dosyadaki bilgilerden anlaşıldığına göre, her şeyden önce portre

üzerindeki Centile Bellini adı kesin olarak okunamamıştır. Ayrıca Bellini’nin İstanbul’a

gelip, Topkapı Sarayı için manzara resimleri yaptığı bilinmekle berâber, Pâdişah’ı gördüğü

de belli değildir.

Türk târihi, sayılamayacak kadar çok kahraman ve cihângirlerle doludur. Fâtih SultanMehmed

de bunların başında gelenlerdendir.Çünkü o kılıçla keşfi yanyana yürütmüş, çağ açıp, çağ

kapatmıştır. İstanbul’u bütün ganîmetleri içinde firûze bir yüzük taşı gibi parmağında

taşımış, bu güzel şehri torunlarının torunlarına bırakmıştır.Onun için, asırlar boyu her

cephesiyle yazılmış, çizilmiş, hakkında Garp’ta ve Şark’ta çok şeyler söylenmiştir.Tedkîk

edildikçe derinleşen, derinleştikçe deryâlaşan bu cihângirin sayısız vasıflarından bâzıları

şunlardır:

Fâtih Sultan Mehmed, soğuk kanlı ve cesurdu. Bu özelliğinin en güzel misâlini,Belgrad

Muhâsarası sırasında, askerin gevşediğini gördüğü zaman önlerine geçip düşman hatlarına

girerek gösterdi.İstanbul Muhâsarasında da donanmanın başarısızlığı yüzünden atını denize

sürmesi bu cesâretinin büyük örneğidir.

Ne istediğini, ne yapacağını, ne yapabileceğini bilen ve bu büyük işleri başarabilmek için

gerekli tedbirleri, yorulmak bilmeyen bir azim, sabır ve sükûnetle hazırlayan bir insandı.

Çok merhametli ve müsâmahalıydı. Kendisine elli gün mukâvemet eden, birçok Müslümanın şehid

edilmesine sebeb olan İstanbul şehri ve onun sâkinleri hakkında gösterdiği merhamet, aklın

alamıyacağı genişliktedir.Hâlbuki o devir Avrupa’sında muzaffer bir kumandan, zaptettiği

şehrin halkına görülmedik zulüm ve işkence yapmakta kendini haklı görürdü. Fâtih vicdan

hürriyetine büyük kıymet verirdi.İstanbul’a girdiği vakit ayaklarına kapanan İstanbul

patriğini yerden kaldırmakla âlicenaplığını gösteren cihângîr, şu sözlerle patriği tesellî

etti: “Ayağa kalkınız. Ben Sultan Mehmed, hepinize söylüyorum ki: Şu andan îtibâren artık

ne hayâtınız ne de hürriyetiniz husûsunda gazâb-ı şâhânemden korkmayınız!”

Fâtih, gayri müslim tebeasının din ve mezheplerine aslâ dokunmadı, herkesi vicdânî

inanışında serbest bıraktı. Fâtih,İstanbul’un îmârında ücret karşılığında daha çok Rum

esirlerini kullandı. Bu sırada biriktirdikleri paralarla hürriyetlerini satın alma imkânını

sağladı. Bu müsâmaha o devir dünyâsının hâyâlinden bile geçirmediği bir olgunluk eseriydi.

Batılıların iddiâlarına göre şehre giren Türkler, mâbedleri yıkmışlar veya yakmışlar,

hiçbir şey bırakmamışlardır.Hâlbuki bunları yıkan ve yakan yine kendileridir. Bizanslılar

surlarda açılan gediklerin tâmirinde kullanılmak üzere yüzden ziyâde kilise

yıkmışlardır.Öyle ki, Fâtih SultanMehmed,Ayasofya’yı yakından seyrederken, bir yeniçeri

neferinin kilisenin taşlarından birini sökmek üzere olduğunu görünce, mâni oldu ve; “Size

malca alınacak şeylere izin vermiştim, mülk ise benimdir demiştim.” diyerek yeniçeriyi

şiddetli bir şekilde cezâlandırmıştır.

Askerî ve siyâsi sâhada eşsiz bir dehâ idi. Askerî alanda başarısının ilk özelliği kılıçla

kalemin işbirliğidir.Ordunun disiplinine çok dikkat ederdi. En küçük itâatsizliği ve buna

sebeb olan subayları şiddetli bir şekilde cezâlandırırdı. Ordusunu, plânsız, düzensiz

hareket ettirmez, mâcerâ hevesiyle kan dökmezdi.Kendi devrine kadar atalarının yer yer, ada

ada yapmış oldukları akınlarını, plânlı bir fütûhât hâline getirdi ve devletini, sistemli

Page 30: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

bir idârecilik şuûruyla istikrarlı, yerleşmiş bir devlet yaptı. Otuz senelik saltanat

devresinde düzenlediği küçük, büyük seferler, memleketin coğrafî işbirliğini sağlamaya

dayanır. Bu gâyeye ulaşmak için de at geçmez kayalıklardan, geçit vermez nehirlerden

geçerek; durup dinlenmeden, kış yaz demeden savaştı. Bütün bu seferleri bir plâna göre

yaptığından nereye gitmesi, nerede durması lâzım geldiğini bilerek hareket etti.Yapacağı

seferlerin muvaffakiyetle netîcelenmesini sağlamak için aylarca bu seferin bütün

teferruâtını hazırlardı. Kumandanlığı ile diplomatlığı dâimâ berâber hareket ederdi.Hangi

devlet üzerine sefer düzenleyecekse, o devletin iç ve dış münâsebetlerini, zaaflarını,

kuvvetini, diğer devletlerle olan münâsebetlerini en ince noktasına kadar tetkik eder ve

sefere hasmının en zayıf ve kendisinin en kuvvetli zamânında çıkardı. Yapacağı seferlerden

en yakınlarına bile haberdâr etmez ve bunların gizli kalmasına çok dikkat ederdi.“Sırrıma

sakalımın bir tek telinin vâkıf olduğunu bilsem, onu yolar, atarım” sözü meşhurdur. Böyle

hareket etmeyi muvaffakiyetlerinin başlıca sebeblerinden sayardı. Nitekim böyle hareket

etmesinin netîcesinde İsfendiyâr Beyliği ve Trabzon Rum İmparatorluğunu kolayca ele

geçirdi.

Çok başarılı bir diplomattı. Otuz sene, Asya ve Avrupa’da bâzan birkaç cephede beş, on

hattâ daha fazla devletle birden harb hâlinde bulunduğu günler oldu. Böyle zamanlarda

düşmanlarının, kuvvetlerini bölmenin, siyâsî müzâkereler, vaatler ve geçici tâvizlerle

müttefikleri birbirinden ayırmanın kolayını buldu. Rodos Adasının fethi için donanmayı

hazırlarken, zaman kazanmak için oyalama taktiğine girişerek şehzâde Cem’e bir mektup

vererek Demetrios Soplionos isimli Rum ile birlikte Rodos’a gönderdi. Fâtih bu mektubunda

hafif bir vergi karşılığında kendileriyle sulh ve sükûn içinde yaşıyacaklarını bildiren

diplomatça bir harekette bulundu.

Câsuslar bulundurduğu gibi, Avrupalı devletlerin Osmanlılarla ilgili hareketleri müzâkere

eden bütün meclislerinde geniş bir haber alma teşkilâtına da sâhipti.Almanya’da yerlilerden

elde edilmiş câsusları da vardı. İtalya ise, son derece gizli ve dâimî bir Türk haber alma

servisiyle örülüydü. Fâtih’in, bu teşkilâtı sâyesinde düşmanlarından günü gününe haberi

olur, hareketlerini değerlendirerek tedbirler alırdı.

Fâtih, ordu ve donanmasını iyi bir şekilde tekâmül ettirmişti.Ordunun silâhları birkaç

senede yenilenir ve daha geliştirilmiş olanları eskilerinin yerine konurdu. Osmanlı

donanmasının tekâmül etmiş şekilde kurucusu Fâtih’tir.Topçuluğa gerekli ehemmiyeti veren

ilk padişâhtır. Fâtih’ten önce, top, bütün dünyâda, daha çok sesi ile düşmanı ürkütmek için

kullanılırdı. Büyük kaleleri yerle bir edebileceği ve meydan muhârebelerinde rol oynayacağı

hiç düşünülmemişti. Fâtih, bütün bunları akıl ederek, o târihe kadar görülmeyen sayı ve

çapta top yapılmasına yöneldi. Topların balistik ve mukâvemet hesaplarını kendisi yaptı.

Piyâdeye de, öncesine nisbetle, büyük önem verdi.Osmanlı ordusu esas bakımından bir süvârî

ordusu olmaya devâm etmişse de, yeniçeri ve azab gibi piyâde sınıfları, Fâtih devrinde önem

kazandı.

Fâtih Sultan Mehmed, ilme, sanata ve ilim adamlarına çok kıymet verirdi. Zihniyeti ve

tabiatı îtibâriyle ileri hamleden hoşlanan, terakkî ve medeniyetten zevk alan bir

pâdişahtı. Tıpkı askerî fetihleri gibi, ilim adına açtığı savaşta da bir âlimler,

sanatkârlar ordusu kurdu ve bu muhteşem orduya kendisi serdâr oldu. Yeni devletin kurulması

plânının icrâsında eğitim ve öğretimin tesir ve önemini her şeyden üstün tuttu. Maârif

sistemini kânunla tanzim ederek ulemâ sınıfı diye tanınan ve idârenin temelini meydana

getiren diyânet ve hukuk kurumlarını teşkilâtlandırdı. Devlet idâresini ve bunun

ilmîleştirilmesini esas aldı.

Aklî ve naklî ilimlerde söz sâhibi olan âlimleri İstanbul’a topladı ve onların talebe

yetiştirmesi için medreseler kurdu. Devrinde yetişen büyük âlim ve sanatkârlar mühim

Page 31: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

eserler verdiler. Fıkıh ilminde Molla Hüsrev, tefsirde Molla Gürânî, Molla Yegan, Hızır

Çelebi,matematikte Ali Kuşçu, kelâmda Hocazâde, zamânının büyük âlimlerindendi ve ülkesine

dünyânın dört bir tarafından âlimler akın ederdi.Hattâ Molla Câmî bile İstanbul’a

gelmekteyken, Pâdişâh’ın ölüm haberi üzerine geri döndü.

İyi bir komutan ve devlet reisi olan Fâtih, aynı zamanda iyi bir ilim adamı ve şâirdi.

Latince ve Rumca ile Arapça, Farsça ve Türkçeye bütün incelikleriyle vâkıftı. Şiirde,

devrin üstatları arasında yer aldı. Hattâ sarayda dîvân sâhibi olan ilk pâdişâhtı. Çünkü o,

medeniyetin, sanatsız olarak fertlerin gönüllerinde yer alacağına ihtimâl vermiyordu.

Dedelerinin devlet kuruculuk kudretini, irâdeli bir idârecilik şuuruyle geliştirmesini

bilen Fâtih, çevresinde devrin üstad şâirlerini topladı. Avnî mahlâsıyla edebî değeri

yüksek beyit ve gazeller söyledi.Aruzu, usta şâirlerden farksız bir hâkimiyetle kullandı,

şiirlerinde ince hissiyât ve düşüncelerini dile getirdi.

Bizümle saltanat lafın idermiş ol Karamanî

Hudâ fursat virürise, kara yire karam-anı

beyti, Karamanoğlu’nun çıkardığı fitne ve fesatlar karşısında şahlanan celâlini gösterdiği

gibi, aşağıdaki şiiri de ince duygular sâhibi hassas bir gönlün Türk edebiyâtına nâdide bir

armağanıdır:

Sevdün ol dilberi söz eslemedün vay gönül

Eyledün kendözüni âleme rüsvây gönül

Sana cevr eylemede kılmaz o pervây gönül

Cevre sabr eyleyimezsin n’ideyin hay gönül

Gönül eyvây gönül vay gönül eyvây gönül

Bilmedüm derd-i dilün ölmek imiş dermânı

Öleyin derd ile tek görmeyeyin hicrânı

Mihnet ü derd ü game olmağiçün erzânî

Avnîyâ sencileyin mihnet ü gam-keş kanı

Gönül eyvây gönül vay gönül eyvây gönül

İstanbul’un fethinden sonra Fâtih, hocası Akşemseddîn’in elini öpüp, tahtı tâcı bırakıp

derviş olmak istedi. Akşemseddîn bu teklifi reddederek, devlet işlerine memur edilen

pâdişâhın asıl vazîfesini yapmamış olacağını, dîn-i İslâm ve adâletle memleketi ve dünyâyı

idâre etmenin daha makbul olduğunu; aksi hâlde din ve devletin zarar göreceği için,

ikisinin de Allah indinde mesul olacaklarını bildirdi. Bunun üzerine Allah aşkı ile yanan

kalbinin ateşini de şiirleriyle ortaya döktü.

Fâtih SultanMehmed, kelâm ve matematik ilminde devrinin en büyük otoritelerinden biriydi.

Bizanslı târihçi Kritobulos’un hayranlıkla anlattığı, balistik sâhasındaki keşifleri,

ortaçağın surlarını yıkmıştır. Bu sûretle Avrupa’nın timsâli olan derebeyi şatoları

toplarla yıkılarak büyük devletler kurulmuş; netîcede büyük güç kaynakları biraraya

Page 32: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

toplanarak ortaçağa son verilmiştir. Bu sûretle Türkler, ortaçağdan yeniçağa Avrupa’dan

daha evvel geçmişlerdir.

Fâtih SultanMehmed, teşkilatçı ve îmârcı idi. Devlet idâresini tam bir intizâm içinde

yürütmek için lüzum ve ihtiyâç görüldükçe İslâmın esaslarına uygun kânunlar ve fermanlar

yayınladı. Tanzimât dönemine kadar Osmanlı Devletinin temel kânunu olarak mer’iyyette kalan

Fâtih Kânunnâmesi çok mühim bir eserdir. Pâdişâhın görüşleri alınarak sadrâzam Karamânî

MehmedPaşa tarafından hazırlanan bu çok önemli kânunnâmeyi, Nişancı Leyszâde MehmedÇelebi

kaleme almıştır. Kânûnî Sultan Süleymân devrinde hazırlanan kânunnâmede de bu eser esas

alınmıştır. Osmanlı Devletinin bütün temel müessese ve teşkilâtı, Fâtih devrinde en

mükemmel hâle gelmiştir. Enderûn Mektebini kurarak memleket için gerekli devlet adamı

yetiştirilmesini yine o sağlamıştır.

Fâtih Sultan Mehmed, doğu Türkleri ile temâsa büyük önem verdi. Oğlu Sultan İkinci Bâyezîd

de Türk medeniyetini ilerletmek husûsunda babasını tâkip etti. Doğu Türklerinin, Timur Han

devri medeniyeti denilen medeniyet hareketlerinin benzeri, Fâtih devrinde Osmanlılarda

tahakkuk etti. Fâtih, batı dillerinden bir kaçını bilmesi sebebiyle Avrupa literatürünü çok

iyi tâkib etmiş, Türklerin her hususta Avrupalılardan üstün bulunması sebebiyle, Avrupa’dan

bir şey alma ihtiyâcını duymamıştır.

İstanbul’un îmârına çok önem veren Pâdişâh, saray, câmiler, medreseler ile hamamlardan

başka şehrin çeşitli yerlerinde 4000 dükkan yaptırarak vakfetti. Büyük câmilerin yanındaki

medreselerin hâricinde 24 medrese, 12 han, 40 çeşme ve Halkalı Su Tesisâtı ile iki gemi

tersânesi ve kışla yapılan binâlar arasındadır.İstanbul îmâr olunurken, diğer taraftan

Bursa,Edirne gibi şehirlerde îmâr faâliyetleri büyük bir hızla devâm etti. Bu devirde

Bursa’da 37, Edirne’de 28 ve sâir şehirlerde 60 câmi yapıldı.

Edirne’de Tunca Nehri kenarında 1451 senesinde büyük bir saray inşâ edildi. Bu sarayın bir

modeli Topkapı Sarayıdır. Bu saray, 1876 Osmanlı-Rus Harbinde cephâne infilâkıyla harâb

oldu.

Batılı gözüyle Fâtih: Büyük devlet ve ilim adamı olan Fâtih, en büyük düşmanlarının

gözlerini kamaştıran pâdişahtır. Eserlerinde ondan takdirle bahsetmişlerdir. Fetih

sırasında İstanbul’da bulunan İtalyan Zorzo Dolfin bir keresinde şöyle demiştir:

“Sultan Mehmed, çok az gülerdi. Zekâsı, dâimî bir çalışma hâlindeydi.Çok cömertti.Her işte

fevkalâde atılgan, hattâ cüretkârdı.Seçtiği hedeflere erişmek için çok ısrar ederdi.Soğuğa,

sıcağa, açlığa, susuzluğa tahammüllüydü. Kesin konuşur, kimseden çekinmezdi. Zevk ve

sefâdan uzaktı. Türkçe, Yunanca ve Sırpçayı çok iyi konuşurdu.Her gün bir müddet okurdu.

Roma târihi, başka devletler târihi, Laerce, Tite-Live, Herodot, Quinte-Curce, Papaların,

Alman İmparatorları ile Fransa ve Lombardiya krallarının vak’aları okuduğu târihler

arasındaydı. Avrupa’daki bütün devletleri tanırdı.Özellikle İtalya’nın coğrafyasını en ince

noktasına kadar bilirdi ve bir Avrupa haritasını yanından ayırmazdı. Askerî ve coğrafî

ilimlerle isteyerek meşgul olur, araştırmalar, incelemeler yapardı. Tabiiyyeti altında

bulunan ülkelerin âdet ve şartlarını devletin ve bölgenin menfaatlerine kullanmakta

mahâretliydi.”

Diğer bir İtalyan târihçi Langusto, İstanbul’un fethinden sonra şöyle yazmıştır:

“Sultan Mehmed, ince yüzlü, ortadan fazla uzun boylu, silâhlar kuşanmış, asil tavırlı, çok

az gülen, devamlı öğrenmek ihtirâsı ile yanan, cömert ve iyi kalpli, gâyelerine ulaşmakta

inatçı bir hükümdârdı. En çok harp sanatına meraklıydı.Her şeyi öğrenmek isteyen zekî bir

araştırmacıydı.Sefâhat düşkünlüğü olmayıp, kötü âdetleri yoktu.Harem dâiresinde çok az

Page 33: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

vakit geçirirdi. Nefsine hâkim ve uyanıktı. Her şarta tahammül gösterebilirdi ve bir cihân

devleti peşindeydi.”

Alman müsteşrik Franz Babinger, Mehmed-IIder Eroberer und seine Zeit Weltenstürmer einer

Zeitenwende adlı eserinde şöyle yazmaktadır:

“Türk dünyâsı için Fâtih günümüze kadar, bütün imparatorların en büyüğü olup, beşer

târihinde başka her hangi bir şahsın kendisiyle mukâyese edilmesi zordur. O Türk milletine,

bütün târihinin en harîkulâde ve en yaklaşılması gayr-i kâbil şâhsiyet olarak takdim

edilmiştir. Batı âleminin mukadderâtı, Fâtih Sultan Mehmed’in görünmesiyle sarîh bir

şekilde işâretlenmiştir.Kudretli şahsiyeti, büyük Avrupa sâhalarının dış görünüşünü

derinden değiştirmiştir.Ortaçağdan çıkarken insanları ve dünyâyı görüş tarzında, Fâtih’in

şahsiyeti, zekâları tesir altında bırakmıştır.”

Adâletten kıl kadar ayrılmayan, kendisine takdir edilen iki mısrâlık basit şiir için

sâhibine bol ihsânda bulunan ve bir çiçek yetiştirene 500 altın bahşiş veren Fâtih, her

bakımdan devrinin üstüne çıkmış bir hükümdâr ve insan-ı kâmildir. Bu büyük cihângir hakında

günümüze kadar binlerce kitap yazılmıştır.

Page 34: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

2. Beyazıd HanPadişahlık Sırası 8

Saltanatı 31 Yıl

Cülûsu 3 Mayıs 1481

Babası Fatih Sultan Mehmed Hân

Annesi Sitti Mükerreme Hatun

Doğumu 3 Aralık 1447

Vefâtı 26 Mayıs 1512

Kabri İstanbul Bâyezîd Camiî Bahçesindeki Türbesindedir

Sekizinci Osmanlı padişahı. Fatih Sultan Mehmed’in iki oğlundan büyüğüdür. 1447 yılında

doğdu. Küçük yaştan itibaren tam bir ihtimamla yetiştirilen şehzade Bayezid, devrin en

kıymetli alimleri elinde tahsil gördü. Yedi yaşındayken, Hadım Ali Paşa nezaretinde Amasya

valisi oldu. 1473 Otlukbeli Savaşına sağ kol kumandanı olarak katıldı. Babası Fatih, 3

Mayıs 1481 tarihinde sefere giderken Gebze’de vefat edince, 20 Mayıs 1481’de tahta çıktı.

Ancak Bayezid, kardeşi Cem Sultanın muhalefeti ile karşılaştı. Bursa’yı alan ve adına hutbe

okutan Cem’e karşı Yenişehir Savaşını kazanan Bayezid duruma hakim oldu. Fakat Cem meselesi

sona ermedi. Tersine olarak bu iş doğu ve batı devletlerinin en çok ilgilendikleri bir

problem halini aldı. Devlet bu yüzden daimi bir tehdit altına girdi. Çünkü Cem’in Avrupa’ya

geçmesi Hıristiyan devletlerce ve bilhassa papalık makamınca Türkler hakkında beslenilen

kötü fikirlerin tatbik sahasına konulması için bir fırsat olarak kabul edildi ve Osmanlı

İmparatorluğunun yıkılması için en müsait vaktin geldiği sanıldı. İşlerin tehlikeli bir

yola girdiğini gören Bayezid Han bu sebeple 16 Ocak 1482’de Venediklilerle bir antlaşma

imzalayarak Hıristiyanlığın en kuvvetli uzuvlarından birini felce uğrattı. Böylece, zahiren

de olsa, onların dostluğunu temin ederek, 17 yıl Osmanlılar aleyhindeki teşebbüslere

seyirci kalmalarını sağladı.

Boğdan Voyvodasının yıllık vergisini ödememesi ve aleyhte faaliyetleri üzerine 1484 yılında

bu ülkeye karşı sefere çıkan Bayezid, 15 Temmuz'da Kili ve 11 Ağustos’ta Akkerman Kalesini

fethetti.

Bu sırada Osmanlıların, daha önce Cem’e sahip çıkarak Bayezid’e karşı kışkırttığı

gerekçesiyle aralarının açık olduğu Memluklülerle Dulkadir Beyliği üzerindeki hakimiyet

meselesi yüzünden 1485’te başlayıp 1491’e kadar devam eden savaşlara girişildi. Genelde

küçük birliklerin vuruşmaları şeklinde cereyan eden savaş sonunda kesin bir netice

alınamadı.

Sultan Bayezid, kardeşi Cem’in 1495’te Napoli’de vefat etmesinden sonra, Osmanlı Devletinin

dış politikasına başka bir yön verdi. 1498 senesi ilk ve sonbaharında Silistre sancakbeyi

Bali Bey kumandasında 40 bin kişilik akıncı birliği Lehistan’a Osmanlı tarihinin en büyük

akın hareketlerini gerçekleştirdiler. Bu arada Venediklilerin Mora üzerine tecavüzi

hareketlerde bulunması üzerine de Sultan, 1499’da Mora seferine çıktı. 25 Ağustos’ta

İnebahtı, 9 Ağustos 1500’de Modon ve 16 Ağustos’da Koron Venediklilerden alındı.

Bayezid Han batıda daha önemli fetihlere başlama noktasındayken, doğuda büyük bir tehlike

ile karşı karşıya kaldı. Bu sebepten Osmanlı Sultanı 1502’den sonra zamanını Safevi

hükümdarı Şah İsmail’in türlü entrikalarını karşılamaya hasretti. Memluklülerle birlikte

Page 35: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

ona karşı askeri tedbirler aldı. Fakat bilhassa onunla bir ihtilafa düşmemeye çalıştı.

Çünkü Anadolu’da kalabalık bir halk kütlesi, Şah İsmail tarafını tutuyordu. Nitekim 1511’de

patlak veren Şah Kulu Baba Tekeli isyanında Kütahya’yı ele geçiren asiler güçlükle

bastırılabildiler.

Sultan Bayezid’in son yılları, saltanatı ele geçirmek isteyen oğullarının mücadelesine

sahne oldu. Neticede kardeşlerine karşı daha dirayetli olan ve yeniçeriler tarafından da

desteklenen oğlu Selim İstanbul’a davet edildi. Selim, 24 Nisan’da Bayezid’in huzuruna

gelerek el öptü. Bayezid ellerini kavuşturarak duran Selim’e; “Adaletten ayrılma, acizlere

ve biçarelere karşı merhametli ol. Kimsesizlere şefkat göster, herkesin sana ram olmasını

istiyorsan ulemaya çok saygı göster; zaruret olmadıkça kimseye sert davranma.” dedikten

sonra çok dualar etmiş ve padişahlığını Allahü tealanın mübarek etmesi dileğiyle saltanatı

kendisine teslim etmiştir.

Bayezid Han, daha sonra Dimetoka’daki saraya giderken Abalar köyü mevkiinde hastalanarak 26

Mayıs 1512 günü vefat etti. Kabri İstanbul’da Bayezid’deki caminin yanındaki türbededir.

İlim sahibi, takva, adalet ve merhametten ayrılmayan vakarlı ve hilmiyle meşhur bir padişah

olduğu için Veli Bayezid olarak bilinir. Bayezid meydanında kendi külliyesi ile birlikte

camiinin inşası bitince Padişah: “Her kim ömrü boyunca ikindi ve akşam namazlarının

sünnetlerini terk etmemiş ise, ilk Cuma namazında imam olsun!” buyurmuştu. Bu hususta

kendisinden başka kimse çıkmamış, sulhte ve seferde hiçbir sünneti bırakmadığı için namazı

kendisi kıldırmıştır. Sultan Bayezid’in mührünü taşıyan sayısız yazma eserin Türkiye ve

Avrupa kütüphanelerinde bulunması onun kültür faaliyetlerini açıkça göstermektedir.

Bayezid Han vaktinin çoğunu mütalaa ile geçirir, okuduğu kitaplar hakkında düşüncesini

yazardı. Namına çok eser yazılmıştır. O, eserlerin açık ve anlaşılır bir dil ile

yazılmasını emrederdi. Bu yönüyle Türk diline verdiği ehemmiyet ortaya çıkmaktadır.

Bayezid Hanın alimliği, şairliği, hat sanatkarlığı, ilim ve şiir erbabına gösterdiği saygı

ve sevgi, Fatih Sultan Mehmed’in oğluna yakışır derecedeydi. Adli mahlasıyla Türkçe ve

Farsça şiirler yazmıştır. Sultan İkinci Bayezid Hanın otuz seneden fazla süren saltanatı

boyunca, sulh ve sükunu tercih etmesi, donanmayı yenileyip hazırlıklar yapması, kendisinden

sonra tahta geçen oğlu Yavuz Sultan Selim Hanın fasılasız seferler ile meşgul olmasına

vesile oldu. Zamanında yeniçeri ocağını genişletti. Ağa bölükleri kuruldu. Donanmaya

ehemmiyet verilerek, yelkenli savaş gemileri yapıldı ve gemilere uzun menzilli toplar

yerleştirildi. Timar teşkilatında değişiklik yapıldı. Sultan Bayezid bir taraftan devlet

teşkilatını sağlamlaştırarak halkın huzur ve sükununu temin etmek için uğraşırken, diğer

taraftan doğudan batıya kadar bütün müslümanların meseleleri ile ilgilendi.

Memleketin her tarafında imar faaliyetlerini devam ettirdi. Yaptırdığı en önemli eserler

arasında Amasya’da medrese, cami ve zaviye, Edirne’de bir darüşşifa ve İstanbul’da Bayezid

Camii, medrese ve imareti başta gelmektedir.

Page 36: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Yavuz Sultan Selim HanPadişahlık Sırası 9

Saltanatı 8 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 74

Cülûsu 24 Nisan 1512

Babası Sultan II. Bâyezid Hân

Annesi Âişe Hatun

Doğumu 10 Ekim 1470

Vefâtı 22 Eylül 1520

Kabri İstanbul Sultan Selim Camiî Bahçesindedir

Osmanlı sultanlarının dokuzuncusu, İslâm halifelerinin yetmiş dördüncüsü. Sultan İkinci

Bâyezîd Hanın oğlu olup, annesi Dulkadirli âilesinden Âişe Hâtundur. 1470 yılında Amasya’da

doğdu. Şehzâdeliğinde, devrin âlimlerinden mükemmel bir tahsil ve terbiye gördü. Arap, Fars

dilleriyle yüksek din ve fen ilimlerini öğrendi. Askerî sevk ve idâre ile devlet

yöneticiliğini öğrenmesi için şehzâdeliğinde Trabzon Vâliliğine gönderildi.

Trabzon’da başlayan devlet idâreciliğinde, pehlivan yapılı vücûdu, devrin silâhlarını

kullanmadaki mahâreti, Müslümanlara hayranlık ve rahatlık, düşmanlara korku ve dehşet

verdi. İdâreciliğini Trabzon dışına da taşırarak, Osmanlı Devleti aleyhine propaganda yapan

âsileri tâkip ettirdi. Trabzonluları rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. 1508

Kütayis Seferinde Kars, Erzurum, Artvin illeriyle on beş mahalli fethederek Osmanlı

topraklarına kattı. Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi Müslüman oldu. Diğer taraftan Şah

İsmâil’in Doğu Anadolu’da artan ve Akdeniz sâhilleriyle İç Anadolu içlerine ve Rumeli’ye

kadar varan propagandasına karşı, gâyet şiddetli tedbirler aldı. Şah İsmâil’in gâyesi ve

propagandasının neticesini iyi tespit ettiğinden, daha köklü tedbirler alınması gerektiğini

teşhis etti. Vâlilik selâhiyetiyle bütün ülkede, Şâh İsmail’in faaliyetlerinin önüne

geçilemeyeceğini bildiğinden, şehzâdeler meselesinden faydalanarak, Osmanlı tahtına namzed

oldu. Babası İkinci Bâyezîd Han hayatta olmasına rağmen, Şehzâde Ahmed ve Korkud Osmanlı

Sultanı olmak için faaliyetlerde bulunduğundan, Şehzâde Selim de harekete geçti. Uzun

mücâdelelerden sonra, 24 Nisan 1512 târihinde, Osmanlı Sultanı olup, babası İkinci Bâyezîd

Hanı yılda iki milyon akçe tahsisatla Dimetoka’ya, büyük hürmet göstererek maiyetiyle

berâber yolcu etti. Babası 26 Mayıs 1512 târihinde yolda vefât edince, cenâzesini

İstanbul’a getirtti. Bâyezîd Câmii yanına türbe yaptırıp, buraya defnettirdi.

Sultan Selim Han, tahta geçtikten sonra 1512 ve 1513 yıllarında iç meseleleri halletti.

Ülke içinde hâdise çıkartan ve ilerisi için büyük tehlike olabilecek râfizi faaliyetlerin

teşvikçisi, doğudaki Sâfevî devletine karşı sefere çıkmadan batı, kuzeybatı ve güney

hudutlarını emniyete aldı. Eflâk, Boğdan, Macar, Venedik ve Mısır elçileriyle sulhun

devâmını teyid eden antlaşmalar imzâladı.

Bu sırada Akkoyunlu Devletini ortadan kaldıran, Âzerbaycan, Irak-ı Acem, Irak-ı Arab ve

İran’ı ele geçirerek Ceyhun Nehrine kadar hududunu genişleten Şah İsmail, sünnî Özbekleri

de yendikten sonra, Anadolu’ya yönelmişti. Gönderdiği dâî ve halifeleri vâsıtasıyla Osmanlı

hudutları içinde yaşayan Şiîleri kendisine bağlıyor ve fırsat buldukça da isyanlar

çıkartıyordu.

Şah İsmail’in bu tehlikeli teşebbüslerini önlemenin tek çıkar yolunun, Anadolu’da Şiîliğin

gelişmesini önlemek hattâ kökünü kazımak olduğunu biliyordu. Bunun için İran’da kurulan Şiî

Page 37: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

devletlerin ikide bir Osmanlı Devletini tehdit etmesine ve batıya karşı açılan her seferde

Osmanlıyı arkadan vurmasına son vermek emelindeydi. Bu sebeple daha önceki Osmanlı

sultanlarının Avrupa fütuhâtını doğuya çevirdi. Bu sâyede İslâm âlemini birleştirmek,

Anadolu Türklüğü ile Orta Asya’yı birbirine yaklaştırmakla Asya ve Afrika’daki devletlerin

Osmanlı hâkimiyetine girmesi mümkün olacaktı. Yavuz SultanSelim Han topladığı olağanüstü

dîvânda, Şah İsmail’in yaptığı saldırıları bir bir anlattı. Dîvânda yapılan uzun

müzâkerelerden sonra İran’a sefere karar verildi.

Sefer hazırlığı esnâsında, şehzâdeliğinden beri tespit ettirdiği bozguncuları, memleket

aleyhinde çalışanları sürgün, hapis ve gerekli olan cezâlarla cezâlandırdı. Sultan Selim

Hanın âsi, hâin ve ahlaksızları Anadolu ve Rumeli’den temizlemesi, Türkiye’nin birlik ve

berâberliği, ülke bütünlüğü için çok yerinde isâbetli bir karar oldu. Bu arada sefer

hazırlıklarını tamamlayan Yavuz, 20 Nisan 1514’te Üsküdar’a geçerek orduyu hümâyun ile İran

Seferine çıktı. Anadolu’dan takviye kuvvetleri alınarak ilerlendi. Şah İsmail, yiğitlik

harcı olan er meydanına dâvet edildi. Meydana çıkmayınca, Sâfevî topraklarına girildi.

Şahın, Sultan Selim Hana karşı ülkesini müdâfaa etmemesi üzerine ikinci bir nâme

gönderildi. Bu nâmede; Osmanlı ordusunun uzun bir yoldan gelip epeyden beri muhârebe için

ordu aramasına rağmen meydana çıkan olmadığı, pâdişâhların ellerindeki memleketlerin

nikâhlıları olduğu, erkek ve yiğit olanın onu nâmahreme dokundurtmayacağından bahsedilerek,

miğfer yerine yaşmak, zırh yerine çarşaf giymesi tavsiye edildi. Kadın elbiselerinden

hırka, şal ve çarşaf gönderildi. Osmanlı ordusunun aylardır yolda bulunması, sefer

güzergâhını Sâfevîler çekilirken tahrip etmesi, Şah İsmâil’in ajanlarının faaliyetleri,

Yeniçeriler arasında hoşnutsuzlukların çıkmasına sebep oldu. Sultan Selim Han sefer

bozguncularına, meselenin gâyet hassas olduğu bu safhasında aldığı kesin ve kararlı

tedbirle mâni oldu. Çadırına ok atacak kadar ileri gidildiğinde askere verdiği nutuk, harp

psikolojisinin şaheserlerindendir. Bu nutukla; hedefe daha varılmadığını, seferden aslâ

dönülmeyeceğini, cihad için çıkılan bu seferden hâtunlarını düşünenlerin dönebileceğini,

yiğit olanın gelmesini isteyip, tek başına da olsa gideceğini, bütün heybet ve azâmetini

göstererek, gür sesiyle söyledi. Sultan Selim Hanın nutku asker arasında çok tesirli oldu

ve ordu onu tâkip etti. Bu arada Sâfevî ordusunun ÇaldıranOvasında olduğu haberi alındı.

Çaldıran’da mevzii alındı. Sultan Selim Han kumandasındaki Osmanlı ordusu ile İran Şahı

İsmail-i Sâfevî kumandasındaki Sâfevî ordusu, 23 Temmuz 1514 târihinde Çaldıran Ovasında

muhârebeye tutuştu. Çaldıran Ovasında yapılan meydan muhârebesi, Osmanlı zaferiyle

neticelendi. Şah İsmâil-i Sâfevî tahtını, tacını ve hanımını muhârebe meydanında bırakarak,

kaçtı. Sâfevî başşehri Tebriz’e kadar ilerlendi. Şah İsmâil, İran içlerine kaçtı. Sultan

Selim Han, Tebriz’e girip, şehirde kaldı. Tebriz’de Cumâ selâmlığı yapıp, hutbeyi aslına

uygun olarak, dört halîfeyi zikrettirerek, adına okuttu. Tebriz’deki âlim, sanat erbâbı,

tüccar âilelerini İstanbul’a gönderdi.

Sultan Selim Han, bölgedeki fetihleri tamamlamak için, kışı Âzerbaycan’daki Karabağ’da

geçirmek istedi. Başşehirden çok uzakta bulunulması bâzı devlet adamları ve askerlerin

hoşnutsuzluğuna sebep olunca, Amasya’yâ hareket etti. Amasya’da fesatçıları cezâlandırdı.

Doğu ve güney hudutlarının emniyet altına alınması gerekiyordu. Çaldıran’da gayret gösteren

Bıyıklı Mehmed Ağaya Bayburt, Erzincan ile Kiğı’nın beylerbeyiliği verilip, âsilerin

elindeki Kemah Kalesini muhâsara etmekle vazifelendirdi. Sultan Selim Han da 1515 Mayıs

ayında Kemah’a geldi. Pâdişâhın da muhâsaraya katılmasıyla, Kemah muhâfızı 19 Mayıs 1515

târihinde kaleyi Osmanlılara teslim etmek zorunda kaldı.

Mısır Memlûkleri ve İran Sâfevîleri ile Osmanlıya karşı münâsebetleri tespit edilen

Dulkadiroğulları Beyliğinin de Anadolu’nun birlik ve berâberliği için Osmanlı ülkesine

katılması gerekiyordu. Sultan Selim Han, Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşayı 409.000 kişilik

kuvvetle Dulkadirli ülkesinin zaptına gönderdi. Osmanlı kuvetleri, Göksun Muhârebesi ve

Page 38: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Turna (Nurhak) Dağı harekâtında Dulkadirli Alâüddevle ve ordusunu mağlup etti. Alâüddevle

ve oğulları öldürülerek, ordusu bozuldu. Dulkadirli ülkesi bütünüyle fethedildi. Dulkadir

memleketi başta Maraş ve Elbistan olmak üzere bir sancak hâline getirilerek Şehsuvaroğlu

Ali Beye verildi. Bu savaşta büyük hizmetleri görülen Hadım Sinan Paşa da veziriâzamlığa

tâyin edildi. Dulkadirli topraklarının Osmanlıya katılmasıyla, Mısır Memlûkleri ile hudut

komşusu olması Osmanlı-Memlûk münâsebetlerini gerginleştirdi. Doğu ve güneydeki fetihlere

devam edilerek ÇaldıranZaferinden sonra Osmanlı hizmetine giren; Doğu Anadolu’da çok hürmet

edilen meşhur âlim, târihçi ve yazarlardan İdris-i Bitlisî Osmanlı nüfûzunu bölgede hâkim

kılmak için çalışmaya başladı. Bıyıklı Mehmed Paşa, Diyarbekir’i zapt etmekle

vazifelendirildi. Diyarbekir, bölgenin merkezi durumunda büyük bir şehir olup, müstahkem

kalesi vardı. Şehir ve suru ile muhâfazasında bulundurulan kuvvet miktarı, Sâfevîlerin batı

hududunda set vazifesi görmekteydi. Bıyıklı Mehmed Paşa, 1515’te Diyarbekir’e karşı

harekete geçerek, şehri muhâsara altına aldı. Sâfevîli muhâfız Karahan, Osmanlının şiddetli

muhâsarasına dayanamayıp, şehri terk ederek, Mardin tarafına çekildi. 19 eylül 1515

târihinde, Diyarbekir’in merkezi olan Âmid kalesi fethedildi. Mardin’e sığınan Sâfevîli

kuvvetler de, meşhur âlim İdris-i Bitlisi’nin nüfûzuyla bölgeden atıldı. Safevîli Karahan,

Ekim ayında Koçhisar mevkiinde yapılan muhârebede öldürüldü. Osmanlının askerî kuvveti,

İdris-i Bitlisî’nin mânevî tesiriyle, beylerinin çoğu Sünnî olan bölge Osmanlı hâkimiyetini

tanıdı. Çaldıran Zaferi sonrasında, Doğu ve Güney harekâtıyla; Harput, Silvan, Bitlis,

Hısnkeyfâ, Diyarbekir, Urfa, Mardin, Cezîre’den Rakkâ’ya kadar olan Kuzeydoğu bölgeleri ile

Musul havâlisi Osmanlı idâresine alındı.

Sultan Selim Han, 1514 baharında çıktığı İran Seferinden 1515 yazında döndü. Sefer

dönüşünde İstanbul’da devletin idârî, siyâsî, askerî, sosyal, iktisâdî ve ticârî

meselelerinin halline başladı. Sefer esnâsında meydana gelen hâdiseleri bütünüyle tetkik ve

tahkik ettirdi. Devlet adamlarını tek tek huzûruna çağırıp, hâdiselerin sebep ve

suçlularını tespit etti. Yeniçeriler, suçlarını anlayıp, “Hepimiz günâhkarız!” diyerek,

pâdişâhtan af istediler. Hâdiseleri kökünden hâlletmeye azimli olan pâdişâh, tahkikâtı

derinleştirerek suçluları tespit etti. Hâdiselerden Kazasker Tâcizâde Câfer Çelebi, İkinci

Vezir İskender Paşa ve Ocaktan Sekbanbaşı Balyemez Osman Ağa suçlu bulunarak, huzûra

çağrıldı. Bizzat Câfer Çelebi’ye:

“İslâm askerini itaatsizliğe ve isyana tahrik edenin cezâsı nedir?” diye fetvâ istedi.

O da:

“Eğer sâbit olursa cezâsı îdâmdır.” deyince:

“Senin fesadın, bence gerek lâhikan ve gerek sâbıkan sâbittir ve kendi hakkındaki fetvâyı

kendin verdin.” diyerek suçluları Dîvân-ı hümâyûn önünde îdâm ettirdi.

II. Bölüm

Pîrî Mehmed Paşayı yeni bir donanma ve tersâne inşâ ettirmekle vazifelendirdi. Sultan

SelimHan, istikâmetini gizli tuttuğu sefer için ordu ve donanma hazırlattı. Seferin tekrar

İran’a olduğu tahmin edilmekteyse de, donanmanın hazırlanışından denizde kıyısı olan Mısır

Memlûkleri ihtimâlini kuvvetlendirmekteydi. Osmanlı-Memlûk münâsebetleri Şah İsmail ve

Dulkadirli meselesinden çıktı. Sultan Selim Hanın, buna rağmen, ikinci sünnî devletin

Haçlılara ve İran Sâfevîlerine karşı ortak mücâdele etmesi gerektiğini belirten temasları

oluyordu. Sultan Selim Han, 1516 baharında veziriâzam Sinan Paşayı 40.000 kişilik bir

kuvvetle Maraş üzerinden Fırat tarafına sevk etti. Veziriâzam Sinan Paşa, Fırat Nehrini

geçip, Diyarbekir’e gitmeye memur olduğunu huduttaki Memlûk beylerine bildirdi. Fırat

Nehrini geçmek için izin istedi. Memlûkler, Suriye hudûdunda kuvvet bulundurduklarından,

Page 39: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Osmanlı talebini reddettiler. Sultan Selim Hana durum bildirildi. Sinan Paşanın Memlûk

hudûduna gelmesi üzerine, Mısır Sultanı Kansu Gûri de 50.000 kişilik bir kuvvetle Şam’a

geldi. Mısır Sultanının durumu Sultan Selim Hana arz edildi. Kansu Gûri’nin Şah İsmâil-i

Sâfevî ile ittifakı ihtimâline karşı, güney hudûdundan ve gerisinden daha da emin olmak

için Mısır Seferine karar verildi.

Müslümanlara işkence ve eziyet edip, Eshâb-ı kirâm ve Ehl-i sünnet âlimlerini kötüleyenlere

karşı sefere giderken, buna mâni olmak isteyen bir İslâm hükümdarına karşı ne yapmak lâzım

geldiğini âlimlere sordu. Âlimler, sefer açılabileceğini bildirdiler. Hilâfeti de himâye

eden Memlûklere karşı sefer için fetvâ alınıp harp etmek meşrulaşınca, kendi kumandasındaki

kuvvetlerin Kayseri’de toplanmasını emretti. Ayrıca Rumeli Kâdıaskeri Zeyrekzâde Rükneddîn

ile ümerâdan Karaca Paşayı Kansu Gûri’ye elçi gönderdi. Osmanlı elçisi, Mısır Memlûk

Sultanından, İran üzerine hareketle oraları bozgunculardan temizleyeceğini ve kendisine

hayır duâ edilmesini istiyordu. Kansu Gûri, Osmanlıların Dulkadirli topraklarının zaptını

uygun karşılamadığından, eçlileri önce hapsettirdiyse de, sonra serbest bırakıp, Sultan

Selim Hana yüz kantar şeker ve büyük kutularla helva gönderdi. Sultan Selim Han, 1516

Haziranında Mısır Seferine çıkıp, Osmanlı Donanması da Suriye sâhillerine gönderildi.

Sultan Selim Han, Mısır elçisi Moğolbay’ı ülkesine geri gönderirken:

“Efendine söyle, Mercidâbık’ta karşıma çıksın.” dedi.

Memlûk Sultanı Kansu Gûri, yanında Abbâsî Halîfesi Üçüncü Mütevekkil olduğu halde

Mercidâbık’a geldi. Sultan Selim Han kumandasındaki Osmanlı ordusu da, Mercidâbık’a gelip,

Kansu Gûri kumandasındaki Memlûk ordusu ile, 24 Ağustos 1516 târihinde muhârebeye

tutuştular. Muhârebe Osmanlıların üstün harp gücü ve teknik imkânlarıyla zaferle

sonuçlandı. Son Abbâsî Halîfesi Üçüncü Mütevekkil Sultan Selim Hanın yanına getirilip, çok

hürmet gösterildi.

Suriye Osmanlı hâkimiyetine geçti. Suriyeliler, Osmanlı adâlet ve Müsâmahalarını iyi takdir

ettiklerinden halk ve kale muhâfızları şehirlerin anahtarlarını SultanSelim Hana kolayca

teslim ettiler. Sultan Selim Han; Halep, Hama, Humus ve Şam şehirlerine girdi. Üç ay kadar

Şam’da kaldı. Memlûk Sultanı Kansu Gûri, Mercidâbık Muhârebesi sonrasında vefât ettiğinden,

Mısır Kölemenleri de Tomanbay’ı sultanlığa getirmişlerdi. Sultan Selim Han, Tomanbay’a

Osmanlı hâkimiyetini tanıması şartıyla, antlaşma teklifi için iki elçi gönderdi. Osmanlı

elçileri, Sultan Tomanbay’ın arzusu dışında, Kölemenlerce öldürüldü. Sultan Selim Han,

Osmanlı elçilerinin katledilmesini harp sebebi saydı.

15 Aralık 1516 târihinde Şam’dan Mısır Seferine çıktı. Mısır’ın merkezi Kâhire’ye ulaşmak

için Sina Çölünü geçmek gerekiyordu. Eski fâtihlerin bütün teşebbüslerine rağmen, kurak ve

çorak çölün geçilmesi imkânsız gibi olduğundan vezir Hüseyin Paşa başta olmak üzere Mısır

Seferine îtiraz edildi. Sultan Selim Han îtirazları susturmak, ordu bozanlığın önüne geçmek

için, Vezir Hüseyin Paşayı, îdâm ettirdi. Osmanlı ordusu Sina Çölünü günde ortalama otuz

kilometre yürüyüşle bir haftada geçerek, harp târihinde rekor yaptı. Sina Çölünü geçerken

şu vak’a o târihten beri menkıbe olarak anlatılır:

Sina Çölünde yıllardan beri yağmur yağmamasının verdiği kuraklıkla, müthiş çoraklık,

ıssızlık ve kum fırtınası vardı. Pâdişâh, devlet adamları ve süvâriler ata binmiş hâlde

çölde ilerlerken SultanSelim Han bir ara atından iner. Sultanın piyâde yürüyüşüne

geçmesiyle, bütün devlet adamları ve süvâriler attan inerler. Başta Sultan Selim Han ve

bütün ordu kurak ve çorak Sina Çölünde piyâde yürüyüşü yaparlar. Ordu harap ve bîtab bir

hâle gelir. Fakat, Sultan Selim Han, büyük bir edeb ve hûşu içinde yürümektedir. Sebebi

sorulunca; bütün heybet ve azâmetinden sıyrılıp, sâkin ve edeple buyurur ki:

Page 40: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

“Önümüzde, fahri kâinat Resûlullah efendimiz hazret-i Muhammed yürümükteyken at üstünde

gitmekten hayâ ederim.”

Sina Çölünü geçerken yağmur da yağıp, kolayca Mısır’a ulaşırlar.

21 Ocak 1517 târihinde Kahire’ye çok yakın Birk-ül-Hac mevkiinde konaklandı. 22 Ocak 1517

günü Kâhire yakınlarındaki Ridâniye’de Osmanlı-Memlûk muhârebesi başladı. Sultan Selim Han

kumandasındaki Osmanlı ordusu, Tomanbay kumandasındaki Memlûk ordusuna karşı Ridâniye’de

zafer kazandı. Memlûk Sultanı Tomanbay, Kahire’den çekildi. Sultan Selim Han, Kahire’ye 15

Şubat 1517 târihinde parlak bir merâsimle girdi. 20 Şubat Cumâ günü Melik Müeyyed Câmiinde

okunan hutbede kendisi için söylenen “Hâkim-ül-Haremeyn-iş-Şerifeyn” ünvânını kabul etmedi.

Mübârek makamlara hürmeten ünvânındaki “Hâkim” kelimesi yerine hizmetçi mânâsındaki

“Hâdim”i getirtip, “Hâdim-ül-Haremeyn-iş-Şerîfeyn” (Mekke ve Medîne’nin Hizmetçisi)

ünvânını aldı. Bunu belirtmek için de sarığının üstüne süpürge biçiminde sorguç taktı.

Sultan Selim Han, 1516 Ağustosundan beri yanında bulunan son Abbâsî Halifesi, Üçüncü

Abdülazîz el-Mütevekkil-al-Allah Muhammed’in rızâsı, Kâhire’den Osmanlı merkezine

gönderilen Câmi’ül-Ezher Medresesi âlimleri ve İstanbul’daki âlimlerin meclisinde ittifakla

varılan kararla, Osmanlı pâdişâhlarına Sultanlık ünvânı ile berâber, İslâm âleminin

etrâfında toplandığı“Hilâfet” makâmı da verildi.

Sultan Selim Hanın kazandığı Ridâniye Zaferi ile; Mısır, Arabistan Yarımadası Osmanlı

hâkimiyetine geçti. Kızıldeniz’e ve Hind Okyanusuna inilip, Kuzey Afrika hâkimiyet yolu

açılarak Osmanlı hududu Atlas Okyanusuna dayandırıldı. Venedikliler Memlûklere verdikleri,

Kıbrıs Adasının haracını Osmanlılara göndermeye başladılar. Hicaz ve Orta Doğudaki mübârek

makamlar Osmanlı hizmetine açıldı. Mübârek emânetler İstanbul’a getirtilerek, İstanbul

şereflendi. Buralar nâdide eserlerle süslendi. Sultan Selim Han, 4 Haziran 1516’da çıktığı

MısırSeferinden 10 Eylül 1517’de Kahire’den hareket ederek, 25 Temmuz 1518’de İstanbul’a

döndü. İstanbul dönüşü Şam’a uğrayıp, kabrini yaptırdığı büyük İslâm âlimi, Muhyiddîn-i

Arabî hazretlerinin türbe ve câmiini merâsimle açtı. Muhyiddîn-i Arabî’nin türbedarı

firâsetle Sultan Selim Hanın çok yaşamayacağını da söyledi.

Sultan Selim Han, Mısır Seferi dönüşü, İstanbul’dan Edirne’ye geldi. Avrupa devletlerinden

Macaristan ve Venedik, eski sulh antlaşmalarını yenilemek, İspanya da Osmanlı Devletiyle

dostâne münâsebetlerde bulunmak istediler. SultanSelim Han, Osmanlı Devleti, bütün İslâm

âlemi için büyük tehlike arz eden Sâfevîli Şah İsmail’in faaliyetlerinin önüne geçmek için,

Avrupa devletleriyle antlaşmaları yeniledi.

Safevîli Şah İsmâil’in kumandasındaki İran ordusu, Osmanlılar ile meydan muhârebesi yapmak

cesâreti gösteremiyordu. Böyle olmasına rağmen Sâfevîli propagandacılar, Osmanlı ülkesinde

faaliyet göstererek, âsi taraftarlar bulup, bunları isyana hazırladılar. Bunlardan Bozoklu

Şeyh Celâl, Kalender kıyâfetinde Turhal’a gidip bir mağarada riyâkârca münzevî hayat

yaşadı. Çevresinde propaganda yapıp, câhil kimseleri etrâfında topladı. Yakında Mehdî yâhut

Mesih geleceğini söyleyip, kendini Mehdî îlân etti. Mehdîliği îlânıyla berâber, etrâfında

toplanan 20.000 süvâri ve piyâdeden meydana gelen silâhlı kuvvet kurdu. “Şâh Velî” ünvânı

alıp, saltanatını îlân ederek, çevrede istilâ hareketine başladı. Bozoklu Celâl, Turhal’dan

Ankara’ya yürüdü. Sultan Selim Han, isyânın üzerinde hassâsiyetle durup, müdâhale ettirdi.

RumeliBeylerbeyi Ferhad Paşa ve Maraş Vâlisi Şehsuvar oğlu Ali Bey isyanı bastırmakla

vazifelendirildi.Şehsuvaroğlu âcilen âsiler üzerine kuvvet sevk etti. Âsi Celâl, üzerine

kuvvet sevk edilmesi üzerine, Şah İsmâil tarafına kaçarken Erzincan Akşehiri’nde yakalanıp,

taraftarları ile birlikte öldürüldü. Bundan sonra, Râfizî isyanlarına “Celâlî Vak’ası”

denildi.

Page 41: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

On altıncı yüzyılda Osmanlı kara ordusu, dünyânın en büyük ordusuydu. Sultan Selim Han,

kara askerine verdiği önemi donanmaya da verdi. İstanbul’da ilk tersânenin yapımını 1515

yılında başlatıp, 1516’da bitirdi. Gelibolu’daki büyük tersâne, Sultan Selim Han devrinde

önemini korudu. Mısır’dayken, Memlûkler zamânında Kızıldeniz’de donanma kumandanı olan

Selman Reis, huzûra gelince, Osmanlı hizmetine alındı. Cezayir hâkimi Barbaros Hayreddîn de

Sultan Selim Hana elçi gönderip, yardım istedi. Barbaros’un Osmanlı hizmetine girmesiyle,

Akdeniz Türk Gölü olma yoluna girdi. Donanma faaliyetini tamamlayan Yavuz, devrin büyük

âlimi Kemâl Paşazâde’ye niyetinin feth-i Efrenciye, yâni Avrupa olduğunu bildirmişti. Ancak

yüce Hakan’ın yine Eyyûb Sultan Türbesini ziyâretle başladığı bu seferine yakalandığı

amansız şirpençe hastalığı mâni oldu.

Çorlu’da başhekim nezâretinde tedâvi gördü. İki ay hasta yatıp, 22 Eylül 1520 târihinde

Cumâ akşamı Osmanlı karargâhının bulunduğu Çorlu’nun Sırt Köyünde vefât etti.Vefât etmeden

bir müddet önce yanında bulunan Hasan Can; “Sultanım Allah’ı hatırlamak zamânıdır.” deyince

Yavuz Sultan Selim Han:“Lala, Lala bunca zamandan beri bizi kiminle biliyordun. Cenâb-

ıHakk’a teveccühümüzde bir kusur mu gördün?” buyurmuş ve Yâsin-i şerîf okumasını

istemişti.Kendisi de onunla birlikte okurken rûhunu teslim etmiştir.

Cenâzesi İstanbul’a getirilip inşaatını başlattığı SultanSelim Câmii yanına defnedildi.

Yerine Osmanlı Sultanı olan oğlu Sultan Süleyman Han tarafından câmi tamamlanıp, kabri

üstüne türbe de yapıldı.

Sultan Selim Hanın Sandukasının üstünde büyük âlim Ahmed ibni Kemâl Paşanın kaftanı

örtülüdür. Örtünün konması meşhur rivâyette şöyle anlatılır: Sultan Selim Han MısırSeferini

tamamlayıp, Kahire’den Şam’a dönerken, yolda, o sırada Anadolu Kâdıaskerliği vazifesini

yapan Ahmed ibni Kemâl Paşazâdeyi yanına çağırdı. Sohbet ederek giderlerken, İbn-i Kemâl’in

atı birdenbire bir su çukuruna bastığı için Sultan Selim Hanın üstü başı ıslanıp, kaftanı

çamur oldu. İbn-i Kemâl Paşa telâşa düşünce, azametiyle meşhur olan Sultan Selim Han; “Bir

âlimin atının ayağından sıçrayan çamur, benim için şereftir. Öldüğüm zaman bu kaftanı

böylece sandukanın üstüne koysunlar!” deyip, sırtından kaftanı çıkarıp, saklattı.Doğu

Anadolu, Kuzey Irak, Lübnan, Suriye, Filistin, Mısır ve Hicaz’ın fethiyle Osmanlı

Hânedanına Halifelik makâmını ve mübârek emânetleri kazandıran Sultan Selim Han, sekiz

buçuk yılda devleti iki kat büyüttü.

SultanSelim Han devrin meşhur âlimlerinden, Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi ile ilmî sohbet

edip, ona hürmet gösterirdi. Sofiyye-i âliyyenin büyük âlimi Muhyiddîn-i Arabî’nin Şam’daki

kabr-i şerîfini tespit ettirip yanına câmi, türbe, imâret yaptırdı. Seferlerinde evliyânın

büyüklerinden Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin türbesini ziyâret ederdi. Ehl-i sünnete çok

hizmet edip, İslâm âlemi için büyük tehlike olan Sâfevîli Şah İsmail’in ideolojisinin

yayılmasını önleyerek İran’da mahsur bıraktı. Çok heybetli olup, azâmetinden

çevresindekiler titrediği hâlde, âlimlere, halkına karşı tevâzu sâhibiydi. Devamlı;

“Pâdişâh-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş. Bir velîye bende olmak cümleden âlâ imiş.”

buyururdu. Çok mütevâzi olup, sâde giyinirdi. Muhteşem Osmanlı Devletinin en son din olan,

İslâm âleminin lideri olmasına rağmen Peygamber efendimizin ahlâkı ile ahlâklandığından

debdebe ve şaşaadan uzak hayat sürerdi. Bir defâsında oğlu Şehzâde Süleyman çok süslü bir

elbiseyle huzûruna girince; “Süleyman annen ne giysin!” diyerek sitem etmişti. Arapça ve

Farsçayı çok iyi bilip, edebiyat, târih ve coğrafyaya da meraklıydı. Farsça ve Türkçe

şiirleri olup, Farsça Dîvân’ı Almanya’da yayınlanmıştır.

Page 42: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Kanuni Sultan Süleyman HanPadişahlık Sırası 10

Saltanatı 46 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 75

Cülûsu 30 Eylül 1520

Babası Yavuz Sultan Selim Hân

Annesi Hafsa Hatun

Doğumu 27 Nisan 1495

Vefâtı 7 Eylül 1566

Kabri İstanbul Süleymaniye Câmiî Bahçesindedir

Osmanlı Devletinin onuncu sultânı ve İslâm halîfelerinin yetmiş beşincisi. Babası Yavuz

Sultan Selim Han, annesi Âişe Hafsa Sultan olup, 27 Nisan 1495’te Trabzon’da doğdu. Adı

Neml sûresi otuzuncu âyet-i kerîmesinde geçen “Hazret-i Süleymân”ın isminden alındı. Kânûnî

lâkabıyla meşhur oldu. Avrupalılar Büyük Türk ve Muhteşem Süleyman lâkaplarını verdiler.

On beş yaşına kadar Trabzon’da kalarak, Yavuz Selim’in vazîfelendirdiği devrin âlimlerinden

ders aldı. 6 Ağustos 1509’da dedesi İkinci Bâyezîd Han (1481-1512) tarafından Kırım

Yarımadasındaki Kefe Sancağı Beyliğine gönderildi. Yavuz Sultan Selim Han, 1512’de Osmanlı

tahtına geçince Kırım’dan İstanbul’a çağrıldı. 1513’te Saruhan (Manisa) Sancak Beyliği

verildi. Yavuz Sultan Selim Hanın 1514 İran ve 1516 Mısır seferlerinde Rumeli’nin

muhâfazasıyla vazîfelendirilerek, Edirne’de oturdu. Yavuz Sultan Selim Hanın vefâtında,

Manisa’da bulunan Şehzâde Süleyman, Vezîriâzam Pîrî Mehmed Paşa vâsıtasıyla İstanbul’a

dâvet edilip, 30 Eylül 1520’de tahta çıkarak, onuncu Osmanlı Sultanı ve yetmiş beşinci

İslâm Halîfesi oldu. Pîrî Mehmed Paşayı vezîriâzamlık makâmında bırakarak, Dîvân-ı Hümâyûna

ilk defâ dördüncü bir vezir olarak Kâsım Paşayı tâyin etti. Memleketin iç işlerini

düzeltip, Osmanlı ülkesinde huzur ve sükûn temin ettikten sonra, Avrupa seferlerine

başladı.

Avrupa Seferleri

Belgrat Seferi: Yavuz Sultan Selim Han (1512-1520) devrinde Osmanlı Devleti doğu siyâsetini

tâkib ederek, hudutlarını emniyete almıştı. Bu sebeple Sultan Süleyman Han, doğudan emin

olarak ilk seferlerini Avrupa üzerine yaptı. Macar Kralı II. Layoş’un, Kutsal Roma Cermen

İmparatoru Şarlken’e güvenerek, Osmanlı elçisine düşmanca davranması üzerine, Orta

Avrupa’nın kilidi sayılan ve önceki devirlerde üç defâ kuşatılıp alınamayan, Belgrat

üzerine sefere çıktı. 18 Mayıs 1521’de İstanbul’dan hareket eden Kânûnî Sultan Süleymân

Han, 29 Ağustosa kadar şehrin çevresindeki kaleleri fethettirdi. 29 Ağustos 1521’de Belgrat

Kalesi de teslim alınarak, 30 ağustos Cumâ günü, şehrin en büyük kilisesi câmiye çevrilip,

Cumâ namazı kılındı. Belgrat’ın îmârı için hazîneden büyük yardımlar yapıldı.

Mohaç Seferi: Macar Kralı II. Layoş’un; Şarlken ile akrabâlık kurup, Osmanlı Devletine

karşı İran Safevî Devleti ve Sultan Süleyman Hanın hâkimiyetindeki Eflâk ve Boğdan

beylikleriyle ittifak kurması, Papalığın Haçlı rûhu ile Hıristiyanları kışkırtması ve esir

Fransız Kralı için annesinin, Osmanlı Sultânından yardım istemesi üzerine bu sefer tertib

edildi. 23 Nisan 1526’da İstanbul’dan hareket eden Kânûnî, 29 Ağustos 1526’da Macaristan ve

Haçlı ordusunu Mohaç Meydan Muhârebesinde büyük bir mağlûbiyete uğratarak, zafer kazandı.

Macaristan Krallığının başşehri Budin (Budapeşte) dâhil Macaristan, Erdel (Transilvanya)

Türklerin hâkimiyetine geçti.

Page 43: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Avusturya Seferi: Mohaç, Meydan Muhârebesinden sonra, Macaristan’da askerî harekât bitti.

Fakat siyâsî faaliyetler başladı. Osmanlı pâdişâhının, Budin muhâfazasına ahâlinin de

arzusuyla tâyin ettiği, Erdel Voyvodası Zapolya’ya karşı, Viyana Arşidükü Ferdinand, Macar

kralı olmak için harekete geçti. Ferdinand 1527’de Macaristan’a girip Zapolya’yı mağlûb

ederek, Budin’i işgâl etti. Macaristan’daki hudut hâdiseleri ve Zapolya’ya yardımda

bulunmak üzere Sultan Süleyman Han, 10 Mayıs 1529’da Avusturya Seferine çıktı. Ferdinand’ın

işgâlindeki Budin 8 Eylül 1529’da teslim alındı. Zapolya 14 Eylülde Osmanlıya sâdık kalmak

şartıyla Kral Yanoş ünvânıyla Macar tahtına geçirildi. Osmanlı Ordusu 22 Eylülde

Avusturya’ya girdi ve 25 Eylülde Viyana önlerine geldi. Viyana’nın teslimini isteyen Sultan

Süleyman Han, teklifin kabul edilmemesi üzerine; 27 Eylül 1529’da şehri kuşattı.

1529 Avusturya Seferinde Türk akıncıları Osmanlı Târihinin en büyük akın hareketini

yaptılar. Avusturya, Güney Almanya toprakları Türk akıncılarınca çiğnenerek, bütün Avrupa

Osmanlıların azametini, şâşâsını gördü. Mukaddes Roma-Cermen İmparatoru Şarlken

korktuğundan, meydan muhârebesi için ortaya çıkamadı. Mevsim ve şartların elverişsiz olması

üzerine Osmanlı pâdişâhı, ordusuyla 16 Ekim 1529’da Viyana’dan Budin’e hareket etti.

1530’da Arşidük Ferdinand’ın elçi heyeti İstanbul’da sultanla görüştü. İsteklerinde samîmî

olmayan Ferdinand, sulh görüşmeleri yapılırken tekrar Budin’i kuşattırdı. Şehir, Türk

kuvvetleri ve Macarlar tarafından müdâfaa edilerek, kuşatma kaldırttırıldı.

Alman Seferi: Mukaddes Roma-Cermen İmparatoru Şarlken’in ve kardeşi Avusturya ve Bohemya

KralıFerdinand’ın Macaristan’ın içişlerine karışması üzerine Kral Yanoş, Sultan Süleyman

Handan yardım istedi. Pâdişah, 25 Nisan 1532’de Alman seferine çıkıp, yüz yirmi bin

mevcutlu ordusuyla Avusturya’yı zaptetti. Şarlken 250.000 kişiden fazla Hıristiyan

ordusuyla Osmanlıların karşısına çıkmaya cesâret edemedi. Osmanlı Sultanının Alman Seferi

de, düşman ülkesinin ezilmesi ve Avusturyalılardan birçok kaleyi almasıyla netîcelendi.

Sultan Süleyman Hanın, Alman Seferi münâsebetiyle Orta Avrupa’da bulunmasından korkup,

meydan muhârebesinden kaçan Şarlken, 22 Haziran 1533 târihli İstanbulAntlaşmasıyla Osmanlı

Devletinin ve Sultânın üstünlüğünü kabûl etti. İstanbul Antlaşmasına göre:

1) Kral Ferdinand, Sultan Süleyman Hanı baba ve metbû (kendisine tâbi olunan, uyulan)

bilecek ve ancak “kardeş” diye hitâp ettiği vezîriâzamla eşit sayılacaktır. 2) Kral

Ferdinand, Osmanlı ülkesine tecâvüz etmeyecek ve Sultan da Avusturya ülkesiyle ahâlisini

kendi tebaası bilecektir. 3) Kral Ferdinand, Macaristan üzerindeki verâset iddialarından

vazgeçecek; Macaristan’ın batısı ve kuzey batısındaki arâzisinin hâkimi olacaktır. 4) Macar

Kralı Yanoş ile Kral Ferdinand arasında, Osmanlıların uygun göreceği hudut geçerli

olacaktır. 5) Eski Kraliçe ve Ferdinand’ın kızkardeşi Maria’nın kocasından mîras kalan

mâlikhâne, geçimi için ihsân edilecektir. 6) Bu antlaşma geçici değil, devamlıdır.

Avrupa’da, Fransa’dan başka Avusturya’nın da Osmanlı Sultanının himâyesini kabul etmesiyle

Şarlken’in “Avrupa İmparatorluğu” kurma projesi gerçekleşemedi. Türklerin tâkib ettiği

cihânşümûl dünyâ hâkimiyeti siyâseti gereğince, Kânûnî Sultan Süleyman Han ve Osmanlı

Devleti, Avrupa’da tek başına söz sâhibi oldu.

Boğdan Seferi: Osmanlı Devletinin düşmanlarıyla işbirliği yapan Boğdan Voyvodalığının bâzı

hareketleri üzerine sefere karar verildi. 8 Temmuz 1538’de İstanbul’dan hareket eden

pâdişahın, Avrupa içlerine ilerlerken düşman ülkesinde bile ahâlinin canına, ırzına,

malına, mülküne ve hattâ tarlasındaki ekili mahsûlüne zarar verdirtmeden hareketi güzel bir

adâlet örneği oluyordu. Mîmar Sinan bu seferde, kenarı bataklık bir arâziye sâhip, Prut

Nehri üzerine büyük ve sağlam bir köprü yaparak Osmanlı ordusunun yoluna devâm etmesini

temin etti. 15 Eylül 1538’de Boğdan Voyvodalığının merkezi Suçava’ya girildi. Ahâli İslâm

dîninin adâletini temsil eden ve Avrupa’ya medeniyet götüren Osmanlıyı istediğinden,

Page 44: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Voyvoda kaçmak mecbûriyetinde kaldı. Boğdan meselesini halleden Sultan Süleyman Han, büyük

ganîmetlerle 27 Kasım’da İstanbul’a döndü.

Budin Seferi: Osmanlı Devletine tâbi Macaristan Kralı Yanoş ölünce, Kral Ferdinand

fırsattan istifâdeyle Budin’e büyük bir Avusturya-Alman ordusu sevk etti. Macar Kraliçesi

İsabelle, Sultan Süleyman Handan ve ordusundan yardım istedi. 20 Haziran 1541’de

İstanbul’dan hareket eden pâdişahın yaklaşmakta olduğunu haber alan düşman, Tuna Nehrini

geçmeye çalışırken, Osmanlı ordusunun mâhirâne hareketiyle 21/22 Ağustos gecesi imhâ

edildi. İstabur Zaferiyle Budin ve Macaristan, antlaşmaya sâdık kalmayan Avusturya-Alman

Kralı Ferdinand’ın istilâsından kurtarıldı. Macaristan Osmanlı Devletine katılarak, 30

Ağustos 1541’de Budin Beylerbeyliği ve idâre teşkilâtı kuruldu. Kral Yanoş’un ve Kraliçe

İsabelle’nin bir yaşındaki oğlu Sigusmund Yanoş, Erdel Banlığına tâyin edildi. Budin’in en

büyük kilisesi câmiye çevrilip, “Fethiye” adı verildi. Kânûnî bu câmide, Ebüssü’ûd

Efendinin imâmetinde 2 Eylül 1541’de ilk Cumâ namazını kıldı. Budin’de adâleti tesis

ettirdi. Defâlarca verdiği sözü tutmayarak, tekrar riyâkârca Macar Krallığına tâlib

olduğunu iddiâ eden Kral Ferdinand’ın isteği Osmanlı Devletince reddedildi.

Kral Ferdinand, 1542 yazında, yıllık haraç karşılığında Macar Krallığının kendisine

verilmesini tekrar teklif ettiyse de bu teklif dikkate alınmadı. Ferdinand, Budin’in bir

Türk eyâleti olmasından ürkerek, telâşa kapıldı. Avrupa’da Türk-İslâm tehlikesinden

bahsederek, propagandaya başladı. Avusturya, Alman ve diğer Avrupa milletlerinden 100.000

mevcutlu büyük bir Hıristiyan ordusu topladı. Peşte Kalesini kuşatan müttefik Avrupa

ordusuna karşı, Budin Beylerbeyi Yahyâ Paşazâde Bâli Bey, sekiz bin askerle müdâfaada

bulundu. 17 kasım 1542’de Osmanlı ordusunun başında istanbul’dan hareket eden Sultan

Süleyman Han, henüz yoldayken, 24 Kasım’da düşmana karşı gece taarruzuyla Peşte Zaferi

kazanıldı. Müttefik Avrupa orduları perişan bir hâlde kaçarken imhâ edildi. Düşmanlardan

pekçok esir ve ganîmet alındı. Zafer haberi pâdişâha ulaşınca Edirne’de kaldı.

Avusturya Seferi: Estergon Seferi de denilen bu sefere, Osmanlı eyâleti hâline gelen

Budin’in emniyet ve teşkilâtını pekiştirmek için çıkıldı. Pâdişahın emriyle Budin Kalesine

İslâm ahâli iskân edilip, dînî müesseselerin yapımına başlandı. Âlimler tâyin edilerek

Avrupa’ya İslâm dîninin daha da yayılarak, yerleşmesi için faaliyetler genişletildi. 23

Nisan 1543’te İstanbul’dan hareket eden Kânûnî yol boyunca alınması lüzumlu mevkileri

fethettirerek 29 Temmuz 1543’te Tuna Nehri sâhilinde ve Budin yakınlarındaki başpiskoposluk

merkezi Estergon önüne vararak şehri kuşattı.

Estergon Kalesindeki Alman, İtalyan ve İspanyol muhâfız askerleri teslim teklifini kabul

etmeyince, devrin en büyük ve tesirli ateşli silâhlarına sâhip Osmanlı ordusu, 315 topla

kaleyi döğmeye başladı. Kânûnî’nin en muhteşem seferlerinden biri olan Estergon Seferine

gâyet plânlı ve tedârikli çıkılmıştı. Anadolu ve Rumeli orduları pâdişahın maiyetinde,

çeşitli sınıfların aldığı sefer tertibi, mühimmâtı ve erzağı mükemmeldi. Estergon, Osmanlı

kuşatmasına on iki gün mukâvemet edebildi. 10 Ağustosta müdâfilerin çekilip, gitmesine

müsâade edildi. Şehrin en büyük kilisesi câmiye çevrilerek Kânûnî Sultan Süleyman Han, Cumâ

namazını burada kıldı.

Osmanlı fütühâtı, Avrupa’da devâm ederek eski Macar krallarının taht merkezi İstolni-

Belgrat 20 Ağustosta kuşatıldı. 4 Eylülde fethedilen İstolni-Belgrat’ta büyük kilise câmiye

çevrildi. Mevsim ilerlediğinden Pâdişah, 7 Eylülde İstanbul’a hareket etti. Avrupa’daki

fetihler durmayıp, Budin Beylerbeyi Avusturya kalelerine karşı harekâtı devâm ettirdi.

On altıncı yüzyılın ortalarında Avrupa’da Osmanlı askerî kuvvetlerinin bu muhteşem

başarıları yanında Akdeniz’de ve Atlas Okyanusunda hepsi birer denizkurdu olan Türk

leventleri de Osmanlı bayrağını şan ve şerefle dalgalandırıyorlardı. Bu kara ve deniz

Page 45: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

harekâtlarından Fransa da menfaatleniyordu. Mukaddes Roma-Cermen İmparatoru ünvânı taşımak

arzusuyla Avrupa siyâsetinde hâkim rol oynamak isteyen Şarlken’in elinde esir olan Fransa

Kralı I. Fransuva, annesi vâsıtasıyla Kânûnî’den yardım talep ediyordu. Fransızlara yardım

eden Osmanlılardan korkan Şarlken, Kanûnî’yle antlaşmak için elçilik heyeti gönderdi.

Osmanlı devlet adamları tarafından kabul edilen Şarlken ve kardeşi Ferdinand’ın elçilik

heyetleri ile uzun süren müzâkereler oldu. 13 Haziran 1547 Antlaşması’na göre, Almanya ve

Avusturya Osmanlılara yıllık otuz bin Duka haraç vermeyi kabul ettiler. İmparator ünvânını

kullanmamayı kabul eden Şarlken İstanbul Antlaşması’nı 1 Ağustos’da imzâlayınca Osmanlı

pâdişâhı da bu antlaşmayı 8 Ekim 1547’de tasdik etti.

Zigetvar Seferi: Osmanlı ordusunun İran seferlerinde, Safevî Devleti ile Papalık ve

Hıristiyan devletler bir olup aralarında anlaşarak Avusturya ve Macaristan’da çeşitli

hâdiseler çıkartıyorlardı. 1562 Osmanlı-Avusturya Antlaşması’nda kabul ettikleri vergiyi

ödemedikleri gibi yeni Kral II. Maksimilyan’ın olumsuz tutumu ve Zigatvar Kalesindeki

düşman kuvvetlerin ahâliyi tâciz etmeleri üzerine, Osmanlı ordusu başlarında Sultan olduğu

hâlde 1 Mart 1566’da İstanbul’dan hareket etti. Sultan Süleyman Han, on üçüncü olarak

çıktığı bu seferinde yetmiş üç yaşındaydı. Hayâtı, seferden sefere koşarak insanlığı, Hakka

kavuşturacak yola dâvetle geçmişti. Bir takım hastalıklarla durumu iyi olmayan, ayaklarında

nikris hastalığı bulunan Pâdişah, zulmün önüne geçmek, ahâlinin huzur ve güveni için, hasta

hâliyle Osmanlı târihinin en muhteşem askerî harekâtı kabul edilen sefere bâzan araba, bâzı

yerde tahtırevân ile gidiyor ve yerleşim merkezlerine girileceği zaman, ata binerek en

mûteber psikolojik metodları tatbik ederek ilerliyordu. 1566 Ağustos başında kuşatılan

Zigetvar Kalesini, Zerniski Makloş müdâfaa etmekteydi. Günlerce süren kuşatmada birçok defâ

umûmî hücumlar yapıldı. Zigetvar Kuşatmasından iyice bunalan Kont Zerniski, Eylül başındaki

huruc harekâtında öldürülünce 7 Eylülde kale fethedildi. Kânûnî 6-7 Eylül gecesi vefât

ettiyse de, askerin moralinde bozukluk meydana gelmemesi için, ordudan gizli tutuldu. Bu

sefer ile Zigetvar’dan başka; Güle, Lügos ve diğer bâzı kaleler de fethedildi.

Doğu Seferleri

Kânûnî, batıda Hıristiyan Avrupa devletleri ile mücâdele ederken, İran’daki Şiî Safevî

Devleti de, Mukaddes Roma-Cermen Devletiyle Osmanlılara karşı ittifak kurup, Doğu

Anadolu’da hududa tecâvüz ettikleri gibi, Sünnî ahâliye de zulmediyorlardı. Safevîlerin

ajanları Osmanlı ülkesinde faaliyet gösterip, Celâliler vâsıtasıyla iç isyânlar çıkarmak

istiyorlardı. Şâh Tahmasb’ın bu düşmanca davranışları yüzünden Sultan Süleyman Han,

harekete geçti. 27 Ekim 1533’te Vezir-i âzam Makbul İbrâhim Paşayı İstanbul’dan doğuya

gönderen Sultan’ın kendisi de, baharda sefere çıktı.

Irakeyn Seferi: 11 Haziran 1534’te İstanbul’dan hareket eden Kânûnî Sultan Süleyman Han, 20

Temmuzda Konya’ya geldi. Konya’da Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’nin türbesini ziyâret edip,

Kayseri-Sivas-Erzincan yoluyla 27 Eylülde Tebriz’e girdi. Safevîlerin zulmünden bunalan

şehir halkı, Kânûnî’yi ve Osmanlı ordusunu sevinçle bir kurtarıcı olarak karşıladılar.

Yavuz Sultan Selim Hana karşı 1514 Çaldıran mağlûbiyetinin hâlâ tesirinde olan Safevîler,

devamlı Osmanlılardan kaçıp, meydan muhârebesi için ortaya çıkamıyorlardı. Osmanlı

kuvvetlerinin bölgeye gelmesinden memnun olan ahâli, âlimler, kale ve şehir hâkimleri

pâdişâha bağlılıklarını arz ettiler. Hazret-i Ali ve Hüseyin’in makamlarının bulunduğu

Kerbelâ ve Hanefî mezhebinin kurucusu İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe’nin kabrinin bulunduğu Bağdat

Vâlisi Zülfikâr Han ve büyük İslâm âlimi ve Veliy-yi kâmil Abdülkâdir-i Geylânî’nin

memleketi Geylân Hâkimi Mâlik Muzaffer, Sultan Süleyman Hana bağlılıklarını bildirdiler. 24

Kasım 1534’te Bağdat’a giren Osmanlı ordusunun ardından, Azamiyye’de İmâm-ı A’zam’ın

kabrini ziyâret edip, büyük bir türbe yapılmasını emrettikten sonra, Kânûnî Sultan Süleyman

Han, 30 Kasımda şehre girdi. Bağdât’ta ahâlinin, âlimlerin, kumandanların ve devlet

Page 46: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

adamlarının bulunduğu bir sırada şükür ifâdesi olan dînî merâsim yapılarak, ihsânlarda

bulunuldu.

1534-1535 kışını Bağdât’ta geçiren Sultan, burada Osmanlı devlet teşkilâtını tesis ettirdi.

Bağdat’ın mübârek beldelerini, Kerbelâ’da hazret-i Ali ve Hüseyin’in makamlarını ziyâret

etti. Geylân’da Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin kabrine türbe ve yanına imâret, İmâm-ı

A’zam’ın kabrine türbe yaptırdı. Safevî tehlikesini kesin olarak bertaraf etmek isteyen

Kânûnî, Şah Tahmasb’ın Van istikâmetinde olduğu haberi üzerine, harekete geçti. 1 Temmuz

1535’te Tebriz’e gelen Osmanlı Sultânı, devamlı kaçan Şah Tahmasb Safevî’yi tâkib için İran

içerisine girildiyse de karşı çıkan olmadı. Avrupa devletlerinde ve Safevîlerden elçi

heyetlerini kabul eden, Sultan Süleymân Han, dönüşünde de Mevlânâ Muhammed Şems-i

Tebrizî’nin makâmı dâhil mübârek beldeleri ziyâret ederek Tebriz-Diyarbekir-Antakya-Adana-

Konya yoluyla 8 Ocak 1536’da İstanbul’a geldi.

Irak-ı Arab ve Irak-ı Acem fethedildiği için “İki Irak seferi” mânâsında Irakeyn Seferi adı

verilen bu hareketin netîcesinde, bölgedeki Şiî Safevî hâkimiyeti sona erdirilip, Bağdat

dâhil Basra, Osmanlı ülkesine katıldı.

Page 47: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

2. Selim HanPadişahlık Sırası 11

Saltanatı 8 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 76

Cülûsu 30 Eylül 1566

Babası Kanuni Sultan Süleyman Hân

Annesi Hürrem Sultan

Doğumu 28 Mayıs 1524

Vefâtı 15 Aralık 1574

Kabri İstanbul Ayasofya Camiî yanında Sultan Selim Türbesindedir

Osmanlı pâdişâhlarının on birincisi ve İslâm halîfelerinin yetmiş altıncısı. Kânûnî Sultan

Süleyman Hanın oğlu olup, 28 Mayıs 1524 senesinde Hürrem Haseki Sultandan doğdu.

Şehzâdeliğinde mükemmel bir tahsil ve terbiye gördü. Devlet idâresi ve teşkilâtını iyice

öğrenmesi için Anadolu’nun çeşitli vilâyetlerinde sancak beyliği yaptı. Vâlilik yıllarında

tahsile devâm edip, bilgi ve kültürünü arttırdı. Çok kuvvetli bir kültür seviyesine sâhip

oldu. İlim ve sohbet meclislerinde çok bulunurdu.

Sultan Süleyman Han (1520-1566), Macaristan seferine çıkıp, Zigetvar Kalesinin fethi

öncesinde vefât edince, Pâdişâhın ölümünü gizli tutan Vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşa,

veliaht Selim’e haber göndererek saltanata dâvet etti. Bu sırada Kütahya Sancakbeyliğinde

bulunan Selim Han, sür’atle İstanbul’a gelerek 30 Eylül 1566 târihinde tahta çıktı.

Sultan Selim Han, Osmanlı pâdişâhı olmasıyla devlet idâresine ve orduya ehil devlet

adamları ve kumandanlar tâyin edip, eskilerden bir kısmını da yerinde bıraktı. Vezîriâzam

Sokullu Mehmed Paşayı vazîfesinde bırakması devlet idâresi ve îmâr faâliyetlerinin

devâmında isâbetli oldu.

22 Haziran 1567’de Edirne’ye geçen Selim Han, burada çeşitli devletlerin elçilerini kabul

etti. Bu elçilerden özellikle zamânın kudretli devletleri sayılan ve çok değerli

hediyelerle gelen Avusturya ve Almanya elçileri dikkat çekiyordu. Çünkü Osmanlı Devleti,

Kânûnî Sultan Süleyman Han devrinde, devamlı bu iki devletle mücâdele hâlinde bulunmuş ve

her iki devlet de Osmanlı Devletinin askerî kuvvet ve kudreti karşısında kaybolup

ezilmişti. Şimdiyse yeni bir hükümdar tahta geçiyordu. İki devletin en büyük endişesi ve

merâkı, yeni hükümdârın güdeceği siyâsetti. Dedesi Yavuz Selim Han gibi bir doğu siyâseti

tâkip ederek İran üzerine mi, yoksa babası gibi Avrupa yakasına mı yüklenecekti? Her iki

devlet de, en azından yeni Sultanın siyâseti belli oluncaya kadar Türk ordularını kendi

ülkelerinden uzaklaştırmak için, Osmanlı Devletiyle derhâl bir sulh akdine büyük ehemmiyet

vermekteydi. Selim Han, uzun görüşmelerden sonra, Avusturya ile sekiz yıllığına antlaşma

imzâladı (17 Şubat 1567). Buna göre, Kânûnî’nin Zigetvar Seferinde fethettiği yerler

Osmanlı Devletinde kalacak, Avusturya İmparatoru her seneOsmanlı Devletine 30.000 Macar

altını vergi verecekti. Ayrıca iki devlet de birbirlerinin haklarına riâyet edecekler ve

sınır boylarına saldırılarda bulunmayacaklardı. Bu arada iki devlet arasında çıkması

muhtemel hudut anlaşmazlıkları, Osmanlı Devletinin Budin, Avusturya’nın da Macaristan

vâlisi arasında görüşülüp hâlledilecekti. Avusturya ile antlaşma imzâlayan Selim Han,

birkaç gün sonra da İran elçisi Şahkulu Hanın, Kânûnî SultanSüleyman Han devrinde imzâlanan

Amasya Sulhünün yenilenmesi ricâlarını kabul etti.

Page 48: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Bu sırada Yemen’de Zeydî İmâmı Topal Mutahhar’ın ayaklanması ortaya çıktı. Kısa zamanda bu

ülkenin hemen tamâmı isyâncıların eline geçti. Topal Mutahhar sâhile kadar inip Muhâ’yı

aldı. Osmanlı kuvvetleri Zebîd’de zorlukla tutundular. İmâm Mutahhar, Zebîd’i de

sıkıştırmaya başlayınca, Osmanlı birlikleri çok kötü bir vaziyete düştüler. Bu durum

üzerine Yemen’e önce Özdemiroğlu Osman Paşa ve ordudan Koca Sinân Paşayı serdâr olarak

gönderen Selim Han, Yemen’in yeniden devlete bağlılığını sağladı.

Yemen meselesi çıktığı yıllarda, Büyük Okyanus ile Hind Okyanusu arasında bulunan Sumatra

adası, Malaka Yarımadası ve bir takım küçük adalara hâkim olan Müslüman Açe Sultanlığından

bir elçi gelmişti. Uzun yıllardan beri Hind Denizinde faaliyette bulunan Portekizliler çok

zengin tabiî kaynaklara sâhip olan bu adalara göz dikmişler ve Açe Müslüman Sultanlığının

istiklâlini tehdit etmeye başlamışlardı. Açe Sultanı Alâeddîn Şâh, devrin cihân devleti ve

bütün Müslümanların hâmisi durumunda olan Osmanlı Devletinden top, topçu, silâh ve askerî

mütehassıslar ve bilhassa istihkâm mühendisleri istiyordu. Fakat bu sırada Yemen İsyânı

çıktığından yardım geciktirilmişti. Selim Han, 1569’da bu uzak sefer için Kızıldeniz

Kaptanı Kurdoğlu Hayreddîn Hızır Reis’i memur etti. Bu değerli amirâl, Zeydîlerin eline

geçenAden’i kurtardıktan sonra, 22 gemilik bir filoyla hareket etti. Berâberinde muhtelif

usta, birçok top, asker, silâh, mühimmat ve yüzlerce gönüllü levend ve topçuyu Açe

Sultânına teslim etti. Gelen Türkler buraya yerleştiler. Bunların kurduğu donanma ile

Açeliler mühim fütuhatta bulundular. Açeliler, Türk toplarını ve bayraklarını zamânımıza

kadar kutsal bir hâtıra olarak sakladılar. Bu sûretle Osmanlı Devletinin tesir

alanıUzakdoğu’ya, Güneydoğu Asya ve Endonezya’ya dayandı.

1569’da Rusya’nın Hazar kıyılarındaki ilerlemelerinin önünü almak, Astırhan’ı kurtarmak

ayrıca İran üzerine yapılacak seferlerde Hazar Denizi vâsıtasıyla askere kısa zamanda

zahîre ve harp malzemesi yetiştirebilmeyi sağlamak gâyesiyle Volga Nehri ile Don

Nehirlerinin birbirlerine çok yaklaştıkları bir noktada kanal açma teşebbüsüne girişildi.

Ancak kış mevsiminin gelmesi üzerine çalışmalar tamamlanamadı. Ertesi yıl da İran ile

Rusya’nın Kırım Hânını kandırmaları yüzünden, tekrar işbaşı yapılamadığından bu büyük

teşebbüs gerçekleştirilemedi.

1569 Haziran ayında İskenderiye yakınlarında Nil teknelerinin yolunu kesen Venedik

korsanlarının Müslümanları esir alıp Kıbrıs’ta satmaları olayına çok hiddetlenen Selim Han,

derhâl Venedik’e bir elçi göndererek Kıbrıs’ın Osmanlı Devletine terkini istedi. Bu isteğin

Venedik tarafından reddi üzerine sefer hazırlıklarına başlandı.

Aslında Kıbrıs’ın Osmanlı Devletince fethini mecbûrî kılan birçok sebep vardı. Osmanlı

Devletini, hâkimiyeti altındaki Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine ulaştıran kara

yollarının, uzun, yorucu ve yetersiz olmasına karşılık, Kıbrıs üzerinden bu ülkelere her

türlü lojistik destekler daha çabuk, rahat ve ekonomik olarak ulaştırılabilirdi. Ancak

Kıbrıs’ın, büyük deniz gücüne sâhip Venedik Cumhûriyetinin elinde bulunması bu imkânı

ortadan kaldırmaktaydı. Ayrıca Kıbrıs veya yakınlarından geçen Osmanlı ticâret ve hacıları

taşıyan yolcu gemileri, Akdeniz’de Hıristiyan korsanları tarafından vurularak soyuluyor,

Venedik de bu korsanları himâye ediyordu.

İkinci Selim Han, hazırlıkları bitirdikten sonra, Kıbrıs serdârlığına Lala Mustafa Paşayı

tâyin etti ve 15 Mayıs 1570’te donanma İstanbul’dan ayrıldı. Lala Mustafa Paşa, bütün

Avrupa devletlerinin Venedik’e yardım etmelerine rağmen, şiddetli çarpışmalar sonunda 8

Eylül 1570’te Lefkoşe’yi 1 Ağustos 1571’de de Magosa’yı alarak Kıbrıs’ın fethini tamamladı.

Osmanlı askerinin Kıbrıs’a çıkması sırasında Venedik bütün Avrupa devletlerinden yardım

istedi. Bunun üzerine Papa V. Piyer’in yoğun faaliyetleri netîcesinde İspanya Kralı II.

Filip ve Malta Şövalyeleriyle Venedik arasında bir ittifak kuruldu. Bu ittifaka, Toskana,

Page 49: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Ceneviz, Savoia ve Ferrara gibi küçük Hıristiyan devletçikleri de katıldı. İspanyol

KralıFilip’in kardeşi Don Juan’ın komutasındaki 206 gemiden meydana gelen Haçlı donanması,

6 Ekim 1571’de İnebahtı önlerinde görüldü. Osmanlı harp meclisinde Kılıç Ali Paşanın

şiddetli muhâlefetine rağmen, Kapdân-ı deryâ Müezzinzâde Ali Paşa, donanmada cenkçi ve

kürekçi noksanlığını göz önünde bulundurmadan, düşmana saldırılması yönünde karar aldı. 7

Ekim’de başlayan muhârebe sonunda, Osmanlı donanması büyük bir yenilgiye uğradı. Sâdece sağ

kanadı komuta eden Kılıç Ali Paşa, Düşmanın sol kanadındaki Malta donanmasını yok edip

kayıp vermeden bölgeden çekildi.

Bu başarı Hıristiyanlara hiçbir kâr getirmedi. Hıristiyanlar kazandıkları bu zaferin

şerefine heykeller dikmekle meşgûlken, bizzat Selim Hanın emriyle hummalı bir çalışma içine

giren Osmanlı tersâneleri, 1571-72 kışı içinde İnebahtı’da kaybettiğinden daha büyük bir

donanma vücûda getirdi. Müezzinzâde’nin eliyle kaptan-ı deryâlığa getirilen Kılıç Ali Paşa,

13 Haziran 1572’de büyük bir donanmayla İstanbul’dan ayrıldı. İnebahtı’da gâlip gelmelerine

rağmen, donanmaları çok yıpranmış ve bir hayli de asker kaybetmiş olan müttefikler,

kendilerini toparlayıp galibiyetin meyvelerini toplamak niyetindeyken bu müthiş Osmanlı

donanmasının Akdeniz’de görünmesi, büyük bir şaşkınlıkla karşılandı. Müttefik donanması,

Osmanlı donanmasının karşısına çıkmaya cesâret edemedi. İttifaktan ayrılan Venedik, Fransa

aracılığıyla barış istedi. 7 Mart 1573’te imzâladığı antlaşma ile Kıbrıs’ın Osmanlı

Devletine âit olduğunu kabul etti. Kânûnî devrinden beri vermekte olduğu yıllık 500 duka

haraç, 1500 dukaya çıkarıldı. Ayrıca Kıbrıs Seferinin tazminâtı olarak üç senede ödenmek

üzere üç yüz bin duka altını vermeyi taahhüt etti.

Kıbrıs’ın fethinden sonra Kırım Hanına bir miktar asker ve top gönderen Selim Han, 1569’da

Astırahan Seferi başarısızlığını telâfi etmek ve daha fazla genişlememeleri için gözdağı

vermek üzere Rusya içlerine bir sefer düzenlenmesini emretti. Nitekim 1571 baharında

harekete geçen Devlet Giray Han, 120.000 kişilik süvârîden meydana gelen ordusu ileRusya

üzerine yürüdü. Çok sür’atli hareket eden Devlet Giray, yaptığı muhârebelerde Rus

ordularını on binlerce zâyiât verdirerek dağıttı ve Moskova’ya girdi. 150.000 esirle

Kırım’a dönen Devlet Giray Han, bu zaferi üzerine Taht-alan lakabıyla anıldı. Ertesi yıl

tekrar sefere çıkan Devlet Giray Han, Oka Nehrine kadar uzandı. Bu başarıları üzerine

İkinci Selim Han, murassâ kılıcı, hil’at ve nâme-i hümâyûn göndererek Devlet Giray’ı tebrik

etti. Çar, Osmanlı Devletine bağlı Kırım Hanlığıyla, yılda 60.000 altın vergi vermeyi kabûl

ederek barış yaptı.

1574 yılında Boğdan Voyvodası Loan celCumplit isyân ederek, Lehistan’ın da yardımıyla

Tuna’nın batı kıyısındaki İbrâil, Dinyester’in güney kıyısındaki Bender ve Dinyester

boyundaki Akkerman gibi mühim kaleleri ele geçirdi. Üzerine gönderilen ve küçük Türk

birlikleriyle desteklenmiş olan Eflak Voyvodasını yendi. Bunun üzerine Selim Han, Üçüncü

Vezir Ahmed Paşa ve Kırım Hanı Âdil Giray’ı isyânı bastırmakla görevlendirdi. Kısa zamanda

bölgeye giden Ahmed Paşa ve Âdil Giray Han, Tuna’nın güneyinde üç gün süren kanlı

muhârebeler sonunda, âsîleri ve onlara yardım eden Lehistan kuvvetlerini imhâ ettiler (9

Haziran 1574). Âsi Voyvoda da yakalanarak cezâlandırıldı ve yerine Petru Şiopul tâyin

edildi.

İkinci Selim Hanın ilgilendiği işlerden biri de Tunus meselesi’ydi. İspanya’nın Tunus’tan

bir türlü elini çekmemesi bu devletle harp hâlinin devâm etmesine sebep oluyordu. Osmanlı

donanması, Kıbrıs Seferine çıktığı sırada, Cezâyir beylerbeyi olan Uluç (Kılıç) Ali Paşa da

Tunus üzerine yürümüş ve 30.000 kişilik kuvvetle karşısına çıkan Hafsî Sultânı Mevlây

Hamîd’i yenip, ikinci defâ fethetmişti. Fakat kendi yanında fazla bir kuvvet bulunmadığı

gibi, bu arada Kıbrıs Seferine katılma emri de aldığından, Tunus’a Ramazan Beyi bırakarak

donanmasıyla birlikte Kıbrıs Seferine katılmıştı.

Page 50: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Kaptan-ı deryânın bölgeden uzaklaşmasından sonra, İspanya Kralı Don Juan büyük bir

donanmayla Tunus üzerine yürüdü. Direndiği takdirde İspanyolların sivil halka karşı

katliâma girişeceklerini anlayan Ramazan Bey, Kayrevân’a çekildi ve bu sûretle Tunus bir

kere daha İspanyolların eline geçmiş oldu (Ekim 1573). Don Juan, Tunus hükümdârlığını kendi

taraftârı Mevlây Muhammed’e verip bir miktar da asker bırakıp İspanya’ya döndü.

Cezâyir ve Trablusgarb Osmanlı Devletinin elinde olduğu hâlde, ikisinin ortasında bulunan

ve stratejik ehemmiyeti büyük olan Tunus’un, İspanyol hâkimiyeti altında halka zulüm eden

kukla bir hükûmet elinde olması, Akdeniz’de hâkimiyeti elinde bulunduran Türk donanması

için tehlikeydi. Bu sebeple İkinci SelimHan, Tunus işinin kökünden hâlledilmesi için emir

verdi. Kapdân-ı deryâ Kılıç Ali Paşa, yanında kara ordusu serdârı Koca Sinan Paşa olduğu

hâlde Tunus’a hareket etti (15 Mayıs 1574). Navarin üzerinden Sicilya sularına geçen

donanma, Messina havâlisini de vurduktan sonra, Tunus üzerine yürüdü. İki yüz ellinin

üzerinde harp gemisi ve kırk-elli bin civârında askerden meydana gelen muhteşem Osmanlı

donanması, Tunus önlerine gelir gelmez derhâl Halk-ul-Vâd Kalesi yakınına çıkarma yaptı.

Koca Sinân Paşa kendisi Halk-ul-Vâd’ı kuşatırken, Trablusgarb Beylerbeyi Mustafa Paşa ile

eski Tunus Beylerbeyi Haydar Paşayı Tunus Gölü ile şehir arasında bulunan Bastiyon Kalesini

fethe memur etti.

Tunus’un yıllardan beri İspanyollar tarafından tahkim edilerek hiçbir sûretle zaptedilemez

diye öğündükleri Halk-ul-Vad, Osmanlı ordusuna ancak otuz üç gün mukâvemet etti. 24

Ağustosta kale fethedilip Mevlây Muhammed’le kale komutanı Don Pietro Cerrera esir edilerek

İstanbul’a gönderildi.

13 Eylülde Bastion Kalesinin de fethiyle Tunus tamâmen ele geçti. Tunus, aynen Cezâyir ve

Trablusgarb gibi bir eyâlet hâline getirildi ve beylerbeyliğine Ramazan Paşa tâyin edildi.

Böylece Tunus’ta üç asırdan fazla sürecek olan Osmanlı idâresi başladı.

Tunus meselesinin hâlledilmesinden yaklaşık bir ay sonra; Osmanlı Devletiyle Almanya

arasında Zigetvar Seferinden sonra 17 Şubat 1568’de yapılan antlaşma, 4 Aralık 1574’te

yenilenerek, sekiz sene uzatıldı. Bu antlaşmadan hemen sonra rahatsızlanan İkinci Selim

Han, 15 Aralık 1574’te vefât etti. Mîmar Sinân’a Ayasofya Câmii avlusunda yaptırdığı

türbeye defnedildi.

İkinci Selim Han, uzuna yakın orta boylu, açık alınlı, elâ gözlü ve sarışındı. Avcılık ve

yay çekmede fevkalâde mahâretli olup, zamânında ondan daha kuvvetli yay çeken yoktu. Babası

Kânûnî Sultan Süleymân devrinde birçok savaşa katılmakla berâber, tahta geçtikten sonra

sefere çıkmadı. Çünkü devrindeki seferler umûmiyetle büyük deniz seferleri olup bu

seferlere de pâdişâhın kumanda etmesi âdet değildi. Tecrübeli ve bilgili bir vezir olan

Sokullu Mehmed Paşayı hükûmet işlerinde tamâmen serbest bırakmakla berâber, lüzumlu gördüğü

birkaç meselede duruma müdâhale etmiştir. Âlimlere büyük hürmet göstermiş, çok sevdiği

büyük âlim Ebüssü’ûd Efendiyi vefâtına kadar meşîhat (şeyhülislâmlık) makâmında tutmuştur.

Cülûs bahşişinin ilmiye sınıfına da verilmesi âdetini ilk defâ İkinci Selim Han

çıkarmıştır.

İkinci Selim, Kânûnî Sultan Süleyman Hanın bütün şehzâdeleri gibi çok iyi tahsil görmüştü.

Dîvân sâhibi değerli bir şâirdi. Selim ve Selîmî mahlaslarıyla yazdığı şiirler çok

beğenilmektedir. Yahyâ Kemâl’in; “Bir beyti bir de câmi-i mâ’mûru var” diye övdüğü;

Biz bülbül-i muhrık dem-i şekvâ-yı firâkiz

Âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden

Page 51: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

beyti, bütün Türk şiirinin en güzel beyitlerinden biri sayılmaktadır.

İkinci Selim aynı zamanda îmârcı bir pâdişâhtır. Kısa süren saltanat döneminde Türk ve

dünyâ sanatının şâheseri sayılan Edirne Selimiye Câmii’ni inşâ ettirmiştir. Tâmire muhtaç

olan Ayasofya Câmiini yaptırdığı istinâd duvarlarıyla tahkim ettirerek günümüze kadar

gelmesini sağladığı gibi, iki minâre eklemiş, yanına iki de medrese yaptırarak külliye

hâline getirmiştir. Bunlardan başka Mekke-i mükerremenin su yollarının tâmiri, Mescid-i

Harâm’ın mermer kubbelerle tezyini, Lefkoşe Selimiye Câmii, Azîz Efendi tekkesi, Navarin

limanına hâkim bir mevkiye yaptırdığı kule, hayrâtı arasındadır.

Page 52: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

3. Murad HanPadişahlık Sırası 12

Saltanatı 20 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 77

Cülûsu 22 Aralık 1574

Babası Sultan II. Selim Hân

Annesi Nûr Bânû Sultan

Doğumu 4 Temmuz 1546

Vefâtı 16 Ocak 1595

Kabri İstanbul Ayasofya Camiî yanında Sultan Selim Türbesindedir

Osmanlı sultanlarının on ikincisi ve İslâm halifelerinin yetmiş yedincisi. Babası on

birinci osmanlı sultanı İkinci Selim han, annesi Nûr Bânû sultandır. 4 Temmuz 1546'da

Manisa'nın Bozdağ Yaylağında doğdu. 1558 târihine kadar Saruhan (Manisa)da kaldı.

Babasının Saruhan Sancakbeyliğinden Karaman Berlerbeyliğine tâyiniyle, Şehzâde Murâd'a da

Alaşehir Sancakbeyliği verildi. 1526'da Manisa sancakbeyliğine tâyin edildi. 22 Aralık 1574

târihinde tahta çıkıncaya kadar bu vazifede kaldı. Sancağa çıkarılan en son Osmanlı

hükümdarıdır.Osmanlı Devletinin zirvede olduğu bir devirde sultan olan Üçüncü Murâd Han,

dünyâ siyâsetinde faal bir rol oynadı. Osmanlı hâkimiyeti en geniş sâhasına ulaştırıldı.

Akdeniz'de denizci bir kavim olan Venedikliler ve kara Avrupa'sında Avusturya ile

antlaşmalar yenilendi. Lehistan (Polonya) ile Osmanlı Devletinin kuzey siyâsetini

belirleyen antlaşma, 30 Temmuz 1577'de imzâlandı. Rus Çarlığının yayılma siyâsetine karşı,

Lehistan ile Kırım Hanlığının münâsebetleri tanzim edildi. Şii ideolojisinin temsilcisi

İran Safevi Devletinin Osmanlı ülkesindeki yıkıcı ve bölücü faaliyetlerine karşı 1578'den

itibâren her türlü tedbire başvuruldu. Ahâlisi sünni olan Şirvan ve Dağıstanlıları Safevi

taarruzlarına karşı korumak ve hudûdu emniyet altına almak için 5 Nisan 1578'de başlatılan

harekât 21 Mart 1590 târihinde imzâlanan İstanbul Antlaşması ile tamamlandı. Antlaşmaya

göre;

1-Tebriz şehri ile Âzerbaycan'ın Tebriz mıntıkası, Karabağ, Gence, Kars, Tiflis, Şehrizûr,

Nihâvend, Lûristan tarafları Osmanlılara kalacaktı. 2- Şiiler hazret-i Ebû Bekir, Ömer ve

Osman (radıyallahü anhüm) ile hazret-i Âişe'ye iftirâ ve küfür etmeyeceklerdi. İran'daki

Ehl-i sünnet Müslümanlara kötü muâmele yapılması Şah tarafından yasaklanacaktı. Üçüncü

Murâd Han devrinde on iki yıl süren Şark seferleri sonunda Kafkasya ve Âzerbaycan Osmanlı

Devletine bağlandı. Hazar Denizine hâkim olan Osmanlı Donanması, Safevilere karşı sünni

Özbek Hanlarınca topçu ve yeniçeri askeri yardımı götürdü. Avrupa kıtasında Osmanlı

Devletine tâbi Erdel (Transilvanya) Beyi İstefan Batori, 1577'de Lehistan (Polonya) kralı

seçtirildi. Böylece Baltık'taki bu ülke de Osmanlı himâyesine alınarak, yıllık haraca

bağlandı. İşgal ve tecâvüzlerden muhâfaza altına alınıp, Rus yayılmasının önüne geçildi.

Avusturya ile münâsebetler hudut tecâvüzleri sebebiyle, 1592'de bozuldu. Yıllık otuz bin

düka altın haracın gönderilmemesi üzerine, Veziriâzam Koca Sinan Paşa, Avusturya seferi

için vazifelendirildi. 1592'de başlayan Avusturya harbi, 1606 yılına kadar devâm etti.

Fas'taki Sâdi şerifleri, Osmanlı sultanından İspanyollara karşı yardım istediler. Fas

şeriflerine yardım etmek için Cezâyir Beylerbeyi Ramazan Paşa vazifelendirildi. Osmanlı

kuvvetleriyle Fas şerifleri İspanyollarla Portekizlileri bölgeden attılar. Fas'tan

Hıristiyanların atılması, başta papalık olmak üzere Güney ve Batı Avrupa devletlerini

Page 53: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

harekete geçirdi. Osmanlı taraftarı Fas şerifi Abdülmelik aleyhine tertiplenen Akdeniz

Hıristiyanlığının son Haçlı seferine papalık, Fransa, Portekiz ve İspanya katıldılar. 4

Ağustos 1578'de Tanca yakınlarındaki Vâdi-yüs-Seyl (el-Kasr-ul Kebir, Alkazar) de yapılan

muhârebede Haçlılar büyük bir hezimete uğradı. Portekiz kralı öldürülüp, ordusu imhâ

edildi. Fas, Osmanlı hâkimiyetini tanıyarak, şerif Ahmed Mansur, emir tâyin edildi. Sultan

Üçüncü Murâd Han devrinde Kuzey Afrika ülkesi olan Bornu da Osmanlı sultanına itâatini arz

etti. Bu devirde bütün Kuzey Afrika'nın ve Bornu'nun tâbiiyete girmesiyle, Osmanlı Devleti

en geniş ve tabii hudutlarına kavuştu. Sultan Üçüncü Murâd Han devrinde, ordunun seferde

olmasından istifâde eden Dürziler Lübnan'da, Zeydiler Yemen'de, Hâriciler Trablusgarp'ta,

Şah İsmâil Safevi tarafdan âsiler Kığı'da isyân etmişlerse de, hepsi de itaate

getirilmişlerdir.

Sultan Üçüncü Murâd Han devrinde Osmanlı ülkesinde pekçok ilim, kültür ve sanat eserleri

inşâ edilmiştir. Bu hususta ilk icrâat, Kâbe-i şerif duvarlarının mermerden yaptırılıp,

Harem-i şerifin su yollarının temizletilmesi oldu. Medine'de bir medrese, mektep, zâviye ve

büyük bir imâret yaptırıldı. Üçüncü Murâd Han bununla da kalmayarak, Harem-i şerifi tâmir

ettirip, kubbelerini kargir yaptırdı. Manisa'da daha şehzâdelik devrinde câmi, medrese,

imâret, tabhâneden meydana gelen Murâdiye külliyesini, İstanbul'da Toptaşı, Tımârhanesini

yaptırdı. İyi bir tahsil gördüğünden ilme meraklı olan, İkinci Murâd; âlimleri çok severdi.

Nakşibendi meşâyihinden Hâce Ahmed Sadık Kâbili'den feyz alarak kemâle geldi. Tasavvufa âit

Fütûhât-ı Sıyâm adlı kitabı yazdı. ''Murâdi'' mahlasıyla tasavvufa âit kıymetli şiirleri

vardır. Divânında Türkçe gazellerinin yanında Arapça ve Farsça gazelleri de vardır. Türkçe

divanını Şemseddin Sivâsi açıklamıştır. Ayrıca Gelibolulu Âli, hoş görünmek maksadıyla,

bâzı gazellerini şerh etmiştir. Ocak 1595'te İstanbul'da vefât eden Sultan Üçüncü Murâd

Han, babası İkinci Selim Hanın Ayasofya Câmii yanındaki türbesine defnedildi.

Page 54: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

3. Mehmed HanPadişahlık Sırası 13

Saltanatı 9 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 78

Cülûsu 27 Ocak 1595

Babası Sultan III. Mûrâd Hân

Annesi Safiye Vâlide Sultân

Doğumu 26 Mayıs 1566

Vefâtı 21 Aralık 1603

Kabri İstanbul Ayasofya Camiî Bahçesindedir

Osmanlı sultanlarının on üçüncüsü, İslâm halifelerinin yetmiş sekizincisi. 1566 târihinde

Manisa’da doğdu. Babası Üçüncü Murad Han, annesi Sâfiye Vâlide Sultandır. Şehzâdeliğinde;

yüksek din, fen, idarî ve askerî ilimleri, kıymetli âlimlerden öğrenerek yetiştirildi. İlk

hocası İbrahim Cafer Efendidir. Haydar Efendi, Pir Mehmed Azmi Efendi, Sultan Selim

Medresesi Müderrisi Nasûh Nevâli Efendiden ders aldı. Târihe geçen muhteşem bir merasimle

sünnet edildi. 1583’te Manisa sancağı Vâliliğine tâyin edildi. Kumandanlık ve devlet

idâresi siyâsetini iyice öğrenmek için Manisa’ya gönderildiğinde yanına müderrisi Nasûh

Nevâli Efendi, lalası Sipahi Bey ile Defterdar Baş ruznâmecisi Hasan Beyzâde, Nişancı Lala

Mehmed Paşa, Reisülküttâb olarak da Abdurrahman Çelebi ve diğer vazifeliler verildi.

1595’in Ocak ayına kadar Manisa’da vâlilik yaptı.

Babası Üçüncü Murâd Hanın vefatından on bir gün sonra 17 Ocak 1595 târihinde Manisa’dan

İstanbul’a gelip, sultan îlân edildi. İlk icrââtı, devlet ve saltanatın emniyetini

kuvvetlendirip, tâyinlerde bulunmak oldu. Ulemâdan Sadeddin Efendiyi hocalığına, Ferhad

Paşayı Sadrâzamlığa, Halil Paşayı da Kaptan-ı deryalığa tâyin etti. 1593’ten beri devam

eden Avusturya harpleri esnasında, papa Sekizinci Clément’in teşvik ve propagandalarıyla,

ahâlisi Hıristiyan olan Osmanlı Devletine tâbi Erdel, Eflâk ve Boğdan Voyvodalıkları

Türklere karşı isyân ettiler. Sadrâzam Ferhâd Paşa, Eflak Seferi için Serdâr-ı ekrem tâyin

edildi. 14 Mayıs 1595’te Eflak ve Boğdan’ın imtiyazlı prenslik statüsü kaldırılıp vilâyet

hâline getirilerek, vâliler tâyin edildi. Papa’nın çağrısıyla Almanya, Avusturya, Belçika,

Bohemya, İtalya, Macaristan’dan toplanan elli bin piyâde ve yirmi bin süvâriden meydana

gelen Hıristiyan ordusu, Avusturyalı Prens Mansfeld emrinde yardıma geldiğini haber alan

Eflak Voyvodası Mihail, binlerce Müslümanı kılıçtan geçirip, her yeri harâb etti. Prens

Mansfeld, 1 Temmuz 1595’te Osmanlı idâresindeki Macaristan’ın Estergon Kalesini kuşattı.

Serdâr-ı ekrem Ferhâd Paşanın ve eski Vezir-i âzam Koca Sinan Paşanın taraftarları seferde

bozgunculuk yaptılar. Ferhâd Paşa vazifesinden alınarak, Koca Sinan Paşa tekrar Vezir-i

âzam ve serdarlığa getirildi. birbiri ardına gelen felaketler ve ölümler sebebiyle düşman

karşısında kesin zafere gidilemedi. Sadrazamlardan Ferhâd Paşanın îdâmı, Lala Mehmed ve

Koca Sinan Paşaların vefatları ve 27 Ekim 1595 Köprü Faciasıyla Akıncı Ocağının çok zarar

görmesi neticesinde, Estergon, Vişegrad, Tegovişte, Yergöğü düşman eline geçti.

Hıristiyanlar yerli ahaliye ve esir kumandanlara insanlık dışı fiillerde bulundular. Önemli

devlet adamları ile 3500 asker, Voyvoda Mihail tarafından kazığa vuruldu.

Eflâk ve Macaristan cephelerinde, Osmanlı şehirlerinin düşman ordularınca yıkılıp,

yakılması, ahâlinin kılıçtan geçirilmesine son vermek için Üçüncü Mehmed Han, Vezir-i âzam

Dâmâd İbrahim Paşanın da tavsiyesiyle 20 Haziran 1596 târihinde Eğri Seferine çıktı. Üçüncü

Page 55: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Mehmed Hanın, ordusunun başında bizzât sefere çıkması askerleri coşturdu. Müslümanları

zulümden kurtarmak için cihâd aşkı ve şevkiyle Edirne, Filibe, Niş, Belgrad yolundan

Sirem’e gelindi. 26 Ağustos 1596 târihinde Sirem’deki Salankamen Kalesindeki harp

meclisinde, isyân hâlindeki Erdel üzerine mi yoksa Avusturya işgalindeki Macaristan

topraklarına mı sefer edilmesi müzakeresi yapıldı. Eğri’nin askerî strateji bakımından daha

fazla kıymet arz etmesinden, Avusturya Cephesi hedef tâyin edildi. 21 Eylül 1596 târihinde

Macaristan topraklarındaki Eğri Ovasına gelen Sultan Mehmed Han, Otağ-ı Hümâyuna yerleşti.

24 Eylül 1596 târihinde başlatılan Eğri Kalesi kuşatmasında, 4 Ekim’de dış kalenin

fethinden sonra iç kale de 12 Ekimde vire ile teslim oldu. Eğri’deki Avusturya askeri

cezalandırıldı. Şehrin en büyük kilisesi câmiye çevrilerek, 18 Ekim Cumâ günü Türk-İslâm

an’anesince Sultan Mehmed Han, Cumâ namazını burada kıldı.

Eğri fâtihi Sultan Üçüncü Mehmed Han, 23 Ekim 1596 târihi Harp meclisi kararınca ileri

harekâta devam etti. 24 Ekim 1596 târihinde, Haçova’da Alman, Avusturya, Çek, Fransız,

İspanya, İtalyan, Leh, Macar, Papalık askerlerinden meydana gelen 300.000 mevcutlu

Hıristiyan ordusuyla karşılaşıldı. 100-110.000 mevcutlu Osmanlı ordusu, 25 Ekim günü

başlayan Haçova Meydan Muhârebesinde 26 Ekimde düşman ordusunu mağlub etti. Haçova’da büyük

bir zafer kazanılmasının ardından, 22 Aralık 1596 târihinde İstanbul’a dönüldü. İstanbul’da

Eğri ve Haçova zaferleri sevinciyle, üç gün üç gece merâsim ve şenlikler yapıldı. Şâir Bâkî

dâhil birçok divan şâirleri Sultan’a kasideler, manzum târihler ve zafernâmeler sundular.

Avusturya cephesine Satırcı Mehmed Paşa Serdar-ı ekremliğe tâyin edildi.

Osmanlı Devletinin Avrupa cephesinde harplerle uğraşmasını fırsat bilen İran Safevî Devleti

Anadolu’da, önce propaganda faaliyetlerini başlatıp, isyanlar çıkarttı. Celâlî isyanları

denilen bölücü ve yıkıcı faaliyetlerin ardından, Safevîler, Osmanlı Devleti hududuna

saldırdılar. Avusturya ve İran cephelerini hall etmek çârelerini araştıran Üçüncü Mehmed

Han, 1603 yılında 21/22 Aralık gecesi vefât etti. Ayasofya Câmii bahçesindeki türbesine

defnedildi.

Sultan Üçüncü Mehmed Han çok nâzik, halîm selîm, vakûr, kerîm bir şahsiyete sâhipti.

Sancakbeyliğinden saltanata gelen son Osmanlı pâdişahıdır. Bütün Osmanlı pâdişahları gibi

iyi bir şâir olup şiirlerinde Adlî mahlasını kullanırdı. Beş vakit namazını dâimâ cemâatle

kılardı. Devrin kaynakları dindârlığını, hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem),

Dört Halife, Eshâb-ı kirâm ve âlimlere hürmetini yazar. Bunların adı bahsedildiği an

hürmeten ayağa kalkardı. İçkiyi sıkı yasak edip, bütün meyhâneleri kapattı.

Page 56: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

1. Ahmed HanPadişahlık Sırası 14

Saltanatı 14 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 79

Cülûsu 21 Aralık 1603

Babası Sultan III. Mehmed Hân

Annesi Handan Sultan

Doğumu 18 Nisan 1590

Vefâtı 22 Kasım 1617

Kabri İstanbul Sultan Ahmed Camiî Yanındadır

Osmanlı padişahlarının on dördüncüsü, İslâm halifelerinin yetmiş dokuzuncusu. Sultan üçüncü

Mehmed Hanın oğlu olup, 1590'da Manisa'da Handan Sultândan doğdu. Şehzâdeliğinde zamânın

ileri gelen âlimlerinden Aydınlı Mustafa Efendi eğitim ve öğretimi ile vazifelendirildi.

Ayrıca Hocazâde Ahmed ve Es'ad Efendiden ders alan şehzâde Ahmed, babasının vefâtı üzerine

1603'te henüz 14 yaşındayken Osmanlı tahtına geçti.

Sultan Birinci Ahmed Han tahta geçtiğinde, Osmanlı Devleti doğuda İran, batıda ise

Avusturya ile harb hâlindeydi. Ahmed Han, Avusturya cephesi serdarlığına Sokulluzâde Lala

Mehmed Paşayı, İran cephesi serdarlığına ise Çağalazâde Sinan Paşayı tâyin etti. Lala

Mehmed Paşa, Peşte ve Vaç kalelerini 1604'te ele geçirdikten sonra, 1605 senesi Ağustos

ayında Estergon Kalesini kuşattı. Otuz beş gün süren muhâsaradan sonra kale fethedilerek on

seneden beri süren Alman işgâline son verildi. Bu zaferden sonra Uyvar, Weszgrim, Polata

kaleleri Türklerin eline geçti. Bu sırada Türyâki Hasan Paşayı serdâr vekili olarak bırakıp

İstanbul'a dönen Lala Mehmed Paşa vefât etti. (1606) Avusturya, savaşı kaybettiğini

anladığından, sulh istedi. Budin'de sulh müzâkeresi yapıldı ve görüşmeler neticesinde

Zitvatoruk muâhedesi imzâlandı. (11 Kasım 1606) Bu antlaşmaya göre, Kanije, Estergon, Eğri

kaleleri Osmanlı Devletinde kalacak ve Avusturya bir defâya mahsus olmak üzere 200 bin kara

kuruş ödeyecekti. İran cephesine serdâr tâyin edilen Çağalazâde Sinan Paşa ise, kış

mevsiminin yaklaşması üzerine Kars'ta kaldı. 1605 Ağustos'unda, Âzerbaycan'ı geri almak

için Tebriz üzerine yürüdü ise de, Urmiye Meydan Muhârebesinde Şâh'ın ordusuna mağlup oldu.

Üzüntüsünden ölen Çağalazâde'nin yerine Ferhât Paşa, serdâr tâyin edildi. Diğer tarafdan

Safevi ordusu, Gence (1606) ve Şamahı'yı (1607) alıp Kür ırmağını aştı. Şirvan'ın önemli

kısmını ele geçirdi. Şah'ın daha ileri gitmemesi üzerine savaş durgunluk devresine girdi.

Sultan Ahmed Han, Avusturya savaşının sona ermesi ve İran cephesinde olayların durgunluk

devresine girmesinden sonra iç meselelerin halli için harekete geçti. Anadolu'da ortalığı

birbirine katan Celâli eşkiyâlarına karşı, sadârete getirdiği kuyucu Murâd Paşa uyguladığı

siyâset neticesinde, eşkiyaları birbirine düşürerek teker teker ortadan kaldırmayı başardı.

Üç sene süren temizleme faaliyeti neticesinde Canbolatoğlu, Kalenderoğlu, Tavil ile kardeşi

Me'mun, Muslu Çavuş ve Yusuf Paşa, ayrıca şekâvet yapan kırk sekiz çete kuvvetlerinden

tamâmı tesirsiz hâle getirildi. İsyânlar bastırıldıktan sonra SultanAhmed Han, köylünün

yerlerine dönmesi ve ticâret sâhiplerine kolaylık gösterilmesi için eyâletlere tavsiye

yollu fermânlar gönderdi. Ayrıca ''Adâletnâme'' adı ile Anadolu'daki bütün fenâlıklara,

celâliliği doğuran sebepleri ve halkın ızdırâbını dile getiren bir fermân çıkardı.

Bu sırada Safeviler Osmanlı hudûd kalelerine saldırıda bulunuyordu. Bu sebeple Sultan Ahmed

Han, 1610'da sadrâ zam kuyucu Murâd Paşayı İran üzerine serdâr tayin etti. Murâd Paşa

Page 57: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Erzurum'a geldiği sırada Şâh, Kânûni devrinde imzâlanan Amasya antlaşması üzerinden barış

istedi. Kuyucu Murâd Paşa, Şâh'ın bulunduğu Tebriz üzerine gitti.Şehrin dışında 5 gün süren

savaşta iki taraf da birbirine üstünlük sağlayamadı. Kışı geçirmek için Diyarbakır'a

çekilen Murâd Paşa buradayken rahatsızlanarak vefât etti. (5.8.1611) Yerine Diyarbakır

beylerbeyi vezir Nâsûh Paşa getirildi. Nâsûh Paşa, İranlılarla Osmanlı Devletine yılda 200

yük ipek vermeleri ve işgal ettikleri topraklardan çıkmaları şartıyla bir antlaşma yaptı.

(1611) Sultan Birinci Ahmed Han donanmanın güçlenmesine de önem verdi. Yeni kadırgalar

yaptırarak donanmanın mevcudunu arttırdı. Kaptan-ı Deryâ Halil Paşa, Akdeniz'in güvenliği

için Malta ve Floransa korsanlarıyla başarılı savaşlar yaptı.

Sultan Ahmed Han 1617 senesinde rahatsızlanarak daha yirmi sekiz yaşındayken vefât etti.

Cenâzesinin yıkanması için hocası Aziz Mahmûd Hüdâi hazretleri dâvet edildi. Ancak o;

''Sultanımı çok severdim. Şimdi dayanamam. İhtiyarlığım sebebiyle beni mâzur görün.''

buyurdu. Talebelerinden Şâbân Dede'yi gönderdi. Cenaze namazından sonra nâşı kendi ismi ile

anılan Sultan Ahmed Câmiinin yanındaki türbeye defnedildi.

Ahmed Han, akıllı, zeki, münevver, hamiyyetli, azimkâr bir padişahtı. Çocuk sayılabilecek

bir yaşta tahta çıkar çıkmaz devlet işlerini hemen kavrıyarak, tâkipte çok titizlik

gösterdi. Gayet kuvvetli, çok iyi binici ve atıcı, avcı ve silahşördü. Dindarlığı ve

insanlara merhameti ile tanınan Sultan Ahmed Han, memleketin imârı için çok çalıştı.

Bilhassa Mekke ve Medine'ye pekçok hayırlı hizmetler yaptı. O zamana kadar Mısır'da dokunan

Kâbe'nin örtülerini İstanbul'da dokuttu. İstanbul'da yaptırdığı hayırlı hizmetlerinin

başında bugün yerli ve yabancı herkesin hayran kaldığı kendi ismiyle bilinen Sultan Ahmed

Câmii gelir.

Edebi kültürü çok yüksekti. Birçok Osmanlı padişahı gibi Birinci Ahmed Han da iyi bir

şâirdi. Şiirlerinden Bahti ve Ahmedi mahlâsını kullanırdı. Şu satırlar onun dine

bağlılığının ifâdesidir:

N'ola tâcum gibi bâşumda götürsem dâim

Kademi resmini ol hazret-i Şâh-ı resûlün

Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir

Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün.

Page 58: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

1. Mustafa HanPadişahlık Sırası 15

Saltanatı 1 Yıl 6 Ay 26 Gün

İslâm Halifelik Sırası 80

Cülûsu I. 22 Kasım 1617 II. 19 Mayıs 1622

Babası Sultan Üçüncü Mehmed Hân

Annesi Handan Sultan

Doğumu 1591

Vefâtı 20 Ocak 1639

Kabri İstanbul Ayasofya Camiî Türbesi'ndedir

Osmanlı padişahlarının on beşincisi ve İslâm halifelerinin seksenincisi. 1591 senesinde

Manisa'da doğdu. Her şehzâde gibi iyi bir eğitim gördü. Ağabeyi birinci Ahmed Hanın vefâtı

üzerine 22 Kasım 1617'de ilk defâ ekberiyet kâidesine göre, yâni hânedânın en yaşlı mensubu

olarak zorla tahta çıkarıldı. Sultan Mustafa Han, devlet meseleleriyle ilgilenmediğini

ifâde ederek saltanatı kabul etmediyse de bu hâl devlet erkânınca göz önüne alınmadı. Ancak

çok geçmeden devlet işlerinde sultanın yabancı kalması ve işlerin karışması üzerine,

durumun böyle devâm edemeyeceğini anlayan devlet adamları hal'ine fetvâ aldılar ve 26 Şubat

1618 günü Sultan Mustafa'yı tahttan indirerek yerine Genç Osman'ı çıkardılar.

Ancak yenilik tarafdarı olmayanların tahrikleri neticesinde isyân eden yeniçeriler 19 Mayıs

1622'de Genç Osman'ı tahttan indirdiler. Bu durum Sultan Mustafa'nın ikinci defâ tahta

geçirilmesine yol açtı. Bu sırada Sultan Osman Hanın veziriâzam Kara Dâvûd paşa tarafından

şehit ettirilmesi büyük karışıklıklara sebep oldu. Sultan Mustafa Han, Dâvûd paşayı

azlederek yerine Mere Hüseyin paşayı getirdiyse de, isyânlar son bulmadı. Erzurum

Beylerbeyi Abaza Mehmed paşa başkaldırarak, bölgesindeki yeniçerilerin bir kısmını

öldürttü. ''Genç Osman'ın intikâmını alacağım'' diye and içen Abaza, İstanbul'a gelmek için

yola çıktı. Bursa^yı muhâsara etdiyse de alamadı. Kış geldiği için Niğde'ye çekildi.

Anadolu'daki isyanlar ve Genç Osman^ın şehit edilmesi olayına adı karışan sipâhiler, halk

mezdinde kazandıkları nefreti silmek için bir divan toplantısı sırasında ayaklanarak Sultan

Osman Hanın kâtillerinin bulunmasını istediler. Bunun üzerine Kara Dâvûd paşa ve

Kalenderoğlu denilen kişiler yakalanarak idâm edildiler.

Diğer tarafdan Osmanlı Devletinin iç karışıklıklarından istifâde etmek isteyen Lehistan

kazakları, daha önce imzâlanan antlaşma şartlarına uymayarak, şayka adı verilen yüz elli

civârında küçük gemiyle Osmanlı kıyılarına saldırdılar. Kazakların üzerine gönderilen

Karadeniz serdârı Dâmâd Receb paşa, kazakları tâkip ederek Kilgra önünde birçok gemilerini

batırdı ve 21 gemiyi zabt ederek beş bin esirle İstanbul'a döndü.

İstanbul'da vukûbulan karışıklıklar ve Anadolu'da meydana gelen isyânlar, Osmanlı

Devletinin başında daha kudretli, azimkâr ve zeki bir padişahın bulunmasını gerekli

kılıyordu. Bu sebeple 1623'te sadârete getirilen Kemankeş Ali paşa, Şeyhülislâm Yahyâ

Efendi ve diğer devlet erkânı toplanarak Sultan Mustafa'nın artık makâm-ı saltanatta

kalmaması gerektiği husûsunda karara vardılar. Nitekim verilen fetvâ ile 10 Eylül 1623 günü

Sultan Mustafa, ikinci defâ tahttan indirildi ve yerine dördüncü Murâd Han geçti.

Page 59: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Sultan Mustafa Han, zayıf ve narin vücutlu idi. Yüzü her zaman solgun olup, üzüntülü bir

görünüşü vardı. Son derece dindârdı. Sık sık türbeleri ziyâret eder ve çokça sadaka

dağıtırdı. Saraydaki hayâtını ibâdet içinde, dini eserler ve Kur'ân-ı kerim okuyarak

geçirirdi. Saltanatta gözü olmadığı için her iki hal'inde de en küçük bir memnuniyetsizlik

göstermemiş, tahttan sevinçle inmiştir. 20 Ocak 1639 günü Topkapı Sarayında vefât eden

Sultan Mustafa Han, Ayasofya Câmii karşısındaki türbesinde medfundur.

Page 60: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

2. Osman HanPadişahlık Sırası 16

Saltanatı 4 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 81

Cülûsu 26 Şubat 1618

Babası Sultan Birinci Ahmed Hân

Annesi Mâhfirüz Hadice Sultan

Doğumu 3 Kasım 1604

Şehâdeti 20 Mayıs 1622

Kabri İstanbul Sultan Ahmed Hân Türbesindedir

Osmanlı sultanlarının on altıncısı ve İslâm halifelerinin seksen birincisi. Babası Sultan

birinci Ahmed Han, annesi Mahfiruz Hadice Sultandır. 1604 senesinde İstanbul'da doğdu. İyi

bir eğitimle yetiştirildi. Arapça, Farsça, Latince, Yunanca, İtalyanca gibi doğu ve batı

dillerini öğrendi. Kuvvetli bir edebiyât, târih, coğrafya ve matematik tahsili gördü.

26 şubat 1618 günü babasının yerine tahta geçen amcası birinci Mustafa'nın rahatsızlığı

yüzünden tahtı bırakmaya mecbur olması üzerine Osmanlı sultânı oldu. İkinci Osman'ın tahta

çıkışının ilk aylarında İran ile barış antlaşması imzâlanarak harbe son verildi. 1620

yazında Halil Paşa kumandasındaki Osmanlı donanması İyonya Denizini kuzeye doğru geçerek

Otranto Boğazında Adriyatik'e geldi. Dıraz üssünde iki İtalya gemisini ele geçirdi. Daha

sonra batıdan doğuya doğru Adriyatik Denizine geçerek Manfredonia Körfezine girdi ve

İtalya'ya asker çıkardı. Kısa sürede Manfredonia liman ve şehrini fethetti. Halil Paşa bu

zaferini Pâdişâha ve husûsi bir mektupla da şeyhi Üsküdarlı Aziz Mahmûd Hüdâi hazretlerine

bildirdi ve çok hâyır duâ aldı. Bu sırada Boğdan Voyvodası Gratiani Osmanlıya karşı cephe

almıştı. İhâneti üzerine azledilen Gratiani Lehistan'a sığındı ve büyük destek gördü. Bu

devletten aldığı 50- 60 bin kişilik bir kuvvetle Osmanlı topraklarına saldırdı. Ancak Özi

Beylerbeyi İskender Paşa, süratle harekete geçip bu kuvvetleri Turla Nehrini geçerken imhâ

etti. Düşman ordusundan Zahire ganimet olarak alındı. Diğer taraftan Sultan Osman,

Lehistan'ı ele geçirip, Baltık Denizine çıkmak, orada bir donanma kurarak, Atlas Okyanusuna

geçip Avrupa Hıristiyanlığını, hem Akdeniz hem okyanus donanmalarıyla çember içine almak

gâyesiyle 21 Mayıs 1621'de cumâ namazını kıldıktan sonra sefere çıktı. 1 Eylül 1621'de

Hotin önüne varıldı ve kale derhâl kuşatma altına alındı. 35 gün devâm eden muhârebelerde

kale birkaç defâ düşmek durumuna geldiyse de yeniçerilerin itâatsizliği ve devlet

adamlarının arasındaki geçimsizlikler, kesin neticenin elde edilmesine mâni oldu. Ancak

Nogay tatarlarının beyi Kantemir mirzâ ile Kırım Hânının oğlu Nûreddin, Lehistan içlerine

kadar akınlarda bulunarak pekçok ganimetle döndüler. Netice de kış mevsiminin gelmesi

üzerine Lehistan'la barış yapılarak geri dönüldü. Lehistan seferinde tam muvaffakiyet elde

edemeyen sultan, bunun sebebinin askerlerin gayretsizliği olduğuna inanıyor ve bâzı

ıslâhâtlâr yapmak istiyordu. Kapıkulu ocaklarını kaldırarak, yerine Anadolu, Sûriye ve

Mısır Türklerinden müteşekkil, sâdece askerlikle uğraşan, pâdişahın emirlerine itâat eden

bir ordu kurmak istiyordu. Aynı zamanda saray, harem ve ilmiye teşkilâtlarında da esaslı

değişiklikler düşünüyordu. Ancak onun bu ıslâhât fikirlerine kapıkulu ocakları açıkça karşı

çıkıyor, ilmiye sınıfı da çok çekimser davranıyordu. Nitekim Osman Hanın hacca gitme

arzusunu bahâne eden yeniçerilerle sipâhiler ayaklandılar. Öncelikle Osman Hanın hacca

gitmekten vazgeçmesi isteğiyle başlatılan isyân, daha sonra bâzı devlet adamlarının

Page 61: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

kellesinin istenmesiyle büyüdü. Neticede isyân Sultan Osman Hanın hal-i ve sultan

Mustafa'nın ikinci defâ tahta geçirilmesiyle son buldu.

İsyan sırasında Sultan Osman'ı ele geçiren câniler, revâ gördükleri ağır ve kötü sözlerle

orta câmiye götürerek orada hapsettiler. Genç pâdişahın mâruz kaldığı hakâretin haddi

hesâbı yoktu. Yaptıkları ezâ ve cefâ onu boynu bükük ve perişan bir hâle koymuştu. İkinci

Osman Han, kendisine eziyet eden ocak ağalarına karşı; ''Dün sabah pâdişâhı cihân idim,

şimdi uryân kaldım; merhamet edip hâlimden ibret alın; dünyâ size dahi kalmaz; hangi

pâdişâhın kulları pâdişâhlarına bu ihâneti ettiler.'' diyerek yalvardı ise de, bu sözlerin

câniler üzerinde hiçbir tesiri olmadı. Orta câmide Genç Osman'ın muhâfazasına Haseki Sarı

Mehmed Ağa tâyin edildi. Yeniçeriler, Sultan ikinci Osman'ın hayâtına dokunulmayarak kafes

hayâtı yaşamasını istiyorlardı. Nitekim, çok hâin bir kimse olan yeni sadrâzam Dâvû d Paşa

onu öldürtmek için cebeci başına emir verince, yeniçeri ağaları mâni oldular. Osman Han

hayâtına kasd eden Dâvûd Paşaya; ''Behey zâlim, ben sana neyledim? İki defâ mûcib-i katl

cürmünü affedip öldürmedim, mansın verdim, bana gadrin nedir?'' diye bağırdı. Buna rağmen,

Dâvûd Paşa, cumâdan sonra en güvendiği adamları olan cebecibaşı ile kalender uğrusu denen

zâbite, sultan Osman'ı yedikkule'ye götürerek boğmalarını emretti. Eski Sultanın

Yedikule'ye götürülüşünü seyretmek üzere yollara biriken halk, o târihe kadar görülmemiş

kalabalığı teşkil ediyordu. Yedikule'ye gelindiği zaman vakit akşama yaklaşıyordu. Dâvûd

Paşanın emriyle oraya kadar gelen binlerce asker dağıtıldı. Daha sonra Dâvûd Paşa,

cebecibaşına ve kalender uğrusuna dönerek; ''Yanınıza sekiz cellâd alıp, Osman'ın işini

bitirin. Yarına kalmasın.'' dedi. Sultan Osman, günlerden beri perişân vaziyette, aç ve

uykusuz olduğu hâlde kendisine son nefesine kadar müdâfaa etmeye karar vermişti. On

cellâdın ilk hücûmu netice vermedi. Bire on nisbet olmasına rağmen, cellâtlar, silâhsız

pâdişâhla mücâdele edemeyeceklerini anladılar. Kementten başka silâh da kullanmak

istemiyorlardı. Çünkü hânedândan olanın kanı akıtılamazdı. Buna rağmen dışarıdan balta alan

cellâtlara genç sultan, büyük bir ustalıkla karşı koydu. Fakat arkasında gelen bir cellât,

baltası ile omuzuna vurarak fenâ şekilde yaraladı. bu durumu fırsat bilen cebecibaşı

kemende Osman Hanın boynuna geçirdi ve yere düşürdü. Diğer câniler de üzerine yüklenerek

genç pâdişâhı şehit ettiler (20 Mayıs 1622) . Şehit sultanın cenâzesi o gece Topkapı

Sarayına götürüldü. Ertesi gün yapılacak cenâze törenine hazırlandı. Öğle namazından sonra

kılınan cenâze namazını müteâkip Sultanahmed Camiinde babasını türbesine defnedildi.

Genç Osman'ın şehit edilmesi târihimizin en acıklı olaylarındandır. Genç Osman'ın

öldürülmesi, Anadolu'da bâzı isyânların çıkmasına sebep oldu. Millet, pâdişâhın

öldürülmesini hiçbir zaman hazmedemedi ve onun kâtillerini nefretle andı. Sultan ikinci

Osman Han güneş yüzlü, heybetli, yüksek himmet sâhibi, bahadır bir pâdişâhtı. Fevkâlade iyi

bir binici, silâh ve harp aletlerini kullanmakta pek mâhirdi. Şecâat ve binicilikte akranı

pek az olup, şirin şehreli ve güzel tavırlıydı. Gençliğinin en parlak günlerinde tahta

çıkıp, tecrübeli, akıllı ve sâdık bir yardımcıya mâlik olmayışı,kendisine bu hâzin sonu

hazırlamıştı. Yazmış olduğu şu beyt onun ıslâhat ve düşünceleri ile muhâliflerinin durumunu

çok güzel ifâde etmektedir.

Niyyetim hizmet idi saltanat ü devletime

Çalışır hâsid ü bedhâh ecel nekbetime.

Sultan Genç Osman dini ve fenni ilimlerde âlimdi. Fârisi mahlasıyla yazdığı şiirlerinin

toplandığı Divân'ı vardır.

Page 62: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

4. Murad HanPadişahlık Sırası 17

Saltanatı 17 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 82

Cülûsu 10 Eylül 1623

Babası Sultan Birinci Ahmed Hân

Annesi Mâhpeyker (Kösem) Sultan

Doğumu 27 Temmuz 1612

Vefâtı 9 Subat 1640

Kabri İstanbul Birinci Ahmed Hân Türbesi'ndedir

Osmanlı padişahlarının on yedincisi ve İslâm halifelerinin seksen ikincisi. Babası birinci

Ahmed Han, annesi Mâhpeyker (Kösem) sultandır. 27 Temmuz 1612'de İstanbul'da doğdu. Tam bir

İslâm terbiyesi ve ahlâkı ile yetiştirildi. Enderun mektebindeki hocalarından husûsi

dersler aldı.

Genç Osman'ın başına gelen acı felâket ve yerine geçen amcası Mustafa Hanın kısa bir süre

sonra tahttan indirilmesi üzerine henüz on bir yaşında iken 10 Eylül 1623'te Osmanlı

tahtına çıktı. Eyyûb Sultan hazretlerinin türbesinde hocası Aziz Mahmûd Hüdâi'nin elinden

kılıç kuşandı. Yaşı küçük olduğu için, devleti bilfiil idâre edemeyeceği görüşü hâkim

olarak annesi Mâhpeyker Kösem Sultan, saltanat nâibesi tâyin edildi. Tahta geçtiğinde, iç

ve dış işlerdeki karışıklıklar devam ediyordu. İdâri işler karışık olduğundan, Yeniçeri ve

Sipâhi askerleri zorbalığa baş vuruyorlardı. Vasi durumunda olan annesi Mâhpeyker Kösem

sultanın yardımı ile iş başına kıymetli devlet adamları ve kumandanlar getirerek, ortalığı

düzeltti. İran Şâhı Birinci Abbâs (1588- 1629), Osmanlı hudûdunu geçip, Bağdat'ı işgâl

ederek, otuz bin Ehl-i sünnet Müslümanı kadın, çoluk çocuk demeden kılıçtan geçirdi. Rus

kazakları ise kayıklarla Karadeniz sâhilindeki bâzı köyleri yaktılar. 1625'te sadrâzamlığa

getirilen Hâfız Ahmed Paşa, kazak korsanlarına ve Safevilere karşı harekete geçti. 1625'te

Köstence'de kazakların iki yüz elli kayığı batırılarak, dört bin kadarı öldürüldü. Şah

Abbâs'ın Bağdat'taki zulmünün önüne geçmek için 1625'te ordu sevk edildi. 11 Kasım 1625'te

Bağdat yakınlarındaki Azamiyye kurtarılarak, Bağdat kuşatıldı. Ancak yeniçerilerin

isyânıyla Bağdat kuşatmasını kaldıran Sadrazam Hâfız Paşa, Irak'ın kuzey ve güneyini

işgalden kurtardı. 1 Aralık 1626'da Sadrazamlığa getirilen Kayserili Halil Paşa, tekrar

başlayan Safevi saldırılarının önüne geçmek ve Abaza Mehmed Paşanın isyanlarını bastırmak

için 4 Aralık 1626'da sefere çıktı. Serdar Halil Paşanın muvaffakiyetsizliği üzerine 6

Nisan 1628'de Sadrazamlığa Hüsrev Paşa getirildi. 22 Eylül 1628'de Abaza Mehmed Paşayı yola

getiren yeni sadrazam Safevilere karşı 5 Mayıs 1630'da Mihribân'da, 14 Temmuz 1630'da

Cemhâl'da zafer kazandı. İranlılar mağlup olunca, Anadolu'da asâyiş temin edildi. Dördüncü

Murâd Hanın yaşının küçüklüğünden istifâde eden yeniçeriler, İstanbul'da zorbalıklarını ve

ahâliye kötü muâmeleyi artırdılar. Sadrazam Hüsrev Paşanın azlini bahâne eden yeniçeriler

ve sipahiler ayaklanarak saraya yürüdüler. Yeni Sadrazam Müezzinzâde Hâfız Ahmed paşayı

öldürdüler. (1632) Bundan sonra zorbaların zoru ile sadrazam olan Receb paşa döneminde

İstanbul'da karışıklıklar günlerce sürdü. En küçük bir olayda Receb paşanın tahrikiyle

harekete geçen zorbalar yeni kelleler istiyorlardı. Diğer tarafdan tahta geçtiği günden

itibaren bütün hâdiseleri dikkatle tâkip ederek, eşkiyanın elebaşlarını tesbit eden Sultân

Murâd Han, 8 Haziran 1632'de devlet idâresini bizzat eline aldı. İsyancıların elebaşısı

olan Topal Receb paşayı öldürttü. Yeniçeri ve sipahi ocaklarını sindirerek, zorbalıkların

Page 63: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

önüne geçti. Kahvehâneleri ve meyhâneleri kapatarak tütünü ve alkollü içkileri yasakladı.

Emri dinlemeyenleri şiddetli cezâlar verileceğini ilan edip, sıkı kontroller yaptı ve

yaptırdı.

Lehistan Kazaklarının Karadeniz'de Osmanlı sâhillerine ve Rumeli'de Tuna yalılarına

yaptıkları saldırının önüne geçmek için 1633 Nisanında Lehistan seferine çıktı. Osmanlı

ordusu Edirne'ye geldiğinde, Lehistan hükümeti sulh istedi. 1634'de imzalanan osmanlı-

Lehistan Antlaşmasına göre; Kazak akınlarına son verilmesi, Leh krallarının kırım hanlarına

ve Osmanlı Sultanına vergi vermesi, esirlerin karşılıklı değiştirilmesi kabul edildi.

Sultan Dördüncü Murâd Han, Safevi saldirılarının önüne geçmek için ordunun başında sefere

karar verip, hazırlıkları tamamladı. 18 Mart 1635'de Revan seferine çıkan Dördüncü Murâd

Han, önceden tesbit ettirdiği zorbalardan yolu üzerindekileri cezalandırdı. 27 Temmuz

1635'te Revan önlerine ulaştı. Sefer boyunca ordunun başında bulunup, askerlerle alakadar

olan, kuvvet, heybet ve dehşetinden ürkülen sultan Murâd Hana ordu içinde büyük bir emniyet

ve hürmet hissi uyandı. 28 Temmuz 1635 gecesi başlatılan Revan kuşatmasında bütün muharebe

planları tatbik edildi. Sultan Murâd Hanın kuşatmanın ilk gecesi yaralanan askerleri ateş

hattından geriye çektirerek hastahane çadırlarında, cerrahlar tarafından tedavi ettirip,

ilaçlarının verilmesini emretmesi ve top atışlarında bulunması askerleri coşturdu. Revan

kalesini düşürmek için yapılacak umûmi taarruz öncesinde Safeviler vire ile teslim olmak

istediklerini bildirdiler. 8 Ağustos 1635'te Revan kale muhafızı Emirgûneoğlu Tahmasp Kulu

Han, Sultan Murâd Hana kaleyi teslim etti. Revan Kalesi tâmir edilip, içine on iki bin

asker ve yeteri kadar cephâne konularak muhâfızlığına Vezir Murtaza Paşa bırakıldı. 11

Eylül 1635'te Tebriz şehri tekrar zaptedildi. Safevi ordusu, Osmanlılarla meydan

muharebesine cesâret edemediğinden karşılaşılmadı. Aras Nehri taraflarındaki Zeynelli

aşiretinden bin kadar nüfusun, Pasin-Erzurum, Tercan-Erzincan taraflarındaki boş arazilere

işgal edilmesi emrolundu. Van ve Diyarbakır'da kalan sultan Murâd Han, Revan seferine

çıkışından on ay sonra 27 Aralık 1635'te İstanbul'a döndü. Osmanlı ordusunun doğudan

ayrılmasıyla; Safeviler, hududa tecâvüz ederek 1 Nisan 1636'da Revan'ı işgal ettiler. 2

Şubat1637'de sadrazamlığa getirdiği Bayram Paşayı Doğu seferi serdarlığına tâyin eden

Sultan Murâd Hanın kendisi de hazırlıklara başladı ve 8 Mayıs 1637'de Bağdat seferine

çıktı. 16 Kasım 1638'de kuşatmanın başladığı sırada padişahtan, daha önce ele geçirilmiş

bulunan İmâm-ı A'zam türbesini ziyâret etmesi istendi. Ancak sultan; ''Bağdat, sapıkların

pis ayaklarıyla kirlenirken, gidip o yüce İmâmı ziyâretten hayâ ederim.'' cevabını verdi.

Derhal tertibat alarak muhâsaraya başladı. Şehirde Bektaş Han Türkmen'in kumandasında

40.000 kişilik bir Safevi garnizonu bulunuyordu. Şâh Sâfi ise, atlı kuvvetleriyle Kasr-ı

Şirin'de olup Osmanlı muhâsarasının gün gün tâkip etmesine rağmen müdâhaleye cesâret

edemiyordu. Sultan Murâd Han, 12.000 sipahiyi İran içlerine sokup Şehriban bölgesini

çiğnettiği hâlde, Şâhı savaş meydanına çekemedi. Şâh, Bağdat'taki büyük kuvvetlerine

güveniyor, padişahın muhasaradan bıkınca çekilip gideceğini zannediyordu. Padişahın ve

seksen altı yaşındaki şeyhülislâm Yahya Efendinin de ön safta olduğu bu kuşatmada dehşetli

vuruşmalar oldu. Muhasaranın otuz yedinci gününde ön saflarda yalın kılıç kahramanca

çarpışarak askeri çoşturan Sadrazam Tayyar Mehmed Paşa, birkaç kuleyi ele geçirdiği sırada

alnından vurularak şehit oldu. Yerine sadarete getirilen Kemankeş Mustafa Paşa, selefi gibi

gayret edip birkaç kuleyi daha ele geçirdi. bu muvaffakiyetler üzerine muhasaranın otuz

dokuzuncu günü umûmi taarruza karar verildi. Sabah erkenden başlayan şiddetli hücum

karşısında kale teslim oldu.

Böylece on dört sene on bir ay önce bir ihânet sebebiyle Safevilerin eline düşen Bağdat

artık kesin olarak Osmanlı idâresine geçti. Sultan Dördüncü Murâd Han, ilk iş olarak İmâm-ı

A'zam ve Seyyid Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin kabr-i şeriflerini ziyâret etti. Bu

büyük zâtların türbeleri, sapık düşünceli Safeviler tarafından tahrip edilmiş ve eşyâları

yağmalanmıştı. Padişah emir verip bütün kabirlerin ve eserlerin tâmirini bildirdi.

Page 64: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Şeyhülislâm Yahya Efendiyi de, bu işlere nezâret etmekle vazifelendirdi. Bu zaferden sonra

Bağdat fâtihi diye anılan Dördüncü Murâd Han ordu ile sadrazam Mustafa Paşayı Bağdat'ta

bırakarak İstanbul'a döndü.

Sadrazam Kemankeş Mustafa Paşa, büyük bir kuvvetle İran içlerine doğru harekete geçtiği

sırada Şâhın barış isteği ile gönderdiği elçiler geldi. Sadrazam Kemankeş Mustafa Paşayla

İran murahhasları Saru Han ve Muhammed Kuli Han arasında yapılan görüşmeler sonrasında,

aşağı yukarı bugünkü türk İran sınırının tesbit edildiği Kasr-ı Şirin Antlaşması imzalandı.

(17 Mayıs 1639) Bu antlaşmaya göre; Bağdat, Basra ve Şehr-i zûr havalisinden mürekkep Irak-

ı Arap Osmanlılarda, Erivan Safevilerde kaldı. Ayrıca Safevilerin gerek Irak, gerekse Kars,

Ahıska va Van taraflarına saldırmayacakları, Eshâb-ı kirâmı kötülemeyecekleri de antlaşma

şartları içinde yer almıştı. Sultan Murâd Han, doğuda İran'la meşgulken, batıdaki

hadiselerden de günü gününe haber alıyordu. Bilhassa Venediklilerin hudut tecâvüzlerine

karşı bu Cumhuriyetle bütün ticâri münâsebetlerin kesilmesini ve hemen savaş açılmasını

emretti. Ancak bu sırada damla hastalığından muzdarip bulunan sultanın durumu ağırlaştı.

bunun üzerine Divân, emri çeşitli bahanelerle on üç gün geciktirdi. bu arada Venedik elçisi

gelip, divanın bütün şartlarını kabul etti ve savaş durduruldu. Nitekim çok geçmeden

padişahın hastalığı daha da artarak 8/9 Şubat 1640 günü, güneş battıktan sonra İmâm Yûsuf

Efendi Yâsin-i şerif okurken vefât etti. Sultanahmed Câmii avlusunda Şeyhülislâm Yâhya

Efendinin imâmlığında müezzinlerin ''Er kişi niyyetine!'' nidâları ve Müslümanların

gözyaşları arasında kılınan cenâze namazından sonra babası Birinci Ahmed Hanın türbesine

defnedildi.

Dördüncü Murâd Han Arapça ve Batı dillerine hâkim olup her türlü memleket meselesine

vâkıftı. İlmi ve ilim adamlarını çok sever, fırsat buldukça ilim meclislerine gider, onları

teşvik ederdi. Evliyâ Çelebi ve Kâtib Çelebi gibi âlimler, teşvik ettiği kimseler arasında

idi. Kur'ân-ı kerim okumayı ve ibâdetlerini hiç ihmâl etmezdi. Dedesi Yavuz Sultan Selim

Han gibi o da Hırka-i saâdet dâiresinde Kur'ân-ı kerim okurdu. Ömrünü devlete hizmet ve

Allahü teâlânın emir ve yasaklarına itâatle geçiren bu türk hakanı, Ehl-i sünnet düşmanı

Acemlerin pekçok iftirâlarına mâruz kaldı. Bunlar kendilerinde bulunan zilletleri bu büyük

padişaha da bulaştırmaya kalkıştılar.İnsanlara zulüm ettiğini ve içki içtiğini söylediler.

Halbuki devrin kaynaklarında Murâd Hanın içki içtiğine dâir en küçük bir bilgi yoktur.

Birçok tarihçinin Kânuni sonrası en büyük Osmanlı padişahı olarak kabul ettikleri Dördüncü

Murâd Han, hep dedesi Yavuz Sultan Selim Hana benzemeye çalışırdı. Gerçekten de birçok

vasıfları onunla uyuşurdu. Fakat Yavuz'un sâhip olduğu kıymetli Devlet adamlarına ve

tecrübeye mâlik değildi. Tahta geçtiğinde hazine bomboştu. Vefâtında ise, on beş milyon

altın olup, gümüş paranın haddi hesabı belli değildi. Avrupa baştan başa istihbârat ağı ile

örülmüştü. Avrupalıların en gizli sırları, Osmanlı sarayına gününde ulaşıyor ve ona göre

vaziyet alınıyordu. Tahta çıktığında neye yaradığı belli olmayan yüz bin yeniçeri varken,

vefâtında itâat altına alınmış otuz beş bin yeniçeri bulunuyordu. Dördüncü murâd Han,

bozulmuş devlet nizamını yoluna koymak için mülâzimlikleri kaldırdı. Timar sistemini

yeniden düzene koydu. İsrâfın önüne geçmek için kânunlar çıkarttı. Sipâhilerden zorbalıkla

ele geçirdikleri evkâf idâresini ve diğer hükümet hizmetlerini aldı. Sipâhileri intizam ve

itâat altına alarak, bunların ve bir takım bozguncuların toplandığı yerler olan

kahvehâneleri kapatarak âsâyişi temin etti. Yeniçerilik tahsisâtının şuna buna yemlik

olması sûistimâlini kaldırarak, yeniçeriliği ıslâh etti. Vefâtında içte ve dışta huzurlu ve

itibârlı bir devlet bıraktı. Sultan Murâd Hanın cesâreti, her türlü zorluğa tahammülü,

keskin zekası, hünerleri, askeri dehâsı, atıcılık, binicilik, silâhşörlükteki başarısı,

askerleri ve tebeası tarafından çok takdir ediliyordu. İki yüz okkalık gürzleri kolayca

kaldırır, hızla giden iki atın birinden diğerine atlar, attığı ok, tüfek mermisinden uzağa

düşerdi. Devrinin bütün silâhlarını en iyi şekilde kullanırdı. En küçük suçları bile

Page 65: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

memleketin selâmeti için cezâlandırmaktan çekinmeyen sultan Dördüncü Murâd Hanın merhameti

de çoktu. Savaş esnasında otağının yanına kurdurduğu seyyar hastahanelerdeki yaralı ve

hastaları ziyaret eder, onlarla yakından ilgilenirdi. Memleketin her tarafındaki

imârethanelerin vakıf şartlarına uygun şekilde çalışması, fakir ve yetimlerin aç ve açıkta

kalmaması için gayret gösterirdi. Din ve Devlet menfaatine iş yapanı hemen mükafatlandıran

Sultan Murâd Han, pekçok hayırlı işin yanında, topkapı sarayında Revan ve Bağdat köşkü gibi

nâdide eserler, köprüler, kervansaraylar, hanlar ve benzeri hayır eserleri de inşâ ettirdi.

Boğazda yaptırdığı sarayda, oğlu Muhammed'in doğumundan yedi gece kandilleri astırıp

şenlikler yapıldığından, buraya Kandilli denildi. Kavaklar'daki kaleleri yaptırdığı gibi,

pekçok şehrin de surlarını tâmir ettirdi. Bağdat'ı feth edince, İmâm-ı A'zam ve Abdülkâdir-

i Geylâni hazretlerinin türbelerinin tâmiri yaptırdı. Kâbe-i muazzamayı su basması üzerine;

Ankaralı Mehmed ile Rıdvan Ağayı Kâbe-i muazzamayı tâmirle vazifelendirdi. Sultan Dördüncü

Murâd Han devrinde kazanılan zaferlerin yanında pekçok âlim, şâir, târihçi ve sanatkar

yetişerek kıymetli eserler meydana getirmişerdir. bunlardan bibliyografya, târih, coğrafya

sahasında kâtip Çelebi ve Vekâyi-nâme sâhibi Topçular kâtibi Abdülkâdir, Ravdat-ül-Ebrâr ve

Zafernâme sâhibi Karaçelebizâde Abdülaziz, Târih-i Gılmâni sâhibi Mehmed Halife, teşkilât

ve idâre sahasında Koçi Bey vardır. Yine Erzurumlu Ömer, Nef'i, Azmizâde Mustafa Hâleti,

Nâibi, Yahya, Bahâi, Cevri ve Fehim-i Kadim, devrinde önde gelen şâirlerdir. Yine süslü

nesrin on yedinci yüzyıldaki temsilcilerinden Nergisi de Dördüncü Murâd devrinin

meşhûrlarındandır.

Bundan başka şâir olan bu padişahın devrinde halk edebiyâtı sarayca desteklenmiş,

zaferlerine destanlar, ölümüne halk şâirlerince şiirler yazılmıştır. Bu şâirlerden bâzıları

saraya intisap etmişlerdir. Bunların belli başlıları Kuloğlu, kâtibi, Kayıkçı Kul Mustafa

gibi halk şâirleridir. Yine devrin tekke edebiyatındaki büyük temsilcisi Aziz Mahmûd Hüdâi

de, bu devrin sahasında önde gelen şâirlerindendir.

Page 66: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Sultan İbrahim HanPadişahlık Sırası 18

Saltanatı 8 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 83

Cülûsu 9 Şubat 1640

Babası Sultan I. Ahmed Hân

Annesi Mâh-ı Peyker Kösem Sultan

Doğumu 5 Kasım 1615

Şehâdeti 18 Agustos 1648

Kabri İstanbul Ayasofya Camiî Bahçesindedir

Osmanlı pâdişâhlarının on sekizincisi ve İslâm halîfelerinin seksen üçüncüsü. Birinci Ahmed

Han ile Mahpeyker Kösem Sultanın oğlu olup, 1615 yılında doğdu. Bu adı taşıyan tek Osmanlı

hükümdârıdır.

Ağabeyi Dördüncü Murâd’ın ölümünde, hayatta kalan tek Osmanlı şehzâdesiydi. Ağabeyinin genç

yaşta ölümüne bir türlü inanamadı. Sultan olduğunu bildiren annesine ve paşalara; “Allahü

teâlâ, pâdişâh kardeşimin ömrünü uzun etsin. Bize sultanlık lâzım değildir. Pâdişâh

kardeşimin ömrüne duâcıyız.” dedi. Ancak annesi ve devlet adamlarının ısrası ile ağabeyi

Sultan Dördüncü Murâd’ın nâşını gördükten sonra taht odasına geçti, Hırka-i Saâdet

Dâiresinden getirilen hazret-i Ömer’in sarığı besmele ile başına sarıldıktan sonra ellerini

açtı, ve; “Elhamdülillah,yâ Rab!Benim gibi zayıf bir kulunu bu makâma lâyık gördün.

Saltanat günlerimde milletimi hoş-hâl eyle ve birbirimizden hoşnûd kıl.” diye duâ ederek

tahta oturdu (9 Şubat 1640).

Sultanİbrâhim Hanın tahta geçtiğinin ilk senesinde Mirgünoğlu hâdisesi vukû buldu. Dördüncü

Murâd’ın İran Seferi sırasında Revân Kalesi kumandanı olanEmir Mirgünoğlu, kalenin

fethinden sonra affedilerek Emirgan’da oturmasına müsâade edilmişti (BugünEmirgan adı bu

zâtın isminden dolayıdır). Sefih, ayyaş ve ahlâksız bir kimse olan Mirgünoğlu, Sultan

Dördüncü Murâd’ın ölümünü fırsat bilerek bölücü ve yıkıcı propagandalarla Müslümanları

aldatmaya başladı. Bu faâliyetleri üzerine Sultanİbrâhim Han yerinde bir kararla onu îdâm

ettirdi. Hurûfîler ve mülhidler, bundan dolayı İbrâhim Hana da düşman oldular. Çeşitli

iftirâlarda bulundular. Öldürülen Mirgünoğlu’na “KesikbaşEvliyâ” diye propaganda âleti

yaptılar. Böylece yalan ve uydurma hikâyelere inananlar, bu Müslüman Türk sultânını

bilmeyerek iftirâ etmektedirler.

İbrâhimHan bundan sonra dış meseleler ile ilgilenmeye başladı. 1637 yılında Ruslar

tarafından işgâl olunan Azak Kalesi üzerine bir ordu gönderdi.Kırım kuvvetlerinin de

gelmesi üzerine Ruslar kaleyi teslim ettiler. Almanya sınırında ise akıncılar dâimî

olarakAvusturya’ya akınlar düzenliyorlardı. 1641 yılında düzenlenen akında,Osmanlı

akıncıları Bavyera içlerine kadar ilerledi. Kuzey Bavyera’daki bâzı kasabalar,Osmanlı

hâkimiyetini kabul ettiler. Bu akınlardan büyük zarâra uğramaları üzerine İmparator

Ferdinand, Osmanlı fetihlerini kabul ederek Zitvatoruk Antlaşmasını yeniletmeye muvaffak

oldu.

Diğer taraftan Malta Saint-Jean Şövalyelerinin fırsat buldukça Türk ticâret gemilerine

saldırmaları yüzünden,Sultanİbrâhim Han onların en büyük sığınağı olan GiridAdasının

fethini emretti.20 Haziran 1645’te SakızAdasından denize açılan Osmanlı donanması, 17

Page 67: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Temmuz’da Girid’in Hanya limanını fethetti.Hanya’nın Osmanlılar tarafından fethi, Avrupa’da

büyük akisler uyandırdı. Almanya ve İtalya, asker göndererek Venedik’e yardım karârı

aldılar. Bu sırada Hanya muhâfazasına getirilen Deli HüseyinPaşa, harekâta devâmla Resmo

Kalesini ele geçirdi. Osmanlı donanması muhârebeye devâm ederken,Sultan İbrâhim’in hal’i

olayı meydana geldi.

1647’de Kara Mûsâ Paşanın ölümüyle sadâret makâmına getirilen Hezarpâre Ahmed Paşanın

dikkatsiz ve adâletsiz davranışları aleyhte büyük bir propaganda ve isyânı berâberinde

getirdi. Bu arada Hurûfilerin Sultanİbrâhim Han aleyhine yaptıkları iftirâlar da hedefine

ulaşmıştı.Nitekim Hezarpâre Ahmed Paşa aleyhine olarak başlayan isyân, Sultanİbrâhim Hanın

da tahttan indirilmesiyle sonuçlandı.Tahta, oğlu Dördüncü Mehmed Han çıkarıldı. İsyâncılar

ve bunların önderi olan Sofu Mehmed Paşa, Sultanİbrâhim hayatta durdukça rahat

edemeyeceklerini bildiğinden, kendisini şehîd ettirdiler (18 Ağustos 1648).

Sultan İbrâhim, çok cömert ve lütufkâr olup, fakirlere, âcizlere ihsânlarda bulunurdu.

Devrinde mâliye düzeltilip, milletin kıtlık çekmemesi ve isrâfın önlenmesi için fermanlar

çıkarıldı. Beylerin zâlim olmaması ve halka zulüm yapmaması için çok dikkat ederdi.Halka

zulüm yapan ister idâreci, ister halktan bir kişi olsun onunla mücâdele eder ve cezâsını

şiddetle verirdi.

Halkın râhat ve huzûrunu herşeyin üzerinde tutardı. Bir gün tebdîl-i kıyâfetle gezerken

fırın önünde ekmek almak için uzun kuyruklar meydana geldiğini gördü. Saraya döner dönmez

sadrâzama; “Tebeâ-i şâhânemden hiç birisinin ekmek almak için bir dakika dahi beklemesine

rızâm yoktur. Bir hoşça mukayyed olasın.... ve illâ başın keserim!” diye emretmiştir.

Bundan sonra da kuyruklar olmamıştır.

İbrâhim Han devrine kadar uzanan Osmanlı kaynaklarının bir tânesi hâriç, bu Sultân’ın aklî

dengesinde bozukluk olduğuna dâir hiçbir bilgi yoktur.Karaçelebizâde’ninRavdat-ül-Ebrâr

kitâbında yer alan Sultan’ın aleyhindeki bu yazı, onun Sultan’ın tahttan indirilmesinde ve

öldürülmesinde rolü bulunduğu, kindârlığı ile tanındığındandır. Bu târih mûteber kabûl

edilmemektedir. Târih,Sultan’ın deli olmadığını iftirâlara uğradığını bildirmektedir.

Page 68: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

4. Mehmed HanPadişahlık Sırası 19

Saltanatı 39 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 84

Cülûsu 8 Ağustos 1648

Babası Sultan İbrahim Hân

Annesi Hatice Turhan Sultan

Doğumu 2 Ocak 1642

Vefâtı 6 Ocak 1693

Kabri İstanbul Yeni Camiî Turhan Vâlide Sultan Türbesi'ndedir

Osmanlı sultanlarının on dokuzuncusu, İslâm halifelerinin seksen dördüncüsü. Babası Sultan

İbrahim Han olup, annesi Hadice Turhan Sultandır. 1642’de 1/2 Ocak gecesi, İstanbul’da

doğdu. Doğumuna çok sevinilip donanma şenlikleri yapıldı. Şehzâdeliğinde, İmâm-ı Şâmi Yûsuf

Efendi, Şâmi Hüseyin Efendi ve diğer kıymetli hocalardan ders alarak yetiştirilmeye

başlandı. Tahsil, terbiye ve talimini, 7 yaşındayken (8 Ağustos 1648) sultan olduktan sonra

da devam ettirdi.

Sultan Dördüncü Mehmed Hanın çocukluğundan, devlet kademelerindeki nüfuz sâhipleri istifâde

etti. Bunlardan bâzılarının kötü idâreleri ve ehil olmayanların işbaşına getirilmeleri

neticesi devletin mâlî, mülkî ve askerî durumu sarsıldı. Saltanatının ilk yıllarındaki iç

ve dış hâdiseler, 15 Haziran 1656 târihinde Köprülü âilesinden Mehmed Paşanın sadrâzamlığa

tâyinine kadar devam etti. Köprülü Mehmed Paşanın sadârete (başbakanlığa) gelmesiyle,

Dördüncü Mehmed Han devrinde esaslı ıslâhâtlar yapılıp, İstanbul’da ve ülke içinde asâyiş

sağlandı. Ordu ve donanma kuvvetlendirildi. Çanakkale Boğazı girişine kadar gelen Venedik

ve diğer Hıristiyan devletlerin gemileri, 19 Temmuz 1657’de kaçırıldı. Bozcaada ve Limni

düşman işgalinden kurtarıldı. Âsi Erdel prensi üzerine sefere çıkılarak, 1 Eylül 1658’de

Yanova Kalesi ele geçirildi. Erdel, harp tazminâtı vermeyi ve on beş bin altınlık haracı,

kırk bin altına çıkarmayı kabul etti. Kırım Hanı Mehmed Giray, Rusları 12 Temmuz 1659’da

Konotop’ta mağlûb ederek, elli bin esir alıp, yüz yirmi bin Rusu imhâ etti.

Dördüncü Mehmed Han, Köprülü Mehmed Paşanın iç ve dış işlerindeki başarılı icraatlarını

takdir ederek, onun vefâtından sonra oğlu Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşayı, 30 Ekim 1661’de

Sadrazamlığa tâyin etti. Osmanlı hududunu ihlal eden Avusturyalılar üzerine 12 Nisan

1663’te sefer açılarak, Serdar-ı ekremliğine Fâzıl Ahmed Paşa getirildi. 1663’te baylayan

Avusturya harpleri, 10 Ağustos 1664 Vasvar Antlaşmasıyla neticelendi. Arâzi bakımında

olduğu gibi askerî ve siyâsî yönden de kârlı çıkılan Avusturya Seferinden sonra, 1666

yılında Girid Seferine çıkıldı. Fâzıl Ahmed Paşa, Girid Adasının Kandiye Kalesini

kuşatırken, fethin gecikmesi üzerine, Sultan Dördüncü Mehmed Han, 18 Ağustos 1668’de sefere

çıktı. Sultan Mehmed Han Girid’e geçmek üzere Eğriboz’a giderken, Kandiye’nin fethi haberi

verilince geriye döndü. Lehistan Kralının, Osmanlı himâyesini kabul eden Ukrayna

Kazaklarına saldırması üzerine, Lehistan’a sefer açıldı. 4 Haziran 1672 târihinde Birinci

Lehistan Seferine çıkan Dördüncü Mehmed Han, 27 Ağustos’da Kamaniçe’nin teslim alınması

neticesinde Osmanlı ordusuyla birlikte süratle Podolya’ya girdi. Lehistan Kralı anlaşma

istedi. 18 Ekim 1672 Bucaş Antlaşmasına göre; Podolya Osmanlı Devletine, Ukrayna Türk

himâyesini kabul eden Kazak Beyine verilecekti. Lehistan, yıllık 220.000 altın haraç

vermeyi kabul etti. Papa ile Almanya’nın yardım teklifi üzerine tesir altında kalan

Page 69: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Lehistanlılar, Bucaş Antlaşmasını ihlâl ettiler. 7 Ağustos 1673’te İkinci Lehistan Seferine

çıkan Dördüncü Mehmed Hanın Ukrayna’ya girmesiyle Lehliler, tekrar anlaşma istediler. 27

Ekim 1676 Zorawno Antlaşmasıyla Podolya ile Ukrayna Osmanlı Devletine bırakıldı.

Sultan Dördüncü Mehmed Han, Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşanın 1676 Kasım ayı başında

vefâtıyla Merzifonlu Kara Mustafa Paşayı sadrâzamlığa getirdi. 1677’de Ukrayna’nın Rus

istilâsına uğramasıyla, Lehistan serdârı İbrahim Paşa ile Kırım Hanı Selim Giray,

Kazakların merkezi olan Çehrin Kalesini kuşattılar. 1678 baharında Rusya Seferine çıkan

Dördüncü Mehmed Han, yol üzerindeki Silistre’den sonra yerine sadrıâzam Mustafa Paşayı

gönderdi. İki yüz bin Rus, Alman, Kazak ve diğer milletlerden meydana gelen müttefik düşman

kuvvetlerinin müdâfaa ettiği Çehrin Kalesi, Osmanlı ordusunun yaptığı şiddetli taarruzlara

dayanamayarak, 1677 yılı Ağustos ayının 20/21. günü gecesi düştü. Şiddetli topçu ateşi

sebebiyle kalede çıkan yangında düşman ordusu, yanarak veya can havliyle atıldıkları,

nehirde boğularak yok oldu.

1680 yılında Rusların harp hazırlıkları haberi alındığında Dördüncü Mehmed Han 29 Ekim

1680’de İkinci Rus Seferine çıktı. Osmanlı seferinden çok korkan Ruslar, Sultân’ın

Edirne’ye gelmesiyle, Kırım Hanı Murâd Giray vâsıtasıyla anlaşma istediler. 11 Şubat

1681’de imzâlanan Osmanlı-Rus Antlaşmasına göre; iki devlet arasında Özi Nehri hudut

kesildi. Avusturya Kralının Macar milliyetçilerini imhâ hareketine karşı, Macarlar,

Osmanlılardan yardım istedi. Sultan Mehmed Han, 9 Ocak 1682’de Macar milliyetçilerinin

lideri Tökeli İmre’yi Orta Macaristan Kralı tanıdı. Mehmed Han Tökeli İmre’ye mücevher bir

topuz, Budin Beylerbeyliğine de Hatt-ı Hümâyun göndererek yardım edilmesini ve yeni

krallığın Avusturyalılardan kurtarılmasını emretti. Budin Beylerbeyi İbrahim Paşa, Tökeli

İmre’nin yardım istemesiyle, 27 Temmuz 1682’de, Orta Macar Seferine çıktı. 15 Ağustos

1682’de Orta Macaristan’ın merkezi olan Kaşa Kalesi fethedilerek, Tökeli İmre, Macar

milliyetçilerinden on iki bin gönüllü askeriyle krallık tahtına oturtuldu.

Yabancı devletlere karşı tavizsiz bir siyâset tâkip eden Vezir-i âzam Kara Mustafa Paşa,

Fransız gemilerinin Sakız Adasında küstahca davranmasını protesto ederek, Fransa Kralından

tazminât aldı. Avusturya’nın tekrar tekrar antlaşma istemesine rağmen, devamlı tecavüzkâr

bir siyaset takip etmesi üzerine, Dördüncü Mehmed Han, 12 Ekim 1682’de sefere çıktı.

Avusturya Seferinde Sultan’ın Belgrad’da kalmasıyla, Sadrâzam Kara Mustafa Paşaya Serdar-ı

ekremlik vazifesi verildi. Papalığın Avusturya’ya yardım ederek Lehistan’la ittifak kurması

üzerine, 27 Haziran 1683 târihindeki Harp meclisinde Viyana’nın fethine karar verildi. 14

Temmuz 1683’te Avusturya’nın merkezi Viyana Osmanlılarca ikinci defa kuşatıldı. Serdar-ı

ekrem Kara Mustafa Paşanın Viyana kuşatmasını kaldırıp, geri çekilmesiyle, 15 Aralık

1683’te sadrâzamlığa Kara İbrahim Paşa tâyin edildi. Dördüncü Mehmed Han, Osmanlı Devletini

en geniş hudutlara kavuşturmasından sonra, 1683 geri çekilişiyle mevziî harpler

kazanılmasına rağmen Macaristan elden çıktı. Dalmaçya kıyıları ve Yunanistan,

Venediklilerin tecâvüzüne uğradı. Avrupa devletleriyle muhârebeler, 26 Ocak 1699 târihinde

imzâlanan Karlofça Antlaşmasına kadar devam etti. Antlaşmadan on iki yıl önce 8 Kasım 1687

târihinde Dördüncü Mehmed Han tahttan indirilmişti. Otuz dokuz yıl Osmanlı sultanlığı yapan

Dördüncü Mehmed Han, 6 Ocak 1693 târihinde, vefâtına kadar Edirne’de oturdu. Vefât edince

İstanbul’a getirildi ve Yeni Câmi yanındaki annesi Turhan Vâlide Sultanın türbesine

defnedildi.

Osmanlı Devletinde Kânûnî Sultan Süleyman Handan sonra en fazla tahtta kalan pâdişah

Dördüncü Mehmed Handır. Yaratılışı icâbı mutedil, kadirşinas, vefâkâr olup, verdiği söze

sâdık bir şahsiyete sâhipti. Ava, edebiyata, târihe merakı olup, sohbet dinlemeyi severdi.

Dindardı, beş vakit namazını cemaatla kılardı. İçkiyi ve imâlatını yasakladı. Dîne sonradan

karıştırılan bütün hususların kaldırılması için uğraştı. Kahvehâneleri kapattırıp, oyuncu

Page 70: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

ve çalgıcıları İstanbul’dan uzaklaştırdı. Sadrâzamlığı Köprülü âilesine verip, idârede

serbest bıraktı. Kendisi de, savaşlardan zaman kaldıkça çok sevdiği sürek avlarına devam

etti. Ava merakından dolayı “Avcı” lakabı verildi. Zamanında Osmanlı Devleti en geniş

hudutlarına kavuşarak, dünyâ siyâsetinde faal rol oynadı.

Dördüncü Mehmed Han devrinde, kıymetli ilim adamları ve sanatkarlar yetişti. Her sâhada

kıymetli eserler yazıldı. Mehmed Bahaî, Abdülaziz, Tulumcuzâde Abdurrahman, Memikzâde

Mustafa, Hocazâde Mes’ud, Hanefî, Balizâde Mustafa, Bolevî Mustafa, Mehmed Esirî, Sunizâde

Mehmed Emin, Minkarîzâde Yahya, Çatalcalı Ali, Ankaralı Mehmed Emin, Debbağzâde Mehmed

Efendiler şeyhülislâmlık yaptılar. İçlerinde kıymetli eserler yazıp, talebeler yetiştiren

şahsiyetler vardır. Seyyid Feyzullah, Ayşî Mehmed, Hıbrî Ali efendiler, fıkıh, edebiyat,

lügat ve diğer ilimlere âit eserler yazdılar. Peçevî İbrahim, Kâtib Çelebi, Karaçelebizâde

Abdülaziz, Vecihî, Hezarfen Hüseyin, Ebû Bekr bin Behram Dımışkî, Ömer Avni, Rodosizâde

Abdullah efendiler: Târih, teşkilât, coğrafya ve seyahatnâme sahasında; Kavalalı Abdulhalim

bin Abdullah, Cerrah Mehmed bin Murâd, Mehmed bin Ali, Talatî Çelebi, Sâlih bin Nasrullah,

Ebî Bekr-i Rasî, Hayâtizâde Mustafa Feyzi, Abdullah Ahmed bin Beşir efendiler tıbba dâir;

Molla Mehmed, Mustafa bin Yusuf, Kâtibzâde Mustafa bin Mehmed matematik sâhasında; Cevrî

İbrahim, Nâilî-i Kadim, Neşatî Ahmed Dede, Fasih Ahmed, Mezakî Süleyman efendiler edebiyata

dâir; Derviş Ali, Tenekecizâde İbrahim, Hâfız Osman, Beyazizâde Ahmed, Dukakinzâde Derviş

Mehmed, Şeyh Sunullah, Nefeszâde Seyyid İbrahim ve Tokatlı Ahmed efendiler hattatlıkta

kıymetli eserler meydana getirdiler. Dördüncü Mehmed devrinde inşâası tamamlanıp, ibâdete

açılan Yeni Câmi, Osmanlı mîmârîsinin şaheserlerindendir. Yeni Câmi yanındaki Mısır

Çarşısı, bu câmiye vakıf olarak yapılmıştı.

Page 71: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

2. Süleyman HanPadişahlık Sırası 20

Saltanatı 4 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 85

Cülûsu 8 Kasım 1687

Babası Sultan İbrahim Hân

Annesi Sâliha Dilâşüb Sultan

Doğumu 15 Nisan 1642

Vefâtı 22 Haziran 1691

Kabri İstanbul Süleymaniye Camiî Bahçesindedir

Osmanlı sultanlarının yirmincisi, İslâm halîfelerinin seksen beşincisi. Sultan İbrâhim

Hanın oğlu olup, 15 Nisan 1624 târihinde İstanbul’da, Sâlihâ Dilâşub Sultandan doğdu.

Şehzâdeliğinde mükemmel tahsil ve terbiye gördü. Kardeşi SultanDördüncü Mehmed Han (1648-

1687) zamânında sarayda husûsî hocalardan ders aldı. Hattât Tokatlı Ahmed Efendiden, sülüs

ve nesîh hattını öğrendi. Sultan Dördüncü Mehmed Handan sonra, 8 Kasım 1687’de Osmanlı

sultanı oldu.

Sultan İkinci Süleymân Han tahta çıktığı zaman, Osmanlı ordularında Viyana bozgunuyla

başlayan çözülme ve toprak kaybı devâm ediyordu. Venedik, Mora Yarımadasını işgâl etti.

Avusturya Vişegrad, Uyvar ve Estergon’un ardından 160 yıllık Türk yurdu Budin’e girdi.

Macaristan’da ise Türk hâkimiyeti sona ermek üzere bulunuyordu. Ayrıca bu mağlubiyetler

hazîne gelirleri üzerinde olumsuz tesirler yaptığı gibi, Anadolu’daki eşkıyâlık

hareketlerini de körüklüyordu. Avusturya Cephesi, serdârı Yeğen Osman Paşanın kendisi bir

âsi lideri gibi Rumeli’de yolsuzluk yapıyor, zorla usûlsüz vergiler topluyordu. Bu sırada 8

Eylül 1688’de Belgrad da düştü.

Devlet içindeki karışıklıklar ve Macaristan’ın elden çıkarak, Belgrad’ın düşmesi, Sultan

İkinci Süleymân Hanı çok üzdü. Emir dinlemeyip, pekçok kalenin düşmesine sebep olan Osman

Paşanın katline fetvâ verildi. Avusturya cephesi serdârlığına Receb Paşa tâyin edildi.

Pâdişâh sağlığının elvermemesine rağmen, askeri teşvik için ordunun başında Edirne’den

Sofya’ya kadar geldi ve harekâtı bizzat buradan idâre etmeye başladı.

1689’da Kırım’a saldıran Rus kuvvetlerini Selim Giray Han az bir kuvvetle dağıtarak perişan

etti ve ağır kayıplar verdirdi. Vidin Muhâfızı Sarı Hüseyin Paşa, Tuna kenarındaki Gladova

ve Orsova kalelerini düşmandan geri aldı. Vişegrad’ı muhâsara eden on iki bin kişilik

Avusturya kuvveti bozguna uğratıldı. 1689 yılında Fâzıl Mustafa Paşanın sadârete

getirilmesinin ordu üzerindeki tesiri çok müspet oldu. Mustafa Paşa, ilk iş olarak bir

adâletnâme neşrederek memleketin umûmî ahvâlini yoluna koydu. Aldığı âcil tedbirlerle

hazineye yıllık 4000 kese fazla para sağladı. Yeniçeri ocağı yoklanıp ulûfeye müstehak

olmayanların isimlerini sildirdi. Orduyu disiplinli ve intizamlı bir hâle getirdi. Fâzıl

Mustafa Paşa 1690 yılında Edirne’den hareketle çıktığı Avusturya Seferinde düşman

kuvvetlerini mağlup ederek, Şehirköy, Mûsâ palangası ve Niş şehrini aldı. Osmanlı

Devletinin batıda en önemli serhad kalesi olan Belgrad’ı altı günlük bir kuşatmadan sonra

fethetti. Bu zaferler Osmanlı ülkesinde büyük sevince vesîle oldu.

Hastalığı sebebiyle Dâvûdpaşa Kışlasına kadar arabayla gelen Süleymân Han, burada Fâzıl

Mustafa Paşayı huzûruna kabul edip; “Hoş geldin. Berhudâr ol, yüzün ak, kılıcın berrak,

Page 72: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

ekmeğin sana helâl olsun, arzûm üzere hizmet eyledin. Seleflerinden birine böyle bir ulu

gazâ müyesser olmadı.” dedikten sonra ordu erkânının önünde samur erkan kürkünü sadrâzama

giydirdi. Belinden çıkardığı hançeri beline ve bir kıt’a murassa pençe sorgucu da başına

taktıktan sonra; “Ben mükâfat vermeye kâdir değilim. Allahü teâlâ iki cihânda yüzünü ak

etsin.” diye duâda bulundu.

Bu sırada Mora Serdârı Koca Halil Paşa da Venediklilerin elinde bulunan Avlonya’yı otuz bir

günlük bir muhâsaradan sonra ele geçirmişti. 13 Mayıs 1691’de Sancak-ı şerîfi tekrar Fâzıl

Mustafa Paşaya vererek, Avusturya Seferine duâ ile yolcu eden İkinci Süleymân Han, bir

müddet sonra İstanbul’a yakın Yoncaçeşme mevkiinde vefât etti (22 Haziran 1691/26 Ramazan

1102). İki gün sonra Süleymâniye’ye getirilip, SultanSüleymân Hana âit kabrin sağ tarafına

defnedildi.

İkinci Süleymân Han kadirşinas, halîm, cömert ve temkinli bir pâdişâhtı. Fakir, muhtaç ve

ihtiyâç sâhiplerine pekçok ihsânlarda bulunurdu. Saltanat müddeti iç ve dış gâilelerle

geçti. Bilhassa, Avusturya karşısında alınan mağlubiyetler dolayısıyla, herkesin Rumeli

elden çıkıyor, diye Anadolu’ya kaçtığı sırada, muktedir devlet adamı Köprülüzâde Fâzıl

Mustafa Paşayı iş başına getirerek, kaybedilen yerleri devlete tekrar kazandırdı. Memleket

içerisinde îmâr faâliyetleriyle de ilgilenen Süleymân Han, kendisi de Fener Kulesi ile

İzmir’de bir câmi inşâ ettirdi.

Page 73: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

2. Ahmet HanPadişahlık Sırası 21

Saltanatı 4 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 86

Cülûsu 22 Haziran 1691

Babası Sultan İbrâhim Hân

Annesi Hatice Muazzez Valide Sultan

Doğumu 25 Subat 1642

Vefâtı 6 Subat 1695

Kabri İstanbul Süleymaniye'de Sultan Süleyman Hân Türbesindedir

Osmanlı sultanlarının yirmi birincisi ve İslâm halifelerinin seksen altıncısı. Sultan

İbrâhim Hanın üçüncü oğlu olup, 25 Şubat 1643'te Hadice Muazzez Vâlide Sultan'dan doğdu.

Şehzâdeliğini sarayda geçiren Ahmed Han, iyi bir tahsil gördü. 22 Haziran 1691'de ağabeyi

İkinci Süleymân Hanın ölümü üzerine Osmanlı tahtına geçti. Kırk sekiz yaşında tahta geçen

Sultan İkinci Ahmed Han, daha birkaç gün önce ordunun başında Avusturya üzerine sefere

çıkan sadrazam ve serdâr-ı ekrem Fâzıl Mustafa Paşaya, sadâretinin devâmına dâir bir ferman

gönderdi. Belgrad önlerinde bulunan Avusturya ordusu üzerine yürüdü. Orduya henüz kırım

kuvvetleri katılmamıştı. Bu durumu fırsat bilen Avusturya ordusunun kumandanı 25 Ağustos

1691 günü derhal taarruza geçti. Slankamen muhârebesi adı verilen savaşın ilk anlarında

Osmanlı askeri gâlip durumdaydı. Ancak sadrazam Mustafa Paşanın şehit düşmesi üzerine durum

birden Osmanlı ordusu aleyhine döndü ve hezimetle neticelendi. Slankamen mağlûbiyetinden

sonra ilerleyen Avusturya kuvvetleri Kasım ayında Varat Kalesini kuşattılar. Sultan, yeni

sadrâzam Arabacı Ali Paşayı tâyin ve Avusturya üzerine sefere memur etti. bu sırada Avrupa

devletleri Osmanlı- Avusturya savaşının durdurulması için girişimde bulundular ise de,

netice alamadılar. Diğer tarafdan zamanında yardım ulaşmayan Varat Kalesi, Avusturyalılara

teslim olmak mecburiyetinde kaldı.

1692 Haziranının sonlarına doğru sadrazam Hacı ali Paşa Edirne'den hareketle Belgrad'a

vardı. Kaleyi tahkim ve tâmirden sonra, Avusturyalıların kışlaya çekilmeleri üzerine

Edirne'ye döndü. Sadrazam, Avusturya ile uğraşırken, Venedik donanması da Girid'e asker

çıkardı. Kaptan-ı deryâ vezir Dâmâd Yûsuf Paşanın donanma ile Hanya önlerine gelmesi

üzerine Venedikliler muhasarayı kaldırarak geri çekildiler. 1693 yılı Mart ayı sonlarında

Bozoklu Mustafa Paşa sadarete getirildi. Yeni sadrazam Temmuz ayında Avusturya seferine

çıktı. Hedef, Erdel'i geri almaktı. Avusturya ordusunun Belgrad'ı kuşatması üzerine

sadrazam Belgrad'a yöneldi. Kırım Hanı Selim Giray'ın Avusturyalılar'ın yardımına gelen bir

orduyu mağlup etmesi üzerine, kuşatma kaldırıldı. Serdar-ı ekrem, çekilen düşmanı tâkible

çok zâyiât verdirdi ve 17 Eylülde Belgrad'a girdi. Kışın yaklaşması üzerine Osmanlı ordusu

Edirne'ye döndü.

Stratejik önemi pek büyük olan Narenta Kalesi 28 Haziran 1694'te Venedikliler tarafından

işgal edildi. Geri almak için yapılan teşebbüsler netice vermedi. Bu hadiseden bir süre

sonra sefere çıkan Osmanlı ordusu Varadin Kalesini kuşattı. Ancak bu sırada, Malta,

Floransa ve Papalık filolarından müteşekkil bir Venedik donanması Sakız'ı zaptetti. Buna

çok üzülen Sultan İkinci Ahmed Han, Sadrazama bir hatt-ı hümâyûn göndererek geri dönmesini

ve Sakız adasının geri alınmasını emretti. Kaptan-ı deryâlığa amcazâde Mezemorta Hüseyin

Paşa tâyin edildi. Öte yandan Osmanlı Devleti dış gâilelerle uğraşırken içte de bâzı

Page 74: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

hadiseler vûku bulmaktaydı. Irak ve Hicaz'da çıkan isyanlar ile Suriye'de Sürhan ve

Maanoğullarının aleyhte faaliyetlerini Sultan Ahmed Han anında aldığı tedbirlerle önledi.

Bu sırada Sakız Adasının geri alınması için yola çıkan Hüseyin Paşa, ada açıklarında

Venediklilerle çarpışırken Sakız'ın elden çıkmasının acısı ile üzüntüden hastalığı

ağırlaşan Sultan Ahmed Han, 6 Şubat 1695 tarihinde fetih haberini alamadan, elli iki

yaşında Edirne'de vefât etti. Nâşı, İstanbul'a nakledilerek Kânûni Sultan Süleymân Hanın

türbesine defnedildi. Çok merhametli ve vatanperver olan Sultan İkinci Ahmed Han, hasta

olduğu zamanlarda bile, devlet işlerinden asla el çekmezdi. Haftada iki gün yapılan divan

toplantılarının dörde çıkarılmasını emretti. Toplantıları bizzat tâkip eder, yaptığı

herhangi bir hatayı düzeltmekten çekinmezdi. Âdil bir sultan olarak yaşayan Ahmed Han,

milletini memnun etmek için elinden gelen her şeyi yapmaya çalışmıştır. San'atkarları

korur, taltiflerde bulunarak daha iyiye ve güzele doğru yönlendirirdi. İyi bir hattat olan

Sultan Ahmed Hanın yazdığı Kur'ân-ı kerimler ve çoğalttığı kitaplar vardır. Diğer Osmanlı

sultanları gibi aynı zamanda iyi bir şâirdi.

Page 75: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

2. Mustafa HanPadişahlık Sırası 22

Saltanatı 8 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 87

Cülûsu 6 Şubat 1695

Babası Sultan Dördüncü Mehmed Hân

Annesi Emetullah Rabia Gülnûş Sultan

Doğumu 5 Haziran 1664

Vefâtı 29 Aralık 1704

Kabri İstanbul Turhan Vâlide Sultan Türbesi'ndedir

Osmanlı padişahlarının yirmi ikincisi ve İslâm halifelerinin seksen yedincisi. Sultan

Dördüncü Mehmed'in Râbia Gülnûş sultandan oğlu olup 5 Haziran 1664'te İstanbul'da doğdu.

Devrin âlimlerinden iyi bir tahsil gördü. Devlet idâresi ve harp oyunlarını öğrendi.

Mahâretli bir okçu ve silahşördü. İkinci Ahmed Hanın 6 Şubat 1695'te vefâtıyla tahta çıktı.

Padişah olduğundan, Osmanlı Devleti on iki yıldan beri Avusturya, Lehistan, Rusya ve

Venediklilerle harp ediyordu. Gayretli ve kahraman bir hükümdar olan Sultan Mustafa Han,

tahta çıkışının üçüncü günü sadrazama gönderdiği fermânda;

''Cenâb-ı Hak, bu âciz, bu günâhkar kuluna bir cihân padişahlığı ihsân etti. Padişahların

hangisi zevk ve sefâya; kendi nefsinin râhatına düşmüş ise, eli altındaki memleketlerinin

ve tebeasının huzûru ve râhatı kaçmıştır. Biz, bugünden zevki ve sefâyı kendimize haram

kıldık. Düşmana karşı ceddim (Kânuni) Sultan Süleymân gibi kendim sefere çıkmaya kat'i

niyet ettim. Sizler ki veziriâzamım, vüzerâ, ulemâ, vükelâ ve ocak ağalarısınız, cümleniz

bir yere gelip, bu hatt-ı hümâyûnumu okuyup düşününüz, gazâya gitmem mi makbul, yoksa

Edirne'de oturup, kalmamız mı münâsip? Din ve devlet ve halka hangisi faydalı, Allah için

söyleşüp, doğruyu bana bildiriniz vesselâm.'' buyurarak vazifeye başladı. Bu hatt-ı hümâyûn

devlet adamlarını, âlimleri, kumandanları, askerleri ve ahâliyi çok memnun edip coşturdu.

Hocası Seyyid Feyzullah Efendiyi yanından ayırmayıp, sultanlığında da çok istifâde etti.

Ordunun başında sefere karar verip, saltanatının ilk günlerinde sevindirici zaferler

kazanıldı. 18 Şubat 1695'te sakız Adasının Venedik İşgâlinden kurtarılmasını temin eden

Koyun Adaları Zaferi kazanıldı. Venediklilerin sekiz harp gemisi ve bir cephânesini zapt

eden Koyun Adaları Zaferi kumandanlarından kalyonlar kaptanı Mezemorta hüseyin Paşa,

Kaptan-ı deryâlığa yükseltildi. Venediklilerin Sakız'a tekrar saldırmasıyla Mezemorta

Hüseyin paşa 15 Eylül 1695'te düşmanı çekilmeye mecbûr etti. Venedik, donanmasını tâkip

eden Hüseyin paşa 18 Eylül 1695'te Midilli'nin Zeytinburnu açıklarındaki deniz

muhârebesinde de parlak bir zafer kazanarak düşmanın on üç gemisini tahrip etti.

Sultan İkinci Mustafa Han, 30 Haziran 1695 târihinde Avusturyalıların işgâlindeki

Macaristan'ı kurtarmak için ilk Avusturya seferine çıktı. Belgrad'da 9 Ağustos'ta topladığı

harp Divanında Janova- Lippa, Lugos ve havâlisinin işgalden kurtarılmasına karar verildi. 9

Eylül'de Lippa Kalesi feth edildi. 22 Eylül 1695'te Kırım Hanı Selim Giray'ın da iştirâk

ettiği Lugos Muhârebesinde Osmanlı ordusu gâlip geldi. Lugos zaferinden sonra Sultan

Mustafa Han, sefer mevsimi geçtiğinden, 18 Kasım 1695'te İstanbul'a döndü. Rus Çarı Deli

Petro, Karadeniz'e inmek için Azak Kalesini üç aydan fazla kuşatmışsa da, muvaffak

olamamıştı. 13 Ekim 1695'te elli bin ölü vererek Azak2tan çekilen Deli Petro, Kefe Beyl

erbeyi Mustafa paşa ve Kırım Kalgayı Kaplan Giray'ın tâkibi sonucu daha da kayıp

Page 76: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

verdirilerek ateşli silahları zapt edildi. Azak yenilgisinin öcünü almak isteyen Deli

Petro, Venedik, Avusturya, Hollanda ve Prusya'dan teknik eleman ve yardım alarak 1696'da

kaleyi tekrar kuşattı. Azak Kalesini müdâfaa için bırakılan beş yüz kadar asker, Deli

Petro'nun yüz binlik ordusuna karşı altmış dört gün dayanabildi. Yardıma gönderilen

kuvvetlerin zamanında yetişememesi üzerine Azak Kalesi 6 Ağustos 1696'da vire ile teslime

mecbur oldu. Bu hal Sultan Mustafa Hanın ve bütün ülkenin büyük üzüntüsüne sebep oldu. Azak

Kalesinin ikmâlini ihmâl eden ve yardıma memur edilip, zamânında yetişmeyen kumandanlar

cezâlandırıldı. Kuban Nehri ağzına Açu'ya kale yaptırılarak, Moskof yayılmasını durdurma

çâresi düşürüldü.

İkinci Avusturya seferine 1696 baharında çıkan Sultan Mustafa Han kumandasındaki Osmanlı

ordusui Saksonya Kralı Nalkıran Friedric ile General Heisler kumandasındaki düşman

kuvvetleriyle 1696 yazında karşılaştı. 27 Ağustos 1696'da Olasch yakınlarında meydana gelen

muhârebede şiddetli taarruzlar oldu. Düşman ordusu fazla dayanamayarak, yenildi. Tameşvar

tekrar zaptolundu. Muzaffer padişah Avusturya'ya son ve kesin bir darbenin vurulması için

yeni bir seferin lüzumuna inanıyordu. Ancak 17 Haziran 1697'de bu maksatla çıkılan sefer,

sadrazam Elmas Mehmed paşa ile Tameşvar Muhâfızı Koca Câfer paşanın padişah'ı yanlış yola

sevketmeleri sonucu Zenta bozgununa sebep oldu. Savaşta sadrazam Elmas Mehmed paşa ile on

üç beylerbeyi ve binlerce asker şehit oldu. Sultan Mustafa Han süvâri kuvvetleriyle

Tameşvar'a çekildi. Sadrazamlığa Amcazâde Hüseyin paşayı getirdi. Zenta bozgunun tesiriyle

Osmanlı ordusunda disiplin kalmamıştı. bundan faydalanan Avusturya kuvvetleri Sav Nehrini

geçerek Bosna eyâletini kadar girdiler. Saray Bosna şehrine kadar olan sahalar tahrip

edildi. Ancak Bosna beylerbeyliğine getirilen Daltaban Mustafa paşa Bosna'da bulunan

Avusturyalılara taarruz ederek onları memleketlerine kadar sürmeye muvaffak oldu.

Zenta Vak'ası Osmanlı devlet adamlarını sulha tarafdar hâle getirdi. Avusturya da harbe

tarafdar olmadığı için İngiliz ce Flemenk (Hollanda) elçilerinin tavassut teklifi her iki

devletçe de kabul edildi. Karlofça'da antlaşma görüşmeleri devâm ederken, Sultan mustafa

Han, hudut tecâvüzlerine karşı serdâr tâyin edilen sadrazam Amcazâde Hüseyin paşa

kumandasındaki yüz bin Osmanlı ve otuz bin Kırım askerini Belgrad'a gönderdi. Akdeniz,

Karadeniz ve Tuna donanmaları yeni gemilerle takviye edilerek, harekete hazır hâle

getirildi. Semendre ve Belgrad önlerinde bekleyen Osmanlı ordusu, uzun süren görüşmeler

üzerine Kasım 1698'de geri döndü. Uzun görüşmeler den sonra Avusturya, Venedik ve Lehistan,

26 Aralık 1699'da Karlofça Antlaşmasını imzâladı. Buna göre; Macaristan'la Erdel

Avusturya'ya terk edilerek, Sava ve Unna nehirleri hudut kesildi. Mora, Dalmaçya ve Aya

Mavri Adası Venediklilere Ukrayna ve Podolya Lehistan'a verildi. Rusya ile antlaşma 14

Temmuz 1700'de yapıldı. Azak Kalesi Ruslara bırakıldı.

Sultan Mustafa Han, Karlofça Antlaşmasından sonra askeri ve mâli teşkilâtlarla ıslâhat

hareketlerine girişti. Donanmada çektiri usûlünün kullanılması terk edilerek kalyon

sistemine geçildi. Bahriyenin ıslahı ve ihtiyaçlarının giderilmesi için bir kânunnâme ilan

edildi. Ancak bilhassa kapıkulu ocakları arasında yapılan ıslâhatlar yeniçeri ve

sipâhilerin hoşuna gitmedi. Bâzı devlet adamlarının tahrikiyle başlayan ayaklanma sonunda

Sultan Mustafa Han 22 Ağustos !703'te tahttan indirildi. Saray geldiğinde kapıda kendisini

feryâd ederek karşılayan Vâlide Sultanın elini öptükten sonra; ''Kul beni tahttan

indirmişler, yerime karındaşım Sultan Ahmed'i padişah eylemişler. Allah mübârek eyleye,

evlâtlarım kendisine Allah emâneti olsun.'' sözleriyle kendisine ayrılan özel dâireye

çekildi. Mustafa Han, hizmetleri ortadayken karşılaştığı bu durumdan dolayı çok müteessir

oldu. İstiskâ hastalığından da muzdarip bulunan Sultan, nihâyet 20 Aralık 1703'de vefât

etti. Yeni Câmi yanında Vâlide Sultan Türbesine defnedildi. Babası Dördüncü Mehmed Han da

bu türbededir.

Page 77: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Dokuz yıla yakın Osmanlı sultanlığı yapan İkinci Mustafa Han muktedir ve dğerli bir

padişahtı. Ordulan başında sefere giden son Osmanlı sultanıdır. Âlimlere ve hocasına karşı

hürmeti çok fazlaydı. Edebiyâta meraklı olup Meftûni ve İkbâli mahlasıyla şiirler yazardı.

İkinci Mustafa Hanın devrinde devlet adamları ve âlimler kıymetli ilmi ve sosyal

müesseseler yaptırmışlardır. Hocası Seyyid Feyzullah Efendi, Fâtih'de yaptırdığı medrese

ile değerli ve nâdide kitapların toplandığı bir kütüphâne, sadrazam Amcazâde Hüseyin paşa

Saraçhâne'de bir medrese, kütüphâne ve çeşme, sadrazam Rami Mehmed paşa Eyüp'te bir mektep

ile çeşme, Dâmâd Ali paşa bir kütüphâne yaptırmışlardır. Sultan Mustafa Hanın silâhtârı

olan Çorlulu Ali paşa tarafından tersâne içinde iki katlı câmi yapılmıştır. Mihrabı üstüne

Kâbe taşı yerleştirilmiştir. İkinci Mustafa Hanın hanımı Sâliha Sultan, oğlu Birinci Mahmûd

Han zamânında Azapkapısı'nda sebil, çeşme, hamam ve mektep yaptırıp Arap Câmiin tâmir

ettirerek genişletti. Câmide mevlid ve Kur'ân-ı kerim okunmasını vakfiyesinde belirtmiştir.

Page 78: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

3. Ahmed HanPadişahlık Sırası 23

Saltanatı 27 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 88

Cülûsu 22 Ağustos 1703

Babası Sultan IV. Mehmed Hân

Annesi Emetullah Rabia Gülnuş Sultan

Doğumu 31 Aralık 1672

Vefâtı 1 Temmuz 1736

Kabri İstanbul Yeni Camide Turhan Vâlide Sultan Türbesindedir

Osmanlı padişahlarının yirmi üçüncüsü, İslâm halifelerinin seksen sekizincisi. Sultan

dördüncü Mehmed Hanın oğlu olup, 31 Aralık 1673'te Râbia Gülnûş Emetullah sultandan doğdu.

Şehzadeliğini önce Topkapı, daha sonra da Edirne saraylarında geçiren Ahmed Han, iyi bir

tahsil gördü. İlk dersini sultani Mehmed Efendiden aldı. Seyyid Feyzullah Efendiden uzun

yıllar ders gördü.

Devrin büyük hat üstâdı hattat Osman'dan yazı meşk etti. Ağabeyi Sultan İkinci Mustafa

Han'ın çıkan cebeci isyânında tahttan indirilmesi üzerine 22 Ağustos 1703'te Osmanlı

padişahı oldu. Biat merâsiminden sonra, İstanbul'a gelen Sultan Üçüncü Ahmed, Edirne

vak'asında isyânı çıkaran elebaşıları büyük bir ustalıkla birbirine düşürerek ortadan

kaldırdı. Baltacı Mehmet Paşayı sadârete getirdi. Devletin iç işlerini düzeltmek için

çalışmalar yaptı. Karlofça Antlaşması yeni imzâlandığı için, devlet barış içinde idi. Ancak

bu sırada İsveç kralı on ikinci Şarl, Poltova'da Ruslarla yaptığı bir savaşı kaybederek,

Osmanlı Devletine sığındı. Kralı tâkip eden Rus ordusu Osmanlı topraklarına girdi ve

tahribatta bulundu. bu durum üzerine Osmanlı Devleti Rusya'ya harp ilân etti. Nitekim

Sadrazam Baltacı Mehmed Paşanın kumandası altındaki Osmanlı ordusu 9 Nisan 1711'de Rusya

seferine çıktı.

Baltacı Mehmed Paşa, Rus Çarını Prut üzerinde Palcı mevkiinde kıstırarak, etrafını çevirdi.

Esas niyeti Rus ordusunu umûmi bir taarruzla yok etmekti. Fakat yeniçerilerin isteksizliği

yüzünden ciddi bir taarruz yapmadı. Rus çarı, sadrazama bir heyet göndererek, her şartı

kabul edeceklerini bildirdi. İki taraf arasında antlaşma yapıldı. Rusya, Antlaşmaya göre,

Lehistan ve Ukrayna işlerine karışmayacak, elinde tuttuğu Azak kalesini de Türklere

bırakacaktı. Baltacı Mehmed Paşanın Rus ordusunu çevirmişken imhâ edememesi ve antlaşma

şartlarının tatmin edici olmaması devlet adamlarını sadrazamın aleyhine çevirdi. Bunun

üzerine padişah Edirne'ye dönen Baltacı'yı, görevden alarak, yerine Dâmâd Ali paşayı

getirdi. Diğer tarafdan Ruslar Antlaşmanın şartlarına uymak istemediler. Buna çok kızan

Sultan Üçüncü Ahmed Han, yeni sadrazam Dâmâd Ali Paşa kumandasında bir orduyu Rusya üzerine

gönderdi. Kendisi de Edirne'ye kadar ordunun başında gitti. Bu durum karşısında Ruslar

antlaşma şartlarına uymak mecburiyetinde kaldılar. Venediklilerin 1714'te Karadağlıları

isyana teşvik etmesi üzerine Sultan Üçüncü Ahmed Han, Mora üzerine bir sefer açtı. Ali Paşa

kumandasındaki Osmanlı ordusu, Karlofça antlaşmasıyla Venediklilere verilen bütün kaleleri

geri aldı. Ancak, Alman İmparatorluğu, Karlofça Antlaşmasına kefil olduklarını, yâni

Venedik'ten alınan yerler iâde edilmedikçe barışı tanımayacağını bildirdi. Bunun üzerine

Osmanlı Devleti Alman- Avusturya İmparatorluğuna harb ilân etti. İki ordu arasında

Petervaradin'de yapılan savaşta Dâmâd Ali Paşa şehit düşünce, ordunun mâneviyatı bozuldu ve

Page 79: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

bozgun başladı. Bu durumdan faydalanan Avusturya ordusu kumandanı önce Tameşvar'ı daha

sonra da Belgrad'ı zabtetti. Petervaradin mağlubiyeti üzerine Avusturya ile 1718'de

Pasarofça Antlaşması imzâlandı. Antlaşmaya göre Belgrad ve Semendire Avusturya'da kalmak

üzere Sava Nehri sınır kabul edildi.

Pasarofça Antlaşmasından sonra Dâmâd İbrâhim Paşanın sadârete getirilmesi ile Osmanlı

Devletinde 1730 yılına kadar süren yeni bir devir başladı. ''Lâle Devri'' adı verilen bu

dönemde, Sultan Ahmed Han ülke içinde huzuru sağlamak, orduyu kuvvetlendirmek, devleti

maddi ve mânevi en yüksek seviyeye çıkarmak için çalıştı. İstanbul'da ilk matbaa kuruldu.

Yalova'da kâğıt, İstanbul'da Tekfur Sarayında bir çini fabrikası açıldı. İstanbul'a davet

edilen ve uzun seneler İstanbul'da kalarak orada vefât eden Comte de Bonneval (Humbaracı

Ahmed Paşa) humbaracı ocağına ıslâh etti. İstanbul'un su ihtiyâcını temin için bir de bend

yaptırıp deryâ-yı sim adını verdi. Osmanlı Devletinde sulh ve huzûr devâm ederken, İran-

Safevi Devleti son günlerini yaşıyordu. İran'a bağlı olan Dağıstan 1722'de Türk himâyesine

girmek istedi ve bu isteği kabul edildi. Kafkasya'yı tehdid eden Rusya'ya mâni olmak

isteyen Sultan Ahmed Han, hudûd vâlilerine fermân göndererek hazırlıklı olmalarını istedi.

Bu sırada İran cephesindeki ordu, 1723 yılında harekete geçerek Gürcistan, Güney

Âzerbaycan, Luristan, Erdelan, Kirmanşah ve Hemedan'ı ele geçirdi. 1725'de osmanlı askeri

Tebriz'e girdi. Gence, Revan ve Nahcivan alındı. 1727'de İran Şahı imzâlanan bir antlaşma

ile Osmanlı Devletinin bütün fetihlerini tanıdı. 1730 senesinde Nâdir Şah İran hâkimiyetini

ele geçirerek, İran birliğini tekrar kurdu. Osmanlı Devletinin elinde bulunan önemli bâzı

eyâletleri geri aldı. Bu durum Dâmâd İbrâhim Paşanın düşmanlarını harekete geçirdi. Bâzı

devlet adamları, padişah ve Dâmâd İbrâhim paşanın İran üzerine sefere çıkmak üzere

Üsküdar'a geçtikleri sırada yeniçerileri ayaklandırarak büyük bir isyân başlattılar.

Âsiler, padişahtan ileri gelen devlet adamlarının bâzısının idâmını istediler. Listenin

başında Dâmâd İbrâhim paşa da vardı. Sultan Üçüncü Ahmed Han, en sonunda sadrazam İbrâhim

Paşa'nın idâmına razı oldu. Zorbaların isteklerinin sonu gelmeyeceğini, kendisinin de

tahttan ayrılmasını isteyeceklerini bildiği için, 2 Ekim 1730'da tahttan çekilerek, kendi

eliyle yeğeni Şehzâde Mahmûd'u Osmanlı tahtına geçirdi. Kendisi köşesine çekildi.

Yirmi yedi sene hükümdârlık yapan sultan Ahmed Han, saltanattan çekildikten sonra, ilim ve

ibâdetle meşgûl oldu. Altmış üç yaşında iken 1Temmuz 1736'da vefât etti. Yeni Câmiide

Turhan Vâlide Sultan Türbesine defnedildi. Sultan üçüncü Ahmed Han, ülkenin imârı için çok

çalıştı. Aynı zamanda ilme ve ilim adamlarına çok değer verir ve onları korurdu. Sarauda

dağınık yerlerde bulunan kıymetli kitapları bir araya toplayarak beyaz mermer havuzlu

bahçede bir kütüphâne inşâ ettirdi. Annesi için Üsküdar'da yeni Vâlide Sultan Câmii ve

bunun yanında bir sebil, çeşme, sıbyan mektebiyle bir imâret yaptırdı. Galata kulesini

tâmir ettirdi. Topkapı sarayının Bâb-ı hümâyûn kapısı önünde yaptırdığı çeşme, hane,

Çağlayan Kasrı önünde, Hasköy'de, Aynalı Kavak Kasrı civârında, Üsküdar'da, Üsküdar İskele

Câmii meydanında klasik tarzda dört cepheli olmak üzere pekçok çeşme inşâ ettirdi. 1715'te

Galatasaray hâricinde bir câmi, 1716'da Bebek Câmii ile etrâfındaki külliyeyi, yaptırdı.

Derin bir sanat zevkine sâhip olup, şâir ve hattattı. Kur'ân-ı kerimler yazdı. Yaptırdığı

Sultanahmed Çeşmesine kendi şiirini bizzat yazdı. Ayrıca Ayasofya Câmiine asılmış güzel

levhaları vardır.

Page 80: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

1. Mahmud HanPadişahlık Sırası 24

Saltanatı 24 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 89

Cülûsu 2 Ekim 1730

Babası Sultan İkinci Mustafa Hân

Annesi Sâliha Vâlide Sultan

Doğumu 2 Ağustos 1696

Vefâtı 13 Aralık 1754

Kabri İstanbul Yeni Camide Turhan Sultan Türbesindedir

Yirmi dördüncü Osmanlı sultânı. İslâm halîfelerinin seksen dokuzuncusudur. Babası İkinci

Mustafa Han, annesi Sâlihâ Vâlide Sultandır. İstanbul’da, 2 Ağustos 1696 târihinde doğdu.

Şehzâdeliğinde, yüksek fen ve din ilimleri öğretilerek yetiştirildi. Aklı, zekâsı,

kâbiliyeti ve anlayışı kuvvetliydi.

Üçüncü Ahmed Han, Patrona Halil ayaklanması sonunda tahttan çekilince, Şehzâde Mahmud, 2

Ekim 1730 günü Osmanlı sultânı oldu. Üçüncü Ahmed Hanın tecrübe ve tavsiyelerinden istifade

etti. İlk icrâatı, Lâle Devrinde yapılan ilim, kültür ve sanat eserlerinin tahrîbini

durdurmak oldu. Âsî Patrona Halil’i ve zorbaları imhâ ettirdi. İstanbul’da emniyet ve

asâyişi sağladı. Ülkede huzur dolu, mesud günler başladı. İçişlerini düzelten Sultan

Birinci Mahmud Han, doğuda hududa saldıran İran Safevîleri ile, batıda Avusturya ve

Rusya’ya karşı tedbir aldı. Doğuda İran ile Üçüncü Ahmed Han devrinden beri devam eden

hâdiselere son vermek istedi. Ancak İran Şâhı bir taraftan anlaşmak üzere hey’etler

gönderirken, diğer taraftan büyük kuvvetlerle Revan üzerine yürüdü. Şah’ın elçi

göndermekteki maksâdının Osmanlı hükûmetini yanıltmak ve oyalamak olduğu anlaşıldığından

elçi ve maiyeti Mardin Kalesine hapsedildi. Osmanlı kuvvetleri, İran Seraskeri Ahmed Paşa

ile Erzurum Vâlisi ve Revan Seraskeri Hekimoğlu Ali Paşa kumandası altında iki koldan

harekete geçti. 30 Temmuz 1731’de Kirmanşah alındı. 15 Eylülde Kûrican Sahrasında İran

kuvvetleri bozguna uğratıldı. Urmiye ve Tebriz ele geçirildi. İran Şahının sulh istemesi

üzerine Ocak 1732’de Ahmed Paşa Antlaşması imzalandı. Buna göre Aras Nehri iki devlet

arasında hudud olarak kabul edilirken Revan, Gence, Nahçıvan, Bitlis, Şirvan ve Dağıstan

Osmanlılara; Tebriz, Kirmanşah, Hemedan, Luristan ve Erdelan eyaletleri ise İran’a

bırakıldı. Ancak 1733’te İran’da iktidarı ele geçiren Nâdir Şah, Osmanlıların fethettiği

bölgeleri almak için tekrar savaş açtı. 1735’te Arpaçay’da yapılan muhârebeyi Osmanlılar

kaybetti. Gence, Tiflis ve Revan İran’ın eline geçti.

Osmanlı Devletinin doğuda İran ile mücâdelesinden istifâde eden Avusturya ve Rusya da iki

cepheden harekete geçmişti. Azak Kalesini ele geçiren Ruslar Osmanlı kuvvetlerinin

toparlanmasına meydan vermeden Gözleve, Kılburun ve Urkapı’yı da işgal ettiler. 12 Temmuz

1737’de harekete geçen Avusturya ordusu ise Bosna, Sırbistan ve Eflak’a girdi. Bu

mağlubiyetler ve düşmanın girdiği yerlerde büyük tahribat ve mezâlim yapması Sultan Mahmûd

Hanı son derece üzdü. Sedarete getirdiği Muhsinzâde Abdullah Paşayı Rusya üzerine,

Hekimoğlu Ali Paşayı da Avusturya üzerine sefere memur etti. Muhsinzâde süratli bir

hareketle Özi ve Kılburun kalelerini ele geçirirken, Hekimoğlu Ali Paşa ise Banyaluka’yı

kuşatan Avusturya kuvvetlerine büyük bir darbe indirdi. Yapılan savaşta Avusturya

Page 81: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

kuvvetlerinin asker zayiatı 60 bin idi. Hekimoğlu Ali Paşanın bu zaferi İstanbul’da büyük

bir sevince sebep oldu. Bu zaferler üzerine Avusturya ve Rusya barış istemek zorunda kaldı.

Nihayet 18 Eylül 1739 târihinde Avusturya ve Rusya ile Belgrad Antlaşması imzâlandı.

Avusturya Devleti ile yirmi yedi yıllık, Rusya ile süresiz olan antlaşmaya göre, Belgrad

Osmanlı Devletine kaldı. Avusturya ile Tuna ve Sava nehirleri tabiî hudud kesildi. Ruslar,

Azak Denizi ve Karadeniz’de donanma bulundurmayacaktı. Kazaklar Osmanlı topraklarına, Kırım

Hanlığı da Rusya’ya akın etmeyeceklerdi.

Rusya ve Avusturya devletleriyle antlaşmalar sağlayan Birinci Mahmûd Han yeniden İran

üzerine döndü. Nadir Şah ise bu vaziyet karşısında Osmanlılarla baş edemiyeceğini anlayınca

Kasr-ı Şirin Antlaşması maddeleri üzerinden yeniden antlaşma teklifinde bulundu ve bu istek

kabul edildi (1746). Böylece 1739 Belgrad Antlaşmasıyla batı ve kuzey, 1746 Osmanlı-Avşar

Antlaşmasıyla da doğu hudutlarını emniyet altına alan Birinci Mahmûd Hana muhârebelerdeki

muzafferiyet üzerine Gâzi ünvanı verildi. Mahmûd Han bundan sonra ülkede pekçok îmâr

faâliyetlerinde bulunup, ilim, kültür, sanat sâhalarında çok kıymetli eserler yaptırdı.

Kâğıthâne civârındaki Bahçeköy ile Balaban köyleri arasında geçen iki çayın sularını

toplayan Topuzlu Bendini yaptırdı. Burada toplanan sular, Taksim’deki depodan, Tophâne’deki

Meydan Çeşmesi ile Azapkapı’da Sâlihâ Sultan Çeşmesi ve Beşiktaş, Galata, Kasımpaşa,

Tepebaşı semtlerinin çeşitli yerlerindeki kırk kadar çeşmeye su verildi. Ahâli bol ve tatlı

suya kavuşturuldu. Pekçok saray, kasır inşâ ve tâmir ettirildi. Beşiktaş Sarayının bir çok

kısımlarını ve Bayıldım Kasrını yeniden yaptırdı. Yûşâ Tepesi civârındaki Tokat Köşkünü

donatıp, Hümâyûn-âbâd, Kandilli Sarayını îmâr ettirerek Nevâbâd isimleri verildi.

Kanlıca’da Mihr-âbâd Kasrını yaptırdı. İstanbul’da Ayasofya Câmii içine, Fâtih Câmii

yakınında ve Galatasaray’da olmak üzere üç, Belgrad’da bir kütüphâne yaptırdı. Ayasofya

Câmii Kütüphanesine sarayın hazîne odasından pek nefis, kıymetli, nâdide kitaplar

gönderdiği gibi, devrin devlet adamları da hediyelerde bulunarak dört bin cilt nâdide kitap

toplandı. Ayasofya Kütüphânesine İslâm âleminin en meşhûr hattatlarından Ya’kût-ı

Musta’sımî, Şeyh Hamdullah ve Hâfız Osman hatlarıyla Mushaflar ve hazret-i Osman ve hazret-

i Ali’ye âit olduğu söylenen iki Kur’ân-ı kerîm de kondu. Kütüphânenin masrafını karşılamak

için de Cağaloğlu’nda çifte hamamı yaptırıp, gelirini vakf etti. Ayasofya’ya bitişik aşevi

yaptırıp, huzûrunda tertiplenen merâsimle açıldı. Galatasaray ocağında yaptırmış olduğu

kütüphâneye, saraydan kitaplar gönderip, açılış merâsiminde, kütüphânenin iki tarafına

yaptırılmış olan çeşmelerin hazînelerine şekerli şerbet doldurulup, halka ikrâm edildi.

Nûruosmâniye Câmiinin yapımını başlattıysa da, vefâtından bir yıl sonra tamamlanabildi.

Beşiktaş’da Arap İskelesi Câmii, Rumeli Hisarı’nda İskele Câmii, Üsküdar’da Sultan Mahmûd

Câmii ve Kandilli, Defterdârkapısı, Tulumbacılar odası, Yalıköşkü, Yıldıztepe mescidlerini

yaptırdı.

Birinci Mahmûd Han devrinde, ilim kültür ve sanat faaliyetleri arttı. İkinci defâ matbaa

açıldı. Matbaa ve hattâtların artan kâğıt ihtiyâçlarının karşılanması için Yalova’da kâğıt

fabrikası kuruldu.

Ülke içinde ve dışında Osmanlı Devletine azamet devri yaşatan Birinci Mahmûd Han, 13 Aralık

1754 târihinde Cumâ selâmlığı yapıp, Cumâ namazını kıldıktan sonra vefât etti. İstanbul’da

Yeni Câmii yanındaki Turhân Sultan türbesine defn edildi. Çok zekî, anlayışlı, hamiyetli,

lütufkâr ve merhâmetli idi. Askerî ıslâhât taraftarıydı. Askerî kitaplar yayınlattı. Lütuf

ve merhâmeti çok olduğundan, devrindeki İstanbul yangın ve zelzelesinde zarar görenlerin

ızdırâbına samîmiyetle ortak olup, yanan, yıkılan yerlerin yeniden yapılması için çok

yardım etti. Devlet adamları ile memurları kontrol ettirdi. Faaliyetleri ciddiyetle tâkib

ettirip, zamânın ve memleketin durumuna göre icrâatlarda bulunurdu. İlim, sanat, edebiyât

meclislerindeki sohbetlere katılır ve Sebkâti mahlâsıyla şiirler yazardı.

Page 82: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

3. Osman HanPadişahlık Sırası 25

Saltanatı 3 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 90

Cülûsu 27 Ocak 1595

Babası Sultan İkinci Mustafa

Annesi Şehsuvâr Sultan

Doğumu 2 Ocak 1699

Vefâtı 30 Ekim 1757

Kabri İstanbul Turhan Vâlide Sultan Türbesindedir

Osmanlı sultanlarının yirmi beşinci ve İslâm halifelerinin doksanıncısı. Sultan ikinci

Mustafa Hanın oğlu olup, 2 ocak 1699'da Şehsüvar Sultandan doğdu. Şehzâdeliğinde mükemmel

bir eğitim görerek büyüdü. Zamânını, din, edebiyât ve tıb kitaplarını okuyarak kendisini

yetiştirmekle geçiren üçüncü Osman, 13 Aralık 1754 târihinde ağabeyi Birinci Mahmûd Hanın

vefâtı üzerine sultan oldu.

Sultan üçüncü Osman, 2 ocak 1755'te Eyüp Câmiinde kılıç kuşandı. O devre kadar, yeni

pâdişâh tahta çıktığı zaman mukâtaa, timar ve zeâmet sâhiplerinin beratları yenilerek bir

cülûsiye vergisi alınırdı. Hazine dolu olduğu için, Sultan Osman bu vergiyi affetti. Ayrıca

emeklilere de cülûs bahşişi dağıttı. Sultan üçüncü Osman'ın tahta çıktığı 1755 kışı çok

şiddetli geçti. Haliç dondu ve deniz yol oldu. Osman Hanın saltanatı huzur ve sükûnla

başladı. Belgrad Muâhedeleyiyle başlayan sulh dönemi devâm etti. Rus sınırındaki bâzı

olaylar, Rusya ile bir ihtilâfa yol açacak gibi göründü ise de, iki tarafda da sulh

bozulmadı. hudutlarda bâzı ayaklanmalar oldu. Mısır'da Memlûklar başkaldırdılarsa da

olaylar kısa sürede bastırıldı. Üçüncü Osman Han bu olaylarda ihmâli görülen Veziriâzam

Bahir Mustafa Paşayı azlederek yerine Birinci Mahmûd zamânında iki defâ sadrâzamlık yapmış

olan Hekimoğlu Ali paşayı getirdi. (15 Şubat 1755) Fakat Hekimoğlu, kısa bir süre sonra

sadâretten alınarak, yerine başdefterdâr Nâili Abdullah paşa getirildi. Nâili Abdullah paşa

da üç ay gibi kısa bir süre sonra azledilerek yerine silâhtar Bıyıklı Ali paşa tâyin

edildi. Bu sırada İstanbul târihinin en büyük yangını oldu. 28 Eylül 1755'te Hocapaşa

semtinde çıkan yangın, dört kola ayrılarak büyük bir âfet hâline geldi. Yaklaşık otuz altı

saat süren yangın sonunda Paşakapısı da yandığından, sadâret dâiresi bir müddet Kadırga

Limanındaki Esmâ Sultan sarayına nakledildi.

Sadrâzam, silâhtar Ali paşanın rüşvet aldığını anlayan sultan üçüncü Osman, Ali paşayı 25

Ekim 1755'te görevden azlederek cezâlandırdı ve yerine yirmi sekiz Çelebizâde Said Mehmed

Efendiyi getirdi. 6 temmuz 1756'da, Sultan üçüncü Osman devrinin ikinci büyük yangını oldu.

Bu yangın İstanbul'un dörtte üçünü kül hâline getirdi. Cibâli taraflarında başlayan yangın,

on üç kola ayrıldı. Unkapanı, Süleymâniye tarafları, Vefâ'dan itibâren Şehzâdebaşı, eski

yeniçeri odaları, Langa tarafları, Zeyrek, Saraçhâne, Etmeydanı, Aksaray, Dâvutpaşa

iskelesi, Fâtih, Sultanselim, Ali paşa çarşısı, Ayakapısı semtleri harâbe hâline geldi.

Yangının ardından, İstanbul'un yeniden inşâsı için büyük bir imâr faaliyeti başladı.

Sultan üçüncü Osman, fakirlere, düşkünlere çok acıyıp, onlara karşı dâima cömert ve

şefkâtli davranırdı. Tebdil-i kıyâfetle İstanbul'da dolaşıp, halkın dertleriyle bizzat

alâkadar olurdu. Haksızlıkların önüne geçip, tâmiri mümkün olanları tâmir ederdi. Müslim ve

gayri müslimlerin kıyâfet ve nizâmını ve davranışlarını dikkatle tâkip etti. Yalan ve

Page 83: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

rüşvetle amansız bir şekilde mücâdele etti. Kim olursa olsun rüşvetçiyle yalancıyı aslâ

affetmedi. Kadınların dikkat çekici kıyâfetlerle sokağa çıkmalarını yasakladı. İmâr

faaliyetlerine önem vererek Üsküdar'da ihsâniyye Câmii ve İhsâniyye Mescidini yaptırdı.

Ağabeyi birinci Mahmûd Hanın başlattığı câmi inşâsını bitirerek Nûru Osmâniye adı ile

ibâdete açtı. Câminin yanına medrese, kütüphâne, imâret, sebil ve çeşme de yaptırıp

tâmirâtı ve masraflarının karşılanması için vakıflar tesis ettirdi. Midilli Adası Siğri

Limanında, Malta korsanlarına karşı bir kale inşâ edilerek tahkim edildi. Bâbıâlinin inşâsı

tamamlandı. Ahırkapı Feneri de Sultan Üçüncü Osman devrinde yapıldı.

Page 84: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

3. Mustafa HanPadişahlık Sırası 26

Saltanatı 16 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 91

Cülûsu 30 Ekim 1757

Babası Sultan Üçüncü Ahhmed Hân

Annesi Mihrimah Sultan

Doğumu 28 Ocak 1717

Vefâtı 21 Ocak 1774

Kabri İstanbul Lâleli Camiî'ndedir

Yirmi altıncı Osmanlı sultanı. İslâm halifelerinin doksan birincisidir. 28 Şubat 1717'de

İstanbul'da doğdu. Babası Üçüncü Ahmed Han, annesi Mihrişâh Sultandır. Şehzadeliğinde iyi

bir eğitim ve öğretim gördü. Yüksek din ilimleri, edebiyât, târih, coğrafya, askeri

bilgileri devrin meşhur âlimlerinden tahsil etti. Üçüncü Mustafa Han, Üçüncü Mustafa Hanın

vefâtıyla 30 Ekim 1757'de hükümdar oldu. Çalışkan ve azim sâhibiydi. Devlet işlerini iyi

tâkip ederek, mâli ve askeri sahâlarda ıslâhatlar yapmak istedi. Saltanatının ilk yılları

sulh ve sükûn içinde geçti. İlk sadrazamı Koca Râgıb paşayı tahta çıkışından vefâtına kadar

vazifesinde tuttu. Avrupa devletleri arasında cereyân eden (1756-1763) ''Yedi Yıl

Harbleri''nde müttefiklerden her biri Osmanlı Devletinin kendi safına katılmasını teklif

etti. Prusya ve Fransa ittifaklarına katılmaları hâlinde, siyasi, askeri ve mâli vaadlerde

bulundular.

Teklifleri dikkatle tâkip eden Mustafa Han ve devlet adamları, ittifak sâhiplerinin

menfaâkar ve plânlı hareketlerini yerinde teşhis edip, onları ustalıkla oyaladılar. Süratle

ordunun, donanmanın techizine ve yenilenmesine, mâliyenin iyice düzeltilip, takviyesine

başlanıldı. Hudutdaki Hotin, Bender ve Özü kaleleri ihtiyaten takviye kuvvetlerle tahkim

edildi. İstanbul'da bulunan Baren de Tott, Tophâneyi tanzim etmekle vazifelendirildi. Baren

de Tott, Tophâneyi ıslah ederek yeni toplar döktürdü. İstanbul ve Çanakkale boğazlarının

tahkim ve müdâfaası için boğaz içindeki kalelerin plânlarının tanzimiyle Hasköy'de yeni bir

top dökümhânesi yapılması, orduda kullanılan kayık köprü sisteminin tâdili ve top

arabalarının yeni tertip üzere düzenlenmesi gibi yenilikler yapıldı. Üçüncü Mustafa Han

yapılan işleri bizzat kontrol eder ve görürdü.

Avrupa'da Yedi Yıl Harpleri bitip, iki ayrı ittifaktan olmalarına rağmen, Prusya ve

Rusya'nın antlaşmasıyla, Lehistan paylaşıldı. Rus işgâl ve zulmüne karşı hürrüyet ve

istiklâlin vazgeçilez savunucusu Osmanlı Devletinden yardım isteyen Leh milliyetçileri

(Polonezk) Osmanlı hu^dûdundan geçerek Balta'ya sığındılar. Bunları, rus ordusunun tâkip

etmesi ve tecâvüz etikleri topraklarda Lehlilerle berâber Osmanlı ahâlisini de kılıçtan

geçirip, kasabayı yakıp yıkmaları 18 Eylül 1739'da Belgrad'da kabul edilen süresiz Osmanlı-

Avusturya- Rusya Antlaşmasının bozulmasına sebep oldu. Osmanlı Devletinin hükümdarlık

hakkını korumak, Rusya'nın Lehistan'a yerleşmesine engel olmak ve sahte beyânatlarla

Lehistan işgâlini dünyâ kamuoyunun da geçiştirmeye çalışıp dostu Kont Stanislaw Doniatowski

vâsıtasıyla Balta da zulüm yaptıran Rus Çariçesi İkinci Katerina'ya haddini bildirmek için

toplanan divanda Rusya'ya sefer için karar verildi. 8 Ekim 1768'de Rusya'ya savaş açıldı.

Rusya'da bulunan Osmanlı ticâret heyetinin iâdesi için İstanbul'daki Rus sefiri Obreskoff

Yedikule'de hapsedildi. Osmanlı Devletine tâbi Kırım Hanı Kırım- Giray'ın orduları 1769

Page 85: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Şubatında Güney Rusya'ya girerek Rusları yendi ve yüz binden çok esir alarak, döndü.

Târihte ahlaksızlığı ile meşhur olan Çariçe Katerina Kırım- Giray Hanı, Bağçesaray şehrinde

saray hekimi olan bir Rum doktoru vâsıtası ile zehirleterek öldürttü. 27 Mart 1769'da

serdâr-ı ekrem vazifesiyle Rus seferine çıkan Sadrazam Yağlıkçızâde Mehmed Emin paşa, 1

Mayıs 1769'da ilk Hotin Zaferini kazandı.

Lehistan'ı himâye için girişilen savaşta BirinciHotin Zaferinin ardından tekrar saldıran

Ruslara karşı 12 Ağustos 1769'da Hotin'de ikinci bir zafer daha kazanıldı. Yağlıkçızâde'den

sonra sadrazamlığa getirilen Moldovanlı Ali paşa, Rus seferine serdâr tâyin edildi. Ali

paşa, Turla Nehrinden orduyu geçirirken köprünün yıkılmasıyla büyük bir fâcia meydana

geldi. Ayrıca yeniçerilerin artan itâatsizliği ile muhârebelerden kaçması, ateşli

sşlahların gereği gibi kullanılmamasından, rus orduları Kırım Hanlığı topraklarına ve

Romanya'ya girdi. 21 Eylül 1769'da Hotin Rusların işgâline uğradı. İngiltere ve Fransa'nın

askeri yardım ve siyasi desteğiyle, Baltık Denizinden gönderilen Rus Donanması Cebelitârık

Boğazını geçerek Akdeniz'e girdi. Bununla, Çar Deli Petro (1682- 1725) tarafından

sistemleştirilen sıcak denizlere inme projesi Batıdan da destek ve yardım görmüş oldu. Bir

Osmanlı ülkesi olan Mora Yarımadasında ortodoksluğun hâmisi rolüyle slavlık propagandası

yapan Rus donanmasındaki subaylar, Koron, Modon, Navarin, Patras, Anabolu, Tripoliçe,

Kalamota ve Isparta'da âsi Rumlar ile işbirliğine girerek, buradaki Müslüman ahâliye

müttefükleri Avrupa devletlerince de tepki gören vahşice katliamlar yaptırdılar. Bunun

üzerine Mora Serdarlığına tâyin edilen Kaptan-ı Deryâ Mandalzâde Hüsâmeddin paşanın Mora

çıkartmasıyla Rumlar geri çekilip, yetmiş bin kişilik Maynot- Rum ordusu, Tripoliçe'de 9

nisan 1770'de bozuldu. Hüsâmeddin paşaya ''Mora Fâtihi'' ünvânı verilip, bölgedeki âsiler

temizlendi. Ruslar geri çekildi. Akdeniz'deki Rus donanmsı, Osmanlılar tarafından devamlı

tâciz edildiyse de fırsatlardan istifâde eden Ruslar, İngiliz subaylarının da yardımı ile

Çeşme limanındaki Osmanlı donanmasını yaktılar.

Osmanlı donanması yanarak imhâ olunca İngiliz amirali ve Rus donanma komutanı, Boğazları

tehdit etmek istediler. Fakat tahkim ve müdâfaadan ürkûp, cesâret edemediler. Çeşme

fâciasından sonra, tuna boyundaki Kartal ovasında bulunan Osmanlı ordusu Yeniçerilerin

itaatsizliği yüzünden 1 Ağustos 1770'de bozguna uğradı. 1771 yazında Kırım'ın işgâlinden

başka General Tatloben idâresindeki Rus ordusu Ahıska bölgesinde bozguna uğrayıp, geri

çekildi. 2 Ağustos 1771'de Özü (Kırım) 12 Eylül 1771'de Yerköyü (Romanya), 29 Haziran

1773'te Varna (Bulgaristan), zaferleri kazanıldı. Sultan Üçüncü Mustafa Han, bei yıldan

beri devâm eden Rus seferini neticelendirmek için hazırlanırken, 21 Ocak 1774'te vefât

etti. 1768- 1774 Osmanlı- rus Harbi, Birinci Abdülhamid Han devrinde, zafer kazanılmasına

bakılmaksızın, 21 Temmuz 1774'te imzâlanan Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla aleyhte

neticelendi. Üçüncü Mustafa Han devrinde, Osmanlı ülkesi içeride sulh ve sükûn içindeydi.

22 Mayıs 1766 İstanbul zelzelesinden başka tabii afet olmadı. Osmanlı Rus Harbi esnâsında,

Mısır'da Kölemenli Cin Ali Beyin Suriye, Filistin ve Arabistan'daki isyânı, 1 Mayıs 1773'te

Sâlihiyyr'de mağlubiyetiyle bastırıldı. Balkanlarda Rus yayılma siyâsetinde ortodoksluğun

hâmisi rolüyle Mora'da Slavlık prapagandası yapılıp, ,syân çıkarıldı. Kısa zamanda

bastırılıp, Osmanlı ordusunun 9 nisan 1770 zaferiyle neticelendirilerek, bölgede sulh ve

sükûn sağlandı. Dış politikada, devletlerin büyük menfaatları karşılığı teklif ettikleri

siyâsi ve askeri ittifaklar kabul edilmedi. Osmanlı-Rus Harbinde de görüldüğü gibi ittifak

tekliflerinin samimiyetsizce ve menfaâtkar olduğu meydana çıktı. Lehistan (Polonya)

milliyetçilerinin ''Türk atları Vistül'de'' sulanmadıkça Polonyalılara hürriyet yok sözü

Osmanlılardan yardım istemelerinden kalmıştır.

Bütün Osmanlı sultanları gibi yüksek din ve fen ilimlerinde devrin en iyi hocalarından ders

görerek yetiştirilen Üçüncü Mustafa Han, dindâr, âdil, çalışkan, âzimli hamiyetli, metin,

hassas ve ilme, âlimlere hürmetkârdı. Devrin âlimleri seviyesinde ilmi vardı. Güzel konuşur

Page 86: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

ve yazardı. ''Cihângir'' mahlasıyla yazdığı şiirleri vardır. Çok kitap okurdu. Dış

ülkelerden yazılmış kitapları da getirdir, incelerdi. Doğu ve Batı kültürüne vâkıftı.

Yapılan icrâatları bizzât yerinde kontrol ederdi. Askeri ve donanmayı teftiş etmeyi, tebdil

gezmek, ata binmek, avlanmak ve gezi yapmayı severdi. Askeri, idâri ve mâli birçok

ıslahatlarda bulundu. Çok hayırseverdi. Âlimlere ve ahâliye cömertçe ihsânlarda bulunurdu.

Süveyş'te kanal açmak, Sakarya Nehrini, Sapanca Gölü üzerinden İzmit Körfezine bağlamak

gibi düşünceleri vardı.

Birçok hayır müessesesi, askeri ve sivil eser yaptırdı. Lâleli Câmii ve yanındaki türbesi,

Çakmakçılar'da kendi adıyla bir câmi, Kadıköy'de İskele câmi Paşabahçe'de İncirliköy Câmii,

Üsküdar'da Ayazma Câmii ve zelzelelerde hasara uğraması üzerine yenilediği Fâtih Câmii,

yaptırdığı eserlerden bâzılarıdır. 1773'te Deniz Harp Okulunun temelini teşkil eden

Mühendishâne'i Bahr-i Hümâyun ve teknik üniversite mâhiyetindeki Mühendishâne-i Berr-i

Hümâyun açıldı. Zamânında Tüfeklere süngü takıldı. Islahatçı bir hükümdâr olan Üçüncü

Mustafa Hanın icraatlarını oğlu Üçüncü Selim Han (1789- 1807) devâm ettirdi.

Page 87: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

1. Abdülhamid HanPadişahlık Sırası 27

Saltanatı 15 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 92

Cülûsu 21 Ocak 1774

Babası Sultan III. Ahmed Hân

Annesi Rabia Şermi Sultan

Doğumu 20 Mart 1725

Vefâtı 7 Nisan 1789

Kabri İstanbul Sirkeci Birinci Abdulhamid Hân Türbesindedir

Osmanlı padişahlarının yirmi yedincisi ve İslâm halifelerinin doksan ikincisi. Sultan

Üçüncü Ahmed'in oğludur. Annesi Râbia Hâtun'dur. 20 Mart 1725 günü Topkapı Sarayında

(saray-ı Cedid) doğmuş ve Ocak 1774 târihinde ağabeyi Sultan Üçüncü Mustafa'dan sonra

padişah olmuştur.

Birinci Abdülhamid Han, tahta çıktığı zaman devlet buhran içerisindeydi. Tahta çıkışından

evvel başlamış olan Rus Harbi devam ediyor ve birçok eyalette de isyanlar başgöstermiş

bulunuyordu. Mali sıkıntı da mevcuttu. Birinci Abdülhamid Han bu güçlükleri başarıyla

yenecek kudrette bir padişahtı. Saltanatı müddetce bu zorluklarla mücadele etti. İyi

niyetli, dindar, gayretli bir insandı. Rus Harbine devam kararı verdi.

Çünkü düşmana karşı hiç olmazsa bir muharebe kazanarak sulh yapmak istiyordu. Fakat Osmanlı

ordusu Kozluca'da yenilmiş ve Serdar Muhsinzâde Mehmed Paşanın yanında ancak 12000 kişi

kalmış diğerleri dağılmıştı. Bu vaziyette Rusya'nın sulh şartlarını kabul etmekten başka

çare yoktu. Türk temsilcileri Ahmed Resmi ve İbrâhim Münib efendilerle Rus temsilcisi Prens

Repnin arasında 21 Temmuz 1774'de küçük Kaynarca Antlaşması yapıldı. Bu antlaşmaya göre

Kırım, Kuban ve Bucak yanlız dini bakımdan halifeye bağlı olmak üzere müstakil oluyor;

Yenikale, Kerç, Azak, Kılburun kaleleri Rusya'ya geçiyordu. Eflâk, Boğdan ve Cezâyir-i

Bahr-i Sefid sahili gibi savaşta Ruslar tarafından işgâle uğramşı yerler ise Osmanlı

Devletine geri veriliyordu. Kaynarca Antlaşmasının ağırlığını artıran en önemli maddesi,

Rusların Türk topraklarındaki Ortodokslar üzerinde bir çeşit himaye hakkı iddiasında

bulunabilecek tarzda hazırlanmış olanıdır. Antlaşmadan hemen sonra Avusturya, Osmanlı

Devletinin zâfiyetinden faydalanarak Boğdan Beyliğine bağlı Bukaniva'yı işgâl etti. (1775)

Saltanatın başında böyle kahredici bir durumu kabul ile barışı sağlayabilen Birinci

Abdülhamid, savaş zamanında devletin çeşitli bölgelerinde çıkmış isyanları bastırmak ve

askeri sahada ıslahatta bulunmak durumundaydı. İsyanları bastırmak üzere Kaptan-ı Deryâ

Cezâyirli Hasan Paşa ve ıslahat yapmak için de sadrazam Halil Hamid Paşa

görevlendirildiler.

Kapıkulu'nun bâzı ocaklarının ıslahı için Fransa'dan mühendisler getirtilmiş, Mühendishâne-

i Berri-i Hümâyûn (Devlet Kara Mühendishânesi) kurulmuş, yüzüstü bırakılan metruk haldeki

İbrâhim Müteferrika matbaası tekrar açılmıştır. Birinci Abdülhamid devrinde yapılan hayırlı

işlerden birisi de, yerli malı kullanılmasının mecburi hâle getirilmesidir. Diğer taraftan

Anadolu'da çeşitli karışıklıklar çıkmıştı. Her vilâyette bir âsi hüküm sürüyordu. Hele

kapısız levent denilen binlerce âsi Anadolu'yu yakıp yıkıyordu. Şam ve Mısır'da isyanlar

başgöstermiş, İranlılar osmanlı topraklarına saldırarak pekçok yeri kendi topraklarına

katmışlardı. hicaz'da ayaklanmalar birbirini takip etmişti. Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla,

Page 88: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Osmanlılarla Ruslar arasında tam bir sulh temin edilememiş, yanlız bir çeşit müterâke hâsıl

olmuştu. Bu antlaşma her iki tarafı da tatmin etmemişti. Osmanlılar olsun, Ruslar olsun

Kırım üzerinde daha çok hakka sahib olmak istiyorlardı. Nitekim Kırım'da bağımsızlık ilan

edildiğinde devlet Giray Han, Bâbıâli ile eski bağlılığın korunmasına tarafdardı. Bunun

üzerine Ruslar, asker sevkedip kendi adamlarından Şâhin Giray'ı, han seçtirmişlerdi.

Böylece Kırım Hanının tâyininde çıkan anlaşmazlık, iki devleti yeni bir savaşa götürürken,

Fransızların yardımıyla Haliç Aynalıkavak Kasrında 10 Mart 1779'da bir antlaşma

imzâlanmıştır. Küçük Kaynarca Antlaşmasının bazı maddeleriyle ilgili olan bu antlaşma

Aynalıkavak Tenkihnâmesi adıyla anılır. Tenkihnâmeye göre, Kırım bağımsız kalacak ve Ruslar

buradan askerlerini çekecek; buna karşılık, Osmanlılar da Şâhin Giray'ın hanlığını kabul

edeceklerdi. Kafkaslardan güneye kadar Rus hâkimiyetinin artmasını Osmanlı Devleti için

büyük tehlike olarak gören Birinci Abdülhamid Han ve Devlet adamları, Kafkasya'nın bazı

bölgelerini Türk nüfûsu altına almayı tasarladılar. Bu sebeple Soğucak ve Anapa kalelerinin

tahkim ettiler. Buradaki Çerkez kabilelerini itâat altına almaya çalıştılar.

Şuursuz olarak Rus tarafdarlığı yapan Şâhin Giray aleyhinde Kırım'da isyân çıkınca, Ruslar

buraya hemen asker gönderdiler. Binlerce Müslümanı şehit ettikten sonra yine Kırım'ı Şâhin

Giray'a bırakarak geri çekildiler. Daha sonra yeni bir bahâneyle tekrar Kırım'a girerek

memleketi Rusya'ya bağladılar. (1784) Bunun üzerine, tekrar bir Osmanlı-Rus savaşı

tehlikesi doğdu. Osmanlı ordusu harbe hazır değildi. Bu sebepten Sultan Abdülhamid Han

antlaşmayı bozmak istemedi. Rusya ile birkaç yıl gerginlikten sonra Koca Yûsuf Paşa

sadrazam oldu. Aslında 1781'de Rusya, Avusturya ile beraber bir tasarı hazırlamış ve bu

tasarıya göre de Osmanlı Devletini taksime karar vermişlerdi. Yeni Sadrazam, Rusya ile

mutlaka savaşmak istiyordu. İkinci Katerina'nın gösteri yaparak Kırım'ı ziyâret etmesine ve

Avusturya imparatoru ile görüşme yapmasına Bâbıâli artık tahammül edemiyordu. Rus elçisi

Sad'arete çağrılarak Kırım'ın iâdesi istendi. Elçinin uygun cevap vermemesi üzerine

Rusya'ya savaş ilan edildi. Rusların idâresi altındaki Kılburun Kalesine hücum ile 1786-

1792 Osmanlı-Rus savaşı başlamış oldu. Avusturyalılar da savaş açmadan Belgrad ve

Sırbistan'a taarruz ettilerse de bir sonuç alamadılar. bu vaziyet karşısında yalnız

Ruslarla başa çıkamazken, iki düşmanla birden karşılaşılıyordu. Serdar-ı Ekrem Sadrazam

Koca Yûsuf Paşa, önce Avusturya derdini halletmek istedi. Avusturya imparatoru İkinci

Josef'in saldırılarını önledikten sonra sınır aşılarak düşman kendi topraklarında ağır

yenilgiye uğratıldı. İkinci Josef güç belâ kaçabildi. Fakat Rus cephesindeki savaş aleyhte

gelişiyordu. Kısmi başarılar Özi Kalesini kurtarmaya yetmedi. Özi Kalesi Ruslar tarafından

alınınca târihin en büyük mezâlimine uğradı. Mâsum ve günahsız çocuklar, genç ve ihtiyar

kadınlar dâhil 30 bin civârında insan vahşice öldürüldü.

Sadrazam, Özi Kalesinin düştüğünü bildiren ve yapılan mezâlimleri dile getiren telhisi

okurken, padişah, kederinden felç olup çok geçmeden vefât etti. (28 Mart 1789) Birinci

Abdülhamid Han, devlet işleriyle yakından ilgilenir, her konuda düşüncelerini dikte ederek

vezirlere bildirirdi. Saltanatı boyunca hep liyâkatlı sadrazam, ehil adam aramış ve onlara

yetki verip ıslahatların yapılmasına uğraşmıştır. Halil Hamid Paşa, sadrazamlarının en

değerlisidir. Abdülhamid Han, halka karşı merhametli ve çok dindar bir padişahtı. Halk

arasında kerameti dahi yaygındı. Oğullarından ikisi, Dördüncü Mustafa ve İkinci Mahmud,

padişah olmuşlardır. Birinci Abdülhamid Han, Eminönü Bahçekapı'daki imâretin karşısındaki

türbede yatmaktadır. Bu türbede, Yeni Cami tarafındaki duvardaki dolapta Resul

aleyhisselâmın mübârek ayaklarının izleri bulunan taş vardır. Sultan Birinci Abdülhamid

Hanın, Beylerbeyi'nde bir cami ve mektep, Bahçekapı'da bir sebil, bir imâret, bir kütüphâne

ve bir türbe (şimdi bunlarınyerinde Dördüncü Vakıf Han vardır) Emirgân'da bir cami ile

çeşme ve Medine'de yaptırdığı bir medrese başlıca eserleridir.

Page 89: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

3. Selim HanPadişahlık Sırası 28

Saltanatı 18 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 93

Cülûsu 7 Nisan 1789

Babası Sultan Üçüncü Mustafa Hân

Annesi Mihrişah Sultan

Doğumu 24 Aralık 1761

Şehâdeti 28 Temmuz 1808

Kabri İstanbul Lâleli Camiîndedir

Osmanlı sultanlarının yirmi sekizincisi, İslâm halifelerinin doksan üçüncüsü. Sultan Üçüncü

Mustafa Hanın oğlu olup, annesi Mihrişah Sultandır. İstanbul’da 24 Aralık 1761 târihinde,

Topkapı Sarayında doğdu. Şehzâde Selim’in doğumunda yedi gün, yedi gece “Şehrâyîn”, üç gece

de Deniz Donanmasında tertiplenen merâsimlerle büyük şenlikler yapıldı. Şehzâdeliğinde

sarayda mükemmel bir eğitim, öğretim gösterilip, terbiye edilerek yetiştirildi. Yüksek din

ve fen ilimleri, Arapça ve Farsça öğrendi.

Veliahd Selim, devam etmekte olan Osmanlı-Avusturya-Rus Harbinde cephelerden gelen acı

haberlere dayanamayan amcası, Birinci Abdülhamid Hanın vefâtıyla 7 Nisan 1789 târihinde

Osmanlı Sultanı oldu. İçte ve dışdaki meseleleri hâl etmek için yüksek devlet memurlarının

katıldığı, 16 Mayıs 1789 târihinde büyük bir dîvân toplantısı yaptı.

Dîvânda devlet meselelerinin halli için herkesin fikirlerini söylemesini istedi. Dîvândan

sonra idârî, mâlî, siyâsî ve askerî meselelerin halli için tâlimat verdi. Avusturya ve

Rusya ile harplerin devâmına karar verildi. Mâliyenin düzelmesi için, sarayda bulunan altın

ve gümüş eşyânın büyük bir kısmı paraya çevrilmek üzere, darphâneye gönderildi. Merkez ve

eyâletlerdeki halk da Sultan Selim Hana yardımcı olmak ve saraya uymak için, altın ve

gümüşlerini devlete teslim etti. Saray ve halkın yardımlarıyla cepheler takviye edildi.

Fransa ve İspanya sefirleri sulh; Prusya, Kırım’ın kurtarılması için antlaşma; İsveç ise

Rusya’ya karşı yardım talebiyle harp teklif ettiler.

Sultan Selim Han, cephelerdeki harbin devâmını istedi. İsveç ile Rusya’ya karşı 11 Temmuz

1789 târihinde Beykoz İttifak Antlaşması imzâlandı. 1788 yılından beri devam eden Osmanlı-

Avusturya harplerinde, Serasker Kemankeş Mustafa Paşa, takviye kuvvetlerle Yaş’tan Rus

ordusuna karşı sefere giderken, Foksan’da Avusturya ordusunun âni taarruzuna uğradı.

Arnavutların ihânetiyle Osmanlıordusu, 1 Ağustos 1789 târihinde Foksan’da bozuldu.

Avusturyalılar, Belgrat’a kadar ilerleyip, 8 Ekimde şehir düştü. 31 Ocak 1790’da Prusya ile

Avusturya ve Rusya’ya karşı ittifak anlaşması imzâlandı. Prusya’nın arabuluculuğuyla

Avusturya ile devam etmekte olan harbe son verilmesi kararlaştırıldı. Fransız İhtilâlinin

Avrupa’da sebep olduğu hâdiseler üzerine, İngiltere ve Prusya’nın müdâhalesiyle Rusya da

antlaşmaya taraftar hâle getirildi. Avusturya ile 4 Ağustos 1791 târihinde Ziştovi

Antlaşması imzâlandı. Antlaşmaya göre; Avusturya 1788-1791 harbinde aldığı yerleri Osmanlı

Devletine geri verecekti. Rusya ile 1787’den beri Kafkasya ve Balkanlar’da devam eden harp,

9 Aralık 1792 târihli Yaş Antlaşmasıyla neticelendi. Osmanlı Devleti, Rusya ile Avrupa’da

Dinyester Turla Nehri, Kafkasya’da Kuban Nehri hudut kesildi. Osmanlı Devleti, Ziştovi ve

Yaş Antlaşmalarıyla, en az kayıpla harbe son verip, büyük mâlî külfetlerden kurtulmuştur.

Avusturya-Rus harplerinin antlaşmalarla halli sonrasında; Avrupa devletlerinin 1789 Fransız

Page 90: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

İhtilâli’nin etkisiyle, ülkelerinde meydana gelen hâdiselerle uğraşması, Osmanlı Devletini

geçici bir sulh devrine soktu.

Sultan Selim Han, devletin dışta sulh devrine girmesiyle; veliahtlığından beri düşündüğü

ıslâhatların icraatına geçti. Osmanlı Devleti için lüzumlu askerî, idârî, iktisâdî, ticârî

ve sosyal ıslâhatları Nizâm-ı Cedid adıyla tatbikat safhasına koydu. Son sefer ve

harplerdeki mağlûbiyet ve kesin netîce alınamaması, askeriyenin ıslâhını daha fazla

gerektiriyordu. Sultan Selim Han, devlet adamlarından aldığı lâyihalarla 24 Şubat 1793

târihinde, modern tarzda, yeni bir orduyu Nizâm-ı Cedid adıyla kurdu.

Nizâm-ı Cedid ordusunun masraflarının karşılanabilmesi içinİrâd-ı Cedîd Defterdarlığı

kurulup, eski sadâret kethüdâlarından Mustafa Reşîd Efendi de bu işle vazifelendirildi.

Levend çiftliğinde kışla kurulup, yeni ordu hemen tâlime başlatıldı. Nizam-ı Cedîd ordusuna

getirilen yenilik ve tâlimler, Yeniçerilere de tatbik edilmek istendi. Ancak Yeniçeriler,

yenilik ve tâlimleri kabullenmeyerek, birkaç ay sonra eğitimi terk ettiler. Ordunun teknik

sınıfları takviye edilerek; humbaracı, lağımcı, topçu ocakları için yeni kânunlar yapıldı.

1794’te Teknik Üniversite mâhiyetinde Sütlüce’de Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn kuruldu.

Okulun öğretim üyesi, kitap, ders âlet ve edevatları yurtiçi ve dışından bütünüyle

karşılandı. Nizâm-ı Cedîd ordusu yetiştirilmek üzere Ankara, Kayseri ve Konya’da teşkilât

kurulup, askerin mevcudu artırılmaya çalışıldı.

Mülkî ıslâhat da yapılıp, Anadolu ve Rumeli toprakları, yirmi sekiz eyâlete ayrıldı.

Âyanların eskiden olduğu gibi halk tarafından seçilmesi kânun hâline getirildi. Resmî

dâirelere tâlimat gönderilerek, yazışmalara, kullanılan dile, tâbirlere dikkat edilmesi ve

halkın işlerinin sür’atle tâkip ve yerine getirilmesi istendi. İlmiye ricâli(ileri gelen

devlet adamları) için yeni nizâmnâme yayınlandı. İlmî eserler yazılıp, pekçok kitap tercüme

edilerek, yayınlandı. Ticârî ve iktisâdî sahada yenilik yapılıp, Zahire Nazırlığı kuruldu.

Tecdid-i Kânun-i Tımar ve Zeamet kânunuyla, harbe katılmayan tımar ve zeâmet sâhiplerinden

topraklarının geri alınması esâsı getirildi.

Gayri müslim esnaf ve tüccardan bâzıları vergi ve yurt dışına para kaçırmak ve Osmanlı

ülkesinde oturduğu halde, yabancı devlet tebaasına giriyorlardı. Bu durum ve paranın

dışarıya çıkarılmasına karşı tedbir alındı. Avrupa devletlerine daimi elçilikler kurularak,

1793’te ilk tâyinler yapıldı. Avusturya, Fransa, İngiltere ve Prusya merkezlerine

gönderilen elçiler; bulundukları memleketlerin yalnız siyâseti ve diğer devletlerle olan

münâsebetleri hakkında bilgiler toplamakla kalmadılar. Aynı zamanda, oraların kültürleri,

her türlü ilerleme ve gelişmeleri hakkında bilgiler toplayıp, rapor hâlinde İstanbul’a

gönderdiler.

Avrupalılar ve Rusya’nın kışkırtmasıyla Balkan kavimleri, İngilizlerin teşvikleriyle

Arabistan’da Vehhâbi Bedevîler, Ortadoğu’da Dürzî veMarunîler, Kölemen Beğleri,Rumeli’de

kânun kaçaklarından meydana gelen eşkiyânın koruyucusu Kırcalılar da denilen Dağlı

Eşkiyası, devlete âsi olup, isyan çıkardılar. Bu meselelerin halli için teşebbüs edildiyse

de, Fransa’nın Balkanlar, Akdeniz, Kuzey Afrika, Mısır, Filistin ve Suriye’deki

faaliyetleri ardından Napolyon Bonapart’ın 1798’de âni harekâtla Mısır’a asker çıkarması

sebebiyle bütünüyle tam bir hal çâresi bulunamadı.

Sultan Selim Hanın hükümdarlığının üçüncü ayında çıkan Fransız İhtilali’yle, Avrupa

devletleri Fransa’ya cephe olmasına rağmen, Osmanlı Devleti meseleye karışmadığı gibi

münâsebetlerini de dostâne devam ettirdi. Nizam-ı Cedid için, Fransa’dan teknik ve yetişmiş

eleman getirildi. Fransa’nın müstakbel imparatoru General Napolyon Bonapart, memleketinde

görevden alınınca, sultan SelimHanın dâveti üzerine, Nizâm-ıCedid Ordusunda vazife kabul

etmişti. Osmanlı Devleti; ihtilâlle değişen yeni Fransız idâresini tanıyan ilk

Page 91: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

devletlerdendi. Fakat, Fransa’nın 1795 BaselAntlaşmasıyla Venediklilerden Dalmaçya

kıyılarını almasıyla Balkanlarda başlattığı istiklâl (bağımsızlık) fikri propagandası,

tâkip edilen siyâsetin değişmesine sebep oldu. Adâlet-Eşitlik-Hürriyet fikriyle yapılan

Fransız İhtilâli, çıkış gâyesinden uzaklaşarak, Fransa’nın yayılma siyâsetine döndü.

Hırvat, Rum veSırplar arasında ihtilâl fikirlerini yaydılar; Yahûdîleri Filistin’de

istiklale dâvet ettiler. Fransa, bununla da kalmayarak, sömürgecilik zihniyetiyle;

İngiltere’yi Akdeniz’den çıkarıp, Uzakdoğu’daki İngiliz sömürgelerini ele geçirmek için

Hind’e giden yolların en kısası olan Mısır’a sâhip olmak idealiyle, Osmanlı Devletinin

toprak bütünlüğünü bozmaya çalıştı. Napolyon Bonapart, beş yüze yakın gemiye aldığı Fransız

ordusuyla Akdeniz’e açılıp, Malta’yı işgâl ettikten sonra, 2 Temmuz 1798 târihinde

İskenderiye’den Mısır’a çıkarma yaptı. Fransa’nın beklenmedik harp îlânı ve Mısır’a çıkarma

yapması, İngiltere’nin menfaatlerine ters düştüğünden, Akdeniz’deki İngilizAmirali Nelson

harekete geçti. Amiral Nelson, 1 Ağustos 1798 târihinde Fransız Donanmasını Ebûkîr’de

mağlup etti. Fransız donanmasının Ebûkîr’de imhâsıyla, Napolyon’un ve Mısır’daki Fransız

ordusunun anavatanla irtibatı kesildi. Rusya, ihtilâlin tesirinden çarlığı korumak için

Fransa’ya karşı Osmanlı Devletiyle ittifak kurdu. Karadeniz’den kdeniz’e geçirilen Rus

filosu, Osmanlı donanmasıyla birlikte hareket etti. Arnavut sâhillerinin muhâfazası ve

Venediklilerden Fransa’ya geçen yerlerin alınmasıyla vazifelendirilen Tepedelenli Ali Paşa,

Preveze’de Fransızları mağlup etti. Osmanlı-Rus donanması Zenta ve Kefalonya adaları

sâhilindeki Fransız gemilerini mağlup edip, bir kısmını da zaptetti. Bu muvaffakiyetler

üzerine, İngiltere ve Rusya ile antlaşma imzâlanarak, ittifaklar resmîlik kazandı.

Fransız donanması imhâ edildiğinden Napolyon Bonapart ve ordusunun deniz yolu, Akdeniz’de

Osmanlı-İngiliz-Rus donanmasınca kapatıldığından, Osmanlı ülkesinde mahsur kalmıştı. Sultan

Selim Han, Fransa’ya karşı ordu sevk etmek için tâyinlerde bulundu. Sayda Vâlisi Cezzâr

Ahmed Paşa, Mısır Seraskerliğine tâyin edildi. Tırhala Mutasarrıfı Köse Mustafa Paşa da

deniz yoluyla Mısır’a gönderildi. Napolyon Bonapart, Mısır’dan çıkış yolu bulmak ve

Suriye’ye hâkim olmak için, Akka’yı kuşattı. Akka Kalesi,Mısır Seraskeri Cezzar Ahmed Paşa

kumandasındaki Nizâm-ı Cedid askerince, Fransızlara karşı kahramanca müdâfaa edildi.

Napolyon Bonapart’ın inatla taarruzu, Fransızların çeşitli hîle ve vaatleri Akka’da

neticesiz kaldı. Cezzar Ahmed Paşa ve Nizam-ı Cedid askerlerinin destânî müdâfaası

karşısında kuşatmanın altmış dördüncü günü, Napolyon Bonapart; “Akka olmasaydı, Doğu

İmparatoru olurdum.” diyerek, büyük hayallerle kendisine bağlanan Fransız ordusunu vebâ

salgını, sefâlet ve mağlubiyetle önce Kahireye çekip, sonra da yüzüstü bırakarak, 1799

yazında gizlice Fransa’ya kaçtı. Mısır’da kalan Fransızlar, Osmanlılara mukâvemet ettilerse

de, üst üste mağlubiyete uğradılar. 27 Haziran 1801 târihinde imzâlanan tahliye

mukâvelesiyle Fransızlar Mısır’ı boşalttı. 25 Haziran 1802 târihli Osmanlı-Fransız

anlaşması, Fransa ile harp hâline son verdi. Mısır Vâliliğine, 1805’te Kavalalı MehmedAli

Paşa tâyin edildi. Napolyon Bonapart’ın İstanbul şehri ve Çanakkale ile İstanbul

Boğazlarını almak istemesi üzerine 24 Eylül 1805’te Osmanlı-Rus ittifâkı yenilendi.Napolyon

Bonapart tehlikesine karşı İngiltere ve diğer Avrupa devletleri Osmanlılara yardım

talebinde bulundular. Fakat, Rusya ile ittifak ve İngiltere ile dostluk uzun sürmedi.

Arabistan Yarımadasındaki Vehhâbiler, Avrupalılardan gördükleri yardımlarla, çeşitli batı

dillerinde birçok yayınlarda da bulunup, 18 Şubat 1803’te Tâif’i muhâsara ettiler. Sultan

Selim Han, Arabistan’daki hâdiselere esaslı tedbirler almayı plânladıysa da; İngiltere ve

Rusya Balkanlar meselesinden Bâbıâli’ye baskı yapmak istemeleri, muvaffak olamayınca,

Rusya’nın harp îlân dahi etmeden Osmanlı hududunu ihlâli sebebiyle gerçekleştiremedi.

Sâdece, Mısır Vâlisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa, sultandan aldığı emirle Vehhâbi isyanını

bastırıp, Arabistan ve Mısır’da kısmen huzur ve asayişi temin etti.

Page 92: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Sultan Üçüncü Selim Han zamânında İngiltere’nin Ortadoğu’da; Rusya veAvusturya’nın

Balkanlarda Osmanlı Devletinin iç işlerine karışıp, müdâhaleci bir siyâset tâkip etmeleri,

bu devletlerle harp hâlinde bulunan Fransa’ya yakınlaşmaya sebep oldu. Osmanlı Devletine

tâbi Eflâk Beyi Konstantin İpsilanti ile Boğdan beyi Aleksandr Moruzzi, Rus yanlısı

olduklarından azledilince, İngiltere ve Rusya’nın müdâhalesiyle karşılaşıldı. Rusya, harp

îlân etmeden, General Michelson komutasındaki altmış bin mevcutlu Rus Ordusuyla, Eflâk

veBoğdan’ı işgâle başladı. Vezir-i âzam İbrâhim Hilmi Paşa, sefer için Serdar-ı ekrem tâyin

edildi.

Rusya’nın Balkanlara girmesiyle, İngiltere’de on altı gemiden meydana gelen bir İngiliz

filosunuİstanbul önlerine gönderdi. İstanbul önlerine kadar gelen İngiliz donanması, Fransa

ile münâsebetlerin kesilmesini, Osmanlı-İngiliz ittifakının yenilenmesini teklif ettiler.

Kabul edilmeyince, teklifi daha da ağırlaştırdılar. Eflâk veBoğdan’ın Rusya’ya, Çanakkale

Boğazının da İngiltere’ye teslimini teklif ettiler. İngiltere’nin teklifleri kabullenmenin

ötesinde akıl ve hayâle sığmayacak derecede olduğundan, İngilizler müzâkerelerle

oyalanılarak, boğaz sâhillerinin iki yakası askerlerin ve ahâlinin gayretleriyle kısa

zamanda tahkim edildi. Boğaz sâhillerine birkaç gün içinde bin iki yüzden fazla top

yerleştirildi. İngiliz donanması, Osmanlı Devletinin ve ahâlinin kuvvetli tepkisini

görünce, çekildi. Bunun üzerine İngiltere hükümeti, Akdeniz’deki İngiliz donanmasını

Mısır’ın zaptıyla vazifelendirdi.

İngilizler, Osmanlıya âsi Kölemenlerle anlaşıp, 20 Mart 1807 târihinde İskenderiye’ye

çıkarma yaparak teslim aldılar. Balkanlarda; İbrâhim Hilmi Paşa, RusCephesine sefere

çıkınca, İstanbul’da türeyen âsiler harekete geçti. Sultan Selim Hanın, Osmanlı Devleti

lehine icraatlarına karşı, iç ve dış düşmanların aleyhine propagandasıyla muhâlefet

başladı.

1806 Edirne Vak’asına sebep olan Nizâm-ı Cedid aleyhtarlığıyla başlayan muhâlefet,

âsilerden Kabakçı Mustafa’nın liderliğinde büyük hâdiselere sebep oldu. Yeniçeri zorbaları,

25 Mayıs 1807 Kabakçı Vak’asından sonra; asıl niyetlerini ortaya koyarak, 29 Mayısta Sultan

Üçüncü SelimHanı hâl edip, tahttan indirdiler. Âsiler, Sultan SelimHanın amcasının oğlu

Veliaht Mustafa’yı Osmanlı tahtına geçirdiler. Sultan Selim Han, on dört ay Topkapı

Sarayında nezâret altında yaşadı. Kendisine sâdık devlet adamları ve âsilerin hükümetteki

icraatlarını beğenmeyen taraftarları, tekrar tahta geçirmek için faaliyet gösterdiler.

Sultan SelimHan taraftarları, Rusçuk’taki Alemdar Mustafa Paşa etrafında toplanıp, harekete

geçtiler. Alemdar Mustafa Paşa, Sultan SelimHanı tekrar tahta geçirmek için Rumeli’deki

maiyetiyle İstanbul’a geldi. 28 temmuz 1807’de Bâbıâli ve Topkapı Sarayını basıp, Sultan

Selim Hanı tahta geçirmek istediyse de muvaffak olamadı. Sultan Selim Han, 28 Temmuz 1808

târihinde Harem Dairesinde şehit edildi. 29 Temmuzda kalabalık bir cenâze merâsimiyle,

Lâleli Câmii yanında babası Üçüncü Mustafa Hanın türbesine defnedildi.

Sultan SelimHan, yaratılışında halim, selîm ve çok zekîydi. Hayırsever olup, pekçok hayır

müessesesi ve eserler yaptırdı. Üsküdar’da Selimiye Câmiini ve ÇiçekçiCâmiini yaptı. Eyüp

Câmiini büyüterek yeniden yaptırdı. Karaca Ahmed’de Miskinler Tekkesi denilen Dedeler

Mescidini yaptırıp, Küçükmustafapaşa’da Gül Câmiini kiliseden çevirdi. Üsküdar’da hâlâ

kullanılan meşhur Selimiye Kışlasını, Heybeliada’da Deniz Harp Okulu olan Bahriye

Mektebini, Halıcıoğlu’ndaTeknik Üniversite mâhiyetindeki Mühendis ve Topçu mekteplerini

yaptırıp yeni bölükler kurdu. Saltanatı müddetince içte ve dışta büyük düşmanlarla mücâdele

etmesine rağmen, ülke îmâr edilip, fazla toprak kaybı olmadı. Tam ıslâhata başlayacağı

zaman şehit edilmesi, düşündüğü büyük hizmetlerin yerine getirilmesine mâni oldu.

Page 93: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

4. Mustafa HanPadişahlık Sırası 29

Saltanatı 1 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 94

Cülûsu 29 Mayıs 1807

Babası Sultan Birinci Abdülhamid Hân

Annesi Âîşe Sine Perver Sultan

Doğumu 8 Eylül 1779

Vefâtı 16 Kasım 1808

Kabri İstanbul Sirkeci Birinci Abdulhamid Han Türbesindedir

Yirmi dokuzuncu Osmanlı sultanı. İslâm halifelerinin doksan dördüncüsüdür. Babası birinci

abdülhamid Han, annesi Âişe Sineperver Vâlide sultandır. İstanbul'da 8 Eylül 1779'da doğdu.

Şehzâdeliğinde yüksek din ve fen bilgileri öğretilerek yetiştirildi. Amcası Sultan Selim

Hanın ıslahat fikirlerine karşı çıkan bâzı devlet adamları yeniçerileri tahrik ettiler.

Neticede Kabakçı Mustafa'nın sevk ve idâresinde ayaklanan yamaklar Selim Hanı tahttan

indirerek Şehzâde Mustafa'yı sultan ilân ettiler. Devlet idâresini ele geçiren âsiler,

Nizâm-ı cedid kuvvetlerini dağıttılar. İsyânın teşvikçisi Köse Mûsâ paşa, Sultan Selim

taraftarlarını birer birer ortadan kaldırdı. İstanbul'daki isyân, Rus cephesinde ordunun

disiplinini de bozdu. Orduda bulunan Selim Han tarafdarları Ruscuk âyânı Alemdâr Mustafa

paşanın yanına sığındılar.

Bu hâdiseler üzerine Mustafa Han, sadrazâm Hilmi paşayı azlederek yerine Çelebi Mustafa

paşayı sadarete getirdi. Osmanlı ordusundaki bu karışıklıktan faydalanan Ruslar, Eflak ve

Boğdan'da bâzı kaleleri ele geçirdiler. Ancak bu sırada Fransa imparatoru Napoleon

karşısında zor durumda kalmaları barış istemelerine sebep oldu. Rusya'nın Eflâk, Boğdan ve

diğer zaptettiği yerleri tahliye ederek çekilmesi şartıyla 20 Ağustos 1807'de mütâreke

imzâlandı.

Dördüncü Mustafa Han, Rusya ile yapılan mütârekeden sonra İstanbul'da âsâyişi sağlayabilmek

için harekete geçti. Bu sırada âsiler işi çığırından çıkararak halkın mallarını

yağmalamaya, yeniçeriler de her işe karışmaya başlamışlardı. Mustafa Han, öncelikle

âsilerin bir kısmını çeşitli bahâne ve vazifelerle saraydan uzaklaştırdı. Ancak, zorbaları

tamâmen sindirebilmek için büyük bir güce ihtiyâcı vardı. Bunun için Alemdâr Mustafa

paşanın İstanbul'a gelmesini istedi. Kendisine sâdık 16 bin kişilik kuvvetle harekete geçen

Alemdâr, öncelikle Boğaz nâzırlığı yapmakta olan Kabakçı Mustafa'yı öldürttü. Kabakçı'nın

öldürülmesi saray erkânı ve yeniçeriler arasında büyük telâşa sebep oldu. Daha sonra

İstanbul'a giren Alemdâr, zorbaları ortadan kaldırmaya ve fesatçıları sürmeye başladış Bu

sırada Alemâr'ın tarafdarları Sultan Selim Hanı tekrar tahta çıkarmaları için tahrike

başladılar. Onun bu niyetini sezen sadrazam Çelebi mustafa paşa kendisinden İstanbul'u terk

etmesini istedi. Alemdâr Mustafa paşa da bunun üzerine 28 Temmuz günü on beş bin kişiden

fazla askeriyle Bâb-ı âliyi bastı. Sadrazamdan mührünü aldı. Ancak Üçüncü Selim'in yeniden

tahta çıkması hâlinde kendilerini öldürteceğinden korkan âsiler ve bâzı devlet adamları

padişahtan Üçüncü Selim ve şehzâde Mahmûd'un öldürülmeleri için ferman çıkarttırdılar.

Nitekim zorla saraya giren Alemdâr, Selim Hanın hançer darbeleriyle şehit edilmiş cesediyle

karşılaştı. Hizmetkârlarının yardımı ile hayâtını kurtaran Şehzâde Mahmûd'u padişah ilân

etti. (28 Temmuz 1808) Mustafa Han ise Topkapı Sarayına yerleştirildi.

Page 94: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Dördüncü Mustafa Han, 14/15 Kasım gecesi meydana gelen Alemdâr Mustafa paşa Vak'ası

sırasında yeniçerilerin saraya saldırmaları ve kendisini tekrar başa geçirmeye teşebbüs

etmeleri üzerine İkinci Mahmûd Han tarafdarlarınca öldürüldü. (1808) Mustafa Han, zeki ve

tedbirli olmasına rağmen Üçüncü Selim Hanın tahttan indirilmesi neticesinde tahta

çıkarılmış olmasından dolayı isyancıların elinde kaldı. Yeniçerilerin tamâmının zorba bir

güruh hâline gelmeleri sebebiyle eşkiyâyı bertaraf edecek bir kuvveti yanında bulunamadı.

Bu sebeple onların isteklerine boyun eğmek zorunda kaldı. Daha sonra âsileri sindirmek

üzere çağırdığı Alemdâr Mustafa paşanın Selim Hanı tekrar tahta geçirme teşebbüsü Mustafa

Hanın aleyhte hareketine yol açtı. İkinci Mahmûd Hanın saltanatı döneminden ve

ıslahatlarından memnun olmayan bâzı devlet adamları, yeniçerileri tahrik etmek sûretiyle

kendilerine yakın gördükleri Dçrdüncü mustafa'yı tekrar tahta geçirmek üzere harekete

geçtiler. Bu durum neticede Mustafa Hanın öldürülmesine yol açtı. Mustafa Hanın cenâzesi

merâsimle kaldırılarak, Bahçe Kapısında babası Birinci Abdülhamid'in türbesine defnedildi.

Saltanat müddeti bir sene iki ay olup, vefât ettiğinde otuz yaşında idi

Page 95: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

2. Mahmud HanPadişahlık Sırası 30

Saltanatı 31 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 95

Cülûsu 27 Ocak 1595

Babası Sultan I. Abdulhamîd Hân

Annesi Nakş-İ Dil Sultan

Doğumu 20 Temmuz 1786

Vefâtı 30 Haziran 1839

Kabri İstanbul Çebmberlitaştadır

Otuzuncu Osmanlı sultanı. İslâm halifelerinin doksan beşincisidir. Osmanlı sultanlarından

birinci Abdülhamid Hanın Nakş-i Dil sultandan olan oğlu olup, İstanbul'da 20 Temmuz 1786

târihinde doğdu. Şehzâdeliğinde iyi bir eğitim ve öğretim gördü. Yüksek din ve fen

ilimlerini, devrin kıymetli âlimlerinden öğrendi. Amcası Üçüncü Selim Han onun yetişmesine

çok itinâ göstererek, modern askeri ve teknik bilgileri ve devlet idâresini iyi bir şekilde

öğrenmesini sağladı. Selim Han tahttan indirildikten sonra da yeğeni Mahmûd'la sık sık

görüşerek, ona tavsiyelerde bulundu ve tahta çıktığı zaman dikkat etmesi gereken hususları

bildirdi. 28 Temmuz 1808'de Alemdâr Mustafa paşanın Selim Hanı tekrar başa geçirmek üzere

saraya girdiği sırada sâbık hâkânın âsiler tarafından şehit edilmesi üzerine Sultan Mahmûd,

Osmanlı tahtına çıktı.

İkinci Mahmûd Han, Alemdâr Mustafa paşayı, veziriâzam tâyin edip, Kabakçı isyânından sonra

ülkede pekçok hâdise çıkaran zorbaları yola getirmekle vazifelendirildi. Kabakçı Mustafa

isyânında rol oynamış bulunan âsiler cezâlandırıldı. Fesat çıkaranlar İstanbul dışında

ikâmete mecbur tutuldu. İstanbul'da otorite sağlamaya çalışırken, Rumeli ve Anadolu'nun

birçok yerinde ve bilhassa Halep ve Bağdat'ta vâlilerin çıkardığı karışıklıklar devâm

ediyordu. Cezâyir'in idâresini dayılar ele geçirmişti. Vehhâbiler Haremeyn'i zaptederek,

hutbelerden padişahın adını kaldırmışlardı. Bu kötü gidişe, dur demek isteyen Sultan

Mahmûd, Anadolu ve Rumeli vâlilerini İstanbul'a dâvet etti. Bu vâlilerin yeni sultan'a

bağlılıklarını bildirmelerini istedi. Vâliler İstanbul'a gelip, Sultan Mahmûd Hana

bağlılıklarını arz ettiler ve muhtemel âsilere karşı ittifak senedi imzâladılar. Diğer

tarafdan isyânlar neticesinde iyice bozulan yeniçeri ocağını yola getirmek için tâlim ve

terbiye usûllerinin tekrar tatbik edilmesi istendiyse de, yeniçeriler bu icrâattan memnun

olmadılar. 14 Ekim 1808'de Sekbân-ı Cedid adıyla modern bir ordu kurulmaya başlandı.

Sehbân-ı Cedid askeri, yeniçeriler ve tarafdarları tarafından Nizâm-ı Cedid'in ihyâsı

olarak kabul edildi. Veziriâzam Alemdâr Mustafa paşanın devlet adamlarına ve askerlere

karşı tâvizsiz icrâatları, yeniçerileri harekete sevk etti. 14-15 Kasım gecesi meydana

gelen büyük isyan sırasında Alemdâr Mustafa paşa öldürüldü. Mahmûd Han, yenilikleri

durdurmak zorunda kaldı. İstanbul'daki hâdiselerin yatıştırılmasından sonra diğer iç ve dış

meselelerin haline bakıldı. Arabistan'daki Vehhâbiler, Osmanlı Devletine ve Ehl-i sünnet

Müslümanlara karşı siyâsi faâliyetlerden katliamlara varan tecâvüzlerde bulunuyorlardı. Bu

arada, Vehhabilerin reisi Sü'ûd bin Abdülaziz, Hicaz'ı istilâya teşebbüs etti. Hac

mevsiminde hacıların yollarını kesip, Müslümanlara işkenceleri ve İslâm dinine olan

hakâretleri, dayanılmaz bir hâl aldığından, Halife İkinci Mahmûd Han, Mısır vâlisi Mehmed

Ali paşaya fermân gönderip, Vehhabileri cezâlandırmasını emretti. Mehmed Ali paşa bir dizi

Page 96: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

harpten sonra mübârek beldeleri Vehhabilerden temizledi. Zafer haberine çok sevinen Mahmûd

Han, Mısır vâlisi Mehmed Ali paşaya ihsanlarda bulundu.

Öte yandan Balkanlarda, Avrupa devletlerinin Osmanlı Devletinin birlik ve bütünlüğünü

parçalamak gâyesiyle yaptırdıkları bölücü ve yıkıcı faaliyetler çok artmıştı. Sırplar

Bükreş Antlaşması ile (28 Mayıs 1812) muhtâriyet kazanmalarına rağmen rahat durmuyorlardı.

Osmanlı Devletine ödeyecekleri senelik vergiyi kestiler. Tam istiklal propagandaları ile

kalelerdeki Osmanlı askerlerine saldırmaya başladılar. 1813 yılında, Sırplıları yola

getirmek için Hurşid paşa seraskerliğinde sefer açıldı. Hurşid paşa Belgrad'a gelip,

âsileri yola getirdi. Âsi Sırp lideri Kara Yorgi, esir düşmekten kurtulmak için,

Avusturya'ya kaçtı. Belgrad ve Semendire kaleleri Osmanlılara tâbi oldu. Serasker Hurşid

paşanın umûmi af ilan etmesiyle, Sırplıların silahları toplatıldı. Kara Yorgi'den sonra

Sırplıların başına Miloş Obrenoviç geçti. Osmanlı Devletine sadâkatle hizmete devâm eden

Miloş Obrenoviç, 1818'de Avusturya'dan dönen rakibi Kara Yorgi'yi öldürdü. 1829 yılında

Sırbistan'a muhtâriyet verilmesine rağmen, yıllık vergi vermeyi ve dış işlerinde

Osmanlılara bağlılığını devâm ettirdi. Arnavutluk'ta ise Tepedelenli Ali paşanın nüfusu

sebebiyle Rumlar, Rusya'nın bütün teşvik ve yardımlarına rağmen isyana cesâret

edemiyorlardı. Ancak Fenerli Rumlarla eskiden beri sıkı münâsebetlerde ve İngilizlerle

gizli muhârebelerde bulunan Hâlet Efendinin hâince faâliyetleri ve özellikle Tepedelenli

Ali paşayı bertaraf etmesi Yunanlılara ayklanma fırsatı verdi. Etniki Eterya ve Fener'deki

Rum Pâtrikhânesinin hedef tâyin ettiği isyân, 1820 yılında başlatıldı. 12 Şubat 1821'de

Mora Yarımadasına yayıldı. Rum âsiler, yüzyıllardır hâkimiyeti altında yaşayıp, komşuluk

hakkını dahi çiğneyerek, Müslüman ahâliye karşı katliamlara giriştiler. İsyan Atina,

Tesalya ve Adalara da yaıldı. Katliamlarda 1500 Müslüman şehit edildi. Rus Çarının yâveri

ve Etniki Eterya lideri Aleksandra İpsilanti, 6 Mart 1821'de Eflak'ta isyan çıkardı. İsyan

bastırıldı. İkinci Mahmûd Han, asilere karşı yerinde ve zamanında tedbir aldı. Bölge

ahâlisine silâh dağıttırdı. Bölgede isyanlarla alâkası görülenler cezâlandırıldı.

İstanbul'daki Rum Patriği ve birkaç metropolit, isyanla alâkası görülerek asıldılar.

Osmanlı Devletinin iç durumu ve Avrupa devletlerinin asilere devamlı yardım ve

müdâhaleleri, isyânın bütünüyle bastıralamamasına sebep oldu. Mora'daki isyan büyüyerek

Adalara ve SelÂnik'e kadar yaıldı. Bu durum üzerine sultan Mahmûd Mısır vâlisi Mehmed ali

paşaya isyanı bastırmaya memur etti. Nitekim Kavalalı Mehmed Ali paşanın oğlu İbrâhim paşa

kumandasında gönderdiği küçük, fakat disiplinli ve modern ordu, isyânı kısa sürede

bastırmaya muvaffak oldu. (1825) Yunan isyânı sırasında yeniçeri ve sipâhilerin daha fazla

bozulduğunu gören sultan Mahmûd Han, bu fesât yuvalarını ortadan kaldırmaya karar verdi.

Yniçerilerin artan tecâvüz ve zorbalıkları kamooyuna da aleyhlerine çevirmişti. Pâdişah,

Yunan isyânının bastırılmasıyla kavuşulan sulh devresinde önce, orduyu ıslâha girişti.

Ancak askeri tâlim ve terbiyeye karşı çıkan yeniçeriler, isyân mânâsında kazan kaldırdılar.

Buna karşılık sultan Mahmûd Han da sadrazam, şeyhülislâm ve devlet erkânını toplayarak

yeniçerilerin artık hıyânette bulunduklarını, bu sebeple tedbir alınmasını belirtti.

Âlimler, din ve devletin bekâsı için bu fesat yuvasının ortadan kaldırılmasını gerektiğini

bildirdiler. Şeyhülislâmın fetvâsı ile sancak-ı şerif çıkarılarak, dinine ve padişahına

bağlı olanların onun altına gelmesi ve mücâdeleye girişmesi istendi. Böylece eşine ilk defâ

rastlanan bir olayla padişaha bağlı birlikler halkla bütünleşerek fitne ve fesat yuvası

yeniçeri ve sipahi ocaklarını ortadan kaldırdılar. İstanbul'da âsi, ahlâksız, serseri

temizliği yapılarak, yirmi binden ziyâdesi cezâlandırıldı. Yeniçeri ocağının kaldırılması

hayırlı bir hâdise kabul edilerek Vak'a-i Hayriyye denildi. Kendilerini Bektâşi kabul eden

yeniçerilerin ortadan kaldırılmasıyla, hurûfi olan sahte Bektâşi tekkeleri kapatılıp,

babaları başka yerlere gönderildi. Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye adlı asker ocağı

kurularak, devrin ihtiyaçlarına göre tâlim ve terbiye edilmesi, silâh verilmesi ve özel

kıyâfet giydirilmesi kararlaştırıldı. Topçu, humbaracı ve lağımcı ocakları ıslâh edildi.

Page 97: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Mekteb-i Bahriye açıldı. Eğitim ve öğretimi en üst seviyeye çıkarmak için Avrupa'dan

hocalar getirildi.

Osmanlı Devletindeki bu süratli ve olumlu gelişme, Avrupa devletlerini harekete geçirdi.

İngiliz ve Fransızlar, Osmanlı Devleti içerisindeki Mustafa Reşid paşa gibi adamlarını

yardım vâdiyle kullanarak Rusya ile harbe sebebiyet verdirdikleri gibi, Mısır vâlisi Mehmed

Ali paşayı da devletine karşı kışkırttılar. Mısır'da Mehmed ali paşanın hâkim olacağı bir

devleti tanıyacağını bildiren İngiliz ve Fransızlar, onun güçlü ve disiplinli kuvvetlerini

Osmanlılara karşı çevirmeyi başardılar. Mehmed ali paşa, oğlu İbrâhim paşa kumandasında,

daha ordusu bütünüyle yeniden teşekkül etmemiş Osmanlı Devletinin Suriye eyâleti üzerine

asker sevk etti. 1831-1832 yılındaki muhârebelerde, Mısır askeri, çokluğu ve intizamlı

olması sebebi ile gâlip gelince, Osmanlılar Rusya'dan yardım istediler. Bu durum, İngiltere

ve Fransa'yı telaşa düşürdü. Fransa'nın aracılığıyla 8 Nisan 1833 Kütahya Antlaşması

imzâlandı. Antlaşmaya göre, Mehmed ali paşaya Mısır vâliliğine ilâveten Suriye, oğlu

İbrâhim paşaya da Adana eyâleti muhassıllık olarak verildi. 8 Temmuz 1833'te Rusya ile

savunma ve yardım esâsına dayanan Hünkâr İskelesi Antlaşması imzâlandı. 1839'da Mısır

üzerine ordu sevk edildiyse de neticesi gelmeden İkinci Mahmûd Han İstanbul'da vefât etti

ve Çemberlitaş'daki türbesine defnedildi. Sultan İkinci Mahmûd Han, Osmanlı Devletinin

ilerlemesini, teknik sanâyide devrin seviyesine ulaşılmasını isteyen tedbirli, gayretli bir

padişahtı. Devrindeki büyük hâdiseler karşısında aslâ ümidsizlik ve gevşeklik göstermedi.

Gayreti sâyesinde devlet, Avrupa tarzında sistemli orduya sâhip oldu. Avrupa'da askerlik ve

yeni silahların kullanılmasını öğrenmek için, talebe gönderdi. Askeri Tıbbiye ve Harbiye

mekteplerini kurdu. Bu iki müessesenin eğitim ve öğretimini en üst seviyeye çıkarmak için

Avrupa'dan hocalar ve mütehassıslar getirdi. Askeri Tıbbiye, Harbiye ve sivil yüksek

okulların öğrenci ihtiyacını karşılamak için medrese ve mekteplere ilâveten sıbyan

mekteplerinin üstünde Rüşdiyeler (ortaokul), devlet memurlarının yetiştirilmesi için de

Mekteb-i Maârif-i Adli kuruldu. Ülkenin ihtiyaçlarını karşılamak, çeşitli sahâlarda

mütehassıs eleman yetiştirmek için Avrupa'da çok sayıda öğrenci tahsil mecbûri hâle

getirildi. Açılan okulların seviyesini yükseltmek için ve lüzumlu fen ve teknik bürosu

kuruldu. Tekrar Avrupa devletlerinin şehirlerine konsolos gönderilmeye başlandı. 1 Ekim

1831 târihinde Takvim-i Vekâyi adlı gazete, Osmanlı Türkçesi ile ülke içinde çıkarılmaya

başlandı. Fransızcası da ülkelere gönderildi. Avrupa ülkelerine gönderilen gazeteler ile

Türkiye'nin propagandası yapılarak hâdiseler ve ıslâhatlar dünyâ kamuoyunda değerlendirmeye

tâbi tutuldu. avrupa basınında, Türkiye ve sultan Mahmûd hakkında neşredilen yayınlar tâkib

edildi.

İkinci Mahmûd Han, hükûmet teşkilâtı usülleri, kıyâfet nizamında yenilikler yaptı. Osmanlı

Devlet teşkilâtındaki önceki müesseselerin yerine, sadrazama .baş Vekil (Başbakan);

Defterdara Mâliye Nâzırı (Mâliye Bakanı); Reisü'l küttâba Hâriciye Nâzırı (Dışişleri

Bakanı); sadrazam Kethüdâsına Dâhiliye Nâzırı (İçişleri Bakanı) denilmeye başlanıldı.

Osmanlı Devletinde büyük bir yekün tutan vakıflar için Evkaf Nezâreti kuruldu. Hükûmet ve

ahâlinin önemli meselelerinin görüşüldüğü Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye; askeri işlerin

görülüp, kararlaştırıldığı Dâr-ı Şûrâ-yı Askeri müessesesi kuruldu. Memurlar iç ve dış

işlerde olmak üzere ikiye ayrılıp, maaşları, rütbe ve derecelerine göre bağlanarak,

verilmeye başlanıldı. 1827'de Osmanlı Tıp Fakültesi kuruldu. 1838'de Karantina usûlünü

vücûda getirdi. Posta müessesesini kurdu. Posta yollarının kurulmasına çalıştı. Üsküdar'dan

İzmit'e kadar bir posta yolu yaptırdı. 1831 yılında kısmi nüfus sayımı yapıldı.

Arabistan'dan asker alınmadığı için sayımdan hâriç tutuldu. Nüfus sayımında insan ve servet

durumu ölçülmüş oldu. Dört mülyon Hıristiyana karşılık sekiz milyon Müslüman ahâlinin

sayımı yapıldı. Bölgelerdeki Hıristiyanların sayısı, devlete verilen cizye miktârını da

ortaya çıkarmış oldu. İkinci Mahmûd Hanın ilmi fazla olup, dini, fenni, teknik, askeri,

idâri ve sanat sahalarında kendisini çok iyi yetiştirmişti. Dindar, akıllı, zeki, çalışkan

Page 98: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

olup, gayret ve azim sâhibiydi. Şâirdi. Adli mahlasıyla şiir yazardı. İlim, sanat

adamlarına ve eserlerine çok alâka gösterdi. Onlara kıymet verip, himâye ederdi. Ülkenin

imârına, ilim, sanat, hayır ve sosyal müseseselerine önem veren İkinci Mahmûd Han, pekçok

eser yaptırdı. Bâyezid Yangın Kulesini; Unkapanı ile Azapkapı arasındaki şimdi Unkapanı

Köprüsü denilen Mahmûdiye Köprüsünü; Beylerbeyi ve Çırağan saraylarını; Tophâne'de

Nusratiye, Bahçekapı'da Hidâyet, Üsküdar'da Adliye, Arnavutköy sâhilinde Tevfikiye

câmilerini yaptırdı. Hazret-i Hâlid'in türbesini mükemmel tâmir ettirip, iyi bir hattat

olduğundan sandukası pûşidesi üzerindeki yazıyı kendi el yazdığı ile yazdı. Yine güzel bir

hüsnü hatla yazdığı Lefkoşe'de Selimiye Câmiinde asılıdır. Tophâne'de Kâdiri Câmii ve

tekkesini tâmir ettirdi.

İkinci Mahmûd Han, 1820 senesinde Hücre-i saâdete hediye ettiği şamdanla birlikte

gönderdiği aşağıdaki yazı, Osmanlı sultanlarının Resûllah'a olan hürmet ve muhabbetlerinin

bir vesikasıdır.

Şamdan ihdâya eyledim cüret yâ Resûlallah!

Murâdım der-i ulyâya hizmet, yâ Resûlallah!

Değildir ravdaya şâyeste, destâviz-i nâçizim,

Kabûlünle kıl ihsân u inâyet, yâ Resûlallah!

Kimim var hazretinden gayrı, hâlim eyleyem i'lâm,

Cenâbındandır ihsân u mürüvvet, yâ Resûlallah!

Dahilek, el'emân, sad el- emân, dergâhına düştüm,

Terahhüm kıl, bana eyle şefâ'at yâ Resûlallah!

Dü- âlemde kıl istishâb bu Han Mahmûd-i Adliyi,

Senindir evvel ü âhırda devlet yâ Resûlallah!

Mısır, Yanha ve Mora gibi vilâyetlerin isyânı ve yeniçerilerin kazan kaldırmaları, yok

edilmeleri ve Rus ordularının saldırmaları sırasında sultan Mahmûd Han, Mekke ve Medine'yi

ancak tamir edebilmiş, kendisinden sonra oğlu Abdülmecid Han, bunları tezyin için şaşılacak

bir himmet ve gayret göstermiştir.

Page 99: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Sultan Abdülmecid HanPadişahlık Sırası 31

Saltanatı 21 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 96

Cülûsu 1 Temmuz 1823

Babası Sultan II. Mahmud Hân

Annesi Bezm-i âlem Vâlide Sultan

Doğumu 25 Nisan 1823

Vefâtı 25 Haziran 1861

Kabri İstanbul Sultan Selim Hân Türbesindedir

Osmanlı sultanlarının otuz birincisi ve İslâm halifelerinin doksan altıncısı. Sultan İkinci

Mahmûd Hanın oğlu olup, 25 Nisan 1823 târihinde Bezm-i Âlem Vâlide Sultandan doğdu.

Şehzâdeliğinde iyi bir tahsil gördü. Fransızca öğrendi. Avrupa'da yayınlanan neşriyatı

yakından tâkib eden Abdülmecid Han yenilik taraftârıydı. Babasının 1 Temmuz 1839'da vefâtı

üzerine on yedi yaşında tahta çıktı.

Abdülmecid Hanın devlet idâresinde yeterli tercübesi yoktu. Buna karşılık devlet erkânına

güvendiğini, babasının başlattığı ıslâhat hareketlerinin devam ettireceğini ilân etti.

Fakat bu sırada devlet ileri gelenleri arasındaki rekâbet ve kıskançlık son safhada idi.

Sultan İkinci Mahmûd Hanın cenâze merâsimi sırasında, Meclis-i vâla-yı ahkâm-ı adliyye

reisi Koca Hüsrev Paşa, sadrâzam Mehmed Emin Raûf Paşadan 2 Temmuz 1839'da mühri hümâyûnu

zorla alıp, kendini sadrâzam ilân ettirdi. Bu sırada Osmanlı Devleti, Mısır ile muhârebe

hâlindeydi. Bu sebeple genç padişah meseleyi kurcalamadı ve Hüsrev Paşanın sadrazamlığını

kabul etti. Ayrıca Mısır meselesini halletmek istediğinden, Mısır vâlisi Mehmed Ali Paşaya

Köse Akif Efendiyi göndererek affettiğini bildirdi; ordu ve donanmaya harekâtı kesme emri

verdi. Ancak bu sırada Nizib'te Osmanlı ordusunun Mısır ordusuna yenildiği haberi geldi.

Kaptan-ı deryâ Ahmed Fevzi Paşa da, sadrazamın eski husûmetinden korkarak, donanmayı

Mısır'a götürüp teslim etti. Böylece ordusuz ve donanmasız kalan Osmanlı Devleti karşısında

cesâret alan Mısır vâlisi, sultan ile anlaşmaya yanaşmadı. Sultan Abdülmecid Han, devleti

bu zor durumdan kurtarmak için çareler aradı. bu sırada Avrupa'dan yeni dönen Mustafa Reşid

Paşa, sultan'a Avrupa'nın yardımını sağlamak gibi bir bahâneyle Gülhâne Hatt-ı Hümâyûnu adı

ile meşhur olan Tanzimat Fermanı'nı yayınlatmaya muvaffak oldu. Tanzimat Fermânı'nın

yayınlanmasından sonra Mısır'a karşı İngiltere'nin ön ayak olması ile, Mehmed Ali paşayı

tutan Fransa dışarıda bırakılarak Osmanlı, İngiltere, Rusya, Prusya ve Avusturya devletleri

Londra'da bir araya geldi ve 15 Temmuz 1840'da Londra anlaşması imzâlandı. buna göre,

anlaşmaya imzâ koyan devletler, Mehmed Ali paşaya onar günlük iki ültimatom verdiler.

Mehmed Ali paşa bu ültimatomları kabûl etmediğini bildirdi. bunun üzerine İngiltere ve

Avusturya tarafından desdeklenen Osmanlı kuvvetleri, Mısır ordusunu yendi. Osmanlı askeri

16 Ekim 1840 günü Trablusşam'a, 4 Kasım günü Akka'ya, 13 Kasım günü Haleb'e, 29 Aralık günü

Şam'a girdi. Londra anlaşmasına göre artık Mehmed Ali paşanın Mısır'dan çıkarılması

gerekiyordu. 27 Kasım1840 günü Mısır ile İngiltere arasında yapılan anlaşma ile, Mehmed Ali

paşa, ikinci ültimatomun şartlarına uyacağını bildirince, İngiltere, Osmanlı Devletine

ihânet ederek; Bâbıâli'den Mısır ile Sûdan'ın ırsi olarak Mehmed Ali'ye bırakılmasını

istedi. bundan maksadları, Mısır'ı yanlız bırakıp, şartların müsâid olduğu bir zamanda

işgal etmekti. Bunun üzerine Reşid paşa, Sultân Abdülmecid'e 24 Mayıs 1841 günü Mısır

fermânını yayınlattı. Bu fermân, 1914 senesine kadar Mısır'ın bir çeşit anayasası olarak

kalmıştır. Fermâna göre Mısır, Osmanlı padişahı tarafından tâyin edilen Kavalalı

mensuplarınca idâre edilecekti.

Page 100: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Mısır meselesi halledildikten sonra, 13 Temmuz 1841'de Osmanlı, İngiltere, Rusya, Fransa,

Avusturya ve Prusya devletleri Londra'da tekrar bir araya gelerek, Boğazlar andlaşmasını

imzâladılar. Kendi menfaatlerine aykırı olmasına rağmen bu andlaşmayı imzâlayan Rusya,

İngiltere'nin dostluğunu kazanarak sulh yolu ile Osmanlı topraklarını bölüşmek gâyesinde

idi. Fakat İngiltere, Fransa'yı Ortadoğu'da etkisiz hâle getirip, Mısır meselesi ile

Osmanlı Devleti üzerinde bir çeşit ekonomik, siyâsi ve kültürel vesâyet kurarak; elde

ettiği imtiyâzlı durumu paylaşmak istemediğinden, Rusya ile berâber hareket etmek

istemiyordu. Ayrıca Hindistan ve Hind yolu için tehlikeli gördüğü Osmanlı Devleti'ni Rusya

ile meşgul ederek, Hindistan'da ve Ortadoğu'da istediğini yapıyordu. Mısır meselesinde

yenilgiye uğrayan Fransa, Lübnan'daki Mârûnileri kışkırtarak, Dürzilerle çarpıştırdı. 1845

senesinde Osmanlı hükûmeti bâzı tedbirler alarak Fransız kışkırtmalarını önlemeye çalıştı.

Lübnan dağlarında birisi Mârûnilere, diğeri de Dürzilere âit otonom iki kaza kuruldu ve

bunlar Sayda vâlisine bağlandı. Tahta çıkışının ilk senelerinde iç ve dış olaylar ile

uğraşmakla geçiren sultan Abdülmecid, böylece devleti kısmen huzûra kavuşturdu. Islâhat

işleri ve iç meseleler ile uğraşmak imkânını buldu. 24 Haziran 1844 târihinde halka yakın

olmak, beldelerini bizzat görmek için seyâhatler yaptı. 1848'de Avusturya'da Macarlar,

Rusya'da ise Lehler bağımsızlık için ayaklandılar. İsyânı Avusturya ve Rusya çok kanlı bir

şekilde bastırdı. bu durum, Fransız ve İngiliz kamuoyunda Rusya aleyhine büyük bir tepkinin

çıkmasına sebep oldu. Macar ve Leh milliyetçilerinin liderleri Osmanlı topraklarına girerek

hükûmetten sığınma hakkı istediler. Sultan Abdülmecid Han, kendisine sığınan mültecileri,

Rusya ve Avusturya'nın savaş tehditlerine rağmen geri vermedi. Sultan'ın bu hareketi

Osmanlı Devletinin itibârını çok artırdı. Rusya ve Avusturya'ya karşı Fransız ve İngiliz

ortak desteğini sağladı. Nitekim çok geçmeden kutsal yerler mes'elesi ve Romanya'nın işgâli

dolayısıyla Rusya'ya savaş açan Osmanlı Devleti, bu devletlerin yardımını te'min etti.

Böylece rusya ile vukû bulan 1853-55 Kırım Harbi görünüşte parlak bir zaferle neticelendi.

Ancak cephedeki zafer, içeride Osmanlı Devletine pek pahalıya mal oldu. Batılı devletler

yaptıkları yardımların karşılığı olarak Osmanlı ülkesinde Hıristiyanlara yeni haklar

verilmesi için 1856 Islâhat Fermânı'nı yayınlattılar. Âli paşa hükûmeti tarafında ilân

edilen bu Fermân'ın hazırlanmasında İngiliz ve Fransız elçileri de bulunmuştu. Görünürde

Osmanlı toplumunu ırk, din ve dil ayırımı gözetmeden kaynaştırmayı hedef alan Islâhat

Fermânı azınlıkların bağımsızlık hareketlerini hızlandırıp, devleti yıkılmaya doğru

götürmekten başka bir işe yaramamıştır. Nitekim Fermân'ın yayınlanmasından çok kısa bir

süre sonra Suriye'de ve Cidde'de Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında çarpışmalar

başladı. Eflak, Boğdan ve Karadağ'da bağımsızlık gâyesiyle isyânlar çıktı. Böylece Osmanlı

Devletinin yeniden bir iç ve dış gâilelerin içine düştüğü esnâda sultan Abdülmecid Han

vefât etti. (25 Haziran 1861) Kabri, Sultan Selim Câmii bahçesindedir. Abdülmecid Hanın

genç yaşta tahta çıkışı ile saf ve temiz kalpli olması onun saltanatının hemen başında

büyük bir hatâ yapmasına sebep oldu. Bu hatâ, Osmanlı târihinde korkunç bir dönüm noktası

olmuş ve bu muhteşem İslâm devletinde bir yol olma devrinin başlamasına yol açmıştır. Bu

hatâ; azılı ve sinsi İslâm düşmanı olan İngilizlerin tatlı dillerine aldanarak İskoç

masonlarının yetiştirdikleri câhilleri iş başına getirmesi ve bunların devleti içerden

yıkmak siyâsetlerini hemen anlayamamasıdır. Diğer tarafdan Abdülmecid Han devrinde başarılı

işler de yapıldı. 1840'da ilk olarak kâğıt para çıkarıldı. 1844'te Mecidiye (Galata)

Köprüsü yapıldı. 1848'de Beşiktaş'la Ortaköy arasında küçük Mecidiye Câmiini, Ortaköy

iskelesi yanında Büyük Mecidiye Câmiini yaptırdı. 1851'de Şirket-i Hayriyye denilen

Boğaziçi vapurları işletilmeye başlandı. 1853'te başlayan Kırım Harbi sırasında ilk telgraf

hattı İstanbul- Varna-Kırım hattı olarak döşendi. 1854'te Beykoz Kasrı, 1856'da Küçüksu

Kasrı ile Dolmabahçe Sarayı yaptırıldı. Ayrıca İstanbul'un pekçok yerinde çeşmeler

yaptırıp, eski eserleri tâmir ettirdi.Abdülmecid Hanın kardeşi Abdülaziz'den sonra

oğullarından beşinci Murâd Han, İkinci Abdülhamid Han, Beşinci Mehmed Reşad ve Altıncı

Mehmed Vahideddin Han pâdişah olmuşlardır.

Page 101: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Sultan Abdülaziz HanPadişahlık Sırası 32

Saltanatı 15 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 97

Cülûsu 25 Haziran 1861

Babası Sultan ikinci Mahmud Hân

Annesi Pertevniyâl Vâlide Sultan

Doğumu 8 Şubat 1830

Vefâtı 4 Haziran 1876

Kabri İstanbul Çemberlitaş Sultan II. Mahmud Hân Türbesindedir

Osmanlı padişahlarının otuz ikincisi. Sultan İkinci Mahmûd'un ikinci oğlu ve İslâm

halifelerinin doksan yedincisidir. 1830 yılında doğdu. Annesi Pertevniyal Sultan Hanımdır.

İyi bir tahsil görerek yetiştirildi. Sultan Abdülmecid Hanın vefâtından sonra 1861 yılında,

32 yaşında padişah oldu.

Abdülaziz Han, güçlü kuvvetli, ata sporlarından güreşe ciride, ava meraklı, kahraman yapılı

bir hükümdardı. Halk kendisini sevmekte, ikinci bir Yavuz olarak görmekteydi.

Üzerinde durduğu en mühim mesele ordu ve donanmanın yeniden tanzim edilmesi, yeni usûllere

göre tekâmül ettirilmesiydi. Avrupa'dan elde edilen kredilerin pek çoğu bu sahada sarf

edildi. Donanma, dünyânın sayılı donanmalarından birisi oldu. Nizâmiye, ihtiyat, redif ve

müstahfız adıyla 700.000'i aşkın askeri bir kuvvet hazırladı. Bunların top ve tüfek

ihtiyaçları için de modern tesisler kurdurdu. Sultan Abdülaziz Han, zeki, anlayışlı ve

dünyâ siyâsetine vâkıf olduğu için saltanatının ikinci yılında (1863) Mısır'ı ziyâret etti.

Kalabalık bir heyetle berâber, Mısır'a yapılan bu gezi çok gösterişli oldu. Yavuz sultan

Selim'den sonra Mısır'a gelen ilk Osmanlı sultanına halk çılgınca sevgi gösterilerinde

bulundu. Sultan Abdülaziz, Kahire'yi at üstünde dolaştı. Bu seyâhat Mısır halkının Hilâfet

makâmına olan bağlılığının güçlenmesini sağladı.1867 yılında Paris'te açılan büyük bir

sergiyi görmek için imparator Napolyon'un dâvetini kabul ederek Fransa'ya gitti. Oradan,

İngiltere, Belçika, Almanya, Avusturya, Macaristan yoluyla memlekete döndü. bu

seyahatlerinde Fransa imparatoru Üçüncü Napolyon, İngiltere Kraliçesi Victoria, Belçika

Kralı İkinci Leopold, Prusya Kralı Birinci Wilhelm, Avusturya imparatoru ve Macaristan

Kralı Birinci Fransuva-Josef, Romanya Prensi Birinci Karol ile görüştü. Balkanlarda Rusya

ve diğer devletlerin teklemesi ile çıkan isyanlar, devrinin en mühim hâdiselerindendir.

Rumeli ve Girit'teki gayri müslim halkın ayaklanmaları devletin başına büyük gâileler açtı.

Karadağ, Sırp, Bulgar ve Girit isyanları ile hükümet hem nüfûs, hem de mâli bakımdan

kayıplara uğradı. Karadağ'a yapılan savaşlar kazanılarak bu mesele bir müddet için kapandı.

Sırbistan'da bâzı kalelerdeki askerlerin geri çekilmesi ile anlaşma yapıldı. Girit'teki

isyân başarılı bir askeri harekât ile bastırıldı. Mahmûd Nedim Paşanın sadâreti, hem dışta

hem de içte devletin itibarının sarsılmasına sebep oldu. Tarafdarı olduğu Rus sefiri

İgnatiyef'in tavsiyeleri ile hareket eden Mahmûd Nedim Paşa, aldığı kararlarla Avrupa

devletlerinin tepkisini çekti. Bilhassa devletin senelik ödediği borcunu beş sene müddetle

ödenmeyeceğini bildirmesi üzerine Avrupa'da Osmanlılar aleyhine gösteriler yapılmasına yol

açtı. Zâten Rusya'nın da istediği buydu. Nitekim, Ruslar bu karışıklıktan faydalanarak

Balkanlarda Panislavizm propagandasına yaygınlaştırıp büyük huzursuzluklar çıkardılar. 1875

yazında Bosna-Hersek'te isyanlar çıktı. Bunu Rusya'nın teşviki ile 1876'da Sırbistan'ın

Osmanlı Devletine savaş ilanı tâkip etti. Osmanlı Devleti sıkıntılar içinde olmasına rağmen

Page 102: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Sırbistan'ı kısa sürede mağlup etti. Ardından Bulgaristan'da karışıklıklar çıktı ise de

mahalli kuvvetlerle bastırıldı.

Sultan Abdülaziz Han, Balkanlardaki tehlikeli gelişmeyi önlemeye çalışırken daha önce

görevlerinden azledilmiş bulunan Hüseyin Avni, Midhat, Mütercim Rüşdi paşalar ile Hasan

Hayrullah Efendi ihtilâl hazırlığı yapıyorlardı. Bilhassa Hüseyin Avni paşa, Mahmûd Nedim

Paşa tarafından azledilip, sürüldüğü için padişaha kin bağlamıştı. ''Kinim dinimdir'' diyen

bu adam, padişahı tahttan indirip öldürmeye karar verdi. Londra'ya gidip İngilizlerle bu

işi planladı. İkinci adam olan Midhat paşa ise, batı kültüründen ve din bilgilerinden

tamamen yoksun birisiydi. Tunâ Valiliği zamânında yaptığı işler, bilhassa İngilizler

tarafından reklâm edilerek şişirilmişti. İçki masalarında devlete âit kararlar alırdı.

Memleketi kurtaracak tek insanın kendisi olduğuna inanırdı. Hüseyin Avni, Midhat, Mütercim

Rüşdi ve Süleyman paşalar, padişahın tahttan düşürülmesi için geniş bir propagandaya

giriştiler. Halıkn gözünde Sultân'ı küçültmek için çeşitli iftirâlar yaydılar. 30 Mayıs

1876 Cumâ günü sabahı, saat 04.30'da harekete geçtiler. Taşkışla'dan gelen taburlarla,

Mekteb-i Harbiyyenin 300 kadar talebesi, Dolmabahçe Sarayını çevirdi. Donanmada deniz

tarafını kontrol altına aldı. Sultan Abdülaziz Han kayıkla alınıp, topkapı Sarayına

götürülerek, Sultan Üçüncü Selim Hanın şehid edildiği odaya hapsedildi. Sonra Fer'iyye

Sarayına götürüldü. 4 Haziran 1876'da Avni paşa, çoktan planlamış olduğu cinâyeti saraydan

elde ettiği adamlarına yaptırdı. Cezâyirli Mustafa Pehlivan, Mâbeyince Fahri Bey, Yozgatlı

Pehlivan Mustafa Çavuş ve Boyabatlı Hacı Mehmed Pehlivan, sultan Abdülaziz Hanın kaldığı

odaya zorla girdiler. büyük mücâleden sonra iki bileklerini kesip dışarı kaçtılar. Avni

paşa çığlıkları duyar duymaz, Kuzguncuk'taki yalısından Fer'iyye Sarayına geldi. Henüz

ölmemiş olan Sultân Abdülaziz Han, pencereden çıkartılan âdi bir perdeye sarılarak yakın

bir karakola nakledildi. Ölüm raporunu imzâlamak istemeyen iki doktordan birini Avni paşa

hemen Trablusgarb'a sürdü. Diğerinin de apoletlerini söktü. Üç pehlivana maaş bağlanarak

gerçeği açıklamaları önlendi. Sultan Abdülaziz'in naaşını yıkayan imâmlar, sonradan

verdikleri ifâdelerde, Sultanın iki dişinin kırık olduğunu, sakalının sol tarafının

yolunduğunu belirtmişlerdir. Pehlivanlar da, yaptıklarını sonra itiraf etmişlerdir. İsmâil

Hâmi Danişmend 5 ciltlik İzâhlı Osmanlı Târihi Kronolojisi adlı kitabında sultanın ölüm

sebebinin intihar olmayıp, cinâyet olduğunu 31 delil ile izâh etmektedir. İntihar eden bir

kimsenin iki bileğini küçük bir makasla kendisinin derince kesmesi adli tıbba göre mümkün

değildir. Sultanın cenâzesi 5 Haziran 1876 günü büyük bir merâsimle kaldırıldı. Babası

sultan İkinci Mahmûd Hanın Çemberlitaş'taki türbesine defnedildi.

Sultan Abdülaziz Han, on beş senelik saltanat zamânını Dolmabahçe Sarayında geçirdi.

Zamânında yeni asker elbiseleri kabûl edildi. İlk defâ posta pulu kullanıldı. Süveyş Kanalı

açıldı. Sâhillere deniz fenerleri kondu. İstanbul'da tramvay işletilmeye başlandı. Galata

Tüneli yapıldı ve işletilmeye başlandı. Askeri Rüştiye Mektepleri ve Osmanlı Bankası

açıldı. Devlet Şûrâsı (Danıştay) ve Adliye Teşkilatı kuruldu. Mahkeme-i Nizâmiye, İcrâ

Cemiyeti, Cezâ, Cinâyet ve Hukuk Mahkemelerini hâvi İstinaf Mahkemesi, Temyiz Mahkemesi,

gümrüklerle ilgili Rüsûmat Eminliği, Merkez Bidâyet Mahkemeleri teşkil edildi. Yine

Abdülaziz Han zamânında vilâyet ve sancaklar yeni bir teşkilata tabi tutuldu. Mâliye

Nezâretinin Muhâsebe Meclisi genişletilerek Divân-ı Muhâsebat (Sayıştay) kuruldu. Meclis-i

Kebir-i Maârif ve Tapu Umum Müdürlüğü ve Meclis-i Hazâin teşkil edildi. Ahmed Cevdet Paşa

başkanlığında Mecelle Cemiyeti kuruldu. Maârif Teşkilat Nizâmları düzenlendi. Sultani

Mektepleri (Liseler) ve Sanâyi Mektepleri açıldı. Fransa İmparatoriçesi, Avusturya

İmparatoru, İran Şahı, Sultan Abdülaziz'i ziyâret için İstanbul'a geldiler. Şark ve İzmir

Demiryolları açıldı. Tıbbıye, Mülkiye, Orman ve Mâden Mektepleri, Dârüşşafaka Lisesi

açıldı. İtfâiye Alayı teşkil edildi. Erzurum'un müdâfaası için yapılan ''Aziziye''tabyaları

onun zamânında bitirildi. Sultan Abdülaziz Han, Çırağan ve Beylerbeyi sarayları ile

muhtelif yerlerdeki kasrları yaptırdı.

Page 103: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

5. Murad HanPadişahlık Sırası 33

Saltanatı 93 Gün

İslâm Halifelik Sırası 98

Cülûsu 30 Mayıs 1876

Babası Sultan Abdülmecîd Hân

Annesi Şevk-efzâ Vâlide Sultan

Doğumu 21 Eylül 1840

Vefâtı 29 Ağustos 1904

Kabri İstanbul Turhan Vâşide Sultan Türbesindedir

Otuz üçüncü Osmanlı sultanı. İslâm hâlîfelerinin doksan sekizincisidir. Babası, Osmanlı

sultanlarından Abdülmecîd Han, annesi Şevkefzâ Kadınefendidir. 21 Eylül 1840 târihinde

İstanbul’da doğdu. İyi bir eğitim ve öğretim gördü. Devrin büyük âlimlerinden ders görerek

yetiştirildi. Devlet idâresi, fen ilimleri ve Arapça, Farsça, Fransızca öğrendi. Okumayı

çok sevdiğinden veliahtlığı devrinde yabancı ülkelerden de kitap getirtirdi.

Babasının 25 Haziran 1861’de vefâtından sonra Abdülazîz Han pâdişâh olunca, veliaht oldu.

Nezâketi, kibârlığı, çağına göre bilgisi ve yumuşak huyluluğu ile sevildi. Amcası Abdülazîz

Hanın 1863 Mısır ve 1867 Avrupa seyâhatlerine katıldı. Bu gezilerde davranışları ile

Osmanlı hânedânının asâletini temsil ederek takdir topladı.

Veliaht Murâd, 30 Mayıs 1876 târihinde Sultan Abdülazîz Hanın hal’ edilmesiyle Osmanlı

Sultanı îlân edildi. 4 Haziran 1876’da Abdülazîz Hanın fecî şekilde şehit edildiğini ve

annesi Pertevniyâl Sultana çok çirkin işkenceler yapıldığını işiten Sultan Murâd Hanın

üzüntüden ve bu felâket yolunun sonunu düşünmekten aklı bozuldu. Üzüntüden hastalığının

artmasında doktor Capoleone’nin câhilâne ve yanlış teşhis ve tedâvisinin mühim rolü oldu.

Beşinci Murâd Han bu hasta hâliyle ihtilâlcilerin kuklası hâline getirilip, Avrupa’da

belirli odakların devleti ve İslâmiyeti yok etmek için hazırladıkları yıkıcı plânları

tatbik edilmek istendiyse de kardeşi İkinci Abdülhamîd Han bunların önüne geçti. 31 Ağustos

1876’da hal’ edilen ve doksan üç gün saltanat süren Beşinci Murâd Han, Osmanlı

sultanlarının en az pâdişâhlık yapanıdır.

Saltanattan hal’inden sonra, âilesiyle Çırağan Sarayına yerleştirilen Beşinci Murâd Hanın

hastalığı sonradan iyileşti.Vaktini okumak ve torunlarını okutmakla geçiren Murâd Han,

kardeşi Sultan Abdülhamîd Hanın nâzikâne hatır sormasını, dâimâ teşekkürle cevaplandırırdı.

29 Ağustos 1904 târihinde vefât eden Beşinci Murâd Han, İstanbul’da Yeni Câmideki türbeye

defnedildi.

Page 104: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

2. Abdülhamid HanPadişahlık Sırası 34

Saltanatı 33 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 99

Cülûsu 31 Ağustos 1876

Babası Sultan Abdülmecîd Hân

Annesi Tir-i Müjgân Kadın Efendi

Doğumu 21 Eylül 1842

Vefâtı 10 Şubat 1918

Kabri İstanbul Çemberlitaş Sultan II. Mahmud Hân Türbesindedir

Osmanlı padişahlarının otuz dördüncüsü ve İslam halifelerinin doksan dokuzuncusu. Sultan

Abdülmecid’in ikinci oğlu olup 1842’de Tir-i Müjgan Sultandan doğdu. On yaşında iken

annesini kaybeden şehzade Abdülhamid, babasının emriyle Perestu Kadın Efendinin himayesine

verildi. Özel hocalar tayin edilerek iyi bir eğitime tabi tutuldu. Arapçayı, Ferid ve Şerif

efendilerden, Farsçayı kazasker Ali Mahvi Efendi ve Sadrazam Safvet Paşadan; tefsir, hadis,

fıkıh ilimlerini Gümüşhanevi Ömer Hulusi Efendiden; Fransızcayı Gardet, Edhem ve Kemal

paşalardan ve diğer din ve fen ilimlerini de sahasında üstad olan hocalardan öğrendi.

Tahsilinden artan zamanlarını; ata binmek, silah kullanmak ve spor yapmakla

değerlendirirdi.

Şehzade Abdülhamid’in zeka ve hafızasının son derece yüksek oluşu ile politik kabiliyeti,

amcası olan Sultan Abdülaziz’in dikkatini çekti. Nitekim Sultan Abdülaziz Han, onun daha

serbest bir ortamda yetişmesini sağladı. Mısır ve Avrupa seyahatlerinde yanında götürdü.

Şehzade Abdülhamid de bu imkanlardan en iyi şekilde istifadeye çalıştı. Yabancı basını

devamlı takib ederek dış devletlerin niyet ve emellerini ve gayelerine ulaşabilmek için

uyguladıkları metodları çok iyi etüd etti. Ayrıca o, ticari faaliyetlerde de bulundu.

Kendisinin marangoz atölyesi ile çiftliği vardı. Toprak işleriyle meşgul oldu. Koyun

besletti. Üstübeç madenleri işletti. Son derece cömerd olan Şehzade, kazandığı paraları

saltanatı sırasında din ve devlet işleri ile fakir ve yoksullara harc etti.

İngilizlerden para alarak düşmanın kuklası haline gelen Hüseyin Avni Paşa; Midhat, Mütercim

Rüşdi, Mahmud Celaleddin ve Nuri paşalar, şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi ile anlaşarak

1876’da Sultan Abdülaziz’i tahttan indirdiler ve çok geçmeden de şehid ettiler. Yerine

çıkardıkları şehzade Murad, rahatsızlığı sebebiyle ancak üç ay tahtta kalabildi. Bunun

üzerine şehzade Abdülhamid otuz dört yaşındayken 31 Ağustos 1876 Perşembe günü Osmanlı

tahtına oturdu.

Sultan Abdülhamid Han tahta çıktığında devlet en buhranlı günlerini yaşıyordu. Bosna-Hersek

ve Bulgar ayaklanmalarına Sırbistan ve Karadağ muharebeleri de eklenmişti. Girit’te

huzursuzluk had safhadaydı. Rusya, bu karışıklıkta devletten en büyük payı kapma sevdasıyla

savaş hazırlıkları yapıyordu. Yeni Osmanlı Padişahı ise aktif bir siyaset takip ediyordu.

Bütün hükümet üyeleriyle mabeyn personelini saraya davet ederek bir yemek verdi. Burada

yaptığı konuşmada da milli birliğe duyulan ihtiyacı dile getirdi. Tersaneye giderek

bahriyelilerle birlikte oturup asker yemeği yedi. Zaman zaman haber vermeden çeşitli

camilere gidip, halkın arasında aynı safta namaz kıldı. Sultanın bu hareketleri asker ve

halkın hoşuna gidiyordu. Nitekim herkeste ve özellikle orduda bir moral düzelmesi görüldü.

Bunun neticesi olarak Sırp cephesindeki ordu önemli başarılar kazanmaya başladı. Osmanlı

Page 105: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

ordusu Belgrat’a girmek üzereyken büyük devletler işe karıştılar. Rusya’nın savaşa derhal

son verilmesi konusundaki ültimatomu üzerine Sırbistan ile üç aylık ateşkes imzalandı.

Diğer taraftan İngiltere, Şark Meselesinin İstanbul’da toplanacak bir konferansta ele

alınmasını istedi. 23 Aralık 1876’da İstanbul’da toplanan Tersane Konferansından sonra

batılı devletler Osmanlı Devletinin bağımsızlığını tehlikeye sokacak ağır hükümler taşıyan

teklifler sundular. Bu toplantıdan bir gün önce 23 Aralık 1876’da Osmanlı Devletinde Kanun-

i Esasi ilan edilmiş ise de batılılar bunu nazar-ı dikkate almamışlardı.

Tersane Konferansı kararlarını reddetmenin, devletini Rusya ile karşı karşıya bırakacağını

bilen Sultan Abdülhamid Han, bu teklifleri kabul etmiş görünerek ortalığı yatıştırmak

istiyordu. Ancak İngilizlerin kendilerini destekleyeceği vadine aldanan sadrazam Midhat

Paşa, mecliste gayri müslimleri de kendi tarafına çekmek suretiyle Rusya aleyhine bir

konuşma yaptı. Harb aleyhinde rey kullanacak olanları; peşinen vatan sevgisizliği ve

ihaneti ile itham etti. Neticede meclis, Tersane Konferansı kararlarını reddetti. Ayrıca

Sultan Abdülhamid’in devlet işleriyle çok sıkı bir şekilde ilgilenmesini siyasi geleceği

açısından tehlikeli gören Midhat Paşa, onu tahttan indirmenin yollarını aramaya başladı.

Hatta Osmanlı Hanedanını dahi ortadan kaldırmayı planlayan Midhat Paşa, konağında topladığı

Namık Kemal, Ziya ve Rüşdi paşalarla kendi taraftarı olan diğer devlet ileri gelenlerine

“Al-i Osman yerine Al-i Midhat denilse ne olur?” demişti. Yine sadareti müddetince Müslüman

halkın çoğunlukta bulunduğu vilayetlere azınlıktan valiler tayin etmek ve Osmanlı ordusunun

temeli durumundaki Harbiye Mektebine Rum talebe almak gibi Osmanlı Devletini temelinden

yıkabilecek faaliyetler içerisindeydi. Onun bu zararlı icraatları üzerine Sultan Abdülhamid

Han, Kanun-i Esasi’nin kendisine verdiği yetkiye dayanarak Midhat Paşayı sadrazamlıktan

uzaklaştırdı ve yurd dışına sürdü.

Diğer taraftan Midhat Paşa sadrazamlıktan uzaklaştırılmış ancak Tersane Konferansı

kararlarını mecliste reddettirmekle Osmanlı Devletini Rusya ile karşı karşıya getirmişti.

Nitekim 24 Nisan 1877 günü Rusya, Osmanlı Devletine resmen harb ilan etti. Mali 1293

senesine rastladığı için “93 Harbi” denilen bu savaş, Edirne Mütarekesine kadar dokuz ay

sürdü. Plevne’de Gazi Osman Paşa, doğuda Ahmed Muhtar Paşanın kısmi başarılarına rağmen

savaş umumi bir bozgunla neticelendi. Ruslar Edirne’ye girdiler ve Yeşilköy’e kadar

geldiler. Doğuda ise Kars düşmüş ve Rus kuvvetleri Erzurum’a yaklaşmıştı. Savaşlarda on

binlerce Müslüman-Türk şehid olurken, bir o kadarı da İstanbul’a akın etti. Muhacirler bir

plan içinde Anadolu’nun çeşitli bölgelerine yerleştirilmeye çalışıldı. Bu sırada memleketin

tek karar organı olan mecliste de tam bir anarşi hüküm sürmekte ve milletvekilleri hiçbir

meselede bir araya gelememekte idiler.

Bu vaziyet karşısında Sultan Abdülhamid Han, İngiltere’yi devreye sokarak savaşın sona

erdirilmesini sağladı. Arkasından devletin başına böyle bir felaketin gelmesine sebeb olan,

savaşın bitmesi ile de bu durumda hiçbir mesuliyeti yokmuş gibi padişahı suçlamaya başlayan

Meclis-i Meb’usan’ı süresiz kapattı (13 Şubat 1878). Bu arada Rusya ateşkesin

sağlanmasından hemen sonra Osmanlı Devleti ile antlaşma imzalayarak galip gelmenin

avantajını iyi kullanmak istiyordu. Nitekim 3 Mart 1878’de imzalanan Ayastefenos Muahedesi,

Osmanlılar için çok ağır ve feci şartlar getiriyordu. 29 Maddelik antlaşmaya göre, batıda

büyük bir Bulgaristan prensliği kurulacak, Makedonya, Batı Trakya, Kırklareli bir Rus

kuklası olarak düşünülen bu otonom prensliğe verilecekti. Kars, Ardahan, Batum Rusya’ya

verilip, Karadağ ve Sırbistan’ın istiklalleri kabul edilecekti. Ayrıca Osmanlı Devleti,

Rusya’ya 245 milyon Osmanlı altını harb tazminatı verecekti.

Sultan Abdülhamid Han devleti için çok tehlikeli olan bu antlaşmayı kabul etmedi. Diğer

taraftan Hind yolunun tehlikeye girdiğini gören İngiltere de, Paris Antlaşmasını ihlal

ettiği iddiasıyla Ayastefenos Antlaşmasının milletlerarası bir konferansta gözden

Page 106: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

geçirilmesini istedi. Ayrıca İngiltere toplanacak olan bu konferansta Osmanlı Devletini

desteklemek vadi ile bazı tavizler kopardı. Kıbrıs’ın idaresinin geçici olarak İngiltere’ye

bırakıldığı antlaşma, 4 Haziran 1878’de imzalandı. Sultan Abdülhamid Han hükumetin bir oldu

bitti ile imzaladığı bu antlaşmayı kabul etmemek için çok direndi. İngilizler askeri

tehditte bulundular. Bunun üzerine Padişah, Kıbrıs’ta hükümranlık haklarına asla zarar

verilmeyeceği konusunda İngilizlerden bir belge almak suretiyle antlaşmayı onayladı. Buna

rağmen İngiltere 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Muahedesinde Osmanlılara vaad ettiği

desteği vermedi. Her ne kadar Berlin muahedesi ile daha önce kaybedilen bazı topraklar geri

alındı ise de Osmanlılar ümid ettikleri sonuca ulaşamadılar. Çünkü Kıbrıs’ın İngiltere’ye

bırakılmış olması diğer devletlerin de bu konudaki faaliyetlerini arttırdı. İngiltere’nin

teşvikiyle Bosna-Hersek’in idaresi Avusturya’ya bırakıldı. 1881’de Fransa Tunus’a, ertesi

yıl İngiltere Mısır’a bir oldu bitti ile el koydular. Bulgarlar da 1885’te Doğu Rumeli

eyaletini işgal ettiler.

Sultan Abdülhamid Hanın tahta çıktığı iki yıl içinde gelişen feci olaylarda padişahın

sorumluluğu yok denecek kadar azdı. Çünkü bu sırada Osmanlı dış siyasetine yön veren devlet

adamları yabancı diplomatların tesirinden çıkamıyorlardı. Devletin yüksek menfaatlerini bir

kenara iterek yabancı devletlerin çıkarlarına alet olmuşlardı. Bu yanlış tutum dolayısıyla

devletin dış itibarı sarsılmış, İstanbul ve Berlin kongrelerinde devlet adamları hakaret

derecesine varan muameleye maruz kalmışlardı. Bu sebeple milletlerarası politikada devletin

bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü savunmayı birinci hedef gören Sultan Abdülhamid Han,

hükümet üyelerinden bu hususta raporlar istedi. Ayrıca son yüz yıldır Osmanlı Devletinin

başına gelen felaketlerin dış devletlerin piyonu olmuş Osmanlı devlet adamlarının

basiretsiz tutumlarından kaynaklandığını anlayan ve Hüseyin Avni Paşa gibi İngilizlerden

para bile alanları gören Padişah, devlet hizmetinde çalışanları kontrol etmek üzere

kuvvetli bir istihbarat teşkilatı kurdu. Nitekim Sultan Abdülhamid de bu teşkilatı;

“Vatandaşı değil, hazineden maaş aldıkları, Osmanlı nimetiyle gırtlaklarına kadar dolu

olduklar halde devletine ihanet edenleri tanımak ve takib etmek için” kurduğunu

belirtmektedir.

Gerçekten de Sultan Abdülhamid’in bu tedbirleri almasındaki isabeti çok geçmeden görüldü.

İngiliz taraftarı olup devletin ancak İngiliz yardımı ile kurtulabileceğine inanan Ali

Suavi, Galatasaray Lisesi Müdürlüğünden azledilmesini hazmedemeyerek Çırağan Sarayına bir

baskın düzenledi. Ali Süavi’nin hedefi, Sultan Abdülhamid Hanı saltanattan düşürmek ve

yerine Beşinci Murad’ı tekrar padişah yapmaktı. Fakat Beşiktaş Zaptiye Amiri Hasan Paşa,

kısa sürede isyanı bastırdı. Çıkan vuruşma sırasında Ali Suavi öldürüldü (20 Mayıs 1878).

Sultan Abdülhamid Han, amcası Sultan Abdülaziz’i şehid ettiren Midhat Paşa ve

arkadaşlarının yargılanması için 27 Haziran 1881’de Yıldız Mahkemesini kurdurdu. Bu sırada

suçluluğun verdiği bir duygu ile mahkemeye çıkmaktan korkan Midhat Paşa, İzmir’de Fransız

Konsolosluğuna sığındı. Fransızlar, Midhat Paşayı teslim etmek istemedilerse de Padişah’ın

sert direktifi karşısında duramayıp teslime mecbur kaldılar. Nitekim mahkeme sonucunda da

suçlu görülen Midhat Paşa ve arkadaşları idama mahkum edildiler ise de, Padişah verilen

cezaları müebbed hapse çevirdi.

Öte yandan devletin toparlanabilmesi için zamana ihtiyaç olduğuna inanan Abdülhamid Han,

bilhassa savaşlardan kaçınma yoluna gitti. O, savaşlardan zaferle sona erenlerin dahi

milleti yorup bitirdiği görüşündeydi. Saltanatı müddetince daima idareli davrandı. Devletin

pekçok ihtiyaçlarını hazineden para almak yerine kendi kesesinden karşıladı. Padişah

öncelikle devleti ekonomik alanda düştüğü borç bataklığından kurtarmak istiyordu. Alacaklı

devletlerin başında İngiltere ve Fransa geliyordu. Rusya da, Berlin Muahedesine göre

tazminat alacaklısı durumundaydı. Padişah, 20 Aralık 1881’de yayınlanan Muharrem

Page 107: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Kararnamesiyle borçların ödenebilmesi için yeni bir formül buldu. Bu kararnameye göre

devletin tütün, damga pulu, tuz, ipek, balık ve sigara tekelleri ile bazı imtiyazlı

eyaletlerin maktu vergileri bu iş için kurulan Duyun-i Umumiye teşkilatına bırakılıyordu.

Bu suretle İngiltere ve Fransa başta olmak üzere alacaklılar verdikleri borçları muntazam

bir şekilde tahsil edebileceklerdi. Bunun karşılığında 278 milyon borcun 161 milyonu, yani

yarısından fazlası Türkiye lehine siliniyordu. Alacaklılar alacaklarını belirli şekilde

tahsil edebilecekleri için memnundular. Meselenin bu şekilde halli ve Osmanlı Devletinin

üzerinden ekonomik baskının kalkması Sultan Abdülhamid’in büyük başarılarından biri oldu.

Osmanlı Devletine hasta adam gözü ile bakıldığı ve paylaşma hesapları yapıldığı bir devrede

başa geçen Sultan Abdülhamid Hanın, devletin idaresini bizzat eline aldığı 1878’den sonraki

dış siyaseti dahiyane bir mahiyet arz etmektedir. Padişah’ın dış siyaseti prensip

itibariyle basit fakat uygulaması bakımından zordu. O, dünyadaki politik gelişmeleri

yakından takip etmek üzere sarayda bir çeşit bilgi merkezi kurdu. Osmanlı ülkesiyle ilgili

bütün dünyada çıkan yazılar ve dış temsilciliklerden Padişah’a gelen raporlar burada

toplanır ve değerlendirilirdi. Abdülhamid Han, zaman zaman önemli gördüğü meselelerde yerli

ve yabancı ilim adamlarından dış politika konusunda bilgi alırdı. Padişah’ın dış politikada

hedefi Osmanlı Devletini savaştan uzak, barış içinde yaşatmak ve her bakımdan güçlü bir

hale getirmekti. Devletler arası rekabetin Osmanlı Devleti üzerinde yoğunlaştığı bir

devirde böyle bir siyaseti uygulamak gerçekten zordu. Padişah bilhassa Avrupa devletlerinin

Türkiye üzerinde birbirleriyle çatışan çıkar ve ihtiraslarından faydalanmaya çalıştı. Bu

sebeple milletler arası şartlar değiştikçe onun siyaseti de değişiyordu.

Sultan Abdülhamid Hanın İslam dünyasındaki itibarı pek fazlaydı. Doğu Türkistan ve Orta

Afrika’daki Sultanlıklar bile onun adına hutbe okutup, para bastırıyor ve ona tabi

oluyorlardı. Padişah’ın, Almanya İmparatoru ve Prusya Kralı İkinci Wilhelm ile şahsi

dostluğu vardı. Avusturya ve Macaristan ile dostluk kurulmuş olup, İtalya ile münasebetler

iyiydi. Sırbistan ve Romanya etkisizdi. Karadağ ve Bulgaristan prensleri ise, Padişah’a

bağlıydılar. Yanya ve Girid vilayetlerine göz diken ve Osmanlı hududunda tecavüzkar

faaliyetlerde bulunan Yunanistan’a ise, 18 Nisan 1897’de harp ilan edildi. Büyük devletler

işe karışmadan Yunanistan’ın işini bitirmek isteyen Sultan Abdülhamid, başkumandan Edhem

Paşaya yıldırım savaşı istediğini bildirdi. Avrupalıların altı ayda geçilemez dedikleri

Tırhala-Çatalca hattını bir kaç günde aşan Osmanlı birlikleri, Dömeke önlerinde Yunan

ordusunu büyük bir bozguna uğrattılar. Artık Atina’ya 150 km kalmış ve yol açılmıştı. Ancak

Yunanistan’ın Osmanlılar eline geçeceğini anlayan Rusya başta olmak üzere Avrupa

devletleri, Sultan Abdülhamid’den harbin durdurulmasını rica ettiler. Babıali 10 milyon

altın savaş tazminatı ve işgal edilmiş olan Teselya’nın teslimi karşılığında mütarekeye

hazır olduğunu bildirdi. Ancak mütareke sırasında işe karışan Avrupa devletleri tazminatın

4 milyon altına indirilmesini ve Türkiye’nin küçük bazı toprak parçaları ile yetinmesini

sağladılar. Böylece Osmanlı Devleti, bütün hıristiyan devletlerin bir araya gelmeleri

neticesinde, zaferle çıkmış olduğu bir harbin bile faydasını göremedi. Fakat Yunanlılar

önemli ölçüde ezilmiş oldu.

Sultan Abdülhamid Hanın fevkalade akıllı ve tedbirli siyaseti ile bütün İslam alemini

kendisine bağladığını gören İngilizler, Osmanlı Devletinin iyiye gidişini durdurmak ve

yıkmak için faaliyetlerini yoğunlaştırdılar. Bir taraftan Padişah aleyhine faaliyette

bulunan İttihad ve Terakki Cemiyetini desteklerken, diğer taraftan Arabistan Yarımadasında

bedevi kabilelerini ve Doğu Anadolu’da Ermenileri Osmanlı Devletine karşı kışkırttılar. Bu

arada Osmanlı Devletinden Berlin antlaşmasının, Anadolu’da Ermenilerin yaşadığı

vilayetlerde ıslahat yapılmasını isteyen 61. maddenin kesinlikle tatbik edilmesini

istediler. Bu uygulamanın ermeni muhtariyetini doğuracağını bilen Sultan Abdülhamid Han,

İngilizleri yıllarca oyalıyarak böyle bir teşebbüse fırsat vermedi. Ayrıca ermenilerin,

Page 108: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Avrupa devletlerinin dikkatlerini çekmek üzere giriştikleri isyanları anında bastırdı.

Hatta bu iş için polis ve jandarmadan ziyade sivil halkı kullandı (1895-1896). Bunun

üzerine Ermeniler bir arabaya yerleştirdikleri saatli bomba ile Padişah’ı Cuma namazından

çıkışta öldürmek istediler. Fakat Abdülhamid Han, bu suikastten kurtuldu. Bütün bu

faaliyetler onu, tatbik ettiği politikadan zerre kadar döndürmedi.

Anadolu'yu Ermenistan olarak görmek isteyen Fransız yazar Albert Vandal, bu Türk Hakanına

"Le Sultan Rouge=Kızıl Sultan" diyerek iftiralar yağdırdı. Ne yazık ki bu satırlar Osmanlı

ülkesindeki İslamiyet ve Türklük düşmanları tarafından da aynen alınarak Padişah'a karşı

kullanıldı. Günümüzde dahi bazı gafiller bu iftiraları eserlerine koyarak genç nesilleri

aldatmaktadır.

Sultan Abdülhamid Hanın kabul etmediği ve sonuna kadar direttiği önemli konulardan birisi

de Filistin meselesiydi. Siyonistler, Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması için Sultan

Abdülhamid’e başvurdular ve Osmanlı maliyesinin en büyük problemi olan dış borçların bir

kalemde silineceğini bildirdiler. Padişah bu teklifi şiddetle reddettiği gibi, Yahudilerin

çeşitli yollarla Filistin’e gelip yerleşmelerine engel olacak tedbirleri de aldı.

Bu arada İngilizlerin Arabistan’da Cemaleddin Efgäni ve meşhur casus Lawrens yolu ile

hilafet meselesini kurcalamaya başlamaları üzerine, Sultan Abdülhamid de bölgeye büyük bir

derviş kafilesi gönderdi. Aynı şekilde bir kafileyi de Hindistan’a gönderen Padişah,

böylece İngilizlerin propagandalarını etkisiz kılmaya çalıştı. Padişah’ın bu faaliyetleri

üzerine İngilizler onu saltanattan uzaklaştırmadıkça emellerine kavuşamıyacaklarını

anladılar. Bunun için İttihad ve Terakki Cemiyetinin faaliyetlerine hız verdirdiler. Başta

Adana olmak üzere memleketin çeşitli yerlerinde isyanlar çıkardılar. Neticede İttihad ve

Terakki Partisine mensup bazı Türk subayları, Padişah’ı, Kanun-i Esasi’yi ilan etmeye

zorladılar. İkinci Abdülhamid Han da 23 Temmuz 1908’de anayasayı tekrar yürürlüğe koyduğunu

ilan etti. İkinci Meşrutiyet adı verilen bu olay, beklenenin aksine Osmanlı Devletinin

dağılmasını daha da hızlandırdı. Avusturya-Macaristan imparatorluğu 1908’de Bosna-Hersek’i

işgal ettiğini bildirdi. Aynı gün Bulgaristan bağımsızlığını ilan etti. Bir gün sonra da

Girit Yunanistan’a katıldığını açıkladı. Bu olaylar cereyan ederken 17 Aralık 1908’de yeni

seçilen Meclis-i Meb’usan toplandı. En azılı Osmanlı düşmanları dahi mebus seçilerek

meclise girmişti. Mecliste Osmanlı düşmanları daha etkiliydi.

Meşrutiyete göre Sultan, sadece sadrazam ile şeyhülislamı seçebiliyordu. Sadrazam da

nazırları seçiyor, kabine güven oyu alırsa çalışıyor, meclis istediği zaman hükümeti

düşürebiliyordu. Neticede devletin idaresi ehliyetsiz, tecrübesiz ellere geçti. Böylece

çeşitli din, dil ve ırka mensup meb’usların hepsi Osmanlı Devletinden ayrılarak

istiklallerini ilan etmek için her türlü gayr-i meşru vasıtalara başvuruyorlardı. Binlerce

Müslümanın kanına giren Yunan, Sırp, Bulgar ve Ermeni çeteleri için umumi af ilan edildi.

Osmanlı Devletinden kaçan ne kadar isyancı varsa, hepsine yeniden kapılar açıldı ve bunlar

İstanbul’a geldiler. İngilizler, Ruslar ve diğer hıristiyan devletler, azınlıklara el

altından bol miktarda silah gönderdiler.

İttihad ve Terakki Cemiyeti liderleri, yaptıkları acemi siyasetleri ile ortalığı birbirine

karıştırmışlardı. Yapacakları icraatlarda kendilerine destek olması için, Selanik’ten avcı

taburlarını getirerek taş kışlaya yerleştirdiler. Kendilerine karşı olanları çekinmeden

öldürüyorlar, memlekette terör havası estiriyorlardı. Kısa zamanda halkın huzuru kaçtı.

İttihatçılar lanetle anılmaya başlandı. Yine bunların baskısıyla hükumet alaylı subayları

ordudan çıkarttı. Bu sırada bazı gazeteler, İttihatçılara karşı halkın dini duygularını

galeyana getiren neşriyat yaparak, halkı ve orduyu isyana teşvik ediyordu. Rumi 31 Mart

günü dördüncü avcı taburuna bağlı askerler gece yarısı isyan ederek subaylarını

hapsettiler. Padişah Abdülhamid Han, isyanı Hüseyin Hilmi Paşanın gönderdiği bir telgraf

Page 109: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

sonucu öğrendi. İsyancılar sadrazamın azledilmesini, görevden alınan alaylı subayların

tekrar orduya alınmasını istiyorlardı. Bunun üzerine Hüseyin Hilmi Paşayı sadrazamlıktan

azl ederek yerine Tevfik Paşayı getirdi ve Müşir Edhem Paşayı da harbiye nazırı yaptı.

Mabeyn başkatibi ile isyancılara isyandan vazgeçtikleri takdirde affedildiklerine dair bir

hatt-ı hümayun gönderdi. Bunun üzerine isyan bir mikdar yatıştı. Ancak, ertesi gün yine

alevlendi.

İsyanın Rumeli’deki yankısı büyük oldu. Hadisenin kim tarafından hazırlandığı belli

olmadığı için, Sultan boy hedefi oldu. Üçüncü ordu ile gönüllü Bulgar müfrezesi ve Sırp,

Yunan, yahudi, Arnavut çetecilerden müteşekkil bir ordu kurularak İstanbul’a sevk edildi.

Mevcudu on beş bine varan Hareket Ordusu, 24 Nisan’da Topkapı ve Edirnekapı’dan şehre

girerek yol üzerindeki askeri karakolları teslim aldı ve Harbiye Nezaretini işgal etti.

Taksim kışlası ile Taşkışla’daki mukavemet, şiddetli top ateşi karşısında kırıldı. Bu arada

Yıldız Sarayının işgali sırasında Sultan Abdülhamid Han kendisine sadık olan Birinci ordu

ile, Hareket ordusuna karşı konulması hususunda yapılan teklifleri kabul etmeyerek;

“Müslümanların halifesi olduğunu ve Müslümanı Müslümana kırdıramayacağını” söyledi. Eğer

ülkenin en mükemmel ordusu olan Birinci Orduya, karşı koyma emri verilseydi, derme çatma

olan Hareket ordusu bir anda dağıtılabilirdi. Padişah’ın emrine boyun eğen askerler

silahların teslim edince, 25 Nisan günü Hareket Ordusu İstanbul’a hakim oldu. Mahmud Şevket

Paşa, sıkıyönetim ilan ederek suçlu suçsuz bir çok insanı idam ettirdi. Yüzlerce Balkan

çetesiyle saraya girerek kıymetli eşyaları yağmaladı. İttihad ve Terakki hakimiyetini devam

ettirmek için İstanbul’da terör havası estirmeye başladı.

27 Nisan 1909 günü Ayan ve Mebuslar meclisi toplandı. Ayan’dan Gazi Ahmed Muhtar Paşa,

kürsüye gelerek, önceden kararlaştırıldığı gibi Padişah’ın hal’ edilmesini teklif etmişti.

Bu teklif kabul edildikten sonra, yine Gazi Ahmet Muhtar Paşa, hal’ kararının bir fetvaya

istinad ettirilmesi lüzumuna işaret etmişti. Hal’ fetvasının ilk müsveddesini mebuslardan

Elmalılı Hamdi Yazır hoca yazmıştı. Fetvada Sultan Abdülhamid Hana 31 Mart İsyanına sebeb

olmak, din kitaplarını tahrif etmek ve yakmak, devletin hazinesini israf etmek, insanları

suçsuz oldukları halde idam ettirmek... gibi asılsız suçlar yükleniyordu. Fetva emini Hacı

Nuri Efendi bu suçlamaların iftira olduğunu ileri sürerek fetvayı imzalamadı. Ancak Meclis,

bu fetva gereği Sultan’ı hal’ kararı aldı.

Nihayet, hal’ kararını Padişah’a tebliğ için, Ayan ve Mebusanı temsilen bir heyet seçilmiş

ve Yıldız Sarayına gönderilmişti.

Sultan Abdülhamid Hana hal’ini tebliğ için Yıldız’a gönderilen heyetin teşekkül tarzı ise,

Türk tarihinin en yüz kızartıcı hadiselerinden birisi oldu. Bütün Osmanlı tebeasını temsil

etmesi gerektiği iddiası ile teşekkül olunan hey’ette tek bir Türk yoktu. Bunlar; Yahudi

Emanuel Karasso, Arnavut Esat Toptani, Ermeni Aram Efendi ve Padişah’ın uzun seneler

yaverliğini yapmış olan katışık soydan Arif Hikmet Paşa idiler. Padişah, hal’ kararını

tebliğe gelenlerin kimler olduğunu, mabeyn başkatibi Cevad Beye sorup öğrenince; “Bir Türk

padişahına, İslam halifesine hal’ kararını bildirmek için bir Yahudi, bir Ermeni, bir

Arnavut ve bir nankörden başkasını bulamadılar mı?!” demekten kendini alamadı.

İttihatçılar, o gece (27 Nisan 1909) Sultan Abdülhamid Hanı İstanbul’dan çıkararak, kontrol

altında tutabilecekleri Selanik’e naklettiler.

Bu sırada hiçbir şeyini almasına izin verilmedi. Padişah’a yolculuğunda üç kızı ile

oğullarının ikisi refakat etti. Selanik’te Alatini Köşkü kendisine tahsis edildi. Burada

çok sıkı bir nezaret içinde acıklı yıllar geçirdi. Gazete okumasına dahi izin verilmedi.

Page 110: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Sultan Abdülhamid Han, Selanik’te üç yıldan fazla kaldı. Yunanistan’ın Osmanlı Devletine

harb ilan etmesi üzerine, Büyük kabine denilen Gazi Ahmed Muhtar Paşa kabinesi, Sultan

Abdülhamid Han’ın Selanik’te muhafazası zorlaşacağından, İstanbul’a nakledilmesini

kararlaştırdı. Sultan Reşad da bu kararı tasdik etti.

1 Kasım 1912 günü Loreley vapuru ile İstanbul’a getirilen Hakan-ı sabık (eski padişah),

ikametine tahsis olunan Beylerbeyi Sarayına yerleştirildi.

Sultan Abdülhamid Han, Beylerbeyi Sarayında beş buçuk yıl yaşadı. Bu müddet zarfında, otuz

üç yıl dahiyane bir denge siyaseti ile harp riskine sokmadan ayakta tutmaya çalıştığı

devletin bir oldu bittiye getirilerek harb-ı umumi felaketine sürüklendiğine şahid oldu.

İngilizler ile Fransızların Çanakkale Boğazını zorladıkları günlerdi. Boğaz istihkamlarının

dayanamayacağı ve düşman donanmasının Marmara Denizine geçebileceğinden endişe edildiği

için bir tedbir olarak padişahın ve hükumetin Eskişehir’e nakli kararlaştırılmıştı. Durum

Abdülhamid Hana bildirilince; “Ben Fatih’in torunuyum. Hiçbir vakit Bizans İmparatoru

Kostantin’den aşağı kalamam. Dedem İstanbul’u alırken, Kostantin askerinin başında savaşa

savaşa ölmüştür. Biraderim nereye giderse gitsinler. Fakat o ve hükumet, İstanbul’dan

ayrılırlarsa bir daha dönemezler. Bana gelince; ben Beylerbeyi Sarayından ayağımı dışarıya

atmam!” diye cevab verdi. Onun bu kararlılığı karşısında hükumet İstanbul’da kaldı. Böylece

devletin daha o gün yıkılmasını önlemiş oldu.

Abdülhamid Han, Harb-ı Umuminin sonuna yaklaşıldığı 1918 yılının Şubat ayı başında

hastalandı. Yetmiş yedi yaşındaydı. Şiddetli bir nezleye tutulmuş, yaşlılığından dolayı

yatağa düşmüştü. 10 Şubat 1918 günü akşamı vefat etti ve Çemberlitaş’taki Sultan Mahmud

türbesine defnedildi.

Sultan Abdülhamid’i tahttan indiren paşalar ise sonunda, memleketi düşman çizmeleri altında

bırakarak kaçtılar. İlk olarak Enver Paşa, Talat Paşa, Doktor Behaeddin Şakir, Doktor

Nazım, 30 Ekim 1918’de Mondros Antlaşmasını imza ettikten sonra, gece yarısı ülkeyi

terkettiler. Talat Paşa, 1921’de kırk dokuz yaşında Berlin’de, Enver Paşa 1922’de kırk

yaşında Türkistan’da, Cemal Paşa da 1922’de elli yaşında Tiflis’te öldürüldüler.

Sultan Abdülhamid zamanında: Her vilayette mektepler, hastaneler, yollar, çeşmeler,

yapıldı. Viyana’dan başka bir yerde eşi bulunmayan modern bir tıp fakültesi açıldı. 1876’da

Mekteb-i Mülkiyeyi yaptırdığı gibi 1879’da da bir müze yaptırdı. 1880’de Hukuk Mektebi ve

Divan-ı Muhasebatı (Sayıştay) kurdu. Beyoğlu Kadın Hastanesini yaptırdı. 1881’de Güzel

Sanatlar Akademisi, 1883’te Yüksek Ticaret Mektebi, 1884’te Yüksek Mühendis Mektebi ve

Yatılı Kız Lisesi açıldı. 1886’da Terkos Suyunu İstanbul’a getirtti ve Mülkiye Lisesini

açtı. 1887’de Alman İmparatoru İstanbul’a geldiğinde, Sultan Ahmed Meydanında Alman Çeşmesi

yapıldı. 1889’da Bursa’da İpekçilik Mektebini yaptırdı. 1891’de Halkalı Ziraat ve Baytar

Mektebi ile Kağıthane’de bir poligon kurdurdu. 1890’da Bursa demiryolunu ve Aşiret

Mektebini yaptırdı. 1891’de Üsküdar Lisesi ve Rüşdiyye Mektebleri ve yeni postane binası ve

Osmanlı Bankası ile reji binalarını ve Yafa-Kudüs demiryolu ile Ankara demiryolu yapıldı.

Yine 1892’de Hamidiye Kağıt Fabrikası, Kadıköy Havagazı Fabrikası ve Beyrut Limanı

Rıhtımını yaptırdı. 1893’te Osmanlı sigorta şirketi, Küçüksu Barajı ve Manastır-Selanik

demiryolu yapıldı. 1894’te Şam-Horan demiryolu ve Eskişehir-Kütahya demiryolu yapıldı. Yine

1894’te Hamidiye Yüksek Ticaret Mektebi ve Galata-Tophane Rıhtımı, Dolmabahçe Saat Kulesi

inşa edildi. 1895’te Beyrut-Şam demiryolu, Darülaceze binası, mum fabrikası, Afyon-Konya

demiryolu, Sakız Limanı Rıhtımı, şimdiki İstanbul Lisesi binası, İstanbul-Selanik demiryolu

yapıldı. Ereğli kömür ocakları çalıştırıldı. 1896’da Tuna Nehrinde Demirkapı Kanalını,

Kapalıçarşı tamirini yaptırdı. Akıl Hastanesini, 1900’de Medine-i münevvereye kadar telgraf

hattı yaptırdı. 1902’de Hamidiye Hicaz demiryolu Zerka’ya kadar işledi. Kağıthane’deki

Page 111: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Hamidiye suyu İstanbul’a getirildi. Yeni balıkhane, Haydarpaşa Rıhtımı, Maden Arama

Mektebi, Şam’da Tıbbiye-i Mülkiye yapıldı. Haydarpaşa’da 1903’te Askeri Tıbbiye Mekteb-i

Şahanesi, 1904’te Dilsiz ve Sağırlar Mektebi açıldı. 1904’te Bingazi’ye telgraf hattı

yapıldı. 1905’te İstanbul-Köstence kablosu döşendi. Haydarpaşa İstasyon Binası yapıldı.

Beşiktaş Tepesindeki Yıldız Sarayı ve önündeki camiyi yaptırdı. Velhasıl Avrupa’da yapılan

yeniliklerin hepsini en modern şekilde yurdumuzda yaptırdı.

Ne yazık ki, 1909’da tahttan indirilince, bütün bu ilerlemeler durdu ve memleket kana

boyandı. Abdülhamid Han, İstanbul-Eskişehir-Ankara ve Eskişehir-Adana-Bağdad ve Adana- Şam-

Medine demiryollarını yaptırdığı zaman, başka memleketlerde bu kadar demiryolu yoktu. Din

bilgileri, fen ve edebiyat ile ilgili pekçok kitap bastırdı. Köylere kadar kurslar açtırdı.

Parasız kitaplar gönderdi. Harp gücünü kaybetmiş olan eski gemileri Haliç’e çekip Avrupa’da

yapılan üstün evsaflı kruvazörler, zırhlılar ile donanmayı kuvvetlendirdi. Askeri, subayı

öyle şerefli olmuştu ki, bir kahvenin önünden bir binbaşı geçerken, kahvede oturanlar ayağa

kalkarak saygı gösterirlerdi. Öyle bereket vardı ki, bir binbaşının evinde pişen yemekten,

bir mahalle fakirlerinin karnı doyardı. Bütün millet, sivil, asker, herkes birbirini

severdi.

Page 112: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Sultan Mehmet Reşat HanPadişahlık Sırası 35

Saltanatı 9 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 99

Cülûsu 27 Nisan 1909

Babası Sultan Abdulmecîd Hân

Annesi Gülcemâl Kadın Efendi

Doğumu 2 Kasım 1844

Vefâtı 3 Temmuz 1918

Kabri İstanbul Eyyüb Sultan Reşâd Hân Türbesindedir

Osmanlı padişahlarının otuz beşincisi ve İslâm halifelerinin yüzüncüsü. Çocukluğundan

itibaren husûsi olarak iyi bir tahsil ve terbiye ile büyüdü. Yüksek din ve fen bilgilerini

okudu. Arapça ve Fransızcayı mükemmel bir şekilde öğrendi. Uzun Şehzâdelik devrinin çoğunu

okumakla geçirdi. 1890 senesinde İngilizlerin yardımıyla kurulan ve padişah aleyhtârı Türk,

Rum, Ermeni, Arnavud ve Yahudilerle Bulgar, Sırp ve Yunan çeteleri tarafından desteklenen

İttihat ve Terakki Cemiyeti, 1909 yılında Sultan Abdülhamid Hanı tahttan indirdi ve yerine

kukla bir vaziyette Mehmed Reşât Hanı geçirdi. Devlet idâresini tamâmen hâkim olan

ittihatçılar, istedikleri kabineyi iş başına getiriyorlar, istemediklerini ise baskı ve

tehditle görevden uzaklaştırıyorlardı.

Sultan Abdülhamid tarafdarı diyerek pekçok kişiyi idâm ettirdiler. Herkes ölüm ve hapis

korkusu içine düştü. Memlekette can, mal ve nâmus enmiyeti kalmadı. Devlet düşmanlığı, küfr

ve dinden dönme moda oldu. Her vilâyette zâlimler, âsiler ve zorbalar türedi. Bunun

neticesi olarak Arnavutluk'ta isyân hareketleri başladı. Arnavutluk bölgesi mebusları,

hukümete müracaat ederek şiddet hareketlerine başvurulmadan bölgeye bir nasihat heyeti

gönderilmesini istediler. Ancak şiddet tarafdarı olan İttihat ve Terakki mensupları, Mahmût

Şevket paşa komutasında büyük bir orduyu Arnavutluk'a göndermelerine rağmen ve pekçok kan

dökülmesine sebep oldukları hâlde isyânı önleyemediler. Sultan Reşâd, 16 Haziran 1911'de

Kosova'ya gitti. 522 sene önce dedesi Murâd-ı Hüdâvendigâr'ın zafer kazandığı yerde, yüz

bin Arnavut ile Cumâ namazı kıldı. Balkan Müslümanları ve Arnavutlar asırlar öncesi Osmanlı

hâkimiyetine girişlerinde adâlet hissini Sultan Reşâd Hanın ''Baba'' davranışıyla tekrar ve

daha ziyâdesiyle yaşadılar. arnavutluk'taki yüzbinlerce Müslüman, Halife-i Müslimin ve

Osmanlı Sultanı Reşâd Hanı görebilmek için bütün sıkıntılara katlanarak yollara düştü.

Sultan din ve millet farkı gözetmeden bütün halka bol ihsânlarda bulundu. Huzûru sağladı.

Mahmûd Şevket paşanın yirmi iki taburla yapamadığını, sultan Mehmed Reşâd bir gövde

gösterisiyle temin etti.

Ancak İttihâtçıların ihânet derecesine varan gafletleri devâm ediyordu. Sultan Abdülhâmid

Hanın bizzat körüklediği kiliseler ihtilâfını, 3 Temmuz 1910'da neşrettikleri bir kânunla

hâllettiler. Böylece Balkan milletleri arasında ihtilâf kalmadığından, Osmanlı Devleti

aleyhine kolayca birleştiler. Bu birleşme bir süre sonra (8 Ekim 1912) Balkan Harbinin

başlamasına sebep oldu. Siyâset yapmaktan memleket müdâfaasına vakit bulamayan komutanların

elinde kalan Osmanlı orduları, Karadağ, Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan, karşısında

bozguna uğradılar. 30 Mayıs 1913'e kadar devâm eden savaş sonunda, Osmanlı Devleti,

Yenipazar, Libya, Girit, Rodos, Onikiada, Arnavutluk, Epir ve Trakya'yı kaybetti. Edirne'de

Balkan devletleri eline düştü ise de daha sonra müttefikler arasında çıkan anlaşmazlıktan

faydalınarak tekrar kazanıldı. Son fâcialarla Afrika kıtası ile ilişiğimiz kesilirken,

Avrupa'da çok küçük bir toprağımız kaldı. Afrika'da 1.200.000, Rumeli'de ise 250.000km'lik

Page 113: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

yerimiz elden gitti. İttihat ve Terakki'nin gâfil, câhil, fırkacı, bölücü idâresi

neticesinde Osmanlı Devleti, padişahın haberi bile olmadan bu defâ da dünyânın süper

güçlerine karşı Almanya safında Birinci Dünyâ Harbine katıldı. (11 Kasım 1914) Dört sene

süren savaş sonunda koca Osmanlı imparatorluğu yağma olundu. Bir milyon km'den fazla toprak

kaybedildi. Asker zâyiâtının yekünü ise 550.000'i şehit, diğerleri yaralı, kayıp ve esir

olmak üzere bir milyonun üzerindeydi.

Sultan Mehmed Reşât, memleketin içinde bulunduğu durumun ızdırabı içerisinde 3 Temmuz

1918'de vefât etti. Cenâzesi kendisi tarafından hazırlanmış olan Eyüb'teki türbesine

defnedildi. Mehmed Reşâd Han, halim, selim ve merhâmetli bir şahsiyet sahibi olup, terbiye

ve nezâketi her türlü ölçünün üstünde bulunuyordu. Maiyetine karşı çok şefkatli davranır,

biri rahâtsızlanınca, iyileşinceye kadar defâlarca hatırını sorardı. Hâfızası çok

kuvvetliydi. Dini vecibelerini geciktirmeden yapar, boş zamanlarında kitap okurdu.

Meşrûtiyet anayasası çerçevesinde devleti idâre etmek istedi. Ancak İttihatçıların Osmanlı

Devleti aleyhindeki faaliyet ve icrâatlarının önüne geçecek kuddrette değildi. Hükûmeti ele

geçiren İttihatçıların çoğu, hattâ din işleri başkanı olan Şeyhülislâm Mûsâ Kâzım dahi

masondu. Bu sebeple Sultan Reşâd Hanın saltanat devri, İttihâtçıların keyfi ve mesûliyetsiz

icrâatları neticesinde büyük hâdiselerle geçti. Neticede üç kıta yedi denize hâkin olan

Osmanlıl Devleti, dünyâ çapında faaliyet gösteren yıkıcı ve bölücü teşkilâtların, plânlı,

sinsi çalışmaları sonucu yok olma noktasına getirildi.

Page 114: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

Sultan Vahdettin HanPadişahlık Sırası 36

Saltanatı 4 Yıl

İslâm Halifelik Sırası 101

Cülûsu 4 Temmuz 1918

Babası Sultan Abdulmecîd Hân

Annesi Gülistû Sultan

Doğumu 2 Şubat 1861

Vefâtı 15 Mayıs 1926

Kabri Şamda Selim Camiî Kabristanındadır

Son Osmanlı pâdişâhı ve İslâm halifesi Sultan Birinci Abdülmecid Hanın ogullarının en

küçügüdür. Annesi Gülistû Sultan’dır. 2 Şubat 1861 târihinde dogdu. Çok küçükken anne ve

babasını kaybetti. Agabeyi İkinci Abdülhamid Han tarafından büyütülüp, himâye edildi. Çok

zekî olup fıkıh bilgisinde pek ileriydi. 4 Temmuz 1918’de agabeyi Sultan Reşâd’ın vefât

ettigi gün pâdişâh ve halife oldu.

Saltanata geçtiginde ordu ve donanmaya bir Hatt-ı Hümâyun göndererek Başkomutanlıgı üzerine

aldıgını bildirdi. Enver Paşanın Başkumandan Vekili ünvânını Başkumandanlık Kurmay Başkanı

şekline çevirdi.

Tahta geçişi dolayısıyla hazırlanan Hatt-ı Hümâyunda Pâdişâh: Kabinede adâletin dagıtımı ve

güvenligin saglanması husûsunda daha fazla gayret harcamasını, zaruri gıdâ maddelerinin

ucuzlatılması için acele tedbir alınmasını, ögretimin arttırılmasını, siyâsi suçluların af

edilmesini, savaş bölgesi dışındaki sıkıyönetimin kaldırılmasını, devlet hizmetinde

çalışacak olanların nâmuslu kimselerden seçilmesini, kânûni bir sebep olmadıkça kimsenin

işinden uzaklaştırılmamasını istedi.

Bu istekler ve yeni icraatı pâdişâhın devlet işlerinde ve memleket meselelerinde aktif bir

yol tutacagının açık bir deliliydi. Ancak bu sıralarda Birinci Dünyâ Savaşının korkunç

neticeleri alınmak üzereydi. Nitekim 30 Ekim 1918’de Mondros Mütârekesi imzâ edilerek,

Birinci Dünyâ Harbi, maglubiyetimizle bitti.

Mütârekeye imzâ koyan delegeler, 10 Kasım 1918’de saraya arz-ı tâzim için geldiklerinde

pâdişâh bunları kabul etmedi. Mütârekeden hemen sonra Osmanlıları Birinci Dünyâ Savaşına

sokan Talât, Enver ve Cemâl Paşalar 3 Kasımda yurt dışına kaçtılar. 24 Kasım 1918’de

Pâdişâh Daily Mail Gazetesi muhâbirine beyânat verdi. Daha sonra Times Gazetesi’nde de

yayınlanan bu beyânatta, Osmanlıların Dünyâ Savaşına girmeleri sorumlulugunu İttihat ve

Terakki Fırkasına yüklüyor, bu suretle felâkete onları sebep gösteriyordu. Bu

beyânatında:“Osmanlı Devletinin harbe katılması âdetâ bir kazâ neticesidir. Eger siyâsî

vaziyetimizle cografi durumumuz ve millî menfaatlarımız ciddî sûrette nazarı dikkate

alınsaydı, vukû bulan teşebbüsün aslâ mâkul olmadıgı açıkça anlaşılırdı. Maalesef o zamanki

hükûmetin basiretsizligi bizi bu bâdireye sürükledi ve felâketimize sebep oldu. Eger ben

Makam-ı saltanatta bulunsaydım, bu elim vak’a katiyyen husûle gelmezdi. ’’demiştir.

Neticede İttihatçı liderlerin baskısından kurtulan Sultan Vahideddîn’in elinde ancak

düşmanlara teslim edilmiş bir milleti idâre etmek kaldı.

Page 115: 1. Osman Gazi Han - karadagkoyu.com · Web viewİslâmi ilimler öğretildi. Devrin örf ve âdetince mükemmel bir askeri tâlim ve terbiyeyle yetişti. Ertuğrul Gâzinin silâh

16 Mart 1920’de Îstanbul İtilâf devletleri tarafından işgâl edildi. Yunanlılar İzmir’e,

İtalyanlar Güneybatı, Fransızlar da Güney Anadoluya girdiler.Vahideddîn Han 11 Mayıs

1920’de düşmanların hazırladıgı ve Anadolu’nun işgâlini ihtivâ eden Sevr Antlaşmasını bütün

baskılara ragmen imzâlamadı. Osmanlı ordusu tamâmen lagvedildi. Medîne muhâfızı Fahri Paşa,

on ikinci ordu kumandanı Ali İhsan Paşa ve Harbiye Nâzırı Mersinli Cemâl Paşa gibi degerli

kumandanlar Malta’ya sürüldüler. Yalnız pâdişâhın şahsını korumak için, yedi yüz kişilik

maiyyet’i seniyye kıt’ası bırakıldı. Sultan bu taburu, Ayasofya etrâfındaki sipere sokup

câmiye çan takmak veya müze yapmak isteyenlere ateş ediniz emrini verdi.

İşgâl altındaki Îstanbul’dan vatanın kurtarılmayacagını anlayan Vahideddîn Han, güvendigi

kumandanları Anadolu’ya göndermek istedi. Ancak bunlar;(Dünyâya karşı harp edilmez. Bu iş

olmaz.) diyerek gitmeyi reddettiler. Sultanın, kurtuluşun Anadolu’dan gerçekleşecegine

ümidi tamdı. Bir ara kendisi gitmeyi düşündüyse de İngilizler;’’ Eger Anadolu’ya geçersen

Îstanbul’u Rumlara işgal ettirir, taş üstünde taş bırakmayız.’’ Diyerek engellediler. Bunun

üzerine bir gün saraya çagırdıgı Mustafa Kemâl’i;’’Paşa, paşa! Şimdiye kadar devlete çok

hizmet ettin. Bunları unutun. Asıl şimdi yapacagın hizmet hepsinden mühim olabilir. Devleti

kurtarabilirsin.’’ Sözlerinden sonra, büyük yetkilerle Anadolu’ya gönderdi.

Vahideddîn Han, bundan sonra Îstanbul’daki işgâl kumandanlarını oyalamak ve Anadolu’daki

mücâdeleyi gözden uzak tutmak için türlü siyâsî gayretler içine girdi. Fakat İngilizler de

Türk birligini parçalamak için pâdişah aleyhine çalışmaktan geri kalmadılar ve aleyhine

kampanya başlattılar. Yegâne arzuları pâdişahı milletin gözünden düşürmekti. Nitekim bunda

ısrar eden İstanbul’daki İngiliz işgâl kuvvetleri, 17 Kasım 1922 Cumâ günü halîfeyi baskı

ve silah zoruyla Dolmabahçe Sarayından motora alarak Malaya harp gemisine bıraktı. Bu gemi,

son Osmanlı pâdişahı ve İslâm halîfesini, İngilizlerin Türk aydınlarını sürdükleri Malta

Adasına götürdü. Vahideddîn Han, acı ve sıkıntı içinde geçen bir sürgün hayâtından sonra,

16 Mayıs 1926’da İtalya’da vefât etti. Cenâzesi Şam’a getirilerek Sultan Selim Câmii

Kabristanına defnedildi.

Vahideddîn Han, çok akıllı ve çabuk kavrayışlıydı. Arada Sultan Reşâd olmayıp da, İkinci

Abdülhamîd Handan sonra tahta çıksaydı, İttihat ve Terakki hükûmetinin hatâlarını

önleyecek, felâketlerin önüne geçecek kudret ve idâre sâhibiydi. Mala, dünyâya düşkün

olmadıgı güzel ahlâklı ve eşi az görülebilecek kadar fazla nâmuslu oldugu vesîkalarda göze

çarpmaktadır. Çok sevdigi vatanından koparken yanında şahsî ve pek cüz’î mal varlıgından

başka bir şey götürmedigi, ayrılmasının üzerinden henüz dört yıl geçmeden vefâtında kasaba,

bakkala ve fırına olan borçlarından dolayı 15 gün tabutunun kaldırılmamış olmasından da

anlaşılmaktadır.

Vahideddîn Hanın vatanının ve milletinin ugradıgı felâketler karşısında neler düşündügü ve

neler hissettigi kayıtlara geçmiş şu hadîseden çıkarılabilir. 1919 senesi Ramazanında bir

sabah Yıldız Sarayında yangın çıkar. Kısa zamanda büyüyen alevler, sultanın geceleri

kaldıgı dâireyi de sarar. O geceyi tesâdüfen Cihannümâ Köşkünde geçirmiş olan Vaideddîn,

yangını haber alınca, üzerine pardesüsünü giyerek dışarı çıkar. Köşkün önünde hiç telaş

göstermeden yangını seyrederken çevrede aglayanları görünce gözleri yaşararak; ’’Benim

vatanım ateş içinde, onun yanında bunun ne kıymeti var.’’ Demekten kendini alamaz.