1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi...

51
1< bi{ i!J FELSEfE - BiLiM JOURNAL OF PHILOSOPHY - SCIENCE RESEARCH 3 MAR T 2003 Bu SAYI BÜYÜK TORK BiUM ADAMI ALI

Transcript of 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi...

Page 1: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

1< IAi~d!JIA bi{ i!J FELSEfE - BiLiM ARAŞTIRMALARI

JOURNAL OF PHILOSOPHY - SCIENCE RESEARCH

3 MART 2003

Bu SAYI

BÜYÜK TORK BiUM ADAMI

ALI KUŞCU'YA İTHAF OLUNMUŞTUR.

Page 2: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Farabi'ye bir haz1rhk olmak üzere Islam öncesi" Türklerde felsefe

Mübahat Türker-Küyel ' ·

PRE-ISLAMIC TURKISH PHILOSOPHICAL THOUGHT AS ANCILLA TO FARABI'S PHILOSOPHY

We take up the philosophlcal endeavour of the pre-lslamic Turks ın order to d!splay how cultural encounter caused 'phllosophy' to lose her radical meanıng that was to befound ın ·wısdom·. In addıtıon.

'phllosophy', eventually. enlarged her meanıng. steppıng beyond te bounds of 'w!sdom·. In order to fıd out ph!losophy's orıgınal meanıng. embedded ın wısdom. we undertake to ınvestıgate the philosoph!cal thoughts of the Turks before they embraced Islam. The ınterestıng point ıs that the founder of philosophıcal system as well as poUtıcal science ın Islam. the Tentb-century ph!losopher. greatest logician of his time and musıcologıst Farabi at-Turki, known ın the Muslim world as the Second Master. deseribed ın his momentous work "Tahsil ai­Sa'ada" the radıcal absolute as well a$ hypothetical meanıngs of ·wısdom' and 'ph!losophy': how their denotatıons were altered wh!le 'travelling· from one culture to the other. Farabi dıd not seem to be at odds wtth purely Turkish terms. The language was already at such a level that texts from Chinese and Sanskrlt could be translated wtth an enormous success. Moreover. In texts originally edited by Turks themselves great tm portance was payed to problems of knowledge and to the philosophy of politics. In this cantext lt ıs remarkable that certain authentıc and very interestıng concepts crop up. The most ımportant among them ıs 'kut' (bUss). Turks. already ın the pre-Islamıc period. consıdered 'knowledge· as somethJng 'blJssful'. Knowledge ıs not a process deprived ofpurpose. lts objective ıs the grasp and dlscernment of truth and consequently avoidıng or gettıng rid of falsehood. The apprehensıon of truth ıs

justıce. Therefore to have attained the stage of justıce means to be ın possessıon of true knowledge. He who passesses true knowledge ıs Ln a state of bllss. A person who flnds hlmself ın such a state ıs

accordingly a ·wıse' (eren) and 'brave' (alp) man. Among the Ancıent Turks rulers we flnd men labelled as ·wıse·. These were renowned for their justıce and bravery. In thJs treause we try to scrutinize Wisdom's radical signiflcatıon within the hlstor!cal framework of the Turkish culture. We follow wtsdom's denotation rlght down to !ts very roots where we explore the universal.

•islAm öncesi" terimi lle lslAm'ın. Asyada. bir şekJlde. henuz kendllerlne ulaşamamış oldugu Türk muhltlerlnl kastediyorum. Prof. Dr.

Kutadgubilig F~luf~·Biltftl Ar~ttrmıılan D~rgm. Saı·ı:3. Mart 2003, s. 9·5/t

Page 3: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

10 Mübahtır Tiirker-Kü_ye/

necesary. true and exact knowledge itself. Thus 'wisdom· meant to the Ancient Turk access to universal. necessary. true and exact knowledge. The above-mentloned exploration of ours ıs based on tex1.s which are listed in accordance wtth thetr histarical sequence. The fragment we have extracted from Farabi's "Tahsil" serves as the basic plece to all the subsequent texts. We have translated f'arabi's writing into Turkish. exposed thereın wısdom's denotatton and corroborated lt wıthin a chronologtcal progressıon.

İslam öncesi Türklerde felsefeyi (IV) ortaya koyabilmek için. herşeyden önce. ilkin, şu iki kavram hakkında (I-Il). ve. buna ek olarak. felsefenin men­şe! meselesi üzerinde (III) çok açık btr bilince ulaşılmış olması gerekir: Bu kavrarnlardan birisi "Ortaçag" kavramıdır (l) ı, ötekisi Ise (II) "Felsefe" kavra­mıdır.z

(1) ilkin "Orta Çag" kavramını alalım. Biz. "Tanzimat'· ile Batı'ya döndük­ten sonra, Batı'nın bir takım degerierini benimsemiş olduk. Bu degerler. ana hatlarında, hukuki. siyasal. bilimsel. endüstriyel. kültürel. askeri, iktisadi v.s. gibi alanlardaki bazı olumlu degerlerdir. Bu degerler arasında. bilindigi gibi. "Miladi Takvim" de bulunmaktadır. Batı'nın bu takvimine gör'::: . 395 ile 1453 tarihleri. birisı Bah Rorna'nın, ötekisi ise Dogu Roma'nın (Bızans'm) or­tadan kaldırılmış oldugu tarihlerdir; ve. bu iki tarihin arası. Batılı'ların ken­dileri tarafından "Ortaçag (Media evi, Kurun-i Vustci. Mediavale=Kurün-i Vus­tai)" olarak takdir edilmiş. öyle adlandınlmıştır. Ortaçag. Batı gözünde. Ba­tı'nın yine kendi tarihleri bakımından. bir taraftan da. yakın zamanlara ka­dar. "Karanlık Çag (Dark Ages)". bazen de. "Skolastik DeVir" olarak tavsif edilmiştir. O, Batı'da, Batılı'larca, Bilim. felsefe. Sanat... v.s. gibi, kültürün üstün ve olumlu ögeleri bakımından, yine. Batılı'nın "Renalssance (Yeniden doguş}"ı önünde. "Bin Yıllık Karanlık Bir Gece" sayılmıştır. Hatta, bu Çag. yi­ne onlar tarafından, bütün insanlık tarihi. daha dogrusu. bu çagdan sonra­ki kendi tarihleri dikkate alındıkta. utanç verici bir çag olarak degerlend1rU­mişt1r. Öyle ki, bu Çag. keşke. hiç yaşanmamış olsaydı! Mümkünse atlanma­lıdır! -istanbul Üniversitesi'nde vermiş oldugu üniversite derslerini ihUva eden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu üniversite ders kitabında. Batı'nın bu bın yıllık çagı­nı atlamış. sanki, atlayarak. onu ortadan kaldırmak istemiş olma durumu­na duşmüş gibidir-. Bu çag yaşanmamış sayılmalıdır: kültür tarihinden çı­karılıp atılmalıdır! Adeta kazınmalıdır! Ama. Batı'ya donmuş olan hızler de. eger. bu tür degerlendirmelere kaulacak olursak. Batılı'nın -Bın Yıllık Karan­lık Gece" olarak tavsif etmış oldugu onların bu kendı .. Ortaçagını ··. biz. gidip.

Mı.ibahaı Ti.ırker-Kuyet. ·sazı Kavramlar Uzerute \'eııld.er. BWnçlt>rune· . Bilge. 3-13. Yaz. 2 ı. 1999 AKM Ankara. Aynca Krş . M .T.K .. "Ye~<."\i Por.rı::,r. Erdem. 7.21. ı 993. Yesevi Sayısı . ı 995. 865-875 .

2 M.T.K. Tilrktyede Cumhurıyet OOnemlnrte Felsefe E!Jieml DTCF. 1973 ~I.T.K .. ··on mi DUler mı?" Turk Yurdu . ll Ks. ı991 14-23· ~LT K. 1\ır'iıi:!e=de Felsefe Celenegı" . Turk Yurdu. 44. 1 ı. Nisan. 1991 . 7 · 14: "Edebtyarımı.z.da SumeL Kut:ur Izleri Var mıdır?". Er­dem. vı . ı 7. My ı 990. ı 992. s 359-397 .

Page 4: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Fartıbf'y·(• bir lıa:.ırltk olmak üzere islam önce~i Türklerde felsefe ı ı

onlardan alıp. insanlık kültür tarihinin dışına çıkartamayacağımıza. onu kaldırıp atamayacağımıza göre. olsa olsa, genelde. bu Çağa rastlayan tarth­ler arasını atar iken. bu Çaga tesadüf etmesinden dolayı. 395 Ue 1453 tarth­leri arasındaki bütün öteki dünya kültürlerıTti ve, asıl. kendi kültürümüzi.i atacagız demek olur. Böylece de. Türk kültürünü. bilerek veya bilmeyerek, en az üç kez tarih sahnesinden. kendi ellerimizle silmiş ve atmış oluruz: Bir defasında, İslam öncesi Türk kültürünün kendisi olarak, bir defasında İslam öncesi Türklerin, islama girdiklerinde. islama yapmış oldukları katkılar ola­rak, bir defasında da Türklerin İslam vasıtasıyla Batı'ya ve dolayısıyle de dünya kültürüne yapmış oldukları katkılar olarak. Oysa, araştırmalara gö­re, Miladi V .. VI. , VII .. VIII., IX .. X .. XL XII. ve XIII. asır lar. İslam öncesi ve İslami Türk kültürü olarak, Türk kültürünün, o zamanların çağdaş dünya­sındaki öteki kültürleri arasında. tarihinin en parlak devirlerini idrak etmiş olduğu asırlardır3 -Buraya. bu asırlara, Osmanlı Devrrnın. kuruluştan. yak­laşık ı 700 lerekadar sürmüş olan kısmını da eklemellyiZ-. Demek ki. aslın­da, Batı'nın kendi kültürüne aıt olan. ve. yine. Batılıların kendileri tarafın­dan 395 ile 1453 tarihleri arası hakkında yapılmış olan bu olumsuz deger­lendirmelerini, yanlış bir uygulama yaparak. 395 ile ı 453 arasında yer almış olan bütün öteki ınsanlık kültürlerine teşmil etmekle. gerçekler önünde çok ciddi, ama, pek çok cidcli bir hata yapmış oluruz. Çünkü, bu tür b ir davra­nış, bazı tarihçilerin, bir tarihi gerçegı kiŞisel takdirlerıyle yok etmek ısteme­leri anlamına gelir. Bu hata ile, gerek İslam öncesinde, gerekse İslami olarak. olumlu bütün Türk kültür değerlerini insanlık tarihinden çıkartmış. Türkle­rin. insanlık tarihindeki hem katkıcı hem geçirici ve taşıyıcı rollerini de in­kar etmiş oluruz. O halde. -ortaçag~ terıminde. gerçekten. ama, gerçekten. ve, yeniden bir bilinçlenmeye ihtiyaç bulunmaktadır.4 -Kaldı ki. Batı'nın bu kendi "Ortaçag"ı , 395-1453 tarihlerı arası. onun kendi kültürü açısından. türnce ve mutlak olarak. "karanlık" ta değildir. Öyle ki. bu Çag. Avrupa'da. sanatta, mtmaride, Gotik katedrallertyle. vitraylarıyle, yazmalarıyle. ıçierirlde Hellen ve Hellenlstik DeVir kültürlerınin bir kısmının saklanmış oldugu yaz­maları koruyan manastırlarıyle, "Saray Okulları'yle (Palatina) . şövalye ahla­kıyle, İslam Aleminden gelen etkilerle (Medrese, Hastane. Kütübhane. Rasat­hane. Bk. Aydın Sayılı'nın incelemeleri)S karşılaşmış. karşılaşmakta devaın etmiş olduğunu gösteren. yer yer pınltılı ve son derece dikkate değer bir çağ­dır. Kültürün yüzlerce tart.flnln yapılmakta oldugu ve kültür karşılaşması ve etküeşmesinin ortada dikllip duran bir olgu oldugunun tesbıt edild1gi bir se­viyede, araştırıcı konumuna gelmek isteyenlerin görevi. artık. kültürlerı al­kışlamak veya karkışlamak. mahküm etmek. değildir; yapabilirlerse. billın­sel yönteme uygun olarak, sahte olmayan belgelerini göstererek. onları ince-

3 Sceınih Tezcan "En Eski Turk Yazuu" Bilim l'E' Kultur Dıli Otarak Tilrkc;e içerisindce. 1974. TTK. Ankara: M .T.K . "Buguııkü Bau Kultüruııcte Turldcrın Etkısi ve Karkı,ı'' Araşıırma. V. 1994. 1-2 ı. Turkiye . Turqure . Turkel. Akademla . ızmır. 1994: M .T.K .. "A)­

dın Sayılı'nın Hayat Hikayesi. Eı:.erlerııını Degerlendiriluıeı:.i ve Lisıt!si". dııgilizcel>ıylt: blrllkreı. Erdem 7.22. 1993 ( 1 996). 31-59.

4 M.T.K .. "Bazı Kavramlar .. : 8-12. 5 Tt.irk-lslılın Alemi'nin "Medrese", "Hasraııe" "Rasathruıe", "Kutuphanı>" konusundakı

katkılan içln. Bk. Aydın Sayılı'ya Armayarı. Araşiır ma. XIII. 199 ı. Blblıvograf\·a. 5-1 i

Page 5: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

12 Mühalraı Titr~l!r-Kii\c!l

!emektir veya sonuçlarını . mukayeseler yaparak. tüketici ve krıugı yapılmış belgelere dayarıdırarak ortaya koymaktır. Yoksa. olgutarla temellendirllme­miş birtakım modeller geliştirmek degildir!

Batı'nın 395- ı 453 larlhlerı arasına yerleştirilmiş oları kendi Ortaçalrın­da. "Eslti otoriteler"ln eserlennı. -ıectio (Şerh-i m ütün)" ve -nısputatio (Cedel. Münazarar darı ıbaret olan bir yönteme göre Incelemeye de "Skolô.stlk" den­meslnden öt\lru . Ortaçag·a. tümüyle skolcistik nazariyle bakarılar da olmuş­

tur. Bu yöntem. bugün de. "Şerh-i mütün" adı altında. kökeninde "Medrese" kurumu bulunan Linıversltede. "lecture" adı altında uygulanmakta ve oku­tulmaktadır. Dikkat edilecek olursa. Ortaçag. lnsarıltk tarihinin bir kısmını. Batı'nın ise . yaklaşık olarak. bin yılını kapla r. Ortaçagın bir kısmında. Batı. gerçekten, bir "Karanlık Çag·· yaşamıştır. Bu sırada. Hellen ve Hellenlstık De­virlerinden gelen. BUim, Felsefe. Sanat v.s. gıbı alanlardaki bir takım olum­lu degerler. onlar tarafından unutulmuş. geriye bir takım hurafe(ler) kalmış­tır. Ama. buna karşılık. onların "Ortaçag" dedikleri ve olumsuz diye degerlen­dirdikleri 395 Ue ı 453 tarihleri arasında. Batı'ya karşı. Dogu·da. Asya'da. On Asya'da, Orta Asya'da. Guney Asya'da. güney Amerika'da. Orta Amerika'da başka bir takınl uygarlıklar parlamaktaydı. İşte. Batı'nın bu Ortaçag·ının bü­yük bir kısmını kaplayarı XII. Asrın başına kadar olan devrenin Avrupa'sının kültür olayları billnmedikçe. Xll. Asırda. Avrupa'da başlayarı ve o yüzyılın "Xl!. yüzyıl Renaissance'ı" adını almasına sebep olan kültür olaylarının de­gerlendirtlmestni yapmak, Türklerin, Avrupa'ya İslam öncesi ve sonrası de­Virde, dogrudarı veya dotaylı olarak yapmış oldukları katkıların degerlntn parlaklıgını anlamak mümkün olmaz6: İslam Öncesi Türklerde Felsefe'yi ara­mak ta boş bir gayrete indirgenmiŞ olur.

Şimdi, ikinci kavram "Felsefe" hakkında. daha dogrusu "Felsefe ·· kelime­sı hakkında (Il), daha da dogrusu. onun etimolojtk kökü, ve. kelime anlamı hakkında. bir billnce ulaşmaya. sonra da (111) bir kültür olgusu olarak felse­fenin menşeını irdelemeye çalışalım. -bu da "Hikmet"! ıncelerneye geri dön­mek anlamına gelecektir-. ta ki. böylece. Orta Çag kavramının kelime a nla­mından sonra. islam Öncesi Türklerde Felsefe konusuna bir adım daha yak­laşmış olalım.

6 Aydın Sayılı. altmış yıllık akademik hayatını, Türklerin lshim'a ve islam vasıtasıyle Dünya'ya yapmış olduklan blllmse1 katkıları. lsbat yoluyla. göstermek üzere tuketmış­tlr. Bk. Güçmurat Sultanmuradov. TUrkiye Cumhuriyeti Dönemtnde Bir Bilge: Aydın Sa­yılı. 1999 Aralık. An. U Sosyal Bilimler Ens .• M .T.K. Danışmanlıgı.nda. Doktora tezi. Aynca Bk. Araştırma. XJU. 1991 . "Aydın Sayılı'nın Eserleri B!bliyografyası·. 5-1 ı. ozel­llkle. A.S.nın. "Turkler ve Bilim" (74). "Turkish Contributlon to Scientific Work ın ls­lam" (8 ı). "Bilim Kulturu ve Uygarlık Açısından Tarihlmiz" (951. "Onaçag BUlm ve Te­fekkürunde Tı:.ırklerln Yeri" (106). "Görüntüler·. "Turkish Contrtbutlon" başlıkb maka­lelelerl. Ayrıca, Krş .• M T.K .. "Bugunkü Bat.ı Külturune Turklertn E:lklsl ve Katkısı". Araştırma. V. 1999: M.T.K .. "XU.yy. Renaıssance'ı ve Tı:.ırkler·. Turldye. Turqule. Turkle. Akademta. Asır Mtb .. ızmir. 71-72: M.T.K .. "Felsefenin Tart1lnde ve Tarihinde Bir Kay­nak Olarak FarAbi" (Ingilizce aslı ve Türkçe tercumesl), Erdem Vl. 18 Ey. 1990. 1992. 725-735 ve ·m. Milletlerarası Türk Killtürii Kongresi". 1994. AKM: M.T.K., Halı Konusu Hiç Felsfifenln Goriiş Alanına Girebilir ml?. Arış·ll eki, Ekim 1998 AKM: M.T.K .• ·vese­viden Hasan Dedeye. Gönül Erteri'nin Oneelleri varmıd.ır?", Uluslaramsı N.Türk Ktilti.l­ni.Kongresl Blldlrllerl. 4-7 Ksm. 1997. IIl. cUt. AKM .

Page 6: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Fdrfibl'ye bir lw~.trltk olnw/.. it:ere ls/üm önce.1i Tiirk/erde feiH!.fe 13

ilkin, "Felsefe""nin kelime olarak çıkmış oldugu köke. etimolojlsine baka· lun. ""Felsefe"' kelimesinin. eski Yunancadaki '"Philla'' (Sevgi. ilgi. ulaşma ça· bası) ve ""Sophia" (Hikmet, Bilgelik) gibi iki kelimeden yapılmış mürekkep bir kelime olan '"Phllosophia'"nın (Hikmetln. BilgeUgın sevilmesı: Hikmetı. Bilge­lig! sevme, arama. ona ulaşınaya çalışma). Arapça konuşanlar tarafından te­laffuz edUmiş şekli oldugunu. konuyla ilgili olan herkes bilmektedir.

Tarihte yapılmış jelsejeler'e uygun gelebilecek bir model olarak, felsefe­nin anlamı, genel hatlarında ve şimdilik. şöyle görünmektedir: 'Felsefe. insa­nın (veya insanların), kendi aklını (veya insanların herbirinin kendi akllları· nı)7 kullanmak yoluyla, tannsal olsun veya olmasın, Gerçek Varlık. Doğru Bil­gi , İyi ve Güzel Değer·ı alanlarında. Genel+Dogru+Zarurl olan ve Yakin hasıJ eden Bilgi'ye ulaşmak ve o bilgi dogrultusunda hareket etmek ve davranmak amacıyla yapmış oldugu bir kültür etkinligiclir:S Ama, bu belirleme bile. yi· ne Insanların elinde. oraya, buraya dogru. mesela, Ideolojiye dogru oldugu

7 Burada. "Akıl" kavramının. mesela. Kant'takı ·reine Verntı11fl" -·prakrı.:.chı: Vermı nfr""

kavram ı:;iftinde oldugu glbt çok farklı anlamlara gelmis bulundııgu. ve. '"Soctologıs·

me"". ""Psychologısrne'" . "Apriorisıne"" denen Vf:! biribirlerin i tle~ti ren açıklama modelleri. hami. "Akır· hakkında gellştırilnılş burun öteki felsefi teoriler, ve bunlar areısındaki farklarm ·varlık·B!lgi-Deger· alanlannda uygulanan yontemlerdekJ farklılık lardan kay· naklanmış oldugu da unutulnıaksızın , onun. sadece. ·-vahy"e karışıt tu tulmuş halde. bir ınsan ye.tisi. Tanrıdan gelen '"Vahiy"" verilerınin ıse. turlu ti.ırlü yonıeınlt'r kullanan ınsanlardan gelen bilgiler onunde. ·paranteze alınmış·· oldugu hatırlanmaiıdır

8 Platoı;ı.. Akademla'sının kapısına. ""Geometri bilmeyen girmesin"" uyan yazısını l<Oynıakla. bize. ideal bUginın, ldealdeki bilginin, bilgideki idealin -Sonradan. Aristoteks'ın "Apode­!kLik (Bıırhant diyecegi Genei+Zan"ı ri+Dogru+Yakini bilgi deınerlnin-. ve. duşunurkt:n. prototıp olarak seçilecek yolun, ınsanın zUınınfn. !'vlateınatik yaparkenkt yolu olduguını gostermıştır. Platon Matemank'tn. düşuncede. ınsamn duşuuce adımları atarken (Dıs­counr. Discours) prototıp olmasını zarüri saymıştı. Ç'unku: E~er. bu felsefe yapmak ışi. bir "kavramları dikkatle biribirlerinden ayırt emv~k işı ıdf ise. -Sumerlilerdt:kı ·-ranıim". "Tasny· ışi. Matematik ve 'Matematiksel A.:.tronoını· yaparkt-n insanın yürüdııgü yol-. felsefenin. yomeın olarak. zihnin Matematik yaparken takip etmiş oldugu yolu Izlemesi gerekır. Bu yol. terını teşkıJ ederken. "Bir anlama bir kelime (Işareti. bir kelimeye (!şare·

tel bir anlam· karştlık gelecek suretıe da>Tanınakur: ve. bır ışarerte tek anlaınlılık . ancak bo~le temin <!d.ılebilir. ··cebirsel"' veya ··sembolik"" denen Mantık'ın kökü de buradadır. Matematlkte. len mler. ""Ta'ru yoluyla ı ek anlamlı kı!ınıruştır: ""ta'ril'"ler de. terimler ıek anlama gelecek surette yapılmıştı.r. Kısacası. Mateınatıl<te . "Synonyme·. '"Hoınonyme"

kullarulınaz: '"Melaphore" yapılmaz: ""allegorie"" kullanılınaz: ·mecaz"". ··ıeşbih"". •ıstıare•· gibı . edebi sanatlara baş vun.ı lınaz: ··ınyıhos"". ""Dı:sıan·· ... gı bi edebi türlere geçit verilınez. Arısıoteles·ın. Raımondus Llullus'un. Leıbniz"ln. Rıısseıı·ırı. Analitlkçiler"ln fonnet man· tı.k çalı~nıalarının hepsinin ilkesi budur: billmsel çalışmaların. bllgisayarlann. bunların hepsinin ıll<esi de budur. Bir konuyu duşüniırken. onenneden onerrneye geçerken yapı· Jan zlhmsel davranışta . Maıenıatlkteki du~unce ıar.wu prototip o larak alınaktan başka bir çare yoktur: Onerıneden onermeye geçerek sonuca ul.lşmak fiilinde de. yme. Mate­marlktekJ ""transfo rnıatıon"lardakl geçişlerı yaparkenki gibi geçişler yapnıaktaıl: başl\a

çare yoktur. Bir alanda. eger. Genei+Dogrıı+ZarCıri+Yakiııi bilgiler edJnthnel\ isıcnıyorsa. l~te ancak o zaman. bu soylenen yolla terimler teşkil ed!l!rse. bu yolla ·ıa"rif'leri yapıl­mış terimler kullanılır&a. bu yolla terımler birleştirılır veya ayrılır~a. bu yolla onerıneden onermeye geçilirse. bu işlemlerı yapan:bilen kişi. sonuca vardıgında. artık . ·suphe·· ha­lıne -""Kuşku"" haline degil- duşmez~ bu demektir k!. onda ""yakin'" hasıl olmuştur. Des­cartes. ··şupht'' etmeyi meıod olarak kullanırken. okullarda ögrenıniş oldugu Maıemati­giıı kritıgini yapmış. ınatemaligin çıkarılmış onenneler!nden bile "'şüphe'" eunıştir

Page 7: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

14 Miibahat Turker-Kiıyel

gıbı. savrulmamış ta degildir. Bu belirlemeye ""kendi akhnı" şeklinde bir ek­lenti yapılmış olmasının sebebi. her jels~e yapanın. daha dogrusu. yapma­ya çalışanın. felsefenin. yazılı tarihte ta en başta. metod yapısında yer almış

Unutmamak gerekir ki. onun dikkau matematik Içeriklerde degıl. matematik'In yapılış şeklinde. onermelerin çıkanlış şeklinde. yonteminde idi. Yani. bır matematık onermeden bir matematik onermeye geçerken yapılan ışlemin llzerlnde idi. ·cogıto"da ldl "Düşunul­müş olan ~ey· üzerinde degll. fakat. "Düşı.lnce"" ve ··dulii.ınme işlemınde" ldl. fenoıneno­loglar. du:ıunce Işlemini . duşunce IŞini. ""redukslyon"larla yaptıklarında. :.onuçta elde kalan ·anık"ın . "kalıntı"nın. salt. ~u ferdin duşıınmekte olması hall oldugunu g<>rdukle­rtnde. "Biricik var olanı. şu duşunınekte olan fertteki fenomenler Içinde bir nıahiyet ola­rak gorduklert dıişunce olarak'" tesbii ettiler. Buna. Husserl. "Yakin (kesinlik. "certitude"") yaşarur" demiştir. Ona göre. "M~Iyetl fenomenlerde aramak" (Ou~unme·yı şu ferdln du· şunme fenomenlerinde aramak). bu arama vakıası son reduksıyon fıiline kadar surece­gıne gore. " Metafız!k". varlık btllm anlamında. hem yakini olmuş olur. hem de. kendisi­ni "Bilimlerin bilimi" olarak ortaya kor. -Bın yıl once. farabi"nin çı.kış noktası da bir ba· kuna işte bu ldl.- Ama. Platon. ·ınsan bir şeyi di.ışunur: hiçbir şey! düşünmek duşun­memektlr' diyordu. Bu durumda. Husserl'e gore. gerçi. düşı.lnme. şu ferdln yapmış ol­dugu bır "akt" sayılmaktadır. ama. o fert ney! duşunmektedJr? sorusunun cevabı. ·o fen. duşunınekte oldugunu dı.lşunmektedır· ml olacaktır? Ama. o zaman. unutulmama­lıdır kl. o ferdin "akt'" olarak duşüneesi veya düşünm.esı. muhtevasız kalacaktır. Acaba. felsefe'nin -BUlmln de- "Hikmet" olarak başladlgında. ana tar1fi olan ve. sonra­dan. Platon'un ·Geometri bilmeyen girmesin" uyansının ardından. Aristoteles'ln de "apo­delktik" diyecegi. Cenei+Zarüri+Dogru+ (Insanda! Yakin"! (hasıl eden) Bilgi ve bu bilgiye göre davranış Ideali. artık. bir şekilde bırakılıp. vertlerllstatıstıki surette toplayan Gauss Çanı·na mı vanJacaktır? Yoksa. "Biz bilgi denizinde avcılanz: aglanmızı atalım ve bekle­yelim" (Relchenbach. "llliyet ve lstikra. Felsefe Semınerı Derglsl. ı. 1939. Ist Univ. 1 de­mekten lbareı bir "probabilisme"e mi (İhtlmallyetçlllk) gtdllecektlr? Yoksa. vaktıyle. Des­cartes·ın. ·cıaıre et dlstlncte" (açık ve seçik) bilgi saymış oldugu. "Coglto (Duşunuyoruınr su na mı? Yoksa. "yakin'" şartını yerine getirmek üzere. "Dlfference Specifique (Ayrım)" ve ·genre (cins. nevi)" birleştirilerek yapılan "Definltlon"u (Tanun. Ta'rill bırakıp. "Yakın cins" ile "Hfıssa" veya "Araz"ı birleştirerek yapılmış "Descrtption" (Tasvir}u alan ve "Yakin (kesinlik). yaşanır" diyen. Fenomenolojiyl. hem. metod. hem de ontoloji arılamında me­taflzlk olarak kuran Husserre ml baglantlacaktır? Yoksa "Postmodernlsme··e ml? Yoksa. Insan. acaba. asırlardır. ayn olduklan halde. biribirierine kanştınlmakta devam eden. ·ınsanın ruh hallerı-olan "certltude" lle ·convictlon"un birligine ml. aynıyetme mi gide­cektir? -Herhangi bir cuzi. murnkun onermeye bile "Axiome" dlyebUen Stoa Okulu men­subu C!cero da. "Dlalektik=Apodelktlktlr" demişti-. yoksa. ldeolojllere mJ suruklenllecek· Ur? Yoksa. Llullus-Lelbnlz-Russell çizgisindeki gibi. "Formel Mantıkçıtar··a. veya. eski ta­biri ile "Lojlstlkçiler·e. veya "Yeni reallstler"e. "Yeni Pozltiviste"lere mJ. Bochenskl'nin "Mezhep mensübu" saymış oldugu şu bazı Analltikçilere mı. ·evet" denecektir? Veya Bergson gibi. "Hads (lntuitlon)"e mi? Yoksa. Insanın. asırlarca yapmış oldugu birtkiıni sonunda ulaşın ış bulundugu. Galllel'nln '"Methodo Rlsolotloo" .""Methodo CostltuLiLıo"su bı· rakılarak. "Verstehen"-"Erklaren· zıdlar çiftine mJ itibar ed.Uecektlr? Yoksa. belgelere ve belge krıttglne dayanarak hukum verme -Claude Bemard. "FIZyOiojr}ı bl.lim dalı olarak kurarken bunu yapmıştı- tltlzllglne karşı. kendlsinl. "'GonderUmlş" veya "Henneneutık" yapmış oldugu açıkiamasıyle. aslında her tur. başkası tarafından kontrol edilemeyen bir tur "subjectlvisme" içerisine hapsetıneye mahkürn olan. ancak. profesyonele degıl de. '"prophane"a hitap ederceslne. Iş. "zevahiri kurtarmak"a mı kalacaktır? Istatistikteki ·ın­terpolatlon"un yerini. "Restoratıon·. ""Reconstructıon". "Restitutlon· un yerini. keyfi, be· Urslz. genel muteberlyeU sagıanmaınış ··interpretaUon" mu. bır bakuna. da. "Hermene­utlque" mı. alacaktır? Yoksa. "extase·a gırılecek. "tran~'"a mı \-anlaeaktır? Yoksa. uyku­ya dalıp. ruyaya veya lstlhareye mi yatılacakur? Ya "HaıluctnaUon"la.-a ne denecektir? Bunlardaki mubalagarun farkına vanlmayacak mıdlr? Yoksa. metodda bırilkten vazgeçi­lerek. acaba. bunların hepsi birer kultür zenglnllgi mı sayılacaktır?

Page 8: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Farabi'ye bir hazırlık olmak ii:_ere ls/ôm öncesi Tiir~/erde felsefe 15

protatip Matematik'in yerine, Matematik'i (Axiom. Postutat ve Ta'riflerden yo­la çıkıp mantık kurallarına sadık kalarak düşünmek'l) bırakıp. kendi kulla­nacagı düşünme yöntemini yine kendisinin. kendiSine göre. seçmiŞ olması­dır. F'elsefede "Subjectlvlsme" ve "Relativisme"in, felsefenin pejoratif anlamla­ra gelmesinin kaynaklarından birisi budur. Hele. degil sadece "Hlstorlclsme" yani. 'Tarih. özellikle de insanın sosyal tarihi, şuradan gelip şuraya gider· di­yenlerin görüşü. "Historlsme". yanl, "İnsan kendi tarihinin ürünüdür" diyen­Ierin görüşü de. "Kültür. insanlarm kendi tarihleri hakkındaki bUinçleridir" diyen UNESCO'nun kültür tarifi de ihmal edi.lrneksiZin. bir düşünülecek olursal Bu durumda. acaba. kültürün hlçbir devrinde, insan için, Gerçek'i9 -burada. "F'elsefe" denen gerçek'!-. belirleme konusunda. "Nomlnalisme·· . .. rKavram) Rea.llsme"i ve "Conceptua.lisme" üçlü görüş açısı dışına çıkıp. ora­dan felsefe etkinligine bakmak imkanı hiç kalmamış mıdır? Ayrıca. her ne kadar. Pascal. "Felsefeyle alay etmek felsefe yapmaktır" demiş ıse de. "Felse­fe"nin alaya alınmış veya pejoratif anlamlara kaydırılnuş veya çok genişleti­lerek, mesela. ona, "Düşünce" diyerek. "specifique" vasfınm kaybettirilmiş oldugu haller de vardır: "Felsefe. bir avuç ihtiyarın akademik gevezeligidir" -Napoleon'un. "İdeologue"lara "Neuilly gevezeleri" demiŞ oldugu da burada hatırlansın-. "Oklu. Yaylı Felsefe", "Köftecinin felsefesi" (Refik Erduran). "Fel­sefe. usulü dairesinde sapıtmaktır", .. (Felsefe) ukala dümbelekligi (dir}'', "(onunla ugraşan) Erenler ne güzel cenaze törenleri (dir)" (Güngör Dilmen, Midas'ın Kulakları) ... gibi. O. siyaset adamlarının. "siyasi görüş" anlamında kullannuş oldukları bir kelimedir de.ıo

Burada. "Felsefe" (Hikmet Sevgisi, Bilgelik sevgisi) kelimesi. bazen. "Phi­lia" ile ilgilendirUmeden önceki haline. yalınızca "Sophla"ya (Hik.met'e. Bilge­Uk'e) dönüldükte. hem. "Philosophla"nın kendisinden. hem de. yine. o iki ke­limeden yapılmış olan "PhUosophos (Feyleslı.f, Hakim, Bilge. Bilge kişirtan da. dikkatle, ayırt edilmelidir. Çünkü, hem. "Philosophla" kelimesi, zamanla, çık­mış oldugu köke aykırı bir takım içerikler kazanmıştır: hem de. Arap dilinde. "Felsefe" kelimesi. yine Arapça "Hikmet" kellmesine. "Feylesuf' kelimesi ise. yine Arapça "Hakim" kelimesine karşılık tutuldugu zaman. bunların. kendi­lerinden bugünkü "Batı Medeniyeti"nin çıkıp gelmiş oldugu Sumer~Ak­kad~Mezopotamya~Dogu AkdeniZ~Anadolu~Eski Mısır~Eski Yu­nan~Süryani~Arap, Batı Dilleri tstikametınJ gösteren, beJgelere dayalı. kül­türü açıklama modelleri. çalışma hipotezleri, varsayımları önünde. ta. Sumer dilindeki "Si.Sa"ya (Tarlayı sürerken. hayvanın. Doğru Yol'dan, saga sola sap­mak istemesine karşı. onu, boynuzlarından tutup. "Doğru Yol"a koymak"a rBoynuzu dogrultmak"a, "düzeltmek"e), hatta, buradan. "Nig.Si.Sa"ya, (Ken­disi vasıtasıyla boynuzun düzeltilmiş oldugu şey'e). yani, "Adalet"e, -burada,

9 Abdülkadir İnan. "Gerçek"in eumolojisi üzerine bir not düşmüştür: "Gerçek Kelimesi Üzerine Not". Türk Dili. vm. 96. 1959. Tekrar bsm.: Makaleler ve incelemeler. ll. TIK. 1991. s. 316. Osman Fikri Sertkaya Ise. "Gerçek'' kelimesini lrdelemiştır. {"Çın". Türk Dili. LV. 436. Nisan 1988. 175-181. TOK.)

1 O Bütün bu hususlarda ayrıntılı bilgiiçin Bk. M.T.K .. Türkiye'de Cumhuriyet Döneminde Felsefe Eylemi. 1973. An. ü . Ya.

Page 9: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

16 Miibalıar Türker-K üye/

Akkadlardaki "Parsu" yoluyla, Arapçadaki "Farı"a ulaşıldıgı da unutul.rnaksı ­

zın-. bakarak , bunların kültürden kültüre geçerek dotaylı yollarla. teşkil edil­miş oldukları anlaşılmaktadır. ll Gerçi. dillerde. genel olarak. soyut nesnelerı bildiren keHmelerln, - burada. konus u kastedildlkte . "Felsefe" kelimesinin-. somut nesnelert bildiren kelimelerle - burada, '"Si.Sa." (Hayvanın boynuzu­nu. "Dogru Yol"a koymak, getirmek. düzeltmek. dogrultınak), "Hakim" (Feyle­süf. Bilge). "HikmeC ('"Sophla" , -sophos", "Sapientia", Bllgelik), "Hükm". "'Hü­kumet"". "Hakimiyet"". "Hakim" . "Hakem". "Tahkim" .. . kelimelerinin türetiliniş oldugu Arapça H.K.M. ("Hayvaıu. kısa yoldan . "Dogru Yol"'dan. suya götür­mek) köküyle-. karştlanınış oldukları da bilinmektedir. tıpkı. eski Yunancada. "Cosmos''un. "Muntazam dizilmış kolye"den. Utlince "Ratio" nun "Bag çubuk­larını , enierine ve boylarına göre. teng=denk etnıek"ten . Sanskrltteki "Rta"run. "Tekerlek"ten. ·oogru Yol"darı . Çince "Tao"nun. Doerfer'e göre. Türkçe "tav"dan gel.rnesı mümkün ve muhtemel olan bu kelımenin . Japonca "Kanna­gara no michC nin. Arapça "Şer/'a (t)" nın . egrı bügri.i. sapmış degil de, "Dog­ru (olan) Yol" dan. Sumer dilindeki "Hurriyet" ve "Eşitlik" kavramlannın "Ama­a-argC den. (insarılann, anadan dogdukl~nndak:i halinden). "Adil Hükümdar" kavramının. Suıner dilindeki "Si.Pa.Sf' (Sopası dogru olan çoban) den. - "'Ma­lik-i Sunne". "İnsan-ı İldht', "Jldh-ı Beşerr· kavramlannın da. öylece-,ı2 alınnuş olmasındaki gibi. "Felsefe" kelinıesi, eski Yunanca "Sophta" , "Sophos·· (Hik­me t. Bilgelik). Uillnce "Sapienlia" (Hikmet, Bilgelik) ve bundan "Sapiens" (Bil­ge. Hakim) kelimeleri Ue bir gıttigi düşi.inüldükte degil de. -çünkü. biricik ve asıJ "Haklın"". asıl "Bilge··. Tann'nın ta kendisidir-. losana bakaraktan , "Bilge­lik'f sevıne" veya "Bilgelik sevgisi" olarak alındıkta. ancak. mümkün ve anlam­b olabilir. Burada. mesaj, "Creatlo DeC (Tanrının lnsanJ yaratması. "Tekvi'n". "Hilkar. -oeneration"J ile "İmitatlo Der kökü Surnerde bu lunan. (Tanrı tara­fından ınsana gösterilmiş olan bu "Hilkat". bu "Halkullah" llıtfuna karşı. ın­sanın . Tanrı önünde). bir şükran nişanesı olarak, (Tanrı'yı taklid etmeye ça­lışmak suretiyle) cevabı. -Bu. İbn Arabi'nin "Tahalluk bl esma.'iha" dedıgı şey­dir: ve. "İmitatlo Del" kavramının Platon'da oldugu da bilinmektedir-, kavram çiftının öne çıkanlmasıyle verilmektedir. İnsanın. asıl. "'Hikmet"e degil, ama "Hlkmeti sevmek" e muktedir olabilecegini söyleyenlerin ilkinin Pithagoras·ın

kendisinin veya PithagorasçıJarın oldugu rivayet edürnektedir. Çeşitli kültür­lerde kullanılmış olan ve kendlsinden Hikmet kelimesinin çıkarılmış oldugu köke delalet eden yukarıdaki kelimelerin. bu somut köklerinde görüJen ortak insan davranışlarının hepsinin. "hikmet"in tamamen bir "akıllı ışi", daha dog· rus u . bir "akıl" işi oldugunu 13 gösterdigt açık surette görülmektedir. Yani. fel­sefelerdeki müşterek temelin. felsefenin . deli. bunak, sarhoş ve çocuk yaşta

ll Borger, Handbuch der Keilschr![tsllıeralur. 3 c ilt. Ber lin. 1977- 1979. De Gruyter ve M .T.K .nın DTC Fakultesin deki ve AKM nın Erdem . Bilge'deki yayuılan.

12 M .T.K . "Sictstani'nın Neşredilınemış B ir Rlsiılesi". Araştırma. Vll 1969. Ank .. ı 97 ı. 72-117. Fransızcastyle birlikte. Özellikl e. M .T.K .. "Edeblyatunızda Sumerli izleri var mı­dır?". Erdem . Vl. 17. My. i 990. Ank. 1992.359-397.

13 Vlll.Asrın adamı. u nlu musl üman. Habeş. Mu'tezile- mezheplerinden birini kuran filozof Caruz'rn şahadeline dayanarak. o~reıırnekte)iZ ki: Araplann. Ona Asya'ya seferten sıra· sında. Turklere yenik duşen Arap kumandanı Cuneyd'ın. Turk Hakanı Su- Lu 1?) ile tar­nşnkları sı rada. -Bu. bizim. kendi l slaıni ku ltürumuzdekt le!'.blt edebiimiş oldugumuz

Page 10: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Farabi'ye bir lıa'-ırlık olmak il:;ere lsllim öncesi Türklerde felsefe 17

olmadıkça. normal düşünen ınsanların. kendi loplumlarında. akıllarını kulla· narak, yapmış oldukları bir faaliyeti oldugu anlaşılmaktadır. "Hlstorisme"e gö­re. ınsanın. kendı külturünün bir ürünü oldugu vak.ıası burada tekrar hatır· lanmalıdır. Kısacası. felsefe insanların, Varlık'ı (Bilgi ve Değeri de) anlamış ve bllmiş. ona göre davranmış olmalandır. Daha da kısa bir ifade Uc. "Anla· mak"tır, "BUmek"tir: önce "Düşünmek"tir; ondan sonra "Davranmak"tır. AJ. manca yazmış olan bazı Kültür Filozoflan'nın "Erkliiren"e (Açıklamak'a) kar· şıt tutmuş oldukları "Verstehen" (Anlamak), çoktan. Türkçe Uygur metınlerln· de, geçmekteydi. Uygurların, ana dillerı Türkçedc. "Emgek't kidermik" (Bunu yok etmek. gidermek) Için, Ukin, "Varlık"ı "Körmek" (Görmek). "Ukmak" (Dü· şünmek. akıl Uc mütalea etmek), "Bilmek", "Tuymak" (Duymak), "ödkünmek" gerekir dedikleri şey de ışte bu idi.l4

Felsefe Tarihi üzerinde bir tür birikimlerı olanların kolaylıkla gözlemle· yebilecekleri bir olgu da. hemen her ffiozofun "Felsefe" dedikçe. kendi aklıy· la yapıp. yine kendisinin ortaya koymuş oldugu felsefeyi kastediyor olması· dır: Mesela, Platon'un. "Dianota" tertml Uc, Varlık hakkında, "İdealar Teori· srrıi göstermiş, Arlstoteles'in "Eptsteme" ile, asıl Varlık'ın "Suretler sureti" ol· dugunu ileri sürmüş, Hegerın Varlık'ı. "Getst'ın kendısını açması. felsefe yapmayı da "Getst'ın hareketini takip etmek" işi şeklinde görmüş. Russel'ın tse. felsefeyt, "Billmlerin kavramlarının ve yöntemlerının bir tahlili faaliyeti" saymış, "Personaltste .. lerın. asıl Varlık'ı, İsa'nın şahsı olarak ileri sür· müş .... olmasındaki gibi. Bu bakımdan. Felsefenin tarihi. onun hakkında bir tür birikimi olan herkes için, sanki, bir· (Yapılmış) FelsefeLer Mahşeri' görü­nümü kazanmıştır. Oysa. "Felsefe". elbette. bu .. (Yapılmış) Felsefeler" ın hiç· biri demek degildir! Onun .. (Yapılmış) Felsefeler" toplamına da denk olma­ması gibi! Öyle ki ... (Yapılmış) Felsefeler"tn toplamı, salt. Felsefenin kendisi· ni vermezler. Felsefe yapmak, tarifi geregınce. insanın. aklıyle, gerçek Varlık. dogru Bilgi. yüce Değer üzerinde Düşünmesi. bunun sonucurıda, Genel+Za· ruri+Dogru+Yaklıı'i önermeler getirmesi ve ona göre Dauranmasıdır. Işte bi.ı· tün bu bakımlardan da, Işin tarihsel temeline tnmekle. daha en başta, ve, bir bakıma. "Felsefe nedir?" sorusu, kendisini, asıl. "Hikmet nedir?" sorusuna indirgemiş veya oraya geri dönmüş olmak durunıunda bulmaktadır.

Blr de, felsefede. ontolojt yaptıkta, varlık hakkında kalkış ve varış nok· talan karşılaştırıldıkta. Tanrı'nın varlıgma. akıl lle mı vahiy ile mi ulaşılır? sorusu ortaya çıkar. Eger, felsefe. bir "Akıl ışe Ise. nasıl olur da Vahiy, bu işe karıştırılabilir? diye sorulur: bu, Felsefenin tarlflne aykırı degil midir? denir.

Uk. yazıya geçlrflmlş bulunan Felsefe-Din tartışmasıdır. Bu tartışma. ta Osmanlılara da ulaşacak. Fatlh. Kanuni Veziri !bn·l Kemal Paşa'da da görulecektlr. Bk. M.T.K .. Uç Te· h4füt Bakımından Felsefe-Din Munasebett. Doktora Tezi. 1953. DTC Fa. M.T.K.'nın da· ruşmanlıgında. Ahmet Aslan'ın. lbn·l Kemal'in Teh6.jut H(ışlyesı uzerinde yapmış oldu· gu. Metin·Tercume·TahUI. Kültur Bakanlıgt tarafından basılmıştır-, Arap Kumanda· ru'nın ·sız lşlerintzt akıl Ue btz ise Tann Vahyl lle yurutüyoruz" mealindek1 SÖzleri. F'e· z(ı'l/ ul·Etrô.k'te verllmJştlr. Bk. cahız. Feıa'll ul-Etrak. TKTC Yayınlan. Ank., 1968. Ra­mazan Şeşen tercümesi. Bundan önce, BUge Tonyukuk'un "Tan n ınsana akıl vermiştir" sözü de hatırlanmalıdır.

ı 4 Bu Türkçe terimler tçtn. Reşit Rahmeti Arat' ın. özelllkle. "Ben Körilm Nazariyesl"ni In· eelemiş oldugu makalesine Bk.

Page 11: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

18 Mübalıar Tiirker-Kil\'el

Bu soru. onu reddetmenın dışında, "Thelsme·· (Tanrı. kendisini, insana. yi­ne. Tanrı'nın ınsana bagışlamış oldugu Vahiy ilc bildirir) ve "Deisme" (Insan. Tanrı'_y'l. kendı ınsan Akıl'ını kullanarak bulur) kavram çlftiyle cevaplandırıl­maya çalışılmıştır. Gerçı. Akıl'a takıntıyı bırakıp, Tanrı'ya varmanın başka yolları da aranmıştır ("Transe". ··extase". "Akıf'ın çeşıtlı. farklı tçeriklı rarlflc­rı. "Felsefe·· kavramının genışleWmesi. "ExısLenılalisme". "Personallsme". "Posc Modernısme" .... . diger felsefe Okulları). ve. hala da aranmaktadır. Bu kalkış ve varışta. Gazali'nın. A\Tupa "Moderne" Çaffından önce. tesbit etmiş oldugu şey. (onun zamanına kadar yapılmış) Fclsefelertn. "Mantıkıyyat'ın ve "Riyazıyyat"ın hepsinde. "Tabiiyyat'ın Ise bır kısmında. "Apodeiktik"lerı (Bur­hansal. yakini. matematıksel delilleri) oldugu halde. (Metafizik anlamındakıl "/Lcihiyyat'larında "Apodelktıkleri" otınadıgıdır. ıs

O halde. şimdi. "Hikmeı nedir?" sorusunu soralım. Ukin. llıgatlanmıza bakalım. Onlarda görurüz kı. "Hıkmef'. dıllmizde. "Felsefe". "Bilgelik". "Özde­yiş". "Atasozü" anlamlarına da gelmektedir. Bu bakımdan. "Hiknıet"e. "Bir millebn ortak dehasının urum.i" gözüyle bakınak bile mümkündür. "HlkmeC dilimizde, aynı zamanda. "Fizık Bilımı-ıs. yahut da "Peygamberlik". kutsal kı­taplar. "Tanrı'nın gizlı amacı", ya da. "Bilinmeyen neden" gibi. daha başka anlarnlara da gelmektedir. Dilimizde. "Rind"e de "Feyleslıf' veya "Hakim" dendıgı de görülmüştür.17 Şatrleriıniz. "Hlkmet"ln bu türlü türlü anlamtarını dile getirmişlerdir: ıs "Halim kime açsam. sana der. hikmeti vardır. Öldürdü bizi, ah. bilinmez mı bu hikmet" (Ruhi-ı Bagdadi). "Turfanda dükkan-ı hl­kemdir bu köhen tak-ı felek. Ne ararsan bulunur derde, davadan gayrı" (Ra­gıp Paşa}. Nihayet. Nabi. "Hikmet-amiz gerekUr eş·ar- demiştir. XX.Asırda. dünyada. Bilim Tarihi disiplinini kuran ve ·cumhuriyet Dönerolmizde Bır Türk Bilgesi Olan Aydın Sayılı'nın ıs Harvard'tan hocası olan ünlü b ilgın Sar­ton'un. "Felsefenin göreVl. Dın ile Bilimi uzlaştırmaktır"20 dedjgi hatırianacak olursa, "Hikmet" hakkında. farklı çevrelerde. aynı şekilde fikir yürütltimuş oldugu da görülür. Hatta. ınsan. Gazali'nin Tahajiı.t'ü üzerinden geri geri gı­derek21, ta, içerisinde Aristoteles'in "Suretler Sureti" bir Tanrı anlayışına ulaşmış oldugu "Meta ta F'üztka"sının "Uımbda Kltabı'na.22 fi.Analitlkler'de seriınledıgı "Apodeiktik"ln (Burhan'ın, Genei+Dogru+Zaruri+Yakini Önerme­ler demetinin ve bu önermelerin çıkarılış şekillerinin) yeri ve yöntemı saydı­ğı "Eptsteme"sıne, Platon'un da. felsefi düşünürken. Matematik'i prototıp ola-

15 M.T.K. Üç Tehô.fi.ıt: M.T.K. "Le Rapport Entre La Philosophıe et La Rehgıon Suivant Les Trois Tahô.jots" Edition Minuit. Etudes Mediıerran~enııes. Paris. 1957. 7-22. F'as Kur­tuluş Partisi Reisi 'AllA! el-F'asi'nln Arapça çevirisi Için, Bk Da·val ul-Hakk. Rabat. 8. 1958.4- ı 1: lslcimF Araştırmalar. XIII. 3-4. 2000. Cazfıli Ozel Sayısı. -cazaJ.rnın Ak tu. el Degeri". Yuvarlak Masa Toplantısı. 528-539.

16 Mine Mengı. Nô.bl. 1989. AKM. I.Krş. Burada not 73. 17 Bk. Not:l6. 18 B k. Not:2. 19 B k. Not:6. 20 Sarton. Introduction to the History of Sclence. Baltlmore. 1927. 21 M.T.K.. Üç Teh(ıjut. 22 M.T.K .. Arislote/es tıe FYırôbi'de Varlık ve Düşunce Öğretileri. 1959, ı::>oçentlik tezi. An.

U DTC F'a. ya .188. 1969.

Page 12: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Fliröbl'ye bir lıa:ırltk olmak u:ere /:.Itim öncesı Tiirklerdt• felsefe 19

rak aldıgını sandığı ve ··En Yüce Varlık'ı (veya varlıkları). "apodelktlk" olarak inceledıginl duşündügü ''Dlanola"sma kadar. ulaşabilir. Oradan da yine, kro­nolojik olarak. geri gitmeye devam ederek. Mezopotamya'ya. asıl. Surnerille­rin "Nlg.Si.Sa."sına. "Hikmct"lne, veya "Hikmet Tabletleri"ne. varıhr. Felsefe kitapları ve felsefe metinlerını bir hey'et halinde tarayan Fransız filozoflan ça­lışma gurubunun ortaya koymuş oldugu Lalande'ın "Vocabulalre PhUosophl­que et Technlque" adlı felsefe lügatının da. "HikmeC ve "Felsefe"yt, özetle. "İn­sanın, Ister tannsal. ister beşeri, her varlık hakkında, aklıyle. yapmış oldu­gu bir araştırma" olarak sunmuş oldugu da. burada, hatırlanmalıdır.23

'Gerçekten de, "Hikmet" nedir?' sorusunun cevabını aramakta devam ediyoruz: Buraya kadar. hiç olmazsa, "Hlkmet"ln. "İnsanın yapmış oldugu bir kültür etkınligı"ve "Bir akıllı işC "Bir akıl lşl" oldugunu, onun "ta'rif'l (De­jinltlon) tle "Felsefe"nln "ta 'rffinin -"Fclsefe"dek1 "sevgisi" eklentisi bir yana. felsefe tarihi denen kültür olgusunda, "Felsefe"nirı "ta'ruindekl sapmalara ragmen- aynı oldugunu. bir kez de. biZ söyleyelim; daha dogrusu, hatıriat­mış olalım! Hem. "Insan" denen varlıgın "ta'r[f'i. Varlık cınsieri içerisirıde. "Canlı" "yakın clns"irıe (genre), "Akıllı·· ayrımı ("d!fference speciflque") getir1le­rek, "İnsan. akıllı bir canlıdır" diye yapılmış degu miydi? Demek ki. "Hikmet"! ortaya kor iken. bu ışı. ta kökteki "ta·rff'lere uygun olarak ta yapmış oluyo­ruz! "Hikmet nedir?" sorusunun cevabını arayışta. daha ilk adımda. kökte. "Hikmet'in . ayru anda, hem. "'Um" (Sclentfa.Btlgi.Biliş.BULBUinç.Bilmek).

hem de. o llme (bilişe. blliye. bilgiye) uygun Davranış (Saplentla) oldugu. aşa­gtda bir kaç satır sonra meydana çıkacaktır. - Ama, unutmamak lazımdır ki. insana geliş yolu "Vahiy" olan "Din" de. insanın toplumsal davranışıyle ilgi­lenmekteydl-. "Bilmek" lle ·'Davranmak". biribirlerini tamamlarken, bazen de, bu halde. karşı karşıya bırakılınıştır. "Bilmek" ile "Davranmak"ın, birlbir­lerirıc baglı oldugu gerçegını. "Bilmek" ile "Davranmak" kavram çlftirıirı ger­çekte de biribirine baglı olması gerektıgını düşünen halk ozanı da, tıplu. Del­foi Tapınagının aJınlıgtndakl MKendini tanı" öneri ve uyarısında oldugu gıbı, Mİlmiyle amel etmeyen ulemayı. Bülbül gıbı ötse de karga Ue bir tut~ beyitin­de dile getirmiş. aynı gerçegt. aynı akıl gelenegı içerisinde. böylece. kend1sl­ne göre. terennüm etmiştir. Minsan'ın öteki "ta'rif'inde de, "İnsan toplumsal bir canlı ("Zoon polltlkon", "Polltlcal anlmal") dır" Mta'ruirıdc, "Hlkmet"irı ne ol­dugu sorusunun cevabı. "Hikmet"in .. (Dogruyu)BUmek ve (Dogru) Davran­mak" oldugunu gösteren bir dayanak bulmuştur. Çünku. Insan. hem doga Ue. hem de öteki insanlarla ilişki içerisinde bulunan bir kültür varlığıdır. İn ­san. sadece "Akıllı (Ratıonalls)" degtl, ama, aynı zamanda. "Toplumsal" (Poli­rikon) (Polltlcal) bir "canlı"dır da. Bu demektir ki, insan. sadece düşünmekle kalmayacak. ama, aynı zamanda, davranacaktır da. Demek ki, Insanın "Akıl­lı"olrnası ile 'Toplumsal" olması birlikte gitmektedir. Burada hem. akıl Uke­lerinln, hem, dilirı. kökeni meselesini görmek, hem. "Sociologlsme"-"Psycho­loglsme" -"Apriorlsme··-kavgalarını hatırlamak. hem de. "İiunlerl". (Bilimleri de). "Nazari"-"Aıneli" olarak bölmenin. Kant'ın, ne Için iki "Krttlk" yazmış, ne için iki "Kritik" yapmış oldugunun ..... v.s. nin kökünü yakalamak. İnsan'tn ·ra'rif'lnln degu. artık "tasvtr"inirı (Descriptıon) yapıldıgını hatırlamak ... ta

23 P U.F. Paris. 1960 edlsyonu .

Page 13: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

20 Miibaluır Tiirker-Kii_w•l

mümkündür. Farabi, "Sa'cida Kusva" (En Son. Nihai Mutluluk. En Büyük Sevtnç) yı sorgulayıp. ortaya çıkarmak yolunda ilerlerken. Ister Istemez, in­sanın, toplumsal bir canlı olarak, ne oldugunu inceledtgı. "Political Science"ı (Siyaset Biliml) kurmuştur: Medme-ı Fazıla'sını yazm1ştır. Bu eserin önünde ve ardında. gerekli problemlerı ele almış. fikirlerini beyan etmiştir. Toplum­ları , Medine-i Fazıla'da oldugu gibi, "MeraUb ul-Mevcudat"a ve "Merattb ul-

Ma1k~/M"! li)f~. V~ i. VMl!kWd v~ ··ma'kürlerdeld gırayı gözeterek. 'Tagnfr ve !anzim" etmıştır. -Bu "Tanzim" ve "'Tasnif' kavramları. Landsberger'ın. kültür tarıhçisi olarak, Mezopotamya kültürünü incelerken, öne çıkaruuş ol­dugu bir kavram çiftidir-. insanın, kendisinin yaratmamış oldugu. başka de­yimle. insanın kendl eseri olmayan varlık alanına dair. "Genel+Dogru+Zaru­ri+İnsanda yakin hasıl eden" "Apodelktlk" (burhansal) önermelere varmakta tutturmuş oldugu yolu, kendisinin yaratımş oldugu varlıklar. yanı, kültilr varlıklan alanında da, Aristoteles aracwgıyle. takip etmiştir. Matematik "ta'rfjler ve matematikteki gibi "Sonuç" çıkarmalar gelenegtnde oldugu gıbı, o, kendisine şu soruyu sormuş tur: ı. (incelenecek olan) "O şey", -burada. toplum-, "Var mıdır?" (Yoksa, o. hayali midir?) 2. "O şey. var ıse (Hayali degil ise; uydurma. yapıntı degil ise, var degU degil tse}" , "Ne"dlr? (Yani. o "Şey", tasnif edildlkte, hangi "Cins" içerisinde yer alır? Hangı "cins"e girer? o "Şey"in "cinsi" ne'dlr? O "Şey" ne cins bir şeydir?); -o şey". ne olarak vardır? 3. O şey. şeyler arasında, "Hangtsr dir? (Yani, o "Şey"in, nev' i, ayrınu ne'dir?) 4. "O Şey, "Niçin", o şekilde var'dır?" Farabi, Tahsil'ine ışte bu sonuncu so­rudan. "Nfçfn"den başlamıştır. Burada, dikkatleri çekmeyi düşündügümüz iki önemli nokta bulunmaktadır: Bunlardan birincisi, ıster dogal (Btolojtnin , Jeolojlnm ... konuları), isterse kültürel (DU, Sosyoloji, Psikoloji, EtnolojL.. gl­bi) varlık alanlarında olsun. her varlık alanında. Matematıksel Yöntem gele­negt, halen, bu gün de. bır şekilde. gerek "Tasnij, gerekse "Tanzim" şeklln· de veya "İstatistik" olarak, devam etmektedir. Bunlardan lklncisi. Platon'un, Felsefeyle ugraşmak ısteyerılere, Akadem1a'sının kapısına yazdırıruş oldugu "Geometri bilmeyen Içeriye girmesin" uyarısında, ve, Aristoteles1n, Varlık'ı incelemede, asıl, "Apodelktlk"e ulaşma yolunda. Matematlgın, her konuda. dogru bilgi edinmenin prototipi oldugu hakkındaki çok açık ve parlak bilinç­lerine ragmen, Matematlgı protatip alma Işini, fıJozofların fiilen ve gerçekten bazı denemelerine ragmen, hiç bir filozofun da, henüz, başaramamış olma­larıdır. Çünkü, arıların fiilen uygulamış olduklan yöntem. Matematlgin has yöntemi, olamamıştır. Bunun sebebi, Matematik'in önermelerinin totolojlk olmalarıdır. (Yani, Matematik'teki önermelerin, yülclemi her ne tse konusu­nun o, konusu her ne tse yilklemlnin de o olması sebebiyle). Ferdi ruh hall· mıze bakarak, totolojlk önermeler, biZe her ne kadar. yeni blr bllgl vermiş gl· bl görünüyorlar ise de, aslında. orılar, bize, gerçekten=manttksal açıdan ve çerçevede. yeni olan bır bilgi vermeyip, ayru şeyi. konu her ne ise işte onu, yüklem her ne ise Işte onu, aynen, tekrarlamaktadırlar. (Burada, mesela, Dairenin matematikteyapılan ta'rift hatırlansın). Hatta, bundan dolayı. Ma· tematıgın -Axıomatlk"inl yapan son asırların bazı filozofları. mantı.kçıları, Matematlk'in, "Axiom. Postula ve Ta'riflcrden Itibaren yapılmış bir mantık ·transjormatlon'lan sistemi" olduğunu ortaya koymuşlardır. Eger, "Bir üçge-

Page 14: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Farabi'ye bir hazırlık olmak ü:.ere istam öncesi Türklerde felsefe 21

nin iç açıları toplamı 180 dir" önermesi yüzde yüz doğru ise. Tanrı gelse bi­le bunu degtştiremlyorsa. -bu hal. "ta'rif'i geregı. Tanrı'nın kudret ve irade­sindeki blr noksandan ileri gelmez; Tanrı, yine, "ta"rif'i geregi. "Bilge"="Ha­kim" olmakla, saçmayı emretmez de ondan ileri gelir-, bunun sebebi, üç­gen'in, düşünülürken, dayandırılmış oldugu "Axiom. Postula. Ta'rif'lerdir. Bunlar Genel+Zarılri+Dogru+YalônidJrler. Başka deyimle "soflst". çocuk, de­U, sarhoş. bunak, akıldan noksan, eğitilmemiş bir cahil olmadıkça. her insan tarafından dogrulugu tasdik ve kabul edilmiştir. -Ancak, "Postula''lar. ta'rü­lerı geregı, degıştlrilebilirler. [şte o zaman, yeni Matematik Sistemler ortaya çıkar. Ama onlar da kalkış ve varış noktası itibariyle aynı şemaya uyarlar.­MAxlom"lar. dogruluklan apaçık olan. kendisinden daha açık bir başka öner­meye indiırgenemeyen, sanki, "Doğuştan gelmiş gibi" olan temel önermelerdJr: "Bir şey ne ise odur; oldugundan başka bir şey olamaz", "Bir eşitligin iki ta­rafına aynı mikdarlar konulsa veya çıkarılsa. o eşitlik bozulmaz" ... gibi (Çe­lişkisizlik veya Çelişmezlik İlkesi denen ilke). Billndigı gibi eger, düşüncenin temeline. ilke olarak, A=A (A eşittir non-Al konursa. bu MÇelişki İlkesf'nden çıkarılmış olan her bir önerme, aynı zamanda, hem dogru hem de yanlış olur. "Postüla", üzerinde uzlaşılrnış. uylaşılmış olan, temele konulmuş bir önermedir; o, bir uzlaşı önermesidir; üzerinde anlaşmayla kurulur. "Ta'rif'ler ise konusuna uygun olarak yapılır. "Sistem", düşüncenin temeline konmuş olan ve adı "Axiom. Postüla. Ta'rif' olan Dke önermelerden itibaren, mantık kurallanna uygun olarak, hiç atlama yapmaksızın. önermeden önermeye ge­çe geçe kurulur. Aksi halde, bu ilke'lerden sapılırsa, ortada "Sistem" kalmaz; elde çelişik, karşıt (zıd), yanlış. anlamsız önermelerden ibaret bir önermeler "Chaos"u, karmaşası kalır. Demek ki. Matematikteki saglamlık, temele, "Ax.i­om, Postüla. Ta'rif'leri yerleştirmekle kalmayıp. onlardan itibaren, "Sonuç" önermelere varmak için. mantık kurallarına sımsıkı (atlama yapmaksızın) uymaktan da ileri gelmektedir. Bilgisayarların temelini de ışte bu ilkeler oluşturur. Bu ikinci noktaya, bir kez daha şunu da ekleyellm ki. Matematik'!, düşüncede, prototıp olarak almaktaki başarısızlıkta. yaşamış hiçbir filozof istisnai durumda degtldir. Hatta, kendilerini filozof yerine koymak isteyen Sofistler, A=A axiomu yerine. onu kaldırıp, temele A=A (A eşittir non-Al yı ko­yup. asıl axton ile oynamaya bile yeltenmtşlerdir. Yine, temele ilke olarak A=A Axiomunu degll. ama, A=A yı koyan bir başka gurup vardır ki, onlar. herhangi bir şeyi belirlemekte, "Negation'lar yapa yapa düşünce adımları at­mayı yeglemişlerdir: belirlemelere "Degillemeler" ile başlamışlardır. tıpkı "Ne­gatif Teoloji" yapan gurupta oldugu gibi. Platon·un bu konuyu Sofıstes'inde enine boyuna incelemiş, onu Parmenides'i ile tamamlamış oldugu da bilin­mektedir. İşte. dikkatleri çektigiınizi umdugumuz Iki nokta özü itibariyle bunlardan ibaretdir.

Yukarıda. "Fanibi. Tahsil'ine Niçin'den başlayarak girmiştir". dedik. Bu­rada da şu hatırlatınayı yapmak bir ihtiyaç olarak belirmektedir: Sümerliler. insarun yaratmamış oldugu varWdann eksertyeti hakkındaki - "ekseriyetr diyoruz. çünkü. Sümerliler. insanın malı olan dili de, "bilıngue (tki dilli)" lü­gatlarda "tasnif' etmiş oldukları kelimelerle, iki dizilik lCıgaUar balinde "tan­zim'' etmişlerdir-. eşyayı. karma şekilde. "Gök Levhası"na kaydetınişlerdir;

Page 15: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

22 Miibalw1 Turker-Küyel

onların "lnvantalre"inl çıkarmışlardır. Bu ··Levha··yı {ashrida. ''Mu"'lar. Mahl­yetler Listesini?). "Gök Kayıgına" {"İdealat'ın yerının Tanrı'nın akılı oldugu­nun prototipi?) yerleştlrlp. o "KayıiCı da. Hikmet Tanrısı Enkfye emanet et­mişlerdir. Kısacası. "Tanzim" ve "Tasnif' ışlemleri yoluna girerek "Listeler 11-ml"ni yaratmışlardır.24 Ne Farabi'den öncekiler. ne Farab1. ne de Farabi"den sonrakiler. varlıkları, "tarızim" ve "tasnif" etmekten. hiç. ama hiç bu- zaman vazgeçmemişlerdir. Bugün de. ilk egitlmlnılz. ilkin. kelimeleri biribirlerinden ayırt etmekle (yanı. tanzim ve tasnif etmekle) başiarnıyar mu? Farabi'nln. is­lamda ve bütün Orta Çagda, "Political Science" in kurucusu oldugunu söy­ledtginde,25 Farabi'nın konuya lllşkın eserlerını hep Tann-Tabiat-insan-Top­lum sırasında -Mesela, Hegel'in de, "Geist''-Tabıat-Toplum sırasında verme­sı gibi. Acaba .o. bunu nıçın yaptı?- verdıgını gördügünde. Muhsin Mahdi, şaşmazdı, eger, o da, bugünkü Batı Medeniyetl'nln kökünde SumerlUerın kültürüne bakabilme şansına sahip olmuş olsaydı! Hatta. "Tanzlın''. "Tasnif" yanında. Sumerli "Mu"+"Ma"+"Nam" üçlüsü ıçın de aynı mülcihazalar geçerli olabilir. Muhsin Mahcli, Tahsil'in ingilizeeye yapmış oldugu bu çevirlsinde, Farabi'yi. hep. Platon ve Arlstoteles'in eserlerine gönderrnıştır. Bunda yerden göge kadar haklıdır. Ama, biraz aşagtda verecegtınız. Tahsil'den alınmış olan metnin şahadetı. bu degerli bilgini. velev bir notla olsa dahi. niçin harekete geçirmemiş olabilir? Üstelik. Platon, Tlmalos'unda, Mısırlı rahibin. ·sız Yu­nanWar. Dünkü çocuklar!' hitabıru biZe nakletınıştı. Aristoteles de. Matema­tik tarihçist, ögrencısı, Eudemos'un Matematik Tarihi'ne dayanarak, geomet­rinin, Eski Yunan'a, Eski Mısır'dan ithal edilmiş oldugunu biliyordu ve Tah­sil, açık açık. "Hikmel'ln, Ukin, Kaldelllerde {Keldanilerde) bulundugunu, on­lardan Mısır'a {onlardandan Eski Yunan'a onlardan Süıyanilere. onlardan da Arap diline) geçugıni söylüyordu, her ne kadar Batı'yı oluşturan kültur modellerinin tasarımı. çizlmi, halen de tartışılmakta ise de!

Şimdi, artık, "Oerçektt"n de 'Hlkmet' nedir?" sorusunun cevabına geçe­biliriZ. Bu sorunun cevabını, Felsefe Tarihının hiçbir devrinde olmadıgı ka­dar olan bir açıklıkla. daha bin yıl önceden, Orta Çagların en büyük filozo­fu. asnmızın ünlü felsefe tarihçisi Etleone OUson'un "felsefede bir an" saydı­gı "Second Maitre" Fard.binin. Tahsfl'i ile vermiş oldugunu görüyoruz.26

Onun Tahsfl'tndekt Ugilı metni vermeden önce, ilkin, konuya bir başka yönden de açıklık getirmek üzere, Farfı.bl'nin Tahsil'indeki o ilgili metinden önceki kısımda, Farabi'nin, hem, felsefenın menşel meselesindek1. hem de, Platon ve Aristoteles'in felsefelertne27 bir hazırlık yapmış oldugu görüşlerını vermiş oldugu yerlerin tam özünü göstererek. okuyucuyu, o metni anlama­ya, kavramaya hazırlamak ta gerekmektedir. Bu hazırlık, biraz aşagıda, Türkçe tercümesini vereceglmiz metnin birinci cümlesinde geçen H ••• Bu 'ilm

24 Aydın Sayılı. Mısır ve Mezopotamyada Matematik. Astronoml. Tıp. 1969. TTK. 25 Muhsin Mahdl. "AlfA.rAbi and the Foundation of lslamJc Phllosophy". 37-54. Essays On

Fdrô.bi. Colloqulum. 1-3 Febnıary 1975. Tehran, 1976 26 Fdrdbi's Attalntmenl to the Happıness. Trad. Muhsin Mahdl. Free Presse of Glenceo.

1962: istanbul. Topkapı. Emanet Hazinesi. 1730. 27 FArabi. Tahsfl. Yzm. İst .. Topkapı, Emanet Hazinesi. 1730. Muhsin Mahdl'nin İngilizce

Tercümesi. 53. 54. 58. Alf6rcibf's phUosophy of Plato and Arfstotle Içinde. 1962. U.S.A.

Page 16: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Flir/ibl'ye bir ha::ırlık olmak il;:ere lslôm ö11cesi Türklerde fel~efc• 23

ile" (Muhsin Mahdi. S.58) Jbaresiyle. Farabi'nın neyi kastetmiş oldugunu da gösterecektir. Farabi. " ... Bu ·am ile" ibaresinde geçen '"ilm" kelimesi ile. "Hik­met"in ta kendisini kastetmlştir.

Farabi'ye göre. "Herkesin ıstedtgı şey. hayırdır". "Sa'adet ise. hayırların en büyügüdür: en tamıdır. O. bizde hasıl oldu mu. artıı<. ondan daha başka bir şey lstemeyiz. O. kendi kendisine yeter" (Tenbih. s.3). Hayırların en bü­yügü olan saa'dete, hem bu dünyada. hem de öte dünyada ermeye çalışmak. insanın kendisıni anlamaya çalışması demektir. Kendisini anlamak için de. insan. evrenin en son gayesını anlamaya mecburdur. İnsanın. evrenın en son gayesini anlaması Ise, insan için. tadılacak en son sırurda yer almış olan. mutluluktur. İnsanın . bilgi edinmekte iki amacı bulunmaktadır: Yajayda­lanmak, yarar saglamaktır ya da. sadece, "Bilmek Için bilmek"tir. İnsan, fay­da saglamayı düşünmeden, yerde, gökte ve kendisinde, kısacası, var o/anda. gördügü şeyler hakkında, doğru bilgi edinmek ıster. Insan, o şeyler üzerınde durdugu zaman, zevk alır: sevinç duyar. Insanın bu konular hakkında edin­miş oldugu bilgi ne kadar kesin, yaklni, şüphesiz olursa, insanın duyacagı zevkin derecesi de o kadar yüksek olur. İnsanın, bir yarar saglamak amacı­nı degu. sırf "Bilmek ıçın bilmek" amacını güttügü lllmler "Nazari İllmler"dlr. Insanın bir fayda saglamak üzere bilmeye çalıştıgı lllmler ise "Ameli İllm­ler"dir.28 "Nazari İllmler" veya "Nazari Felsefe"nln amacı. bir fayda. bir yarar. bir çıkar saglamayı düşünmeden, sadece, "Bilmek ıçın bUmek"tJr. ''Nazari İlimler"e (veya Felsefelere) konu olan şeyler, insan yaratısı degildir. "Ameli İlimler"in (veya Felsefelerı özü, insanın, insan yaratısı olan konuları, bir fay­da, bir yarar. bir iyilik, bir menfaat. -Fıkıh ta, bir "İstthsan", bir "İsttshab"- el­de etmek için, incelemesidir.29 Farabi'de "Hikmet", "Felsefe", "İlın", "Ma Ba'd at-Tabfa (Meta ta Füzika)", "İlahiyyat", varııga çeşitli açılardan bakılrnış ol­mak. veya, ayrı ilkelerden yola çık:ılınış olmak, veya, araştırmada birbirlerin­den farklı yöntemler uygulamak itibariyle, aynı veya ayrı anlarnlara gelir­ler30. İşte, insan tarafından yapılmış veya yaratılrruş olmayan konuların. bir fayda gözetilmeden, sadece, "Bilmek Için bilmek" üzere incelenmesi demek olan "Nazari İllmler", veya Felsefeler, ona göre üç kısma ayrılırlar: !.Matema­tik ("Ta'atim", "RJyaziyyat"), 2.Tabiat İlimlerı ("Tabl.iyyat"), 3.Metafiztk ("İla­hiyyat"). İnsan tarafından yapılmış olan varlıkların bir fayda gözetilerek ın­celenmesı demek olan "Ameli İlimler" veya "Ameli Felsefeler" ise. ikiye ayrı­lırlar: "Hulki San'at" veya "Siyaset".31 İşte böyle, ıster ınsan eliyle yaratılma­mış, yani, "Tanrısal". Isterse. insan tarafından yaratılmış. yani. kültürel.

28 İhsa aı-·uıum. Osman Amin. 1949 Mısır; Ahmet Ateş Turkçe tercumesı. 29 Ay.yer. 30 M.T.K .. "Farabi'de f'tzlk ötesının önemı ve Menşel", DTCF DerglsL XX. 1·2. 1962

(19681. 55-64. (Fransızcası: Mlscelanea Medlavella. ll.lnter. Congr. Köln, De Gruyter. 1963. 418-428. Berlin).

3 1 "Ameli İllmler". Arlstoteles'ln "TMoretlque" dedlgl Ulmlere, amacı Itibariyle karşı olan ilim gurubudur. Bu gurupta. losanın amacı.jayda saglamaktır. Öteki gurupta Ise. In­sanın amacı yarar saglamak deglldir: sadece. "Bilmek lçln bllmek"tlr. -Bugün de. "Bl­Umler". "Sırf ("pure"l ve "Uygulamalı" (tatbl.k.i. "appllque") diye ayrılmaktadır. Bu "Uy· gulamalı (ilim. bllim)" veya "Sclence appllque" nin. Arlstoteles'tekl "Ameli İllm" lle bir alakası yoktur. Aristoteles'ln kullanmış oldugu ·ameli" sıfatı lle. lnsarun, fert. aile. top

Page 17: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Milbahar Tiirker-Küy~l

"Beşeri" varlıkları. Matematilfl prototıp olarak alıp. Genel+Dogru. Zaruri+Ya­kin1. yanı, "apodeiktık" olarak bilmek ıçın. ınsanın. her adun atışta. şu dört erdemi birden. daha önceden. edinmiş olması gerekir: "Nazari'. "Fikri'. "Hul­kı- ve "AmelF (sanatlar)" (erdemler). "Nazari erdem" insanın, konusu Insan ta­rafından yaratılmamış olan şeyleri. sırf. "Bilmek ıçın bilmek" amacıyle. ele alıp, onlara dair "Genel+Zarlıri+Dogru+Yakini" önermeler elde etmekle ka­zanmış oldugu erdemlerdJr. Bu erdemierin gerektirmiş oldugu "Ilm"ler İh­sa'da sayılmıştır. Bunların topu, "Nazari ilm"ler veya "Felsefe" veya "Hlk­menır. işte " .... Bu 'Um (ler)". Ilkin Kaldelilerde (Keldaniler) bulunan bu ilim, Farabi'nin başta saydıgı. "iım·i Tacllim (İlın-I Riyaztyyat=Matematik)"dir. Ma­temattk=ilm-ı Taatim=İim-1 Rlyaziyyat denen bu "Ilm" guru bunu, Farabi, /h­sa·sında şöyle saymıştır: "İlm-1 Adad", .. (Arlthmetique). "Ilm-ı Hendese (Ge· ometrıer. "İlın-I Menazır (Optlquer. "İlm-i Nüclım-ı Ta'limi (Astronomie)". "İlın-I Musikar". "iım-1 Eskcil", "İlm-1 Hiyel" . Farabideki "Fikri", "Hulki" ve "Ameli" erdemler üçlüsü Ise. tnsanın, konusu Insan tarafından yaraWmış şeyleri. sırf. "Bilmek Için bilmek" amacıyla degu de. kendinefayda saglamak amacıyla ele alıp, onlara dair, yine. Genel+Zarüri+Dogru+Yakirıi önermeler elde etmekle edinmış oldugu erdemlerdir. İnsana bu erdemleri saglayan "'ilm" dalları da. İhsa da. Medine-i Fazılada. sayılmıştır. Bu önermelerden oluşmuş '"ilmler (Bfllmler=Felsejeler=Hikmet)"e de "Ameü Ümler=Ameli Felsc· fe= Arneli Hikmet" denır. Esas. hem "Nazari" hem de "Ameli" ilimlerı ögren· rnek, bilmek. artırmak. hem de. davranışlarını . fert. aile, devlet. ınsanlık ale· mı olarak onlara uydurmaktır. Bu durumda, Tahsil'In özü lytce bellr1yor: Ge­rek "Nazari" gerekse "Ameli" erdemlerı kazanmak demek, ancak Genel+Zarü­ri+Dogru+Yakını önermeler peşinde koşmak ve onlara göre davranmak de­mektir. insan, bu suretle. koştukça kazanır. kazandıkça koşar. Seçkirtleş· rnek. "tekemmül" etmek ısteyen . bir Insan. ıster. avamdan herhangi bir fert olsun. Isterse de "Adalet"! ülkede ve dünyada gerçekleştirmek ısteyen bir hü­kümdar olsun. fark etmez. -Platon'un. köktekl. 'Ya arkhont fllozof. ya filozof arkhont olmalıdır' kanaatinin etkisi-.

Tahsil'deki o parçanın çevirisine gelince: "Bu 'İlm (yani, Külli+Zarüri+Dogru+Yakini bilgi). söylendlgine göre. es­

kiden, Kalde!Uerde vardı. Onlar Irak halkıdır. Sonra. Mısır halkına ulaştı.

Onlardan eski Yunanlılara geçti. Orada. Süryanilere. onlardan da Araplara geçineeye kadar, kaldı. Bu 'Ilmin ihtiva eLrnlş oldugu her şey. eski Yunanca­da, sonra. Süryani ve Arap dUlnde lfadesini buldu. Bu 'İlm'e salılp olan es­ki Yunanlılar. ona "Gerçek (mutlak. şartsız. asıl) Hikmet". "En Yüksek Hlk· met" dediler. Onu kazartmış olmaya (onun lktına·ına) "'Ilm", o llme meleke kazanmış olmaya "Felsefe" dediler. "Felsefe" lle, onlar. "En Yüksek Hlkmet"in

tum ve devlet olarak da\Tanışlan, yapıp ettikleri. kastedUmektt'dır "Anwl lsiındlr. "aıneli" Ise amele mensubiyetl gösterir Bir ilmltı arneli olması Ue tatbiki olması blrlb:r lerine kanştırılınamalıdır. "Tatbiki İllmler" ya Umin tatbik edilmiş oldugu ıtımlcrdlr, va. endustrld!r. teknolojidir. Artsrott"le!Uekl a~'lrt. "Theoretlque INazarar ve "Prallque taınt'· lirdlr Buguııkü ayın. "Theonque tveya · pureT ve "appllque (tatbiki. uygulamalırdır "Bilgi Çagı" kavramı lle "Ir![ornwllon (Muhabere. haberle~me. tletl~lınl Çagı· vı· "Commu­nlrallon (Iletişim sagıaına haber alışverişi yapmar kavran1lan da biribirierine kanşu­rılmamalıdır. Krş. M.T.K .. "Bazı Ka\.Tanılar·. Bk.Burada: rıoı : l.

Page 18: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Flmibi'ye bir lıa~ırlit.. olmak u: ere lsliim öncesi Türklerde felsefe 25

araştırumasını (isar'ın ıl ve ona duyulan sevgiyi (muhabbet'!) kıstettiler. Ona oıen gösterene "Feylesüf' dediler. Onlar. bununla, "En yüksek Hikmet'i Se­\"en"l onu araştıranı kastcttUer. Gördüler ki, "En yüksek Hikmet", gizil hal­de, bütün erdemierin hepsiniihtiva eder. Bunun üzerine. onlar. bu "En Yük­sek Hikmef"e, "İlimlerın İlmf", "İlimlerin Anası", "Hikmetlerln Hlkmeti". "Sa­natların Sanatı" dediler. Bunlarla. bütün sanatların hepsının kullanıldıgı sa­natı, bütun faziletierin kullanılmış oldugu fazilet1. bütun hikmetlerin hepsı­nin kullanılmış oldugu hlkmetl kastettiler. Öyle ki, "HJkmet", çogu kimsenin, bir sanatın fUllerinden biriyle ugraştıgında. onu beceremernesi halini herta­raf etmek maksadıyle, herhangi bir sanatı, o sanat hangısı olursa olsun, lfa ve tera etmek ve onda son derecede beceri sahibi (hazık) olmak anlamında kullanılır. Burada "Hikmet", "şartlı" (mutlak deguı olarak kullanılmıştır. De­mek ki. bir sanatta son derecede beceri sahibi olana "Bu sanatın bilgesr de­nir. İ şte tıpkı bunun gıbı. nufüz-i nazar sahlbı adama da. nüfuz ettigi şeyle­re bakarak, hakkında nüfUz-inazar sahibi olmuş oldugu o hususta "Bilge­dir" denmışttr. Bununla beraber, genel halde. "Hikmet". asıl. Işte bu 'İlm'dir. Ve zihnin onun hakkındaki halidir .... O halde. siZe. şurasmı açıklayal.un ki, "Feylesuf', "En büyük Başkan". "Hükümdar", "Kanun Koyucu", "İmam", bunların hepsi. aynı manaya gelir. Btztm dili konuşanların önünde, bu keli­melerin herbiriniri ne anlama geıdigıne bakarsan. o zaman görursün ki, bu kelimelerin hepsi. en sonda. tek ve aynı "makul"ü (ldeayı) dile getirmiştir. Bu kelimelerin hangisini almış olursan ol. bunda bir mesele yoktur .....

Bu parçadan öyle anlaşılmaktadır ki. F'arabi. "Bu 'Dm" lle, ınsanın ken­di eliyle yaratılmış olsun, olmasın. bütün varlıklar hakkında Külli+Zarii­ri+Dogru+ Yakini vasıflı llime. bilgiye. bUince sahip olmuş olmasını kastet­mektedir. "Bu 'İlm", Kaldedilerin, Matematiklerıyle Astronomilerinden ve kozmik adalete dayandırdıkları adalet degerlni temele alan davranış degerie­ri hakkındaki bilirıçlerinden başka bir şey degildir. Matematıgın ve Astrono­mlnln önermeterindeki vası11ar gıbı vasıfları taşıyan önermeler kurmak fikri, Farabi'yi öyle derinden etkilemiştir ki, o, Platon ile birlikte, -Platon·un 'Ge­ometri bilmeyen içeriye gırrnesın· uyarısı ile "Felsefe yapmak, kavramları, dikkatle birbirlerinden ayırt etmektir' tarifi hatırlansın-. Matenıaugın, insa­nın düşünme fiilinde, felsefe yapmak fliltnde, prototip oluşturdugu uyarısın­dan. hlç ayrılmamaya özen göstermiştir. Hatla, felsefeyi (Meta ta Füzika'yı da -ışte burası, onun, tam Auguste Comte·a karşı oldugu yerdir-), "apodeiktlk" tarzda yapmaktan. yanı. Varlık. Bilgi ve Deger alanında, vasıfları Genel+Za­ruri+Dogru+Yakirıi olan önermeler getırmek ve onlara uygun davranmaktan. blr türlü. kendisini alamamtştır: ama, o, Gazali'nin haklı eleştirileriyle karşı­laşmaktan da kurtulamamtştır. Çünkü, fiilen. herhangi bir felsefe yapınale herhangi bir konuda Genel+Zaruri+Dogru+Yakini önermeler getirmek ve on­lara uygun davranışlarda bulunmak. bir türlü. o Istenen vasıflan taşıyan önermeler demetinirı elde edUmiş oldugu felsefeyi yapmış olmak anlamma, blkmcte ulaşmak, anlamına gelemiyordu. Kısacası, "Meta ta Fuzlka" alanını matematlkleştirmek, yanı. onu, matematlkteki düşünce gıdışıne uygun bir düşünce gidişiyle (Dlscours. Dtscourlr) kavramak. ortaya koymak mümkün olamıyordu. Başka bir deyişle, ortada, tek bır felsefe degu, fakat. yapılmış ve

Page 19: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

26 Miıbalıaı Tiirker-Kiiyel

daha da yapılacak. yapılması mümkun olan bir sürü felsefeler bulunuyordu. Gazaıt yüksek tahsiline eklenmiş daha, üç senelik felsefe incelemeleri sonu­cunda, .. (Yapılmış) Felsefe"lerin tabtat ilimlerinin bir kısmında. ilahiyat (Me­ta ta Füzi.ka) ilimlerinin hepsinde. "Apodeiktlk (Burhansal)" olmadıklaruu görmüştür. Gördüklerini Tehdfütünde dile getırmiştfr.32 Sanırım, mesele, "Certltude" ile "Convlctlon"un. "limes''te, son tal1ltlde, son hudutta. ayniyeti veya aynılaştınlması, (bir bakundan da, mümkün önerme zarfı.ri önermeye -Kant terminolojisi ile: "Problematik" önerme "Apodeiktik" önermeye- dö­nüştürülebilir ml?) meselesine gelip dayanıyordu. Sarton'un, "Felsefenin gö­revi, Din ile Bilimi uzlaştırmaktır" dedıgı şey. ışte, bu olmalıydı. Bu sorun. halA, çözülememiştir. Öyle ki, Platon uyarılarına. Aristoteles teklif ettıgı me­tod araştırmalarına, R.Llullus ceblrsel işaret ve Işlemleri taklid ederek yapı­lacak Teoloji araştırmalarına. Descartes konuları Matematik yöntemlerle araştırarak Modern çagı açmasına, Spinoza Matematik yöntemı ahlak konu­suna, ahlak önermelerine uygulayarak, Leibnlz bir "caracterlstlque unlversel­Le" arayarak ceblrsel mantıgın yaratıcısı olmasına, Russell 'Felsefede İlı:ni Metod' peşinde koşmasına ragmen, bu sorunu çözemeyenler çizgisinin belli başlı noktalarını oluşturmuşlardır; kısaca. felsefeyi -aslında, Metata Füzl­ka'Y1- matematikleştirememiŞlerdlr. Başkaca, "Çift HaklkaC Teorisi de de­nenmiştir. Ama. bir türlü. "Certitude" ile "Convlctlon". veya zarfui ile müm­kün önerme, biribirierine aynen dönüştürülememiştir. Bugün de, başka baş­ka felsefe akımları dogmuştur; felsefe okulları denenmiştir, denenmektedir: WExistentıalisme". "Personalısme". "Phenomenologıe". "Post Modernısme" ... gıbı. Kısacası, yapılmış olan felsefelerlrı hiçbirinde, Ontoloji. Epistemoloji ve Degerler teorisi alarıında, 'AxJomlar. Postulalar, Tarifler' blrleştırilememıştır; aynılaştırılamamıştır. Bu konuda, Farabi'nin İbn Meymün uzerinden dolaylı ögrencisi olan Spinoza'nın Etlka'sı en çarpıcı misall teşkil eder. Farabi, ken­di paY1na, llmes'te. Dlrı=Hakiki İlim=Haklki Felsefe=Sunna (t)=Mllla (t)= (Hat­ta}Madantyya (t}= (ve. hatta. bugünkü deyimlyle) "Convictlon"="Certltude" ay­ruyetlerlne dogru yürürken. iki tür "Felsefe" teşhis etmiş. burılardan sadece. birisine baglarırnıştır; o, vasıfları yukarıda sayılan önermelere. "Hikmet"e. ulaşınaya çalışmıştır: Felsefeyi veya Hll<metı ikiye ayırma yolunu denemiştir: "Hakk-ı yakin"e ulaştıran "Felsefe-ı hakikiyye" veya "Hikmet-i hakikiyye" ve ondan uzaklaştıran "Hikmet-ı zd'ia", veya, "Hikmet-i mumevvlhe". veya "Fel­sefe-ı mumevvihe", veya "Felsefe-i mlsdllyye".33 Bu mesele, dogrudan dogru­ya. "Humanlsmus" (Humanlsme) meselesiyle de ilgilidir. Tıpkı. "Humanltas" (Humanltes)tan "Humanlsmus"a geçilip geçtlemiyecegiyle ilgili olmasındaki gibi34 Farabi:, ancak .. "(Hakiki) Hikmet"!, "(Hakiki) Felsefe"yi . "(Hakiki) Dlrı"i, .. (Hakiki) Milla (t)"yi, "(Hakiki) 'ilm"! biribirleriyle özdeş. birlbirleriyle aynı kıl-

32 M.T.K .. Üç TaMjüL 33 FAr-Abi. "MJsalAl"ı, "Medlne-1 Fazıla"da (33-36). ·za:ıa·yı. Toptquesler"de geçen öncülle­

rin vasfı olarak. al-Cam'de (Oleterci neşri) kullanmıştır. 34 M.T.K., "KlAsik. Skolasllk. Modern", 1976. TIK. Türk KlAsik Çag Araştırmaları. Anka­

ra. 1977. 29-42: 2.Bsk. Cumhuriyet Dönemtnde Turklye'de ögretım, Araştırma Alanı Olarak Felsefe. Seçilmiş Metinler 514-522. 2001. Meteksan.

Page 20: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

1 ıirtibi'ye bir lıa:.ırltl.: o/mal.: u:ere isitim öncesi Tiirklerde Jelle/e 27

makla sükuncte ereccktir.35 ~oogru önerme Gerçek'! verir", ··Gerçek, dogru ')nerme ile dile getirilir". "Dogru önermelert ·n m (Hikmet) verdigl için Gerçek de, ancak. ·am'in verdıgı kadardır" demeye gelen bu Platon kalkışlı Hegel va­nşlı anlam yüzünden. "Mantı.k"ı ve "'ilm"l (Bilimi de). kısacası. Matematik'! ve Tabfat İlimlerinf borlayan felsefelere de yol açıJmıştır.36 "Dogru· (Verıte) lle -Gerçek" (Realitel arasındaki karşılıklılıktan. örtüşmeden dolayı. "Hikmet"in. a başta. Sumerll llteratürde. sadece "Dogru bilgi" degll. "Gerçek Varlık" an-lamı. "Nig.Sl.Sa. "=Adatet. Denge, Uyum, Göksel Evren Uyumu, Toplumsal Evren Uyumu anlamını taşunakta oldugu anlamı da. hep. hatırda tutulma­:ıdır37. "Philosophla Perennls", "Hikmet-ı H6.llda". "C6.vld6.n-ı Hıred", "Bengl Bilgelik", ancak bu suretle aynılaşırlar3B.

Biz. yaz aylarında. Üniversitenin parasal yardımda bulundugıt yurt içi araştırmaları geregi, ülkemiZ yazma kütüphanelerlnde. felsefe tarihine iliş­kin incelemeler yaptıgımız sırada, mes'ud bir tesadüfle. F'arabi'nin. Tahsil'In­de vermiş oldugu "Hikmet" tanımlarıru, bize. aynen veren bir kaynagı, Broc­kelınan'ın G.AL.ince mechw olan bir kaynagı. ei-Hindi'nin aL-Tazklra bl Cu­mal al-Falsaja'sini. keşfetmış bulunduk: el-Hındi'yı ve eserini bilim dünyası­:-ıa tanıttık39. V.Hlcri Asırda yaşamış oldugunu tahmın ettıgımız ei-Hlndi, bu Tazktra'sinde , bize, "F'elsefe"nin. veya " ... Sevgısr· eki bir yana, "Hikrnet"in, -sophos"un. 36 tür tarifini vermiştir. Onlar. kısaca. şunlardır: 1 ."San atlar Sanatı", 2. "Bilimler Bilimi veya İlimler İllmf''. 3. "Şeyleri, bize. onlar. her ne ~ekilde iseler. işte o şekillertyle bildirme. Bllme" 4.'Varlıkları, varlık olarak bilme". 5.''Bllgellk, Erdem ve Tanrı Sevgisi", 6. "Tanrısal ya da beşeri şeyler uzerinde dogru bilgi". 7. "Dogal yaşam yerıne, bile ısteye ölümü seçmek", 8. -ınsanın. gücü yettlgtnce, Tannya benzemek Istemesi". 9. "Bilimlerin göster­gene 10. "içerisinde. diger aynaların görunmuş oldugu ayna". ll."Billnecek seylertn özünü yansıtan iyi ve degerli olan lşln lşlendigi. kötü ve aşagılık iş­:erin işlenmedlgi akıl aynası" , 12 .~Akıl ışıgı Ue hakikatı arama" (Acaba Moder­rıe Çagı açtı~ iddia edilen Descartes'ın eserının adıyla tıpatıp olan bu ben­zerlik, el-Hindi'nin ve Descartes·ın kullanmış oldukları müşterek başka bır kaynaktan mı gelmektedir?), 13.''Billrolerlıı (İlimlerln) gösterge ni, her var ola­nın tamamlanması ", ı 4. "Ruhun yükseklik ve egitim Ue egitilınesl", 15. "Akı­lın gücü". 16."DogaJ şeylerin bilinmesi", 17. "Tanrısal bilgi", 18. "Ruh ve be­denin mükemmelleşmesr·. 19. "Bütün var olmuş olan şeylerin. ya bütünüy­le ya da parça parça bilinmesi", 20. ··Her bilimin anası", 21 ... Karşıtlıkları bi­ribirinden ayırt eden ışık". 22 ... Akılın nedenlere ulaşması", 23. "Akılın boş ;..stemden kurtulması". 24. "Dalreye degen nokta". 25. "Dogru bilgi, iyi ve gü-

15 M.T.K .. "Farabide "Mtlla ı tr Kavramı·. İslAm Sempozyumu. Marmara Ünlv .. 1996- ı 997 36 BochenskJ. History q{Contemporary Phllosophy. 37 Bk.not:M.T.K .. "Edeblyatırruzda Sumerll Kültur Izleri Var mıdır?". Erdem. VI. 17 .. My.

1990. Ankara, 1992.359-397. 38 Bk. Not 37. 39 M.T.K.. "Cumal al-Falsaja"ya göre. el·Hlncli'de. IUmler TasnJfi". Araştırma, V. l 967. An­

kara. 1969. 55-61: .. La ClassUlcatıon des Sclences d'al-Hincü d'Apres le Cumal al-Fal­saja", Araştırma. V, 1967. 1969. 47-53; Actes du 4.e Congres lnternatıonale de PhUo­sophie Medlevale, Unlverslte de Montreaı. Canada. 27 Aout-2 Septembre. 1967. Arts Ll­berau.x et Phllosophle au Moyen Age, 1969, Momreal-Parls. Vrln. 517-521 .

Page 21: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

28 Miibahat Tiirker-Kii_re/

zel ış~. 26. "Tanrısal olan konu ları . bilgece ele almak. ona göre davranmak~. 27."Var olanı külli ve cüzi olarak bilmek'', 28. ~Yararlı bilgelik~. 29. "inandı­rıcı karuC 30. ~aerçekllge inaıunak. dogruyu söylemek". 31. "Gerçekllge gö­re ıyı ve guzel Işi yapmak~. 32. lanrının varlıgını kanıtlamak. birligine inan­mak. O'na götüren yolları izlemek~. 33. "Yetkin bir ahlakı benimsemek". 34. "Ruhu kötülüklerden korumak". 35."Adaletli ve ölçü lü olmak". 36. "Her tür­lü yararlı şeyi bilmek; her türlü adaletlJ şeyin gereklUıgını anlamak".

El-Hindi'nln vermiş oldugu bu felsefe veya Hikmet tariflerinden ı .. 2. ve 20. tariller. aynen, Farabi'nin vermiş oldugu tartflerdlr. el-Hindi'nin gert ka­lan öteki tarlflerı de incelenirse, ~Hikmet~in. veya aynı şey demek olan. ama. ona ~ .... Sevgısr· eki eklenerek. "Felsefe"nin çeşitlJ açılardan yapılmış olan ta­riflerı old ugu anlaşılır. El-Hindi'nin 24. tarifi. ~Hikmet (veya felsefe) daireye degen noktadır" tarifi. sanırım. aslında. bir "metaphore"dur (mecaz. lstlare). Bu "metaphore~. herhalde. matemattkçı bir muhitten. özellikle de Plthago­rasçı bir ortamdan gelmiş olsa gerektir. (Apodeiktlk peşinde koşan) Insan. Bllen'e, Bilinen şu Gerçek Varlık'a, Dogru Bilgfye. Olumlu Deger'e nazaran. ancak, daireye, degen bir nokta gibidir; biHnecek şeyler sonsuz büyük Ise in· sanın bilgısı sonsuz küçüktür, eger. bilinecekler alanı kastedUiyorsa. Yok, eger. Bilen'In bılgisinin Genel+Zarfıri+Dogru+Yakini olup olmadıgı kastedill­yorsa. bu tür apodeikttk bilgllerin sayısı daireye degen tegetın tek noktada degmesı gıbı. sonsuz büyük önünde sonsuz küçüktür. Bilen'in bilgi birikimi kastediliyorsa. durum yine aynıdır, tıpk ı apodeiktik bilgi peşinde koşanların koşmayanlara nisbetinin de aynı olması gibi, veya, apodetktik bllgıye göre davrananların davrarımayanlara olan oranlarının aynı olması gibi. Kısacası. Bilen. BUinmiş olan. Apodeiktik Bilgi. bu bilgi hakkında bilinç ve bu bilgiye göre davrananlarınn sayısı. bir çember üzennde bulunan noktalar önünde. o daireye degen tegetteki tek nokta kadar azdır: amaç. bu sayıyı artırmak­tır. Farabi'nın deyimiyle. seçklrıleşmekte. mükemmelleşmekte, herhangi bir fert Ue hükumdar arasında. sarfedilecek çaba bakımından. bir fark yoktur: öyle ki, bunlardan herbiri. kendi tarifirıe . mahiyetine göre. işin geregıni yap­malıdır. apodciktik bUgı peşinde koşmalı. ona göre davranmalıdır: bugünkü alışılrruş deyimiyle. hikmet veya felsefe. bu vasıfları unutulmaksızın. bir ya­şam biçimf olmalıdır; "Mcdlne-1 Fazıla"ya ancak bu suretle varılır; her iki dünyada da "Sa'ada kusiıci." bu suretle elde edilir: "Creallo Dei''ye verilen "İmltatlo Del" cevabı bu suretle gerçekleşir; insan. bu arayıştan. hiç. ama, hıçbir zaman vazgeçemez (Philosophla Perennis . Hikmet-i Halide. Cavidfın-ı Hıred. Bengi Bilgelik denen budur). El-Hindi'nın Cumal'inde. Felsefe veya Hikmet hakkında yapılmış olan tarifierin hepsi karşılaşmış kültürlerdekile­rine uygun olarak yapılmıştır. Hele ı .. 2. ve 20. tarlfler. Hikmet veya Felse­fe hakkındaki bilginin . hiç bozulmadan. menşeden beri. aynen. karşılaşan

kültürler arasında IV. Hlcrı Asırda da. tedavül etmekte oldugunu göster­mektedir.

Farabi'nln. Tahsil'Indeki M ... Bu 'ilm" ibaresi Ue. vasıfları Genel+Zarfı­

ri+Dogru+Yakini olan Bilgi'yi (önerınclerl). Billş'i, Billncı kastetmektc oldugu gerçegt. onun sistemini veren bütün eserlerıyle de gösterilebilir Ise de. asıl, MMantıkıyyan Içerisinde. Arlstoteles'in Il.Analitikler adını vermiş oldugu Bur-

Page 22: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Farabi'ye bir lıazırlt/.: olmak ıl;.ere ls/dm öncesi Türklerde fels<fe 29

hdn'a ilişkin olanlarla, özeUtkle, Şera'll ul-Yakin4o lle. Eucleldes'ln Birinet ve Beşinci Kitab'ının Başına Yapmış Olduğu Şerh41 ile. İhsa· aı-·uLUm42 lle, Me· dfne-1 Fdzıla43 ile "lsbal" edilebilir. Tahsit'inde ve Medine-i Fdzıla'sında. Fara­bi, hükümdarın da "Feylesür olmasını ıstemekteydı. O. hükümdarıo da Ge­nel+Zarüri+Dogru+Yakini bilgi getirmiş, ona göre davrarımış olmasını. hu­kümdarın hül<i.ımdar olarak "tekemmül"ü ıçın şart olarak göruyordu. Bu şartı o kadar tabli görüyordu ki "O halde. size, şurasını açıklayalım kı. 'Fey­lesüf. 'En büyük Başkan', 'Hükümdar', 'Kanun koyucu·. 'İmam·. bunların hepsi, aynı manaya gelir. Bizim dili konuşanların çoğu önünde. bu kellmclcr­den herbirinin ne anlama geldıgıne bakarsan. o zaman, görürsün ki, bu ke­limelerin hepsi, en sonda. tek ve ayru ·ma'kul'ü (ldeayı) dile getirmektedir. Bu kelimelerin hangisini almış olursan ol, bunda bir mesele yoktur" (Muhsin Mahdi ingilizce çevirisi. s.58l. diyordu. Farabi'nin bu görüşünün şaşılacak bir tarafı olmadıgı sezlllr. eger, onun mensup bulundugu kültürde hakim il­keniD. ünlü Türk tarihçisl fransız Jean Paul Roux·nun "tres turque" dedtgı Ukenin. "Dünya küjr lle durur. amma. zulm lle durmaz" ilkesi oldugu hatır­lanacak olursa: ve, Idare edenlerle edilenler arasındaki ilişkiler ve hükum­darların adlarının. asıl, unvanlarının. "Bilge" oldugu bir düşünülecek olur­sa;44 ve. bilge olmarun ve bilginin onlar arasında çok yüceltilmiş birdeger ol­dugu göz önunde bulundurulursa45. Ayrıca, biz biliyoruz ki. Türk eUerin l is­ttlaya gelen Arap ordusu kumandanı lle Türk hükümdan arasında, Felsefe­Din çatışmasına Ulşkln bir ilk felsefi tartışma da vuku bulmuş idi.46 Hüküm· darın, doga hakkında böyle Genel+Zarüri+Dogru+Yakini bilgi getiren bir "Feylesüf' oldugu haUn. insanlık tarihinde. şimdilik bilinen tek örnegını de. yine, Türkler verebllmlştir: uıug Bey.47 Çunkü Ulug Bey, hem halis ve mes­lekten bir astronom ldl. yanJ. rasathanede. göksel cısımler hakkında sürek­ll gözlemler yaparak. Genei+Zarürü+Dogru+Yakini bilgller deriemek peşin­deydi, hem de bir devlet adamıydı. Türk hukumdarların "Arkhont Filozof' olup olmadıkları meselesi de tartışılmıştır. Onların. sadece. dogayı tanıyan birer bilge olarak kalmayıp. toplumu ve ınsanı tanıyan ve ayrıca ve fazladan. kökteki "Arkhont-Fllozof', "Fllozof-Arkhont" tarifine ek olarak, birer alp ol­dukları da gösterllmişttr.48 Bundan bin yıl önce, Tarkan soylu Uzluk ogıu

40 M.T.K.. "FflrAbi'nln Şeni'lt ul-Yakin'!". Araştırma. ı. l 963. Ankara. 1964. ı 5 ı -226 2.Baskl. AKM. FArAbi Kulllyatı: 2. ı 990: M.T.K .. "L'Opuscule d'al-Farabi Sur les Con· dJtions de la Certıtude". Araştırma, ı965, 173-194. 2.Bsk. AKM. Farabi Kulllyatı. ı 990

41 M.T.K .. Fdrdbi'nln Geometri Felsefesine lllşkin Metinler/, Farabi'nln. Eucleldes'ln Birinci Kltap'ının Başına Yapmış Olduğu Şerh. Fürdbf'nln Eucleldes'ln 5.Kilap'ının Başına Yap­mış olduğu Şerh. AKM. FarAbi Kulliyatı: V. Ankara. 1992.

42 Miguel Asin y Palacıos. Osman Amin neşlrlerl. Ahmet Ateş ıercumesi. 43 Walzer'in yapmış oldugu ing. tercume ve Arapça metin. 44 M.T.K .. "Bilge Kagaıı Bir Fllozof-Arkhont mudur?". XI.Türk Tarih Kongresı. 5-9 Ey ..

1990. ı994, TIK, 455-464: Faruk Sumer. Oğuzlar'ında. bu unvanlan "tantanalı" bu­lur.

45 Semih Tezcan. "En Eski"; Emel Esin'In konuyla Liglll yayınları. 46 Bk. burada. not:2. 47 M.T.K .. "Tiırk Devlet Adamlannın Egltlmlndekl Ilkeler ve uıug Bey". Uluğ Bey ue Çev·

resi Sempozyumu. 30 My. -3 Hz. 1994. AKM. 1996. (Benjamin Franklin?) 48 Bk. Burada. not:44.

Page 23: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

30 MübalıaF Türker-Kiiyel

Farabi'nln, "Feyleslıf' ile kanun koyucunun, kendi dilinde, aynı anlama gel­d.igi gerçegını tabii bir hadise gıbı kaydetmiş olurcasına, rahatça işaret etmiş olması. bu açıdan, arılarnhdır.49 Olumlu erdemler. potansiyel olarak. " ... Bu 'ilm"in, bu "Sanatlar Sanatı"nın, bu "İllmlerin ilmf'nin. bu "İlimlerin Ana­sı"rıın. bu "Gerçek Bilgelik"in, bu "En yüksek Bilgelik"in, bu "Hikınetler hik­met!'' nin içinde bulunmaktadır. Farabi. böyle bir açıdan girdlgl yolda, "li­mes"te. en sonda. "Hükümdar"="Kanun koyucu"="Feylesfıf'="İmdm" ve "Fel­sefe"="HikrneC=Din="'İlm''="Milla (t)" ayruyetlerinl kurmuş. böyle bir sonuca bile varmıştır.SO

Ancak. burada işaret etmeden geçemeyeceğ;imiz bir mesele bulunmakta­dır. O da şudur: Dünyadaki herhangi bir toplumda, yenı dogmuş bir lnsan yavrusuna, ne türden bir egitim vermeliyiz, ona ne gibi degerieri yerleştirme­Uyiz ki. o. "adam·· olmuş olsun? Bu soruya verilen cevaplar çok çeşitlldir. Bi­risi ve bizi burada Ugilendireni, ' "Humanltas (Humanltes)" verelim ki, o, adam olsun ' cevabıdır. Ama, burada da karşımıza yeniden bir soru çıkar: o da şu­dur: Acaba. "Humanitas·· tan. hiç, "Humanismus (Humanisme)"a geçilebilir mi? Başka deyimle, "Humanltes", bizi. nasıl ve ne şekilde "Humanismus"a gö­türebilir? Yanı, herhangi bir konuda Genei+Zaruri+Doğ;ru+Yakini Bilgiler. önermeler. elde etmek ve onları öğ;retınekle. insanı insana sevdirrnek müm­kün olur mu? "Humarıitas" yoluyla, hiç, bir "Humanismus"a ulaşılabilir mi? Veya "Humanitarisme"e, veya. "Phllantrophie"ye? Veya, "Carithas" a ? Bir de şunu sormak lazund ır: "Humanisme", "Philanthrophie". "Carithas". bunlar aynı şeyler midir?51 Devlet-Fert ilişkileri tartışılırken. burada, elbette. ''Hik­met-i Hükumet" kavramının da hesabı verilmelidir.

Farabi'nin TahsiL'inde vermiş oldugumuz bu parçadan. bir de. şunu ög­renmekteyiz: " .... Bu 'ilm". bu, Genel+Zarfıri, Dogru+Yakini olan bilgi. ilkin. Kaldelllerde (Keldanilerde, MezopotamyaWarda)52 mevcut idi. Onlardan, ev­vela, eski Mısır'a. sonra, onlardan. sırasıyla. eski Yunanlılara. onlardan Sür­yanilere. onlardan da Araplara geçmiştir; bu bilginin hepsi. eski Yunanca, Süryaru ve Arap dilinde ifade edilmiştir. -Eger. bu zinciri, Farabi'den sonra tamamlayacak olursak:Arapçadan. "Xll.Asır Renaissance"ı ile. Latinceye, ve sonra, Latinceden. Avrupa milli dillerine. ya, Katalanca gibi yerel diller üze­rinden. ya da ibrani aracılıgıyle, Sicilya. Güney Fransa ve İspanya üzerinden. Batı'ya intikal ederek, bugüne ulaşmıştır. Bu ulaşan bilglnlrı çeklrdegtnde. Matematik ve Astronoml ve bu lkisinln Varlık, Bilgi ve Değ;er alanlarıyle iliş­kisini gösteren eserler bulunmaktadır . ..... .Bu 'ilm"in böyle bir yolculuk yap­mış olması. bize. hem, kültürlerin karşılaşmış. etkileşmiş oldukları vakıası­nı gösteren en güzel bir kültür intikali misalidir; hem de. bu intikallerde, bir dilden başka bir dile çeviri yapmanın. uygarlıgın ilerlemesinde ne kadar önemli bir faktör olarak öne çıktıgının da bir şahididir. 'Gerçek bir Tercüme Devri' yaşan1ış olmak, ana diller için , şansların en büyüklerinden biridir. 'Tercüme Devri" ni yaşatan irili ufaklı büyük insanlar arasında. bugünkü Ba-

49 Bk. Tahsil us-Sa'tıda. Muhı:.ın Mahdl Ing. tercumesı. 53. paragraf. 50 Bk.Burada. not:35. 51 Bk.Burada. n0[:34. ';2 Muhsin Malldl'nin Ingilizce çevirisi. Glencoe. ·1962.

Page 24: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Fimibf'ye bir lw~ırlıA o/maA il:ue /\/dm önce~ i Tiırklerdt• ji:f.,ej'e 31

u uygarlıgının temelinde bulunan. eski Yunancadan, ya. dogrudan dogruya . • -ada Süryarıi aracılıgıyle Arap diline çevtren Huncyn b-İshak. ve. oglu İshak o.Huneyn·ın. oradan da Latin diline çeviren Cremona'lı Gerhardus'un ıslm­

leri en başta zlkredUir. Onlar. diger çevırmenlcrle birlikte. Arapçayı ve Latin­ceyi Bilim=Felsefe=Hikmct dili olarak kurmuş olan ul u kişilerdir. Biz. bu ln­·elememizde, • .... Bu ·am· ile kastedilmiş manfının açıklarırnasında. işte bu unlü çevirmen Huneyn b.lshak'a atfedilen. Aristoteles'in ll.Analitlkler'inın Arapça çevirisiyle Ugııı olan. ve bizi. Yakini öncrıncnln Şartları· hususunda aydınlatan. "Öteki". "EskJ". "Marayanınkl", "Ikinci" Arapça çe.,irlsınin met­otnden bir "fragmen l" daha ele geçirmiş bulunuyoruz53: ve. onu , aşagıda. bu maksatla kullan ıyoruz: şöyle ki:

Farabi. Şarci'it ul-Yakin' lnde. "Hikmet (Ilm. Bilim)"! oluşturan ve (hcrhan­gı bir konuda edlnllınlş) Genel+Zarüri+Dogru+Yakini vasıfu önermeler deme­tindeki "yakini" ögcyı temin eden. oluşturan şartları. Aristoteles'e göre saya­rak.54 onun Il.Anallllkler'lne nasıl sadık kalmışsa. işte tıpk ı bunun gibi. "Euc­leides'in Stoikeia'sının I.I<lıab'ının Baş Tarafına (Yapmış oldugu) Şerh"iylc. de.ss ve. oradakı Aristoteles eleştirileriyle de. Suınerlılerden ve Mezopotam­ya'darı gelen • ... Bu 'Ilm". bu "Hikmet" gelenegine. Platon'un. bu. 'Kavramları dikkatle ayırmak felsefe yapmakur' dedıgı ve. bu. 'Geometri bilmeyen içertye girmesin' uyarısını yapmış oldugu. Matematik'!. düşüncede. prototip olarak alma l<tan ibaret olan gelenegine. kısacası. Hikmet=BUim gelenegıne de. o şe­kilde, aynen. sadık kalmıştır. Böylelikle. o. Tahsil'iyle. tutarlı biçimde, çok açık "ikinci (blr)llyakat" daha sergllemiştir.

Farabi"nın Matematik Felsefesindeki "Birinci llyakau-nı. Gad F'rcudent­hal. inceleınelerıyle. Eski. Orta. Modern Çaglarda. Matematik uzerine felsefe yapanlardan Platon. Aristoteles. Slmpllcıus. Proclus. Shemtov b.Joseph. Ebü'l-F'erec. Ali b.Rıdvan. Naırizl. Peano. F'rege·yi ele alıp karşılaştırarak. göstermiştir. ss

Xli.Asrm birinci yarısında. Mardin-Hisaniye Medresesi'nde. Ttirk Emirı Artuk'un oglu İlgazi'n tn oglu Timurtaş'ın hiznıctlisl olan bilge matemaıikçi. tablb İbn us-Salah da. farabi'nin ardından, bu "Kavramları dikkatle biribir ­lerinden ayırmak. fe lsefe yapmaktır" gelenegı ıçerisinde kalarak hareket eı­mış. temele. yazınaları karşılaştırarak yapmış oldugu bir kritigi almışlır.57 O

53 M. TK. Noılar (Le s Noıesl. Araştırma. X. ı 973. ı 975 240-24 ı 54 Bk.Burada. noı:40 Krş M .T K. Arlsıoteles l'e F'fırbbi'de Varlık ı>e Duşunce Ogreıllerı .

1959. 1969. A.U Bsıııc 70 55 Bk.Burada:Noı 41 . 56 Gad freudenthal . "F'arabi'nııı Geometn felsefesi" . M TK Tanıtma Makalesi. Erdem Vl

L 7. L 990. ı 992. 565-586 57 M.T.K. "Jbn us-Salah'ın De roelo ve Onun Şerhleri Hakkındaki Tenkitleri. • Araşıırma

II. 1964. 1965. 3ı-53. "Les Critfques d'lbn us-!::ıalnh Sur lı> De Coelo d'Aristoıe ı>ı -.e, Commentalres ". Araştırma . ll. 1-79: At/i llt. Coqresslo lııternatıonale di Fllosoj1a MNll· eoeuale. Passo delln Mcndol::ı 1966. Milano. Socıcıe Edıtrfce. Vita e Penslore. 242-255: "lbn us-Salah Conııııt• Excnıpl~· a la Rencanı rı> de'> Cııltııres" Araştırma. IX. 197 ı 1973. 9·27: Acıes dıı 5.e Cogres /nıernaııonale de Phllosoplıle MedU!ııale. 1·11 Editera NacionaJ. Madrid. ı 6. ı 979. Unıvcrsirad de Madrfd Graııada. Cordoba. ı 972. 1 !173 1319- ı 324: Turkçcsı "Kullllr KarşıJasmasuıa Bir 'v11sal Olarak Jbn us-Salah" Ara~ıır­nıa. IX. 1971.1973. 9-27 "Tarıh Yontenıı Billncı w lbn us-Salalı". \'llL Tıırk Tarih

Page 25: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Miibahar Türker-Kiiyel

da. herhalde, Plthagorasçılardan gelen ve Platon'un da bildıgı, Aristoteles'in ll.Analitikler'inin ikıncı Makalesi'nin Sonu'nda, ~Tümel Belgitlemenin Üstün­lügü Hakkında~. "Düz kenarb Düzlem Şeklllerin bütün dış açılan dört dike eşittir" -Ebu Bişr. buradaki "Bütün dış açıları" ibaresini. yanlış olarak, "Bü­tün dört dış açılan şekline sokmuştur.- şeklinde geçen. ve, yine. Eucleides'in Stolketa'sında, 32.Önerme olarak dogru surette verilmiş olan önermede. " (Düzlem bir şeklin) dış açıları" kavramı ile, Ebu Bişr Metta.'nın (870-940) Il.Analitlkler'in Arapça çevirlsinde. eger, müstensihlerden gelmiyorsa, müter­cimin düşmüş oldugu o hatayı görüp, • (Düzlem bir şeklin) dört dış açıları" kavramını. dikkatle biribirlerinden ayırmış. derin metin kritigi bilinci içeri­sinde, mütercim Ebu Bişr Metta'nın o söz konusu hatasını düzeltrniştlrss. İbn us-Salah. yine, derin bir metin kritigı bilinci Içerisinde, II.Analltlkler'ln, Ebu Bişr Metta'nın Arapça çevirisinden başka bir Arapça çevirisi daha (R.Walzer'in "Maraya'nınki" dedıgo "Eski çeviri (?)"yi59 bulup, mukabele ede­rek. bu yanlış hakkında bir "yakin" sahibi olmuştur. Biz, mes'ud bir tesadüf­le, İbn us-Salah'ın. matematik bilgını olması yanında. dogru bilgiye ulaşmak endişesiyle hareket eden bir bilge oldugunu. Matematik ve Astronomiyi, Hik­met'in bünyesinde gördügünü tesbit etmiş. bunu bilim a.Jemtyle paylamış­

tık.60 Onun bu karakterinin ikinci bir tanıgı da, ışte bu II.Analttikler'de ge­çen .. (Bir düzlem şeklin) dış açıları" kavramı yerine, yanlış olarak. ··(bir düz­lem şeklin) dört dış açılan" kavramını veren Ebu Bişr Metta'nın bu yanlış ter­cümesini düzeltmış olması münasebetıyle, Il.Arıalitiklerin Arapçayayapılmış "İkinci" (?)veya "Marayanınki" veya "Eski"(?) tercümesinden vermiş oldugu parçalardır. BiZ, "Hikmet"in anlamını davranışlarıyle tartışmasız olarak orta­ya koymuş bulunan İbn us-Salah'ın bu parçalarını da yayınlamak şansına sahip olduk.61 Bu parçalarla. biZ, "Hikmet"ln belkemigi olan "burhan"ın ir­delenmiş oldugu ll.Arıalitikler'den yapılmış olan "öteki ("Eski Tercüme?", "Maraya'nınki", "İkinci"?) Arapça tercüme"den. tam metni degilse bile, hiç ol­mazsa parçalarını ele geçirmiş olduk. Bu parçalar, "Hikmet"in bel kemigt olan "Burhan"ın incelendigt II.ArıalltlkLer'in, Ebu Btşr MetUı'nınkinin dışın­da. ikinci bir Arapea tercümesinden alınmış olan parçalar olup. kendisinden bu parçaların alınmış oldugu metnin Arapça tam tercümesinin aslı henüz ele geçmedlgi için, çok kıymetlidir. Eger. "Hikmet" geleneginı ortaya koymuş oldugu üzere. safsatacı. bunak. çocuk, sarhoş, deli, egıtilmemiş bir cahil ol­madıkça. herkesin apaçıkhgına "yakini" olarak katılmış oldugu bir önerme. burhan'ı oluşturuyorsa, hatta. insanların akılca birligt anlamında bir "Hü­manızma"ya gerekçe bile veriyorsa, Matematlkte. "(Düzlem bir şeklin) bütün dış açılan" kavramının yerine "(Düzlem bir şeklin) dört dış açıları'' kavranu­ru geçirmeye. bu ciddi yanlışa, hiç bir zaman, teferruat gözüyle bakılamaz!

Kongresı. 1976, 1980, ITK. 665-667. 58 Bk. Burada:Not 57. 59 Bk. Burada not 53. M.T.K., S.İ.E.P.M. nin 5-12 Ey. İspanya. Madrtd. V. Uluslararası

Kongresi "Orta Çagda ÇeViriler Koınlsyonu" ile llgUi Notlar, Araştırma. X. 1972. 1975, 199-213 ve Fransızcaları.

60 Bk. Burada not 53 ve 59. 61 Bk.Burada:Not 57.

Page 26: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Ftir{Jbf'ye bir ha-:.ırlık olmak ü:.ere islwn öncesi Türklerde felsefe 33

İbn us-SaJah'ın bu eseri hakkında Nicolas Rescher, bir ınceleme yapnuş. Arapça metni ve ingilizce tercümesım vererek. onu. Galenos'un ··on the Fo­urth Fıgure of the Assertoric Fıgures (of the Syllogısme) Attributed to Ga­len"62 ile baglantısını ortaya koyarak. ama, "Dört dış açısı" kavramına. müs­tensihten gelen bir hata gözüyle bakarak. • ... with an unusuaJly keen interest ın the historlco-bibliographic side of his subject" (S.54.56) diyerek, ve, "four, unwanted here" (s.58, no:l2; s.62, not:23) dışında başka bir şey söylemeye­rek, ve onu Arapça metinde aynen bırakarak. (s.67. s tr. 11-12). degerlendir­m1ştir.63

Konuyu Iyice ve etraflıca degerlendirebilmek için. şu noktaJan da. ayrı­ca, hatırlamak yararlı olur: l.İbn Abi 'Usaibfa'run ihbd.r'ına göre. Farabi'nın şahadelinden öyle anlıyoruz ki, -Bu şahadeti Max Meyerbof. "Von Alexand­ria Nach Bagdad"ında kullanmıştır.-, Felsefe ögretlmine. İskenderiyede son ögretmen kalıncaya kadar devanı edilmiştir. Son ögretmen. İskenderiye'den Antakya'ya geçınlştir. Antakya'da. ondan Iki kişi ders almıştır: Birisi Merv·u (Ebu Yahya). biri Harranlı. Harranlı'dan iki kişi ders almıştır: Biri Yobanna b.Haylan, biri Mervli İbrahim. Mervli Ebu Yahya'dan, o Bagdad'a gtdince. bu Yalıanna b.Haylan ondan ders görmüştür. Yohanna b.Haylan'dan da Farabi ders görmüştür. -Kaynaga göre. "Farabi. yaşça onda küçüktür. ama. kabili­yel bakunından ondan üstündü"- Merv'li İbrahim Ise. Ebu Bişr Metta b.Yu­nus'a ders vermişti. İşte bu Ebu Bişr Metta. Huneyn b.İshak ve oglu İshak b.Huneyn ile birlikte Yunancadan Süryaniye çevinniş oldukları II.An.alltik­Ler'ln bu Süryaru çevirisinden onu Arapçaya çevirmiştir. İşte o söz konusu olan yanlış. bu çevirlde bulunmaktadır. A.Bada\vi'nln o yanlışla. yani." (Düz­lem bir şeklin) dış açıları" yerine, ·· (Düzlem bir şeklin) dört dış açıları" diye yapılmış yanlışla. neşretmiş oldugu metin, onun bu çevirisidir. Acaba. ere­manalı Gerhardus, II.An.alitikler'i bu çeviriden ve o yanhşla mı Latinceye çe­virmiştir? (Bu Latince çevirinin bir nüshası BN.LatJn. 14700 yazmasındad1rJ. Bu sorunun cevabı. Ebu Btşr·ın Arapça çevirisiyle Cremonalı'mn Latince çe­Virisinin karşılaştırılmasma da baglıdır. E;ger. bu yapılırsa. kültür karştJaş­masına da güzel bir katkı olur. 2.Memlüklu KaJavun·un hizmetlisi İbn Aybeg Devedan (Ölm. 133 ı -32), Dürer'inde, der ki: Türklerin iki kutsal kitabı var­dır: Biri Ulu Han. Atam Bitig. biri Oğuzn.d.me.Oğuın.cime'nl.n Farsça tercümesi Ebu Muslim'in, Horasan'daki (Güneşin dogdugu yer) Kütüphanesinden. Bagdad'a getirilmiştir. Harun Reşid, onu. Nesturi tabib Cibrü b. Buhtyişu·a bu Farsça tercümesinden Arapçaya çevirtmiştir. -Harun Reşid'e Cibril'l tak­dim eden şaJus Akhunlu Osman Idi-. Bu Cibril ise. Yalıanna b.Maseveyh'in, Yohanna b.Maseveyh de bu Huneyn b. İshak'ın ve oglu İshak b.Huneyn'in ho­casıdu·64. İşte, Il.An.alitikler'i. Huneyn b.İshak ve oglu. Yunanca aslından Süryaniye çevirmlşti. Demek ki, Nestüri tabib Clbril. hem. Oğuzn.d.me'nin, Farsçasından Arapçaya çevirmenldir, hem de. Il.An.alitikler'ln Süryanice mü­tercirnlntn hocası Yohanna b.Maseveyh'ln de hacası olmuş oluyor. Felsefe­nin. İskenderiye'den ilkin, Antakya'ya. sonra Bagdad'a göçünü anlatan Fa-

62 Nicolas Rescher. 63 Bk.Bmada:Not 62. 64 Bk.Brockelmann. Sarton.

Page 27: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

34 Mübahat Türker-Kiiyel

rabi. Merv'li Ebü Yahya'nın öğrencisi Yohanna b.Haylan'ın da öğrencisidir. ll.Analitikler'ln Süryani tercümesinden Arapçaya mütercimi olan Eblı Bişr Metta tse, Merv'li İbrahim'in öğrenctsidir. Burada. bır yandan, Merv·ın kültü­rel agtrlığı ortaya çtkarken, bir yandan da, Bağdad'ınki ortaya çıkmış oluyor. Değil mi ki, Farabi'nın mensup bulunmuş oldugu Türk kültür ortamının destanı olan Oğuzname'yi. Farsçadan Arapçaya çeviren Cibril, ll.Analltlkleri'i Yunanca aslından Süryaruye çeviren Huneyn b.Ishak'ın hocası olan Yohan­na b.Maseveyh·ın de hocasıdır. Öte yandan da. II.Analltlkler·ı. Huneyn b.İs­hak'ın Süryaniye çevirisi üzerinden Arapçaya çeviren Ebu Btşr Metta. İsken­deriye::}Antakya~Bağdad hatb üzerinde yürüyen son felsefecilerden Merv'li İbrahim'in öğrencisi olduğuna göre, Merv'll Eblı Yahya ise. Yohanna b.Hay­lan'ı, o da Farabi'yi yetiştirmiş olduğuna göre, -Kaynağa göre, Farabl, ondan yaşcadaha küçüklü. ama, ondan daha kabillyetli imiş-. bu hattakl Fara­bi'nin de ll.Analttlkler üzerine yapmış olduğu. henüz ele geçmemiŞ bulunan şerh! olduğuna göre.- Ancak. ondan biZe Intikal eden n.Analitikler'ln bir muhtasan. Burhan adıyle eldedlr.65 -Ve. ll.Analltlkler·ın Ebu Bişr eliyle yapıl­mış Arapça çevtrlslndekl hatayı. Mardlrı-Hisaniye Medresesi Mi.ıderrisl, Türk Emiri hizmetlisl. İbn us-Salah buluyor: gösteriyor; düzeltiyor. İşte. bütün bunlar, "Hikmet" konusunda. Türklerin "Hlkmet"e hiZmetini gösteren. ders alınacak. tam bir kültür karşılaşması misatı oluşturmaktadır. İşin ilginç bir yam da budur.

Ama. eğer. " .... Bu 'Ilm" ile. temelde. 'Herhangi bir konuda, Genei+Doğ­ru+Zaruri+ Yakini önermeler getirmekten ve onlara uygun davranmaktan Ibaret olan' "Asıl Hikmet"!, bu "İlimler İlmf'nl, bu "İlimlerin Anası"nı, bu "Sa­natların Sanatı"ru anlarsak. 'Kavranılan. dikkatle birbirinden ayırmak felse­fe yapmaktır' perspektifini, zihnimizde berraklaştırusak. Matematik'!. felsefe yaparken. prototıp olarak alırsak, işte o zaman. geriye, biribirlerinden dik­katle ayırt etmemiZ gerekecek iki kavram daha kalır: Bunlardan birisi "BI­llmselct Felsefe" kavramı, ötekist ise, yanlış olarak, onun yerine kullanılmış olan şu "Bilimsel Felsefe" kavramıdır.66 Hele, "Hlkmet"in, baştan beri haiZ ol­duğu ve asl'i anlamının terk edilip, ta. Auguste Comte'un "Metafizik düşman­lığı"na kadar gelip dayanan anlayışına varma tecrübelerının yaşandığı za­manlar, değerlendirillp, bir düşünülecek olursal Ele alınan "Herhangi bir ko­nu"nun. -Burada. Varlık. Bilgi. Değer konusunun-. Sumerlilerden bu yana gelen geleneğe uygun olarak, bpkı. Matematikteki düşünce gibi bir düşün­ceyle incelenememiş olmasının sebeplerinden biri, ll.Analltlkler'in gayretlerı­nin boşa çıkmış olmasının bir sebebi de, herhalde. "Bilimsel Felsefe" ile "BI­limselci Felsefe"nin, bu iki kavramın, dikkatlice biribirlerinden ayırt edileme­miş olması'dır.

"Hikmet (Bilim, Felsefe) " kültürünün, böyle. Kaldelilerden çıkarak. sıra­sıyle, eski Mısır'a, eski Yunan'a, Süryarıilere, Arapçayı kullananlara intikal etmiş olma vakıası, hiç ara vermeden, kendisini ortaya koymuş olan bir fer­di tanıklıklar zinciri oluşturmaktadır: Platon, Aristoteles, İskenderıyeWer,

65 Bk.Burada not 40. 66 M.T.K.. "Bilimsel Üzerıne", Bilim Kavramı Sempozyumu. 15 My. 1984. An. ü. Rektörlü­

gü. A.Ü.Bsm. 1985. 25-32.

Page 28: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Ffırôbi'ye bir lıa:.ırlık olmak ü:ere Isilım öncesi Türklerde felsefe 35

Berossos. İbn Ncvbaht, İbn Nedim, Ffmlbi, İbn Meymun, Roger Bacon, Fran· cls Bacon. Erasmus, Voltaire. Vico. Daczi Janoş .... ve. nihayet. yaklaşık 1850 lerde başlayan Mezopotamya kazıları. ve. orıları takip eden yayınlar,

orılar hakkındaki mukayeseli çalışmalar. özellikle de. dilimizde, Aydın Sayı· Lı'nın Mezopotamyadaki Matematik. Astronomi ve Tıbba ilişkin mukayeseli araştırmaları. -.... Bu ·am-ın. en çok, Matemauk. Astronomi ve Tıbba U!şkin kısmı hakkındaki araştırmalarıyle. ülkemizde ve dünyada ugraşan kimse, bilge Aydın Sayılı olmuştur. Aydın Sayılı, Mısır ve Mezopotamyalılarda Mate· matik, Astronoml ve Tıp kltabıyla, şu gerçegt de vurgulamıştır: Kültür ögesi olarak Bilim. özelllkle de Matematik ve Astronomı. Tıp, Mezopotamya=>Eski Yunan=>İslam Alemi yoluyla . bugünkü Batı medeniyelinin ve kültürünün temelini oluşturmuştur. Hatta. bu yolda giderken, eski Mısır. kıyıda köşede bile kalmıştır, denebilir. Hind'in ve Çtn'in bu yoldaki etkileri tse, ancak, ta \.1ilad'tan sonra X.Asırda gelmiştir: Türkler Lse. Kütübhane. Rasathane, Has­tahane. Medrese (Üniversite) kurmak yoluyla, Batı kültüninün bu gtdışıne en büyük agırlıkları koymuştur.67 Aydın Sayılı 'nın. çivi yazili litaratürdeki, özelllkle de. Matematik ve Astronomideki dagımkLıgı. ayrıntılı ve sürekli mu­kayeseler yoluyla toparlamaya. akıntının ıstıkametıni göstermeye muvaffak olmuş, ilişkileri konuya olan derin vukufu ile ortaya koymuş oldugunu, tek­rar tekrar vurgulamak gerekir.68 O. bu arada. "BUim'' ve "Bilimsel tarif' kav­ramlarını da tartışmış. biltmin (Burada, "Hikmet"in. Matematik, Aslronomi ve Tıp arılarnma geldıgı unutulmaksızın) doguşunda, onun kültür çevrelertn­deki intikali göz önünde bulunduruldukta. "Muclze"lere yer olmadıgını. intı ­kal vakıasını, eldeki delillerle bütün ayrıntılarıyle göstere göstere, mukayese­li tartışmalarla kanıtlamıştır: yepyenı ve "Gerçek", "Dogru" ve "Deger"U ufuk· lar açmıştır. Kısacası. her kültürde, eger varsa. "Bilim"in (Burada. " .... Bu 'tlm"in), doguşu . "Mucize" ve "Kavim" kavramiarına dayarımadan. ama, akıl­dakiiştirakten dolayı. ınsana mahsus bir faaliyet olarak, açıklanabilir, "Tak­vim" konusunda, açıkça görülmüş oldugu gıbı. Onun, vakıaları, btribtrlerlne ulayarak, gerçege en uygun modeli geliştırmekte, nasıl da başarılı oldugunu, bize, en yenı bilim dallanndan. "Archeo-Aslronomie" de göstermektedir. ("Lost Civilisatıons", Dlscovery Channel): Megalıtıer, İrlanda'nın kuzey dogu­sundakl ··stonehengc"ler. Japon Denizi'ndekı su allı arkeolojisl verileri, su altındaki mabedler, Mısır Piraınldlerl'nin ve Sfenksin yerleştirilme konumla­rı. Maya Piramldlerı. Chaco kanyonundaki eski Anasazl, yeni Pueblo Bonlta kazıları (-The Legends of the Isles". Dlscovery Charınel). Aydın Sayılı'nın "Mucize~ meselesinde kullanmış oldugu Lowt'nln çagdaş veya arkaik "Ilkel· ler"in dinle ilişkUl olan veya olmayan, tarıma baglı takvim araştırmaları. .. gı­bi. Burada, kültür. temelinde, bir "akılli" ışı. bir "akıl işi" olduguna göre, akı­lın menşef ve evrlmienip evrimlenmedigı meselesi ile. "Mucize"ye dayarımak Isteyen, Hind, Çin. Yahudi, Eski Yunan kültürlerini degerlendirmeye ilişkin akla gelen gelmeyen Iddialar, ve, orıların davet etmiş oldugu problemler de. unutulmamalıdır. Bu problemlerden biri de, "Humanlsmus·· (Humantsme), "Humanitarlsme". "Phlanthrophie", "Carltas" terlmlerinln. kültürü degerlen-

67 Bk.Burada:not 6. 68 Bk. Burada nol:67.

Page 29: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

36 Mül>ahtır Türker-Kıl\·el

dirirken. bırtbirlerine karıştırılmış olmasıyle ilgilidir. Aydın Sayılı. "Takvi.m"ln. tarıma geçmiş. gerek çagdaş. gerekse. arkalk

"İlkeller"de. Güneş'In solsUslerde ve ekınokslardaki konumuna dayandıgıru gösterm iştir. Yer yüzünün. odaklarından birinde Güneş'In bulundugu ellps yörüngcsınde dolanırken. hareket ederken. ötelerken. solstislerdeki ve ekı­nokslardakl konumu veya Güneş-Yer yüzu lllşklsl meselesi. -Nitekim, ondan Uerı gelen. Yeryüzü ile Gökyüzü arasında ondan dagan kultur ögeleri. Guneş ile Yeryuzü ilişkisine dayanan kültür ögeleri, "Yeni yıl". "Takvim Başı". "Nev­ruz", baharın gelmesi (A.K.M. yayınları. blllınsel faaliyetleri) . bütün bunlar. bu hususa yeter derecede dikkatıert çekmcktedlr-. insanı. evrenın "transan­dantal vahdetll bir bütün" oldugu gibi bir "Hikmet" önüne getirip bırakır. iş­te bu anlayış, bu "Hikmet" . ..... Bu 'ilm", ilkin. Mezopotamya'ya Milad'dan ön­ce Dördüncü Sinde gelmiş olduklan tahmin edilen Su.merltlerde, ve. onların. arkeologlarca. "Hikmet Tabletlerr denen tabletlertnde. onların kanun metin­lerinin "Prologue" ve "Epilogue"larında mevcuttur. vardır.

Farabi. "Hikmet"in veya .. (Hakiki) Felsefe"nin. becerı. maharet, nüfUz-ı nazar anlamlarına da geldıgını. Tahsi/'inin. yukarıda verilmiş olan o ünlü pa­sajında. açık bir şekilde belirtmiştir. Ama. hlkmetin veya hakikı felsefenin, asıl. Kaldelflerdeki ..... Bu 'Ilm" ile kastedilen anlama geldlginı de, yine. orada. çok açık bir şekilde blldlrmış ...... Asıl ·ıım. Hikmet. budur" demiştir; ve. X. Asır'da. "Hlkmet=illm" demiştir. -Bütün bu açıklamalara ragmen. Hlkmet'ln. zaman içerisinde. anlamlanndaki çokluk. engellenememıştır. Öyle ki, Fara­bi'nın. eserlerı yoluyla dalaylı ögrencisl olan İbn Meymtm. Delalet ui­Ha 'irin'inde. "Hikmet" kelimesindeki çok anlamlılıga dikkatlerı çekmiştir69

69 lbn Meymun. Delalet ul-lfalrirı. H.Alay neşrl. Ank. llaniyaı Fa Ya: M.T.K .. "Müsa b Meyınfın'un Makala ]i Sına 'at al-Mantık'ı DTCF Dergisi, XVIII ı -2. ı 960. 9-64; M.T K "Kurtuluş ve Sadakat-lbn Meyıniın" Erd~.>m IV. 10. Oc 1988.245-255. "Hlkmenn. Farabi'nin Tahsil'Inde -Tanbih'inde de-. tanıklık etmiş oldugu uzere. Kal­delllerde gelmiş oldugu 'Gôktekl duzen hakkında. Genel. Dogru Zariıri . Yakini Bilgi ge­tirmek: yanı. Astronomt lle ugraşmak. manasının. çok genişletllıp. 1'annsal olsun. ol­masın. her tur varlık tak! duzenl. uyumu. dengeyi. "Adıllet"' (Nig.SI.Sa .) aramak ve ona gore davranmak' şekline dbnuşruuş. külturden ku~ture geçtikçe. buna bır takım ekler veya bundan bir takım çıkartmalar yapılmış. ve. buna baglı olarale "Hikmet" kelime­sinde. anlam genışlemelerı olmuş olması vAkıası. hemen her kultur çevresinde. -Bu arada. bizim kendi kultur çevreınlzde de-. gônılmu~tur. Yukarıda . bu inceleme boyunca yapmış oldugumuz belgelendlrUmış açıklamalara ek ola· rak. Işte burası. "Hikmet" ketimesme ilişkin bır kaç noktayı daha. hatırlatınamızın. tam da. yerldir. Ama. daha once. dUlıntzde. "Hikmet" kelimesını kullanırken . yapılmış olan her tur kavram genişletmesinin açıkça farkına varabiJnıek için. ı;;u uç noktada daha hazırlık­lı olmak gerekir: !.Arap dilindeki. "al- 'll nı" kelunesı. Kaynagı. V onteını w Vasıflan muta­lea edJJmeksiz1n. "Bilgi" anlamına. "Herhangi bir Bilgi" anlamına veya "lier tur Bilgi" an· lamına veya "Biıttin Bilgiler" anlamına gelir. (Krş. Franz Rosenıhal. Knowledge Trfumphant, BrtU. Leiden. ı 970.1. Turkçede Ise "Ilim" kelimesini. daha çok. ''Temel Bilim­ler" (Matematlk. Astronomı Fizik. Kimya. Bivolojlle tahsıs etın1~ olma alışkanlıgunızın sebebi. ozelllkle. Tanzimat sırasında ve devaımnda . Avrupa'run "Moderne" Çag"ından. po­zitivist ve Darwinci akımlarından almış oldugumuz eıkilerdir. O).·~ . Arapçada. "'Ilm" ke­limeslnln. "Temel BIUınler" anlamı. onun gelınt~ oldugu anlamlardan ancak birisidir De­mek ki. biz. her ne kadar. Matematıge. Matenıatıgı kullanarak denemelert ve gözlemleri fornıullendlren Astronooıı. F'lzik, Kimya ''e Blyolojiye "IUm" demeye alışınış isek te. bu

Page 30: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

f -riıbf'ye bir hazırlık olmtık ii,;.ere lsliim öncesi Türklerde felsefe 37

kellme Arapçada. ı-adece bir tek anlama gelmlyordu. bir tek anlamda kullantlmıyordu Işte. tam bu noktaya da dUtkat edilmelidir. Bu meselentn, ta kökten beli. "Medrese" ku­rumu ve bu kurumdaki ders programlan ve Isiılın kultur çevrestnde yapılıruş çok çe§lt· U "Ufm" ve "bUlm" tasniflertyle de baglanulı oldugu bilinmektedir. (M.T.K .. ·uıeınA-1 Ki· rAnı" ve Tafra-Tehille". A.V.IIahlyet Fakı.Litesl Dergisi. XL. 1 999 Necati öner'e Annagan: "Osmanlılarda Duşunce". Kültur Bakarılıg). 2002. 700 YıJ KuUamalan. Krş. Aydın Sayı­lı. "Higher Educauon ln Medieva.l Islam". U niversite Yıllığı. ı. 1948. 30· 71. Arapçada "al· 'Ilm" kellmesı. bllgının elde edilme yoluna (Kontrollu gozleın. deney yapma. akılsal çıka­nş. vahly. Uham. esrlıne ('1'ranse"), "extase", hads. seıgı...ı. bllglnln kaynagına (buyu. sl­hir. rasad. laboratuvar. Kutsal Kitaplar. otorite ... ), bllglnln vası.llarına (anlamlı, anlamsız. külli-cüzi. ıarüri-ımlınkün. do(Vu-yanlış. şupheli-keslıı. ıanni, tahmini. muhtemel, lm· k.ansız ... ) bakılmaksızın. kısacası. belli bir bilgi türüne tahsis edilnıemJş olarak. her lur· lü bilgi. billş. billnç anlamianna geliyordu. Bugun, eger. "lnformatıon"u, onu ·scıentJfic knowledge"den ayırt etmeyerek. dlUmlze. "haber", "Ihbar" kelimeleri yerine. karışık ve ka­nştırılmış olarak. "Bilgi" diye çevirtyorsak. sonuçları. hatta. vahim olabilecek bu yanlış çevtrn:ıenın. köku de Işte. yine. burada bulunmaktadır (Bk. M.T.K.. "Baıı Ka1.Tamlarda Yeniden Billnçlenme"). Unlu. Hocaların hocası. Ka!pçl lrfan Tltlz'ln kullanmış oldugu "ll· mi Hikmet" tertml (Gulhane iç HastaLıklan Klinikleri Tarihi. (1892-1953). An. Un Tıp Fa­kultesl Ya .. 19601 nın köku de yine buradadır. Bu teı1mln. lıp muh1tlnde. "Hlkınet"ln te­mel bUlmler anlamını belirtmek ıçın Icad edUrnJş oldugu muhakkaktır. Öyle ki, dlllmlze. Arapçadan geçmış olan "Hikmet" kelimesi başka anlarnlara da gel.m:lş oldugundan. bel­ki de. pozitivist etktyle. onun. en azından "İlahi Hikmet" manasını bertaraf etmek lhtıya· cıyle. bu "İlıni Hikmet" kullanılır olmuştur. İşte. ortada. "Temel Bilimler" anlamına gel· meyen "HikmeUer" bulundugu ıçın böyle bir Ihtiyaç duyu !muş olmalıydı. Şurasını da ek· lemek gerekir ki. "Hikmet" kelJınesJndekJ bu anlam farklılıklan. kültür çevrelerını geriye dogru aşarak. ta. yazılı taı1htekl ilk menşeıne kadar. Sumerlllere kadar. vanr. Zamaııı· rruıda. bilim tarihçileriyle sumerologlar. billınin menşelnl ararken. -Bilim 'dlnden', ·sa­nattan' v.s. den çıJunışlır" konusu ve Sumerlllerln ve Mezopotamyalılann "Astronoml"sl blr "mythology" midir. degıJ midir? sorusu taroşılırken. bu noktayı ele almışlardır. Bu mesele. aynı zamanda, Bilim. Ukln hangi kültur çevresınde. Mısırda mı. Çinde mJ. Hlnt· te ını. Mezopotamyada rru ortaya çıkmıştır? sorusu soruldugunda da taruşılmıştır Ikın­cı noktaya geçmeden, Tıp muh.ltınde. bır de "Hikmet Hane· kavramırun bulundugunu. ehemmlyetle, belirtelim (Bk. lrfan Titiz. ay.yer) Bu terlınin de ·ıatxıratolre"ı karşılamak Için Icad edlldJgtnl Iddia edebillrtz. 2.Arapça "al· 'Ilm" kelln1esl yanında. yine Arapça olan "al-İsl6.m" kelimesi ve "IslAmi" mensubtyetı mevcuttur. Ister Isim olsun, Isterse mensübl­yet hall olswı. bu kelime de, dJUmizde, tıpkı Arapçada oldugu gibi, ikJ manaya geUr: Bı­n ·oın· olarak "İslAm"ı. biri "Medeniyet" olarak "İslA.m"ı gösteı1r. Oysa. ·islAm Dini" kav­ramı lle ·islAm MedenJyeU" kavramı tam olarak örtuşmezler. Çunku. "İslam Madentye­U"ne mensüb olup ta. "Islam Dlnl"nden olmayanlar da mevcuttur. 3. Ebu Hanife'nın ög­rencisi Ebu Yüsufun yapmış oldugtı.ndakl gıbı. "Devlet"ln varlıgmı. Kur'{ın-ı Kerim'deki bazı Ayetler temellne oturtmak. ve. "Ahklım"ı da. bu esaslara dayanarak çıkartmak. baş­ka deyimle. "Emretmek Umperare)", "Hükümet etmek (Gubernare)" yetklslnl kendısinde turmakla. ya bizzat veya vekJJ olarak. "Tahkim" (hukum vermek) kavramlannda billnçll olmak (FArabi'de bu kavramlar. devlete kaWanlartn "Ard' sını talcyid". "Efallnl takdir" et­mek idl}. Birinci nokta. özelllkle "Hikmet" kellmeslnln gelmJ~ oldugu farklı mana.Jaruı he· sabını yapmakta. Ikinci nokta. özelllkle. "Hikmet" ve "llrn"tn. Islam diniyle mJ. IslAm me· deniyetl Ue mJ ilgili oldugıı sorusunu kendlınlze sordugumuzda. uçüncü nokta. özellik­le. • (lslam'dal Devlet" kavramını lrdelerken. önemını hıssettlrlr. Ve, bunlann. din. lllm. medeniyet. devlet kavraınlarmın merkeze alındıgı gtınuınüz tart.ışmalanna. birdenbire ışık tuttugu görülür. "Ulüm-1 dahile" İslam'a aykırı mıdır. degıJ midir? İslam. "Modern!· te "ye aykın mıdır. degu mıdır? Tıpkı, islamda, islam-olmayana karşı (Yahudi. Hıristiyan. Budh1st. Manlkelst. Mecusi. Tengrici. Brahınaı1lst... dlnlere. "Hakiki müsüle varmak lçm her renız yok edilmeUdir" diyenlere, IsmaJlilere. Batınilere. ·ıtlkadi. fıkhi mezhep­ler"den blrlblrleı1ne muhalif olanlara. "Felasife"ye. "ihva.n-ı Safil"ya ... ) ışık tutmuş olma

Page 31: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

38 Müholıar Tiirker-Küyel

Ama, Farabi, yine de, "Felsefe"nin, "Hikmet"in, hakiki alanıyla. asli olanıyle. has alanıyla, gerçek alanıyla olmayarunı. "misali", "za'ta", "mumevvihe", "so­fistai" olanını ayırmıştır. -"Nasıl bu ayrun yapılrruşsa. tıpkı bunun gıbı, "Ada­let" kavramı tahlll edilirken de "Hikmet-ı hükfımet" kavramının ("Raison d'etat") da ırdelenmesi gerekir, tıpkı, Cicero'nun. Dialektik=Apodeiktik gtbi

smdakl gibi. Bütün bu tartışmalar. "Hikmet" kavramının hangi anlama gelmiş oldugu­nun tesbit edJimiş oldugu bir ortamda ancak sükünetle yi.lrütüleb!llr. degil mi ki "Hik· met", "varlık hakkında (Ister Tannnın. ister evrenin. ister toplumun Isterse de. Insanın varlıgı olsun) Cenel+Dogru+ZarüritYaklni bir Bilgt"ye ulaşmak ve "ona uygun biçimde davranmak"tır (Ister fert. ıster Hükümdar. ıster, aile. isterse toplum. Isterse de bütün in­sanlık olarak). Farabi'nın Tahsil'inde geçen ..... Bu 'İim" e ilişkin olarak. "Hikmet" ın gelmiş oldugu an­lamlara eklenmek ılzere. şu anlamları da gözden geçırellm: Bunlar arasında yukarıda Işaret etmiş oldugıtmuz gibi. frfan Titiz'In kullanmış oldugu "llmi Hikmet" tabirine ek olarak. yine. aynı makalede. onun tarafından kullanılmış olan "Hikmet Hane" gibi bir tabir daha geçmektedir. Bu "Hikmet Hane" tabiri. herkes tarafindan blliniyormuşcası­na. -Unutmayalım ki. inan Titiz. ünlü bir kalp profesörüdür. Bu gün. kalpçller arasın­da. profesör olmuş. Tıp fakültelerinde Kalp ünitelerini kurmuş ögrencllert vardır: ho­caların hocası İrfan Titiz. aslen. tıbblyelllere, tabibiere hitab etmektedir- . onun tara­fından kullanılmış bulunmaktadır. "Hikmet" lle "Hane" nJn yanyana getirilerek. bir Türkçe isim tamlaması şeklinde rahatça kullanılmış olan bu "Hikmethane" tablrlnin. dllimizde. "Dar-ı Dünya·. "Dar ui-Hikme(t)". "Beyt i.ıl-Ma.J". "Beyt ui-Hikme(tJ" de oldu­gu gibi. Türkçe "Ev" kellmesı yerıne. tıpkı, Arapça "Dar" ve "Beyt"in kullanılmış olma­sındaki gibi, Farsça "Hane·nın sona getirilerek teşkil edUmiş oldugunu görılyonız. O halde. dilimizde. sonuna. böyle, "Hane" kelimesi eklenerek yapılmış lslm tamlaınaları­na kısacık ta olsa. bakalım; ve. bunlar yardımıyle. "Hikmet Hane"nin manasını çıkart­maya çalışalım ve. hangi Batılı kellıneye karşılık tutulmuş oldugunu söyleyellm . Evve­la. hp alanında: Hasta Hane. Şifa Hane. Tlınar Hane. Ecza Hane. Klınya Hane. Ameli­yat Hane. Bakteriolojl Hane IBk. Emre Dölen. Osmanlılarda Kimyasal Semboller ve For­müller, 1834-1926. ist. 1996). Tebbtr Hane. Cusül Hane. Dogum Hane: ve. yakın kav­ramlar: Kütüb Hane. Ders Hane, Rasad Hane. Takvim Hane. Yetlm Hane. Cureba Ha­ne, Yatak Hane. Çamaşır Hane. Yemek Hane. MJsafir Hane, Aş Hane. Kuş Hane. Pas­ta Hane. Kalwe Hane. Çay Hane, Şarap Hane. Mey Hane. Blra Hane. Sut Hane. Tavtık Hane. Yag Hane. Buz Hane. Balık Hane, Helva Hane. Posta Hane. Kıraat Hane. ibadet Hane. Put Hane. Tamir Hane. Gaz Hane. Boya Hane. Hadde Hane. Döküm Hane. Ter­zı Hane. Bez Hane. Fes Hane. Saraç Hane. imalAt Hane. Top Hane. Tüfeng Hane. Ba­rut Hane. Flşeng Hane. Slınkeş Hane. Cebe Hflrıe. Darb Hflrıe. şış Hflrıe. Dikim Hane. Talim Hane. Kayık Hane. Mılrettlb Hane. Mehter Hane. Sema Hane. Çile Hane. Divan Hflrıe. Gül Hane. Aslan Hane. Umum Hane. AbcJest Hane. Memiş Hflrıe. Basma Hane. Mahpü$ Hfıne, Hapis Hane, N ezaret Hane, Kumar Hane. Kagıt Hane ... Bir de. mecaza dayalı "Hayal Hane" vardır. lınalat haneden ktnaye. hayallerin ilretllmiş. ıma.ı edilmiş oldugunu düşünüyoruz. Hikmet Hane. "Hlkmet"tn bir parçası halinde, 'Cenei+Zarü­ri+Do~rutYakiru' önermeler getirmek üzere kurulmuş bir "ev" olarak ve Kutübhane. Medrese. Rasadhane. Hastahane'den sonra gelmesi tabii olarak beklenen. dile yeni gir­miş "Laboratoire" olmalıdır: ona karşılık tutulmuş. onu ifade etmek ıçın icad edllmış oımaııdır. Bu kanaatimi.ıi destekleyen bir tertm olarak. ortada. "Hukema·l Fetaba (t)" terimini de görüyoruz. Bu tertm. tbrahlm b. Melunet'ln Revnak-l Büslan'ında geçer. !Yazma kutüb­hanelerimlzde, pek çok nüshası bulunan bu eser, 1844 te, Amtre'de, 1868 de. Konya Vilayet! M tb. da, I 961 de. Hediye Tuncer tarafından Tanm Bak. ınca basunlroış. en son, Zafer Önler tarafından yeniden, düzeltırelerek. AKM. Ankara, 2000. yayınlanmış­tır. Krş. Zafer Önler. "Revniık-l Bustan", Tarım Üzerine Osmanlıca Bir Eser". Doerjer'e Armagan. 122-1 23). Bu eser. Salih Zeki'nin "Asar-ı Baklyye"sl ve M. T.K.nın yayınlamış

Page 32: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Farabi'ye bır ha;:ırlık olmak ü::ere Islam ö11cesı Tiırklerde felsefe 39

bir aynıyet Uert sürmesinin "Sebeb-i Hlkmef' ini anlamal<takı gıbı. "Hlkrnet-ı Hüda'yıtse halk kullanır.- Farabi"nin bu ayrımına dikkatle bakacak olursak, onun. bugün ~Musbet İ.J.imler", ~Temel Bllimler" denen ~&lentla"yı, onlar içe­risinde de. arkasında Matematik'in durdugu, Astronomiyt göz önünde tut­muş oldugunu anlarız. ~Arkasında Matematik'In durdugu Astronoml" de­mekten maksadımız. Astronominin Astroloji ve Horoskop ile, İlm-1 Nücılm Ue karıştınlmasını önlemek Içindir. Farabi'nin " ... Bu 'Um" ile işaret etmek ıste­digi Genel+Zarüri+Dogru+Yaklni vasıflı önermeler demeti olması gereken bir felsefeyt arayış veya felsefede Matematik'! prototıp olarak almak veya. kav­ramları , tıpkı, Matematik'te oldugu gıbı, 'dikkatle biribirlerinden ayırmak' gelenegı. hiçbir zaman. terk edilmiş degıldir: Raimondus Llullus, Descartes, Leibnız. Russell, Analitlkçiler ... bunun mısaııerldlr. Matematik'in, böyle, fel­sefede, prototıp olarak alınması geleneginin başı. anlaşılmış oldugu üzere ta. KaldelUere, Mezopotamyalılara, Sumerlllere kadar gert gtdcr. İnsan aklının özelligt olan bu gelenegi, şimdilik. bu şartlarda. yaklaşık altıbin yıl öncesine, baglayacak yerde. onu, şu veya bu tarihe raptetmeye çalışmak. felsefenın ta­rihJ hakkında, belgelert tanımamaktan Uert gelen, açık bir yanılgıdır. Kay­nakları tanımamaktır. Hikmet'ln. "&Lentta" agırlıklı tarafını Işaret eden gele­nek. kültürüınüzde, özellikle de. Osmanlı uleması arasında. çok yakın za­manlara kadar sürmüştür70: "Hikmet" terimi, "Temel Bilirrıler" anlamında veya onların yerine kullanılıp durmuştur: ~Hikmet-i Rlyazlyye", "Hikmet-i Tabiiyye", "Hikmet-ı Tıb" ... gibi. Ariston da bir ~Astronomlk Manzume" yaz­mıştır7t. Ama, bizim ıçın manidar olan. Halife Me'mün'un Astronomu olan. Şemmaslye ve Kaasıyıln Rasalhanelerinin "Reis"l, Vlll.Asır bilim adamı. ast-

oldugu Galenos'un iyi Bir Tabib Fllozq{ Olmalıdır (Bk., M .T.K.. "Billınln feJsefeye Da­yandıgı Görüşünun Bir TimsA.IJ Olarak Calenos'un", Tiırktye I.Felslife. Mantık. Blllm Ta­rihi Sempozyumu Blldlrllerl. 19-21 KS.1986. Ankara. Ulke Ktb .. 1991. 297-304: DTCF FakultestDerglsl. XXXIl. l-2. 1988.67-75: M T.K. Erdem. fV. 11. My 1988. 1989. 501· 574 .) adlı eseriyle birlikte. FArAbl"nJn - ... Bu 'lim" ile hangi manalan kastetmiş oldugu­na tanıklık eden uç eser olarak degerlendJrtlmeUdlr. Esasen. Farabi'den sonra. "Hik­met" teriminin, "Bilmek" ve "Davranmak" gibiiki çeşıt aslı manası bulundugunu, ama. pek çok istikamette bir dagılma göstermekte de devanı eıtıglnl. biz, Buyuk Selçuklu Ve· zlrl NizArn ui-Mulk'un Siyaset Name'sinden (Bk.Hatlme. Mehmet Altay Köymen'In Turkı;e çevlrlsl. ı 999. 1TK.. Ankara. 155). Kaşgar'lı Mahmud'un Divan'ında ı ı. c .. 5.179. TOK. Atalay Yayını . "Burxan uze sıı;tımız". 5.343 ve "Ajun Tını" S.390'nın geç­mesiyle). Yüsuf Haı:. Haclb'ln Kuıadgu Blllg'lnden (Özellikle ·sr kelimesının geçııgı yer­lerden) de anlıyoruz. Revncik-I Büstan'da geçen "Hukema-1 Feliiha (1)" terimi. çok açık bir şekilde. çtftçlllkle. ziraatle ugraşan. ama. mevsimler. takvim topragın ve tohumla­rın vasınan hakkında. ·cenel+Dogru+Zaruri-Yakini' "BIIgt"si olan ve ona gore ·oavra­nan". zJraat yapmanın "pur noktalanru. ·gırdlslnl ı;ıktısını·. ·ıımını bllnıe"yl, bllenı ve ona gore davrananı, "pir"lnl. "erbab"ını. "uz". "uzman", "usta" kişileri. ıı;.ını çok ıyı bı· ten ve çok iyi yapanlan Ifade etmektedir.

70 M TK.. ·uıema-i Klram. Tafra-Tehllle" Bk Burada not 69. ParagraJ : 2. Taşkoprızade. Kaup Çelebi de

71 Bu konu. "Tefekkuraı lle Il.Mahmlıd, TehCı{uı ile 11 Abdulhamid Arasındaki Ilişki Os­manlı Devlet Anlayışında Bir Agırlık Koyntuı;. mudur? lXII. TT Kongreı:.ı 1999) ve "ll.' Malıırıtıd Ehll Üstuvane. ll. Abdulhamid Felsefe-Din Mıınasebeli Onunde" IKutadgubl­llg dergisi. ı. 2001 ıstanbul) baı;.lıklı ıncelcıut:ler!nde . M T.K. tarafından ıncell"nınlştir. Ariston Için Bk. E . Br~hier I..es Stoı~ıens . Callımard . Paris. i962. XXXI

Page 33: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Miibahar Tiirker-Kiiyel

ronom Habeş el-Hasib'in şahadetidir. O der ki: ·· ... Biz. Astronomlar. 'Hakim ul-Muterclmler·ız~: ve. tasrih eder: "Biz. kendimiz, Gök'te, her ne görür lsek. her ne gözlemledi lsek. onu, olduğu gibi verenlerdeniz: biz. kendillğlmizden. hiçbir şey uydurmuş degilız."72 Ebu Mansür'un. XVI.Asırda. Istanbul Rasat­hanesını ele almış olduğu unlü Manzüm.e'sinde. Astronomları. "Hakim-u ra­sad-bend" olarak anmış olduğu da görülmektedtr73. İşte bu "Manzüme"nin sahJblnln. ama. asıl. Şam'daki ve Bağdad'daki Şemmasıye ve Kaasiyün Ra­sathaneleri'nin "Reis"l, astronom Habeş el-Hasib'in, "Hikmet"in ve "Ha­kim"in, bugünkü anlamdaki "Felsejecl" degt.l. fakat "Bilim adamı-. "Bilimin adamı" anlamına geldiğini bize gösteren metnlnl de, yine. astronoml tarihçi­si. dünya çapında ünlü, Cumhuriyetımizin büyük Türk bilgesi. Aydın Sayı­lı'nın neşirlerinden yararlanarak vermiş bulunuyoruz.74 Ayrıca. Aydın Sayı­lı ·nın kendisi de. eserlerinde, bu tarihi olgunun. Sumer=*Mezopotamya~Es­ki Mısır~Eski Yunan~Süryaru~ Arap dUt mecrasında yürlimüştür, o mec­ranın, her ne kadar. farkında olmayanlar, bUlmin tarihini. eksik vestkalara veya sübjiktif sebeplere dayanarak. şuradan veya buradan başlatanlar ol­muş tse de. O mecrayı. Farabi. Tahsil'lnde. bize bildirmişti: KaldelUer~EskJ Mısırlıl~Eski Yunanlılar~Süryaniler~ Arap dUJ. Kaldelllerin konumunu, Farabi'den önce, Platon ve Aristoteles'ten sonra, asıl. Babilli Berossos (M.Ö.IIIl. Hellen ve Hellenlstik kültürü. övenler önünde. kendi kültürünü öve­rek, bellrtm1şt1r. Sorıra İskenderiyeiller gelir. Sonra. Kttab Nahmutan kltabıy­le, İbn Nevbaht gelir. İbn Nedim de. Farabi'nin çağdaşı olarak. bu mecra hak­kında, ayrıı şahadette bulunmuştur. Bu şahadet zıncirindc. sonra. Roger Ba­con, İbn Meymun, Voltatre. Francis Bacon, Erasmus, Vtco. Daczl Janoş ... gelmiştir. Bu şahadetler zinciri. yaklaşık. 1850'lerde, Mezopotamya ve Su­mer'e ilişkin arkeolajik tncelemelerle, açık bir pekinlik kazanmıştır. Ünlü su­merolog Kraıner de, Tarih Surnerde Başlar Isimli eserinde, bu kültür olgusu gerçekliğlnl, "Bugünkü Batı Medenlyetlnln temellerini. (Susa kazıları hatır­lansın). Ari, Sami ve Sumer kültürlerı oluşturmuştur" sonucuna varmışur.75 Bu sonuç, hem. "Kültürler karşılaşırlar; etkileşırler" gerçeğlnln teytdldlr. hem de. kültürlerin parlaklıklarını veya yüksekliklerini "Mucize"lerle açıkla­mak ısteyen, tarih bilinci yoksulu kültür ideolojilerinin Itibardan düşmesi­dir. Gerçi. kültür karşılaşmalarınamana veren bir takım kultür modellerı ge­liştirmek yolu. belgeleri gösterlldikte, herkese açıktır, ama. bu yolda. bir kül­tür Ideolojisi yaratmak amacıyla yürumek, bllirnselllkle bağdaşamaz. Aydın Sayılı, Mısır ve Mezopotamyalılarda Matematik, Astronoml ve Tıp kitabında, "Mucize"yt, bir kültür ögesinin varlığını açıklayıcı kavram olarak ileriye sür­menin temelstzllğinl. bir kultür ögesi olarak 'bilimin doğuşu· problemını. In­ceden Ineeye araştırarak. göstererek "lsbat" etmıştır. Aydın Sayılı'nın ~Buım,

72 Aydın Sayılı. "The Introductory Seetion of Habash's AstronomJcal Tabtes Known as the Damascene Zif. (Arapça metln. Türkçe ve lngUl.zce tercumeleril. AU.DTC Fakultest Der· glsl xın. 1955. 133-151.

73 Aydın Sayılı. "AlA al-Din al-Mansür's Poem On The Istanbul Observatory". (Farsça me· tın, Türkçe ve Ingilizce tercumeleri). Belleten, 2. ı 956. 41 ı ·484.

74 Bk.Burada. not: 72.73. 75 Kramer. History Beglns at Sumer; From the Tablels oj Sumer. The Falcon Wlng. 1956.

Page 34: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Fiırôbl'ye bir lıa::ırlık olmak lizere Islam öncesi Tiirklerde felsefe .ı ı

felsefeden de çıkmamıştır~ derken. bu sırada, "Felsefe" sözcügü ile. "Hik­met"!, hlkmetin asli manasını . "Hikmet"in "Scientla" agırlıklı anlamını degil. ama, taıih içerisinde. ~yapılmış Felsefeler"i anlarruş oldugu muhakkaktır.

Bu incelememizde. (I) Ortaçag kavramı, (II) Felsefe Kavramı hakkında. belgelere dayalı, açık bir bilinç edindikten sonra, şimdi, artık, (III) felsefenin menşei meselesine gelebiliriz. Ta ki. böylece. "İslam öncesi Türklerde Felse­fe" konusuna iyice yaklaşmış, ve, onu ele almaya başlamış olalım.

(lll). Farabi, Tahsfl'iyle, " ... Bu 'Um", yani, Genei+Zariıri+Dogtu+Yakini bilgi, bilim, bilinç. başka deyimle, "(Hakiki) Hikmet", ilkin, Kaldeliler'de var­clı, demiştir. "Kalde"yi, Fritz Hommel. araştırmalanyle tarif etmiştir. Kalde, bugünkü Mezopotamya'nın bir kısrru anlamına gelir. İşte. Mezopotamya'da. Fırat ve Dicle'nin birleşerek, Basra körfezine ulaştıgı yerlerde. M.Ö. yaklaşık olarak 4000 yıllarında, otokton kültürün üzerine gelerek. uygarlık kurmuş olan Sumerliler. Asya kökenli bir kaVimdir (Acaba, Dravida'larla ne gtbl bir ilişkileri vardır? sorusu, hala, arkeologların ve tarihçilerln gündeminde olup. tartışılınaktadır). Sumerliler. bize intikal eden çivi yazılı tabietlerden anlaşıl­mış oldugu üzere, evrenin, sadece amprik olarak algılarımasıyle yetınmemtş­lerdir. Onlar. evren hakkındaki algtlarını. amprik atemde kökleşmiş olarak yerleştirmekle beraber, bununla yetlrunemişler, onları. "Tanzim" ve "Tasnif' ederken, kavramsallaştırrruşlardır da. Başka deyimle, var olanları, duyuları aşan bir yolla, ama, Tealogların gitmiş oldukları bir yolla olmayarak, ama yi­ne "transandantal" bir yolla kavramsallaştı.rmışlardır. Başka bir deyimle de (Landsberger'irl deyimi ile), 'Onlar, evren hakkında, transandantal. birliklJ, vahdetli bir bütüne' erişmişlerdir; evreni veya varlıgı. transandantal bir vah­detli bütün olarak görmüşlerdir.76 Bütün varlıkları (Tanrıları, evreni. toplu­mu, insanı. insanın kültürünü) kosmik bir birlik içerisinde. kanuniyet, den­ge, uyum. paralellik halinde düşünebilmiş: Matematik, Astronomi, Tıp yap­rruş, bu suretle, "Kosmlk adalet" yoluyla, hikmete erebilmtştir. Bu cihet. yu­kanda, gösterebilmlş oldugumuz üzere. Farabi'nin, Tahsil'lnde, Kaldel11ere ilişkin şahadetleriyle, onların tahlili yapılarak ve belgeleri sunularak. ortaya konulmuş bulunmaktadır. Sumerliler, istedigı kadar, alışkanlıklarla besle­nen, kalın bir cilt hallnde bir kitap yazmamış olsalar bile. onlar, hikmeti. çe­şitli edebi türler halinde, metafortarla (Matematikte de "sayısal" degil, ama, "sözel" safhada olarak), vermişlerdir. Sumerlilerde. "Hikmet". aslında, "Ni­zam-ıAıem"dlr; ve, "Nizam-ıAıem" hakkında. daha sonra, Ar1stoteles'ln "Apo­deiktik" diyecegt. Genel+Zanlri+Do~ru+ Yakini vasıflı önermelerden oluşmuş. bir bilgidir. Bu "Hikmet", "Nizam-ı Alem"i~ Obje~Düşünce~Dil~Yazı sırası­na riayet ederek, dilde "Mu" (takılrruş ad), Evrende "Nam" (Tabiat kanunu. "Nomos"un kökü?), ve, "Me" (Tanrı emri. Mahiyet?) olarak, toplumda ise. "İyi teşkilatlandırılmış bir devlet" olarak görmektir. "Nam", Evrendeki yasalardır. "Me", "Bir şeyi o şey yapan şey" olmalıdır. "Nam". ("Nomlu törüg") (''NiZam-ı Alem"), Sumerli yazında, destan, ınitos. hikaye. hayvan hlkayeleri, ata sözle­ri, agıtıar, ilenç, arkış, karkış. övgü, yergı. logomachy ("Münazara. aytışma") halinde. edebi ürünlerde, manzfun veya mensur olarak görünmüştür 77 Su-

76 Benno Lansberger'tn AO.DTCF Derglslndekl Makaleleri. 77 Bk. Burada not:2.

Page 35: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

-ı. ı Miibalıat Titrker-Kiiyel

merWertn, Tanrı-Evren-Toplum-İnsan'a Ilişkin "Gerçek"ligi. ··aLLegortque" (Teşbih, İstiare. Mecaz, ··Metaphore"") veya ··mythLque" (efsanevi) semboller kullanarak. rRemz··. ""Rumüz". "TlmsaJ". "Misal"", "Müsür), anlatmış veya sa­yısal yere sözel olarak yaznuş olmasının. bu konularda "ustureler·· düzmesı­nin. strüktüralist açıdan blr sakıncası yoktur. - ""Mythos". Landsberger"e gö­re, belki. "pozitivist" ve "yeni-pozitivist" etkllere karşı. blr SurnerJi icadıdır. ama. "bir ilkel akide muhafızlıgı da degtldlr"". ""Mitos". "Ruhi tekami.ıle, bir in­tibak vakıasıdır"". Netekim, "Hi.kemi tarzın ustadı" Nabi"ye göre de. ··Kelam-ı sadede hüsn olmaz istıarc gibi!" idi. Demek ki. -metaphore"" kullanmaya mü­saade varmış! SumeriUerdeki "Nizam-ı Alem"" fikn, dag taklid edilerek ınşa edilmiş olan Ziggurat'larda. somut olarak. kendisini ifade etmıştır. zıggurat. Sumerlinin her şeyidlr: Rasadhanesi, kütübhanesı. okulu. maliyesi, borsa­sı. .. , her şeyi. ""Ntzam-ı Alem", Tann "Emr"ldir. Öte Dünya ··Kur""a varıncaya degın, her tür varlıgın yapısındadır: ""Adi" dedır: "Adalet" (Nlg.Sl.Sa.) ledlr: Evren-Toplum-lnsan arasındaki paralelli.ktedlr: toplumdaki yasal ahenkte­dlr: kişinin. ruhsal. bedensel. ahlaksal dengesindedir; kişinin "Ttida.l-1 mi­zac"ındadır -(Ekinoks="l'tidal", burada hatırlansın}-. "Nig.Si.Sa.", "Parsu", ""Şerl"a", "Logos", ""Kosmos", ""Rta'", "Ralio", "Ratls", "Tao". "Kannagara no mlc­hr. "Til2". ""Tüzen"', ""Teng·· kavramlarının mahiyetierini görebilmek için, on­lar. birlikte mütalea edilmelidir. -""Equlnox'lar""a, niçin ""İ"tiddl" dendigi. bu açıklamalar önünde, daha Iyi anlaşılmaktadır. ""İ'tldd.l"'in (Kosmos'un) zıddı­nın, toplumda, "İhtllal" (""Khaos") oldugu, Osmanlılarda da, "Dogru Yoldan Sapma"" anlamını taşunakta olmasının manasının da-.

SumeriUerde. Baş Tanrı Anu. yani. Gök Tanrısı, yaratıcı olan, uyumdan. dengeden. adaletten sorumlu olan Tanrı'dır -Gök"i.ın. tapınak kubbelerinde. devleti temsil eden panteonlarda. kısacası. kubbe mimarisinde, oynamış ol­dugu rol. hatırlansın-. O. Ay Tanrısı Nannar'a emir vererek. insanlar arasın­da, dogru. adil olan birinin hükümdar olarak atanması emrini verir; hükum­dar. bir "SL.Pa.Si.- (Sopası dogru olan blr çoban) dlr. Eger, hükümdar, dogru yoldan saparsa. o zaman. hükümdar, Tanrı'nın vermiş oldugu bir "Tufan"" ile cezalandırılır: Ay Tanrısı da. hükümdara vermiş oldugu. onun ""lmperare·· (Hüküm vermek, emretmek)ye. ··aoubernare"" (Hüküm sürmek, hükumet et­mek, hükümran olmak)ye delillet eden ""Tamga""larını. mühürlerini. geri alır. Eger. hükümdar, "St.Pa.sı.~ olmakta devam ederse. mükafat olarak, Tanrı katına yükseltllir. Ölulere de aynı muamele yapılır. Ay Tanrısı Nannar. ·-ram­ga (damga)lar" yerıdır. - Platon'un "İdealar alemi"nin prototipierinden birisi?-. Su Tanrısı Enki. Bilgelik, Hikmet Tanrısıdır. Onun, blr "Göksel Levha"sı (yi­ne Platon"un idealar Alemine bir prototıp daha), blr de "Göksel Kayık"ı var­dır. O, üzerinde, varlıkların demirbaşlarının kaydedilmiş oldugu. "Göksel Levha-sını. "Göksel Kayık'"ında. oradan oraya taşır (Aklında tutar ve düşu­nür. ""Discourlr"in prototipi?): uygarlık kurarken. Ihtiyacı olanlara, Tanrıça inarına (Venüs gezegeni) aracılıgı ile venr: onlardan herkesi yararlandırır. Enki. yaratan. yaratmayan bütün Tanrı'ların ""kalp"'lertnden geçenlerı bilir (""Evren Ruhu"nun veya ""Akl-ı Külli'nln prototipi?). "Tanrı Sözu"", Gökten ye­re lnmiştlr. "İlk Dentz Ninkursag·· tan ("Materia Prtma"'nın. Chaos"un, Kovuk, Çukur. Karanlık'ın. Belirsizlik'in prota tipi?). ""Yer-Gök Dagı'" çıkmıştır. ""Yer"!.

Page 36: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Fiirlibi'ye bir ha:ırlık olmak iiz.ere islam önces ı Türklerde felsefe -B

·oök"ten LU (Hava) ayınr. LU, parlaklık alır almaz, Göksel CiSimleri oluştu­

rur. Hava LU, Toprak Ki Ue birleşince, cansız, canlı, bitki, hayvan oluşur. in­sanı. "Yaratma odası"nda, Tanrılar, balçıktan şekUJendirmişlerdlr. Tanrılar. kendi nlhlarmdan, o şekle. "üfleyerek'', (Aristoteles·ın "Turaten":;Dışarıdan kavramının prototipi?), onu canlanclırmışlardır. Sonra, Insanın ''Gönül"ünü. kendilerine mesken tutmuşlardır. Kadını, erkegın kürek kemıgınden yarat­mışlarclır. ''Kürek Kemlgt Leydisl" teriminin esrarı bu suretle çözülmüştür. Eger. insanlar. Tanrı emirlerine karşı geUrlerse, bir tufanla cezalanclırılırlar. Tarırılar. insanı yaratbktan sonra. Sumerli Hükümdar Ziu Sudra. bu "Sopa­sı dogru bir Çoban olan Hükümdar". Tanrıların , insanları. bir tufanla ceza­landıracaklarını işittıginde, bir gemi inşa etmiş. Tanrılarm bütün yarabkla­rını, arada canlı-cansız, erkek-kadın, filan gurup falan gurup d iye hiçbir fark gözetmeksizin, gemiye doldurarak, onları, tufanda yok olmaktan kurtarmış­tır. Bu suretle. o, "Paragon of Wisdom" "Preserver of the Name and of the Se­ed of Mankind'' ünvanını almıştır. insan, unutur, dalar, uyur, ölür. İnsan, ancak, olumlu degeriere uygun olarak "ün·· kazanırsa, yaşar: ebedileşir. Çünkü, insan. ancak bu suretle, "Tarırı yarabsı··na ("Creatio Der'ye ı "Tan­rı'yı taklid ederek ("İmitatio Den cevap vermek suretiyle, ebedileşir. İşte, Kal­deillerin kültürlerinin temelinde bulunan, aracı kültürlerle, ta İonia'ya ula­şan Sumerli kültürdeki "Hikmet", ana hatlarıyla budur.

Sumerli kültürde. "Hikmet"e ilişkin olarak verilmiş olan bu ana fikirler­le, eski Yunandaki felsefe kültüründeki bazı ana fikirler arasında. hayret edi­lecek derecede bir benzerlik, bir paralellik bulunmaktadır. Hikmet'in, Kalde­IUer'den önce Eski Mısır'a, sonra. Eski Yunan'a, Süryanüere ve İslam Ale­mi'ne geçugı hakkındaki Platon, Aristoteles, Berossos, İskenderiyeWer, İbn Nevbaht. Farabi. İbn Nedim. İbn Meymıln. Roger Bacon. Francis Bacon. Erasmus, Vico, Voltaire, Daczi Yanoş, Mezopotamya ArkeolojisL.. zlnciri içe­risinde. Platon'a "Yunanca konuşan Musa·· gözüyle de bakılmıştır. Başlıca Tanrıların. aradaki veya aracı kültürlerle, Sumer panteonundan çıkıp geli­miş oldugu, (Güterbock'un incelemeleri), Homeros'un terennüm etmiş oldu­gu Destanların, Anadolu'dan, Ugartt destanları üzerinden. geriye dogru. Kıl· kamış Destarundan kaynaklanmış oldugu isbat edilmiştir (Dil ve Tarih-Cog­rafya Fakültesi Yayınları). Eski Yunan'daki Matematik. Astronomi ve Tıbbın Sumerlilerden alınmış olan ögeleri, belgeleriyle, kesin surette gösterUmJştir; Tann-Evren-Toplum-İnsan arasındaki paralellige dayalı. "Varlık hakkında, transandanlal, vahdetli bir bütün"cü görüşe varmanm, "Hikmet"in, Sumer­IUercl~n kaynaklanıp çıkmış oldugu Teogonı, Kosmogoni, Yedi BUge. Arkhe olarak su. "Materia Prima" (Protohüle) , Chaos. Cosmos, Ay'ın belirleyici rolü, DU'in bir Tanrı bagışı oluşu, ··çoban-Kıral", ~Kosmik Actalef', "İnsanın, Gök'ün bitkisi oluşu··. "Evren Çarkı'', "İdealar Evrenı-. "Alem Ruhu". "İnsan­daki Akıllı Ruh'un" "Turaten (Dışarıdan)" gelişi, "Insanın toplumsal bir canlı oluşu", "Hikmet, Adalet, Cesaret"in başat karakterler oluşu, Tanrıların. in­sarıların sundugu sunulara ihtiyaçları olmadıgı fıl<Ii gibi paralellikler. .. de gösterilmiştir.

UOrtaçag", "Felsefe=Hikmet'' kavramları ve "Felsefenin Menşer hakkın­da, böylesine açık bir bUlnce vardıktan sonra, şimdi, artık, ··islam Öncesi

Page 37: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Miibahw Tıirker-Kiiyel

Türklerde Felsefe" konusunu ele almak. daha bir kolayiaşmış olmaktadır. (IV.) 'TürkoloJI", "Türklyat". "Türk Dünyası Bilgısr. lürk Dünyası Bili­

mi" gibi çeşitli adlarla anılan ve Türklere yönelik tncelemelcre has bir alan olan78 bu bilim dalının yaşı. bllindlgl üzere. eger. Radloffun araştırmalarını başlangıç noktası olarak ttibar edersek. yaklaşık ı 70- ı 8079 yıllıktır. Bu yıl­lar içerisinde, Türkolojidc, pek çok l?CY başarılmıştır. Ama, pek çok şey de. daha henüz yapılaınamıştır. Doldurulacak boşluklar. gıderilecek eksiklikler ve gedikler. ele alınması gerekli konular, pek çoktur. Bu konulardan birisi de. işte bu "İslam-Öncesi Türklerde Felsefe" konusudur.

Bu konuya yaklaşmak Için, yukarıdan beri yapılanôelgelendirilmiş açık­lamalara ek olarak, bir de. şu öndayanaklan göz önünde tutmak gerekir. İnsa­na dair Paleontolojl. Paleoantropoloji, Biyoloji, bir takım felsefi görüşler ve fel­sefe göri.ışleri. kutsal kitaplar ... gibi çeşitli açılardan yapılmış ve yapılan yakla­şımlar göz önüne alındıkta, Insanın mô.hlyeti'rıin. her yerde, aynı oldugu görül­müştür: İnsan , düşünen, konuşan. toplum halinde yaşayan bir canlıdır. Yazı dile, dil düşünceye. düşünce objeye delalet eder; bu arada. düşünce. kendisi­ni, obje (konu) olarak ta alabilir. DU. arılamlan, -bu arada. "Hikmet" ve "Hik­met SevgiSi" arılarnlarını da-. taşır. Insan. bir arılamı arılatmak Için. "mecaz (Metaphore)", "teşbih", "İstlare" (Allegorle). ''liigaz", "mtsaı··, "temsil", (SymboleJ, "mythos" gibi edebi sanatları ve şekilleri kullanabilir; manzume. destan, ata­sözü. hikaye. masal. tiyatro, mektiib. alkış, karkış. münazara (logomachy), ... gibi edebi türlere, şekillere. yollara. başvurarak. sözel olarak. veya. bunlara başvurmadan. sayısal yolla, vaziyet alabilir. Hal böyle olunca, fark gözetme­den, prensip ltlbartyle. her kültür çevresinde. "Genel+Zariiri+DogN+Yakini va­sıflı önermeler elde etmek. ve. onlara göre davrarımak" demek olan hlkmeti aramak, felsefe yapmak, sonra. bu önermelertn miktarlarını ve vasıflarını kar­şılaştırarak, kültürleri mukayese ederek degerlendlrmeye girişrnek mümkün olur. "İslfun-öncesl1'ürklerde Felsefe" konusuna da. bu öndayanaklardan iti­baren yaklaşılmış olur. Bu yaklaşımda, daha ilk adımında, Türklertn tarıhsel kökeni hakkında. henüz, son sözlertn söylenınemiş oldugu da farkedilir.

Türkler, çok hareketli bir kavim olarak, yeryüzünde. çok geniş alanlara yayılmıştır. Bu yayılma sonucunda. araştırcıların. Türklerin tarihteki köke­nine ilişkin fikirleri lk1 cografi saha üzerinde yogunlaşmış tır: Bu sahalardan birisi Afanesof. Andronova. Ananin, Karasuk, Tagar, Taşdık. Esik, Pazırık gi­bi arkeolojik. Eski Çin kaynaklan gtbl yazılı araştırmalara dayanan, Sibirya­nın güneyi olup. M.Ö.3000 !ere tarlhJendiriJir.SO Türk dil kültürü bakımın­dan Güney Sibirya, ayrıca, tekrar. Dogu-Batı (Urallar) ve Orta Sibirya olarak ayrılır. Öteki saha, çivi yazılı incelemelere, eski Farsça. Arapça. Ermenlce kaynaklara. özellikle. "Sumer Kırallar LiSteleri" araştırmalarınası dayanır. Türklerin M.Ö.2500 lerde Güney-Dogu Anadolu'da bulundugu gösterilir. Bu

78 Hasan Eren. Ttirk Dili Dergisi. 79 Bk.Ahmet Temlr Radloj, TOK, 1998. 80 Emel Esin. B.Ogel Fundementa . Türk Kulturu El Kitabı (Turk Kulturünü Araştırma

Enstltusü}, Hazarnın Türk Kultürüne Ilişkin Bibliyogrruyası. 81 Kemal Balkan. Erdem. VI. Oc. 1990.16.1992, 1-125. (II.Turk Tarihi Kongresi Landsber­

ger bUdirislnin aslını h<\vt). -Eskl ön Asya'da Kutlar"

Page 38: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Fôriıhi'ye bir lıa:.ırM. olmak ü::ere 1.\l{im öncesi Türklerdr felsefe

olgu Milattan önce 3000 !ere tarihlendirillr.82 Her iki tarafta da Avesta'dan yararlanılır. tıpkı. Emel Esin'in de, Farabi nın. cografi. tarihi. kültürel orta­mını incelerken diger kaynaklar yanında. Avesta'ya dayanan kaynaklardan yararianmış olmasındaki gıbı.B3 Bu iki sahanın. Sibirya'nın güneyi lle Mezo­potamya'nın , nasıl bağdaştırılacagı hakkmda bir incelemeden veya ınceleme­t~rden. henüz, haberdar değiliz. Orhun Anıtlanna. mezar kitabelerıne ek ola­rak. Araplar, Turk ülkelerini Istila ettiklerı sırada. Habeş kökenli. Mu'tezi.le Okullarından birinin kurucusu. filozof Cahız'ın naklettiği. Türkler hakkında t same b. Eşrar'ın koymuş oldugu şu teşhis. bizi "Islam Öncesi Türklerde felsefe" konusunu incelemeye sevk etmıştır. "Eğer. (Turklerln) memlckeUe­:-ınde. Peygamberler ve Filozoflar yaşayıp da. bunların flkırlen, kalplerinden ge"çse, kulaklarına çarpsa ldl. sana. Basralıların edebıyatını. Yunanlıların fel­sefesini. Çinlllerin sanabnı unuttururlardı" (Fezö 'il ul-Etrak. Şeşen çevirisi. s 75). Bunun sonucunda, yapmış oldugumuz 1ki incelemcyi. Türk Yurdu Der­gisi'nde yayınlarnış olduk.84 Burada da o esaslar dahilinde hareket edecegız. Böylece. İslam Öncesi Türklcrde. Orhun Anıtlarında. gerek Bilge. gerekse Tonyukuk gıbı bir Hakan ve bir Buyruk seviyesinde. Toplum. Devlet. insan. Hukümdar hakkında ele geçirebilecegimlı felsefe ve hikmet yanında. Islami Devir'de. Hazar Türkiertnden ve Osmanlılardan önce. yine. hükümdar sevi­yesinde. Bilgi'nin ve Davranış'ın Akıl ve Vahly bilgi kaynagınm tartışılmış ol­ması yoluyla, yazılı bir h1kınct ve felsefe ınetninı de farketmiş. onu Cumhlı­rıyet Dönemi'nden bakarak mu talea edebılmiş te oluyoruz. Yenisey mezar ta­-şı kitabelert ve Orhun Anıtları yanında. Turklerde. yazılı belgelerını göstere­bilecegimiz bir başka felsefe ''e hikmet olavını. Hakarda Arap Kumandanı arasındaki Vahly-Akıl tartışınasını da. bize, ilkin. bu unlu Catıız naklebniş olmaktadır. Bu nakillerde. biz. Türk hukuındarlarııı. sadece. Varlık hakkın­da doğru bilgi edinmek peşinde koşan birer bılge olarak kalmayıp. aynı za­manda. doğru bilgıyı ve ona uygun davranışı koruyan birer alp olduklannı da göruyoruz.85 Ama. şurası muhakkaktır kı. Farabi'nin şahadeUeri başta. gerek yazılı. gerekse yazısız tarihteki sosyal-kültürel vak'alar sanalsal olsun olmasm, mlmarl eserler. müzik. dokuma. halı ... gıbı eserler önünde. belgele­rin ve kaynakların durumu karşısında. çok hareketli bir kavtın olan Türkle­rin temas etmiş oldukları Çin, Hlnd. İran. Mezopotamya. Eskl Yunan. Islam. Avrupa külturlerini dikkate almadan. hatta. "fnsan Kulturu" ka\Tamını da en başa yerleştırmeden. "Islam öncesi Turklerde Felsefe Gelenegr·nı belirle­yebilmek mümkun olmaz: bu konuda Genel+Zaruri+Doğru+Yakini bilgiye götürecek yolda yürünemez. Bütün bunlarla birlikte. "Islam Öncesi Türkler­de Pelsefe"nin veya Hlkmet'ln. kendisini. şu ögeler hallnde göstermiş oldu­gunu da tesbıt etmiş bulunuyoruz: Tengrıclllk. Dikolonılk Universaltım ( Unı­versızmı. Atalar Ruhu, Kut. Gönul. Mahayana. Şimdi. bu ögelerı. sırasıyle ele alalım.

82 Osman Nedim Tu na. TOK yayınları yanmda Bk M.T.K. Errll'nı. V. Ey. 1989 ı 991. 1035-1042.

83 Emel Esin. Turk Kultüru EI Kitabı . 84 "Dil mı DiJier ını?": lurklerde Felsefe Gelenegı-. Bk. burada not : 2 . 85 Bk. burada not: 44.

Page 39: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Mübahar Türker-Kilyel

Tengricilik: Türklerde, ''Tengrf' kelimesi Gök ve Tanrı olmak ~zere, iki ayn anlama gelir. Tengri, ''kılar. ider. yasar, yaraştırır. yarlıgar. törütür. yok ider; kut, güç. ülüg verir." insanı, kendi suretinde. Gök ile Yer arasında ya­ratır; ona ad takar; akıl, dil, erdem verir; hesap sorar. cezalandırır, yok eder. Tengri, Ay. Güneş ve Yıldızların ötestndedir, üstündedir. Kendi "taht"ında oturur, "huh11" etmez. İnsan şektllidir. "Yayucu··. "bıçıgan", ~yayagan", "şim­şekçi"dir. "Tek, ıyı Tengrt", Ak Ana esini ve gücü ile, Ay'ı, Güneş'i, Yagmur'u, Bulut'u, Ateş'i yaratır; hareket ettirir. Kahramanlara ad takar. Onun "Dokuz ogur·u. karnın ugragıdır. Şaman da. esrıme tekntgi ile, ateşten geçirip. arı­tır: gelecegı söyler: hükümdarı tahta çıkarır: merasım yapar; onu, halı veya keçe ile Gök'e çıkarır. Şamarılar, esrük halde iken. Tengri'ye yaklaşmaya. on­dan haber almaya, hastaları sagaltmaya, ölülere, Öte Dünya'ya seferlerinde refakat etıneye çalışır. Tengriye ulaşmakta çeşitll kademeler bulunmaktadır, ama, "hulul" yoktur. Tengri'nin "Dokuz Kız"ına "yayuk", "utkucu", "suyla", "karluk" ile "Dokuz Yol''dan varılır. "Kalgancı Çak"da. "Ölüler kalkın" emriıli O verecektir. Tengrt, "tülük" verip evreni. ''kut" verip hükümdan varlıga ge­tirir. Gök anlamında evren tse, Kutup Yıldızı etrafında. tanrısal. ezeli. kesin­tisiz surette hareket halirıdedtr.

Hükümdar, Tengri gibidir; gökseldir. Gökte dogar. Ölünce Gök'e yükse­lir. Hükümdar, Tanrı tarafından yarlıganmış ve kutlanmıştır. O, kutludur. "Kutun belgüsü ise biltgdir." Hükümdar, Tengri-Evren-Toplum-İnsan ve ken­di varlıgı hal{kında bilirıçlidir; o, bilgedir, ''bögü"dür, "bilge bögü"dür. Hü­kümdar. ülüglüdür: alptir. o. "Tug", "ad'', "ok", "orun", "en" yolu ile. "kara bod"unun işlerini evtrıp çevirir; "kut"unu El'e yayar; "Kut"u hem alır, hem verir; "Bod"u için. gece uyumaz. gündüz oturmaz; öle ylte çalışır. kazanır, do­yurur, donatır. gönendirir, uyarır. Kadınlan cfuiye etmez; ölüleri yolda ko­maz. Gök yere ininceye, Yer dellninceye kadar. ebedi olarak, töreyı sürdürür, korur: düşmaniara baş egdirir; dizlllere diz çöktürür. "İl tutar," "törüg" Ider. "Tüz"ce davranarak, buyrukları ve "bod"u yaratır. O, "Karabod"u için vardır: o. "Tanrı Kutu" dur. Kut. hükümdara, "Köni törü"yü yanı. adrueti irade etme gücünü verir. Bu güç "erk (lig)"dtr. O, adaJ.eti gerçekleştirir. AdaJ.et, hüküm­darın, halka bir lütfu, bir bagışı degil. bir görevidir. Hükümdar, halkına, "toy" verir, "ok" bırligini saglar. O. "erk (lig)" sayesinde. buyruklarını "el (ig) uz" kı­lar. Tannyı taklfd eden hükümdar, halkın babasıdır. O, kutunu kutsuzlarla paylaşır. Orhun Anıtları. bu bakımlardan, "Yaşanmış ve uygulanmış bir fel­sefenin", bir "Praxis Felsefesi''nin. anıtları da olmuş oluyor. Yazan da, uygu­layanı da bellidir, anonim degildir. Bilge Kagan'dır. O. bir "Filozof olan Ar· khonnur. -Neteklm. Farabi. Türklerdeki bu durumun far.kındadır. Çünkü, o, yukanda belirtmiş oldugumuz gibi, der ki:"Bizim dili konuşanlarda, Hü­kümdar. kanun koyucu. fılozof aynı anlama gelir." Türklerin inancına göre. buyruklar da hükümdar gtbi, alptır, bilgedir. Kazanır, ~görür" , "agza bakar", baş eger: güvenilirdir, daruşmandır; ili, töreyi sürdürür. işi gücü, "tüzce" evi­Tip çevirir. "El (ig) uz (un)dur". Terini, kanını, MKarabod" için akıtır. Kazanır, korur. Var olmayı, buyruk olmanın ideal sınırında yaşar. Bilge Tonyukuk'un şu cümlesi durumu şahikasında gösterir: "Yuyka erkli tapulgalı, uçuz ermiş. Yinçe erkli, üzgeli, uçuz (ermiş). Yuyka kalın bolsar, tapulgalı alp ermiş Yin-

Page 40: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Ftrdbi'ye bir hazırlık olmak üzere is Ilim öncesi TUrk/erde felsefe -l7

;e yogun olsar, üzgülük alp (ermtşr. Bilge Tonyukuk'un, "Tengrı. bize. akıl .-e billg vermiş~ diye uyardıgı da bilinmektedir. Alp de kut bulur. Kut, erdem .:oluyla bulunur: "emgek" yoluyla kazarulır. Tesadüf, kulun yapısında degtl. dagtbmındadır. "Bod". ancak, erdem ile kuwet kazanır: "Erdem bolsar bo­dun. erk bodun". Bilgi kuttur. Kut, herkese yakışır. bilgiliye daha çok yakı­

şır "Bad" imtiyazsız, sınıfsızdır. -Üniversel bir "Hümanizma~ya kapılar açık­ur-. Yabancı-Köle, Sıteli-Yabancı. UAvam"-"Asil", "Serr-"Feodal", "Brahman­Ksatria"-"Parya" tarzında sınıflamalar yoktur. Turklerde, Adalet kavramı, \arlıgını. kesintisiz olarak sürdürmüştür. Adalet. her var olanın üstünde vc­:·a temelinde görülmüştür, hatta, dinin bile: Bu görüş. "Küjr ile dünya durur, amma. zulm ile durmaz" hükmüyle şahikasında yansıtılmıştır. (Yusuf Has Haclb. Nizarn ui-Mülk, Koç! Bey, Nabi. Şlnasi...).

Dikotomik Ünlversallzm: Yukarıda, Güney Sibiryadaki arkeolojlk kazılar­la ilişkisi dabillnde. söz konusu edilmiş olan kavimlerin kültürlerindeki or­tak noktalar arasında. evren görüşü bakımından, en önemlisi. "Atalar RCıhu" [emellnde. "Gök Kapısı" sayılan. kutsal bır "Yer-Gök Dagı"na. yani. bir kos­motojik daga inanç ile. "otag (oda) kaynaklı. ·egmell". "egırur. "tügünüklü". •ttttgU", "balıklı", "çıll ı ", "tegirml tamlı" olan ve "tört bulunglu" (dört yönlü) bir plana göre. Dogu-Batı. Kuzey-Güney dogrultusunda Inşa edilmiş bulunan yapılardır : ve, onlarla aynı plana göre yerleştirilmiş olan şehlrlerdir. Bu ya­pıların Uk şekillerindeki "Orta Direk", "Axls Mundl" (DünY.anın DiregO sayıl ­

maktaydı. Gökte. nasıl, haçvari olarak Dogu-Batı. Kuzey-Güney Istikametin­de kesişen iki dogrunun. kesişme noktasında. Kutup YıldlZl bulunuyorsa, Kutup Yıldızının. dünyada, tam albna Isabet ettıgı düşünülen Çu şehrinde de şehrin dört köşeli kalesi. kalenin içerisinde daga benzer bir set üzerınde. hükümdarıo dört kuleli kalesi ve köşkü bulunmaktadır. Aralarında, Türkle­rin de bulundugu Çu'lar, Çin'e geldiklerinde. orada. pirinç ziraati yapan, top­raga bereket Için insan kurban eden, bronzu tanıyan. arabayı bilmeyen. tak­vimsiz bir kültür mevcut Idi. Türkler, onlara, takvim, araba. demir teknigi verdiler, ve. "Dlkotomlk Ünıversalizm"l tarutWar. ÇlnlUer. bu "Dlkotomlk Ünl­versalizm"i, kendi milliyetçi ve merkeziyetçi görüşlerının temeline aldılar. Söz konusu olan "Yer-Gök Dagt"ndaki ht.kmet ile. yapıların şekli ve şehlrlertn yerleştirilme planlarmdaki hikmet, toplumun düzenindeki ve ınsanın deger­Ierindeki hlkmet. ancak, Türklerdeki "Tengrtcillk" ve "Atalar Ruhu" temeline dayanan ve "Dlkotoınık ünıversalizm" denen ve Tanrı-Evren-Toplum-insan­Hükümdar arasındaki paralelLige inanan ·transandantal ve vahdetll bir gö­rüş' açısından bakılırsa, anlaşılabilir. Peter Vajzl gıbı. bazı araşbrıcılar. bu Tann-Evren-Toplum-İnsan-Hükümdar arasındaki paralelligin. herşeyin kos­mosta cereyan ettıgıne Inanan ~aozkır kültürü"nün bir özelligi olarak kabul etme k te dir ler.

"Dlkotomik Üniversalizm"e göre, Türkler, Evren'! Gök ve Yer (Yir-Sub) gı­bi, asli ve biribirlerini tamamlayan tki parçalı bir bütünden ibaret sayarlar. "Tengri" kelimesi, onlarda. yukarıda söyledıgımtz üzere. yalınız Gökyüzü de­gü. fakat, aynı zamanda, Tanrı anlamına da gelir. Evren. Kutup etrafında,

eşit aralıklarla döner. Bu dönüş, hiç durmaz; ~Nizam-ı alem" hlç degişmez. Gökteki düzen. oldugu gıbı. Yeryüzünde de yansır. İşte bu paralellige Inanç,

Page 41: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Miibahac Tiirker-Kio·el

"'Menltıb ul-Makulat"ın oldugu kadar. "Merdtlb ul-Mevcudarın da temelini oluşturur. Kutup Yıldızı'nın tam altında. Hakanın oturdugu şehir bulunur. Buna "Ordug" denir.

"Ordug"un planı. göksel planı. oldugu gıbı. yerde yansıtır. Dlklemesıne iki yol. merkezde kesışır. Toplum. bu plana göre düzenlenir. yerleştlrillr. Ev­ren'in, toplum'un. Insan'ın düzeni aynıdır. Nasıl ki. Evren. Kutup Yıldızı et­rafında dönerse. IŞler de. Gökten kut almış olan hükümdarıo etrafında dö­ner. Hüktioıdar. ışı gucll evtrip çevtrlr. "Buyruk"lar, hukumdarın etrafında. "orun (rütbe)"'arına göre dizUirler: bu dtzUişe "Kuram" denir. Buyruklar. Hu­kümdarlarını "görür"ler. "agza bakarlar'', baş egerler, bagır hasarlar. diz çö­kerler. Allede, toplanlllarda. görüşmelerde. elçi teatisinde aynı nizarn haktm­d.ir. Hakan ve buyruklar Için, en yüce degcr. bilge ve alp olma degeridir. Öy­le ki. "Erdcmliler" ve "Kurşakluar··. ıçmlş oldukları "And" geregı. kendilerini. yüce degerler ugruna tleri atarlar; "Atalar Ruhu"na kavuşurlar. Işte. bu kut­sal ve kosmik "Yer-Gök Dagı"na olan ınanç Ue "Tengrıcılik" ve "Dikotomlk Üniversallzm" denen goriış çerçevesinde, bir dikdörtgeni. yanı. Yeryüzü'nu. ve. bina tabanını örten bir yarım küreden . yanı, Gökyüzü ve kubbe şeklinde bir tavandan Ibaret olan bir Evren görüşü ve bir yapı anlayışı. Tanrı ile Ev­ren. Evren ile Toplum. Toplum ile lnsan arasındaki paralclllge Inancın. bır kellrne lle. "Varlıktaki transandantat vahdetli bütün" anlamındaki hikmetin. TürklerdekJ göstergesidir: ve. onlardaki hikmetin ilk çarpıcı ve somut belge­sldir. Turklerde. Evrenin bütününun. böyle. bir dikdörtgeni veya bir küpu örten bir yarım küre olarak. kuvvetiice algılanması. onJarın. sadece bir "te­glrını tanı" (Degırmı dam.Yarım küre bıc;-ımtndeki dam. Yapıdaki üst örtü. Çatı) Uc örtülmüş yörük çadırlarında ve kunbetlerde degil, fakat. aynı za­manda. onların en yüksek mimari eserlerı olan camiierin zeminlerınde ve bu zemini örten kubbelerinde de belirginligı gugıde artan bir bfçtmde. günuroü­ze kadar süregelmiştir: butun cfuıulertn kubbelerinden. özellikle. Süleyma­niye'ninkinden geçerek. Edirne'deki Selimiye Camiinın kubbeslnde şahikası­na ulaşmıştır.B6 Öyle ki. cfunllerın slluetlerlnde, "Gök Kapısı" sayılan. evren­sel ve kutsal "Yer-Gök Dagı"nı sezinlemek. tahayyül ve tasavvur etmek mümkündür. "Yer-Gök Dagı·· kavramı. hem Sumerli kültürde. hem de Hind kültüründe. (Budhistlcrde "Sumeru" kavramı? Dravtda etkisi?). mevcuttur. Esasen. Surnerillerin bir Asya kavmi oludugu Inancını veren dellllerden biri­sı. araştırıcılara göre. onların "Ziggurat" denen tapınaklannın. Mezopotamya duzluklerınde. yıgma yoluyla da olsa. dag gıbı yükseltilerek hazırlanmış olan yapay tepelere kurulmuş olmasıdır. -Rus bilginleri Tolstov ve Trofımova ta­rafından yapılmış ve Emel Esin tarafından kullanılmış olan ıncelemelerı ha­tırlayalun-. Sumerlller de. tapınaklarını, Gökyüzünü veya "Yer-Gök Dagı"nı Yeryüzünde temsil eden bir temsilci olarak kabul etmekledlrlcr. Ayrıca, tapı­nakları, Sumerlilerın her şcyidir: Ünıversttesı. Maliyesi. Adliyesı. Rasathane­si. Hastahanesı. Kutubhanesı. Borsası .... her şeyi.

ıslamiyetten önce. Turklerde. Felsefe Gelenegfnin belgelendirilebllen Ilk tezahurleri. "Tengricilık" temelinde. işte bu "Dikotomık Univcrsalizm" denen

86 Eınt>l Esin, Tr:ırk Kul/u nt El Kllabı: Krş. J.P.Roux, L 'Hlstoire de ı· Emplrl! Otıoman. ı 989. Fayard. 65 ı .

Page 42: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

FJrcibi'ye bir htı;;ırlık olmak üzere Isiilm öncesi Türklerde felsefe 49

Wkmetin onlar tarafından, ferdi düşüneeye ve davranışabiçim veren bir ya­sayış şekill, bir hayat tarz ı . bir hayat yolu olarak kabul edUmiş olmasıdır. Turklerde hikmet. her şeyden önce. toplumda yaygın olarak bu hayat yolu­na. bu yaşama biçtmine şekil veren ve fert tarafından da benimsenmiş bulu­nan. bu Tann-Evren-Toplum-İnsan-Hükümdar arasındaki paraJelllj;ttn ken­dısidir: ve varlık hakkında, transandantaJ. vahdetlt ve genel düşüncedtr: ve. o duşüneeye uygun davranıştır. yol (Tao, tav) a iuzen~e uygunJuktur. Türk­lerin bu görüşü, Çu'lar lle, Çin'e nüfUz etmıştır. Aralarında Türklerin de bu­lundugu Çu'lar, bu görüşlerini, özellikle, takvtmlerlne baglı surette, lşlemlş­

lerdlr. ÇınliJertn. Yol anlamındaki lao"larının. Türkçe tav ("'Demir tamnda gerek") kelimesinden gelebllecegı uzak bir ihliınaJ degildir (Doerfer). Çtn llle­rın. Gök anlamına gelen "Thten"lerinin Ti.ırklerin Tengri'sinden kaynaklan­mış olabllecegı hakkında. literatür bulunmaktadır.s7 Hind felsefesindeki te­mel kavram Rta da. bUlndigı üzere. Yol (Rota. route. road) anlamına gelmek­tedir. Ratfonun kaynagı olan Ratis ise. Uıtıncede. bag çubuklarını boylarına göre düzlemektlr. denk etmektir. Eski Yunanda. muntazam diziimiş kolye an­lamında, "cosmos", düzenli evren ("Cosmos") lle. akıl. dU. "Logos (uyumlu dll ve Akıl)". "Nomos". ··Ethos"Lvüce degeriere yönelme) arasındaki eşdegerlik de­mektir. Japonların "Kannagara no michC'si. Arapların "Şeria"s ı da aynı. dog­ru yol. anlamındadır. Türklerin bu düşünce ve davranışları, hem sözli.ı, hem de yazılı kaynaklarda. mensur veya manzılm olarak, anonim olarak veya ol­mayarak. dile gettrilmiştır.ss Türkler, hareketli bir kavim olarak, tarihlerı bo­yunca. çın. Hind, İran. Mezopotamya, Eski Yunan , BiZans. İslam ve Avrupa kültürleriyle temas etmiş olduklarına göre, onlarda felsefe gelenegtnl araştı­rırken. bu kaynaklardan yararlanmak da tablidir. Türklerdeki hikmet ve fel­sefeyi. düzyazılı ve uzmanlaşmış felsefe eserlerı olarak degil de. edebi ürün­ler zikredüerek anmak, şaşırtıcı olmamalıdır. Çi.ınku, Türklerde. yazılı ve söz­lü lfadeler. dogruyu dile getirmekle beraber, güzele de uygun biçimde verU­rnekten vaz geçtimiş degtldir. Onlar edebi olarak verllmlştlr; sanat yapılmış­tır: ölçü ve uyak kullanılmıştır: söz uzatılmamıştır: duşi.ınceler. kısa yoldan. az ve öz surette dile gettrllmiştir: adeta. bUdtrUmıştır. "Beylt telakkisi". bunun en belirgin örnegı olmuştur. Mesela, Sultan Veled; bütün bir ontolojl. eplste­molojl ve degerler teorisini btr tek beytte sıgdırmayı başarabilmiştır:

"F'ehm Ider kim. Tengri gördi Tengrtyl Tengri nurıdır ki sordu Tengrtyl"

veya babası Mevlanaya atfedilen

"Gerçi zıd zıddunsız bilinmez Velikin zıd Içinde zıd bulunmaz" gtbi.

Eger, rivayetın aslı varsa, Yunus, Mevlana'nın Mesnevi'sı hakkında şu deger­lendirmede bulunmuştur: "Mevlana uzun etmiş! 'Ete kemıge büründüm. Yu­nus diyl göründüm' diyecekti''! Dile getirışte edebi tutum, Türklerin görüşle-

87 J.P.Roux. L'Histoln?des Turcs. Paris. 1987. Fayard. 102 88 Bk. burada not:2

Page 43: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

50 Mübahat Türker-Küyel

rine göre, Tüzen'in, düzenin. dogru yolun, ''Nizam-ı aıem·ın. sadece, Evren­de, Toplumda. insanda, insanın veya hükümdarın davranışlarında degil. fa­kat. ayru zamanda, insanın dilinde de yansunakta olduguna ınanmış olma­larmdan ileri gelen bir davranıştır. Onların. seslerdeki uyurnun somut örne­gi olan müzıge düşkünlükleri de, hakanın sarayında, senenın 365 gününün her birinde. başka bir "küy" seslendirmeleri, belli önemli günlerde, "Ulu küy" çalmaları. seyahatlerine çalgılarıyle çıkmaları (Çin Elçisi Wang Yen-Te'nin Uy­gur Seyt'ihatnô.mesi, s.57-60.1989, TTK, Ankara), ordunun davranışlarının müzik ile düzenlenmesi de. bu ayru görüş açısından bir mana kazanabilir. Demek ki. Türklerde. ayrıca sanat da, hikmetle içiçedtr. Fan1bi'nin. "en bü­yük müzik teorisyenf' olması da, böylece. açıklamasını bulmuş olmaktadır, tıpkı, Türklerde. halının yalınız bir sanat eseri olmayıp. fakat. aynı zaman­da, Evreni. Gökyüzünü, Yeryüzünü yansıtan bir düşünce ürününün dili ol­masındaki gibi. 89

Atalar Ruhu. Türkler. ölümden sonra. ınsanın ruhunun yaşadıgına ina­nırlar. Ama. "Hulul" ve "Tenasuh"u kabul etmezler. Ruh . ölümden sonra. yok olmaz. bedene geri döner. Esasen. toplayıcılık ve avetlık devrinde. ınsa­nın en büyük sıkmtısı. açlık ve ölüm korkusu olmalıydı. Dogum ve ölüm ola­yı. insana, beden ile ruhun ayriligını düşündürtmüş. yeniden dirilme istegi­ni vermiş olmalıydı. Çünkü, insan. hayvanları aviayıp yedikten sonra, ke­mikleri, sanki. hayvan hiç ölmemiş gibi, dizrnek te. ölüleri şahsi eşyasıyle bir­likte gömmektedir; mezarların başına sın (veya dolmen veya menhlr) dikmek­tedir (Mumyalama işlemi de hatırlansınl. Türkler. alplik erdemini gerçekleş­tirdikler:inde, yenik düşenin balbalını dikmekte. ondan öte dünyada da hiz­met beklemektedir; ölülerin kurları üzerine bark yaptırmaktadır. Ölüm, bir gergektir. tabii bir yasadır: "Kişi ogh, köp ölügli törimiş". "Öd kaçar kişi tuy­maz. Kişi oglı mengı kalmaz''. Ama. hayatta tken alplik ve bilgelik yüce de­gerlerine ınanarak ve geregını yaparak yaşayanlarm ruhları, "Atalar Ru­hu"na kavuşur. Oraqa sonsuzlaşır. Olumlu degerierin varlıgına inanmayıp. kendi kişisel çıkarlarına uygun, ama, toplumun beklentilerirıe aykırı hare­kette bulunanlara "ayıg" denir. "Ayıg"lık olumsuz bir degerdir. Ayıglar, Atalar Ruhu'na kavuşamazlar. Alpler. tolu ile and içerler; "İl ögüncüne. yagıya kı­madın tegıp adırılırlar", "Er atı kazanarak, bengı taşka urulurlar", göge çı­karlar, -Gök hayatı, bu dünya hayatı gibidir-, Atalar Ruhu'na kavuşurlar. Atalar Ruhu'na kavuşmanın anlamı, yüce degeriere uygun olarak yaşamış. bu yoldan ad ve küy kazanmış olanın sonsuza kadar anılmasıdır.90 Bu ba-

89 M.T.K .. "Halı Konusu Hiç Felsıifenln Görüş Alanına Girebilir ml?, Arış-IV eki. Ekim 1998. AKM.

90 Bu gelenek Cem Sultan'da da görülmüş. ("Okıyıp bulıcak zevk ü safadan. Beni de yad ıtsünler duadan" (5373). "Ko bari alem Içre bir eyü ad. K'eyülillde senı eyleyeler yad" 11074}: "Clhan kimseye kalmaz cavidane. Ko'ışk Içinde barı bir nışane". (10721 "K'okı­dık.ça sana rahmet dlyeler. ideler her nefes bin bin dualar" (10721: "Ola mı hiç bundan yıg saadet. K'okıyanlar diye diyene rahmet" (1080)). Kutadgu Blllg'ln yazarı Ulu Haclb Yüsuf da bu gelenegin Içinde ldl: "Bu Türkçe koşuglar tüzettlm sanga. Okır da unut­ma dua kıl manga" (KB, A87). Bu gelenek ta bu güne kadar. ünlü masalcı. meddalı Behçet Mahir'de de sürmüştür: onun da ıstegı ün yoluyla ebedileşmektır (Meddah Beh-

Page 44: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

J .irôbi'ye bir lıa;.ır/ıJ.. o/mal.. ıi:ere ls/dm öncesi TiirJ../erde felsefe

kundan, toplumun anılarmda övgü ile yaşamak veya anılmak demek . ger­çekte de yaşamak demektir. Vergı ile anılmak Ise. ölmek, yok olmak demek­tir. "Atalar Ruhu'', bir bütün oldugu ıçın. aileden bir kişiyi öld ürmek demek kendı kendısını öldürmek demektir. Oysa. yaşamak. tabii bır emperattftlr. ·Tanatomanta" (intihar) ise. bu emre karşı gelmektır. Neleklm. Türklerde, Şa­manm . ölüme karşı savaşan bir er olduguna inarulır: "Şaman hayattan, La­ma ise ölümden bahseder". Savaş buyruguna karşı gelmek, Gök yasasına karşı gelmek sayılır. Cezası. ölümdür. Elçiye kötü davranmak. onu öldürmek de ölümle cezalandırılır. Çünkü. elçi de, Gök'ün elçisldir: "Yaş ot kuymez; ya­lavar ölmez". Atalar Rühu ölmez. ebedidlr. yüce degerierin yeridir. Hüküm­dar. yasa ilkelerini Atalar Ruhunda duyar; atalarm sözlerını dinler. ögüUerl­ne kulak verir.Türk hükümdarları. ilkin. bizzat. "Kutsal Dag"'da. ormanda. magarada. atalarının ruhlarına kurban sunmuştur. Bu görevini. daha son­ra, yüksek rütbeU devlet adamlarırta devretmlştir. "Magara", Atalar Ruhu'na lnancın bir slmgesldir. Atalar Ruhu'na91 ınanç bütün dinlerin de temell sa­yıJmaktadır (Spencer).

Kut.92 Türklerde kut kavramı, çok geniş kapsamlı ve zengın ıçerikU bir felsefe kavrarnıdır: ı .Gerçek varhgın en olgun düzeyine. "entelekhela"sma, Dogru-İyi-Güzel degerierini Ise. en son sınırlarma ulaştıran. tekemmül etti­ren sebeptır. 2. Kut. en olgun seviyeye ulaşmış varlıgın ta kendisidir; ve, en son s ırura u laştıran sebep olan olumlu degerdlr. 3. Kul, gerçek varlıgın en ol­gun düzeyine, olumlu degerlerln Ise, en son smıra ulaşma halidir. 4. Kut. bü­tün bunların. böyle olduklarını bilmektir. bilgellktir. Gerçek varlık. uyumlu evren, erdemli toplum, erdemli lrısan, işte. kut. bütün bunları kapsar. Ku­tun bütün öteki anlamları . buraya baglıdır: ··aeş oguş", "Ateş-Su-Toprak­Maden-Agaç". güç. erkinllk, can. canlılık. bereket. bolluk. verim. "köni törü", "erkllg". "e lig uzluk", "bilgelik". "hükumranlık. hakimlyete liyakat". "şans, ugur". Hükümdar. kutluktur. O. ulu Tengrtde kul bulmuştur. Kutun, kutlu olanı bile vardır ("Kutlu kut"). Türkler, duruma göre. Budhizml, Hırlstiyanlı­gı, Maniciligi. Yahudıugı. Islfı.rniyeU kabul ettlklerlrıde de. "bUge"den ve "kut"tan vazgeçmemlşlerdir. "Spiritus Sanctus"u, -uıu Kut", "Ang Can". "Arıg Tın". "Yalın söz" olarak Türkçeye çevirmlşlerdir. Hem, Tanrı'ya. hem Mani'ye, hem hükümdara. hem de halktan ktşUere. "bilge" sıfatın ı vermişler­dir. Türkler, temel göruşlert olan -Atalar Ruhu"na lrıanç ve "TengrtclHk" an­layışları üzerine gelen başka görüşleri kendi kavramlar1yle uzlaştırmışlardır. Yöneticiler, Tarırı-Evren-Toplum ve insan konusunda, kendilerininkilerden farklı olan yaklaşımları hoş görmüşlerdir. Onları anlamaya çalışmışlardır.

çet MQhlr'ln Burun Htkayelerı. ı. AKM 1997). Ataturk. Namık Kemann o~luna çekmiş Oldugu telgrafta. "Anadolu'nun nıhu butun feyz-1 ınukavemetlnl aba-1 tarihinden al­mıştır. Bıze bu mukaddes feyzl neflıeden eruô.h-ı ecdtıd arasından mukerrem babam· zın pek bu yuk mevki! vardır- (Erdem. ı O. 1988.18). demiştir. ll Mahmud'a Tefekkurat'ı sunulan lmparator Marcus Aurellus. "ad kuy" kazanmak lsternedigi.ni bu eserinde bil­dirmişti. Eger. LLMalımiıd. eseri okumak fırsatı bulrnu~ Ise. bıı satıriara gelince ne du­şunmuş olabUirdJ acaba?

91 Bk. burada not: 90 92 Kut lçin Bk. M.T.K .. "Kut. Farabi ve lbn Sinifda Q/-'Akl al-Pa'<illçln Bir Temel Oluşlu­

rabilir mi?". ibn Sina'ya Armağan, ITK, Ankara. 1984. 489-590.

Page 45: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

52 Milbalzat Tiirker-Kiiyel

Bazı hallerde. farklı görüş sahiplerine yardımcı bile olmuşlardır. Gönül. Bu incelemeler boyunca yaptlmış olan bütün açıklamalar göster­

miştir ki. kültürümüzde, insan, hikrnet'e, akıl ile ulaşır. Ama, gönül ile de ulaşır. Tıpkı , akılın kalp denen organda yerleştirilmiş olmasındaki gibi, gö­nül'ün de akıl anlamına geldigi metinler. kolaylıkla gösterilebilir. Bunun an­lamı, Türklerde, Hikmet'e. hem Akti ile, hem de, Gönül ile ulaşılabildigtdir. Bunun hemen verebilecegımız en yakın zamandaki mis~tli. Fatih'in oglu Cem Sultan'ın. Divan'ı Cemşfd u Hurşld (Münevver Okur Meriç, AKM, 1996. s. 1 25) den alınrruş olan şu beyltldir:

"Anın çün gönlini yarattı Allah K'olasın hl.kmetlnden anın agaııh (356).

(Allah. kendı hikınetlrıden haberdar olması için. insana, gönül verdi). Bu beylti, yine, Cem Sultan'ın "Yakin it hikmetine her sözinh (7) mısraı lle bag­lamamız da uygun olur. Ama. Cem Sultan. aynı Divan'ında, "Dilini gönlin ile eyle muvafık" (356. 378) ve "Gönül her ne dilerse itmek olmaz" ( 1742) dedi­gtne göre de -Halkın "Deli ile zengin alkına geleni tutar (yapar)" hikmeti ba­tırlansın-, bem, takıyyeden menetmekte. bem de, gönülün istek. arzu. tut­ku. coşku gıbı başka anlamlara da geldigtni bilerek, insanın gönlünü, flllle­rinde sınırlandırmaktadır.93 Sultan Cem. bunun yanında, "İnsan, İlfı.hiyatı ve Tanrıyı akıl yoluyla bilir" (31) de demektedir; ve. "Akıl, Tannya en yakın olan varlık tır". "Akti insan ruhunun en şerelli parçasıdır"dan da haberdardır.

Şikago'dan, eski diller uzmanı M.Sprengling'den ögreniyoruz ki, tarihte. hiç bir kültürde, Orhun Anıtlarındaki hitabet metni kadar etkisi kudretli bir metin daha gösterilernemektedir (Erdem). İşte bu metinlerde, hükümdarın agzından dökülen "Gözde yaş. köngülde sıgıt". "Köngüldeki sabımı urtur­dum", "Bilir bUigtm bilmez teg boldıh cümleleri, biZe, gönülün. hem, derin üz­üntülerin. sevginin. dolayısıyle duygunun. hem, sözün. dolayısıyle de dü­şüncenin. akılın. insanın iç dünyasının. ruhunun yeri oldugunu göstermek­tedir. Bununla birlikte. Arutlarda. gönül. henüz. "er kişi''nirt kullanacagı bir silah olarak yer almamıştır.

Fan1bi. "BiZim dili kuUananlarda, bilge ile yasa koyucu aynı anlama ge­lir" demekle birlikte, biz. onun, bu Ibare Ue, gönül kelimesine telmlhte bu­lundugu hakkında, şimdilik, bir metin gösteremiyoruz, ama, onun. "Huke­ma. Akl-ı Fa'al'den gelenleri basd'ir-l erifüslhim bilir" (Ard, s.69} dedigtni bl­llyoruz. O. "Akıl, öyle bir nefis gücü ve· kuvvetidir ki, insan, onunla, yakfn'l arılar .. (Ff'l Akl, 40), "Tanrı. varlıkları yarattıgında, itidale en yakın miZacı in­sana vermiş oldugu için. insan. Nefs-ı Natıkayı kabul eder hale gelmiştir", "İnsan, ancak, bir toplum ıçerisinde insandır; toplum dışında bir Sab' (Wild beast. vahşi hayvan. vahşi canlı} dır", "Kalp. insanda, nefs in ilk yeridir" ('Uyan. 22. Bahis), "Ruh, bedenin bir parçası olan kalpte bulunur", "Vfı.hid-i Evvel'! yakmen bilmek lle. irısarun en son gayesi olan Sa'ddet-1 Kusvd' ya var­mak aynı şeydirh (Ard, 67). "Varlıklara. Insana. fazileti ve kemali veren, ebe­di V ahid-i Evvel~ dir (Ard), ''Toplumda, tabii yol ile reis olan Reis-i Evvel. apo-

93 Cem Sultan. Cemşid u Hurşid. Hz.Münewer Okur Merıç. AKM. ı 996. Ankara.

Page 46: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Farabi'ye bir havrlık olmak ii:ere lslôm öncesi Türklerde felsefe 53

deiktikten haberi olmadıkça. hikmet sahibi olmadıkça. toplumu egitemez; toplumu Sa'adet-t Kusva·ya ulaştıramaz" ... demektedir.

Kutadgu BUig'de gönül can, kalp, akıl, ruh, nefs. llsan. söz. baglılık,

Inanç, iman, hafıza, unutma. menfaat, arzu. tutku, heves. sır saklama yerı anlamlarına gelir. O. yakinln, lnancın, şefkatin, hafızanın, sevgının. acıma­nın da yeridlr. O. en çok akıl lle içiçedir. Kutatgu Bilig'de. gönülün sayılmış olumlu ve olumsuz halleri ve vasıfları vardır: "Öklü", ~tatlı dilli", "aydınlık", "temiz". "tyt", "inançlı", "emin", "mümin", "king". "ferah", "huzurlu", "dogru yollu", "şefkatli", ~canı çeken", "tutkun", .. hevesli", "arzulu", "istekli". "zevk alan". "hoşnut" ... gıbı olumlu, "şüphecf". "haram la karar m ış" , "kara" , "ala­ca", "tozlu", "sınnçga", "tttı.ı", "kendini begenmiş". "çalımlı", "hiyanet". "akıl­sız". "hava ve hevesine esir". "inançsız olma" -ışte. gönülü öldüren budur ve acının kaynagıdır-.... gibi olumsuz. Kutadgu Bilig'e göre Gönul\l Tann yarat· mıştır ve aydınlatmıştır. Tann, devlet adamlarına akıl ve gönül vermiştir. Gö­nül kuttur. Gönül lnsandır. Gönülinsanlıklır. -"Togar kün arıg ya arıgsız ti­mez. Yarukluk birür kamıya, hiç eksümez" eklyle. burası, Türklerdeki. hü· manizma anlayısırun o görkemli taç kapısıdır. Bütün insanlar, birleşrnek ıçın Içeriye o kapıdan girerler; Içeriye oradan dahil olurlar. Varlıgın temelinde Tanrı. toplumun temelinde tse gönül vardır. Halkın ·gönlünü agrıtmamak" gerekir. Deger veren de gönüldür. degeri geri alan da gönüldür. Ahireti ka­zanmanın yolları. olumlu vasıfları olan gönulden geçer. Gönulün "alacası" ise, takıyyeyt mümkün kılar. "-İnsanın alacası içinde, hayvanın alacası dı­şında"dır diyen halk hikmeti hatırlansın-.

Kaşgarlı'nın Divdn'ında. gönillün, derin üzüntülerln, ince sızıların oldu­gu kadar. kızgınlık duygularının da yeri oldugu hakkında, açık Ibareler bu· lunmaktadır: "Öpke yürek kagrılır" (K. ı 3) gtbl. Kaşgarlı'da.kt. gönül yerine kullanılan. "yürek" ve "bagır"a, daha sonra, Türkçede, aynı manaya gelen ke· Ilmeler de eklenecektir: "Kögüz", "ciger", "can u dU" (Yesevi) gtbl. Merzubannci­me Tercümesi'nde ise, gönülün, hem. "yi.ız", "göz", ·gtış" olarak, hem de. "can", "nefs", ve "huş" olarak tanıtıldıgını görecegı.ı. Mu'in ul-Murid'de, bu mu­kayese. "Şeriat", "Tarikat", "HaklkaC zemlnine kayacak tır: "Şeriat" dildir, "Ta­rikat" kulak tır, "Hakikat" gözdür gibi. Veya, "Şeriat" "Resul' ün kavlldlr". "Re­sul ün bir hatidir". Veya. "Şeriat", "vücudun can ıdır" . "Tarikat". "Resulün fiili­dir". "Hakikat" ise "Gönüldür" gibi. Gönül kelimesi yerine kullanılmış olan ke­limelere. Arapçadan katılmış olan şu keltrnelert de eklemek gerektir: "Sadr". "Fu'ad", "Kalp", "lubb" gıbı. Kur'dn-ı Kerim' de, satır arası Türkçe kelimelerde. burıların karşılıg:ı ytne gönüldür. En-Nuri'ye göre, "Sadr. İslamın bulundugu yerdir", "f'u'ad", martfetin bulundugu yerdir", "Lubb ise, tevhidin ük bulun­dugu yerdir" (Araştırma, Aydın Sayılı'ya Armagan Sayısı. Xlll, 1999. s. 207.)

Gönül. Yunus'ta, "Hak duragıdır". O. "Vücudun şahı olan ve baş denen tahtta oturur." "Gönülün düşmanı kindir. Akılı nefs. nefs! lamahkarlık azdı­rır: fitne kopar." Burada. halen, "Gönülsüz" kellmesinin. "istekst.ı" anlamına geldikten başka. asıl. "kibirst.ı" anlamına da gelmekte oldugunu hatırlamak uygun olur. -Halk hikmetınde, "Gönülsüz namaz. Göğlere agmaz" söyleroJ hatırlansın-.

Burkhancı mubltte, gönulü ele almazdan önce, onun. Manıcı muhittekl

Page 47: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

54 Mübalıat Tiirker-Küyel

durumuna bakalım: Aprın Çur Tekin, Kül Tarkan. Sunku Seli Tutung. Kiki. Prataria Şri, Asıg Tutung, Çısıya Tutung, Kalın Kayşi. Çuçu gibi, adı bizce bi­linen en eski şairleriinizin "tüzetmiş" oldukları ve bize ancak bazıları Intikal etmiş bulunan "koşug"larından öyle anlaşılmaktadır ki, Manici görüşte, Tan­rı, "Yıdlıg·· (Kokulu). "'yıparlıg", "yaruklug" (lşıklıl. ·yaşuglug", "biliglig", "bil­ge", "biligUg köküzlüg". "Kün Tengrı yarukunteg", "küçlüg", "edgü", "körtıe. "bekrek", "tüzün", "külüg", "küzünç", "bulunçsuz", kendisinden "kut, kıv" di­lenen, "elmastan ötvi", "kedıniden yig"dir; ve, aynı zamanda, "alp"tır. Manıcı lnançta, gönülü çagınştıran bir sıfat. olsa olsa. Tanrının "edgü'' (iyi) oluşu­dur. Ama, üteratürde, Manicl ınanç. düaUst olarak sunulmuştur. O'nun, İyi­lik ve Kötülük gibi iki Tanrı kabul eden Zerdüşt ınancı ile baglantısı gösteril­miştir; ama, Zerdüşt inancının, aslında manıst oldugu hakkında da utaratür mevcuttur. Manicilik. karşıt inançlar tarafından. ümit yoksulu bir din olarak tavsif edilmiştir: aşırı olumsuz degerieri yerleştirmekle ıtham edUrniştir. Ama, yüce ahiili degerierin dinJ de sayılmıştır.

"Mani İçin Büyük İlarn"de. "Köngül" kelimesının sık sık kullanılmış ol­dugtınu görmekteyiz. Orada. gönülün olumlu ve olumsuz sıfatları belirgtnce sayılmıştır: '1'engrtdem", "Kün Tengri yarukunteg", "ayançang··. "asra", "bU­ge", "agınçsız", "ulug", "ulug yarlıgançucı", "arınmış", "Sansar emgekindirı ozgalı". "sıntaksız", "edgü", "kirtkünç", "öklüg". "ögsüz", "sizik", "bulganyuk". "tümke". Bunların son dördü, gönülün olumsuz sıfatlarıdır. "Büyük İlaru"de­ki "ögsüz köngülsüz'· ibarestnden, biZ, hendiadioin ilişkisinden dolayı. gönü­lün bir anlamının da, akıl oldugunu bütün açıklıgıyle, anlamış bulunuyoruz. Bu hal, Tengricillk'tekiyle aynıdır. Demek ki, bulanık olan, ipham içerisinde bulunan, sadece gönül degildir, düşünce ve akıldır da. Bu durumda bir me­sele ortaya çıkar. O da, "yakin'in yeri" meselesidir. Rilhumuzda. "ya.k"ın"e va­ran, "yakin"e ulaşan tarafımızın veya şüpheye -"Kuşku"ya demekten. bilinç­lice sakınalım-, düşen tarafımızın, Türklerde, gönül oldugu anlaşılmaktadır. Bu suretle, "yakin" bahsine, "iman" konusu da dahil edilmiş olmaktadır. Şüpheci bir gönül veya akıl, Manici Gerçek'!; Doğru'yu, İyi'yi ve Güzel'! , ya­nı, Manict degerieri kabul etmeyen bir gönüldür. Bu bakımdan acaba Mani­ci Tanrı "Ntzam-ı A.ıem"ln degü de yoksa "İht:Ualat-ı Alem'in mi Tarırısı sayı­lıyordu?

Budhist Türklere göre, Burkhan, hem, en büyük Taruıdır, "Tengrı Teng­rısrdir. hem de, kuttur. Ses İşiten İUi.h kitabında, bu İlaJ:ı, kendisinl, gönülü "tükenmez", "arıg", "süzük", "kirtkünç", "ögrünçülük", "ulug", "yarlıgançucı", "ulug yarlıgançıcu", "yaruk", "bilge", "Kün Tengrtteg bilge biligU", "alkınçsız··. "köküzlüg" gıbı olumlu bir takım sıfatlarla sıfatıanmış bir ilah olarak sun­maktadır; ve, insanlar da. gönüllerini böyle sıfatlarla bezemeye özendirilmek­tedirler. İnsan, Budha'yı taklld ede ede Bud.balaşmaktadır. Başka tabirlerle, Boddhisatva, Maitreya, Cinnah, "Uyanmış", "Uyandırılmış" olmaktadır. insa­nın bu hali, daha sonra, kültür dairesi degişiminde, "Uyur idik uyarıldık" Ue veya "Mehdi" ile paralellikler gösterecektir. Budhist Japon Stmran·ın, insan­ların en aptalına ve en fakirine bile. Budhalaşmayı layık gördügünü biliyo­ruz. Yine biliyoruz ki, Budhalaşma yolu üç kademeUdir: ı. Sila (Kılınç. Olumlu erdemierin gerçekleştirilmesi). 2. Samadht (Temaşa. Körünç. İstig-

Page 48: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Ftlrdbi'ye bir hazırlık olmak üzere /slôm önce.H Tür/.;/erde felsefe 55

rak. "Extase", belki, !ranse".) ve 3.Prajna (Bllge bllig). Burkhancı metlnlerde, gönülün, bem olumlu. hem de olumsuz sıfatları

!>ayılmış tır: "Klrtü'', "klrtkünç·•, "ang", "kirslZ", "tüzün", "öz", "ayançang", "as­ra·. "agınçsız", "ulug yarlıgançıcu". "arınmış", "Sansar emgek.i.ndln ozgur­mış", "sıntaksız", "billg". Bunlar, gönülün olumlu, oysa, "agınçsız", "öksüz", ·saçuk", "övke", "ozalmır", "ayuk", "blligslZ" Ise olumsuz sıfatlar1clır. Bilen gö­nuldek.J bilgının de, aynca, olumlu sıfatları vardır: "Çın", "Kirtü", "ang", "sü­zuk", "yaruk", "uz", "terln", "tıdıksız", "bilge", "bllge bllig". (Prajna.jetdnet. In­tı.ı.ltloe Inslght) . Özellikle, bu sonuncu sıfat. tıpkı, Burkhan'ın bir kul olma­~mdak.J gibi, bir kuttur. Hele bu "bilge biltg", bir de "yaruk (aydınlık)" olursa. c artık, Hikmet'in, ta kendisi olmuş olur demektir. Çünkü. o. artık, "Yakini

e dogt-u bilgl"dlr: belki Stoa köklü olan. Farabi'nın deytmJ Ue "İntibaka intl­f;ak"tır. Yani, Gerçek Varlık ile Dogt-u Bilgi'nin biribirierine karşilik geldıgı hakkında, ikinci bir defa daha sahip olunan şuurdaki karşılıklılıktır. -Eger, ortada, tesadüfi bir ses benzeşmesi yok tse, ''Manas" dahi, hikmet demektir.

Elde. bir de, "Köngül Bllig (Vljnana. Gönüllin sahip oldugu iyi ve olum­lu bilgi hakkında bilinç)". burkhanctlıgın öteki görüşlere. inançlara tercih edilmesi vardır. "Bilge bilig" ile "Köngül bilig"den, bu lklslnden birden. "Kön­gul erk.J" yardımı ile gerçek Varlık, dogru Bilgi, oruann deyimi ile "Gerçeklik Halısı dokunur"- Burada Flotilegtum hatırlarısın-. Olumlu yüce deger. "Kön­gül Özi"nden, "Köngül tüpi"nden fişkırıp çıkar. Bu demektir ki, varı var eden gönül oldugu gtbi. yok olaru yok eden de gönüldür. Dogruyu dogru kılan gö­nül oldugu gıbı, yaniışı yanlış kılan da gönüldür. Degeri yüce deger yapan gönül oldugu gibi, yüce deger yapmayan da gönilldür. -Vapsı Bakşı. Köngül Kökü adlı bir eser kaleme almıştır: çok daha sonra. Schopenhauer de Tabi­ahn Dördüzlü Kökü'nü kaleme alacaktır.-

"Köngül tözi"ne inanç, "Ben körüro (görüm)" nazariyesinin zıddı, karşıtı. olan bir lnançtır. Bu karşıt inanca göre, 'Gerçekten var olan nedir?' sorusu­nu sormak, yani. Varlık'ı "körmek", "ukmak", "bilmek", "tuymak", "ötkür­mek" gerektir. Eger. "Ben Körüm" benimsenecek olursa. yanı. ınsan. duyum­lar. duygular, algılar seline kendisini bırakırsa,94 varlıkta aynıyetln hiçbir karşılıgı olmadıgı için. losan, "Sansar~da yuvarlanır durur. Bu yuvarlaruş. "emgek"tir. "acıg (acı)"tır. "trlnç"tir, "tar-stkış''tır. "bung"dur. "sevtgsiz"dlr. O halde amaç. "emgek.J k.Jdermek"tir. Sıkıntıyı gidermenın üç yolu. yukanda sayılmış oldugu gibi "Sila". "Samadhl", "Prajna"dır.

Burkhancı muhitteki metinlerin Incelenmesi. bize göstermiştır ki, insa­nın gönülü, anlayış. kavrayış. düşünce ve akıl arılamlarına geldtgt gtbl. hafı­za, kanaat. ınanç anlamlarına da gelmektedir. İnsan gönillü, aynı zamanda. Istek ve duyguların da yeridir. Onun lman manası da vardır. Gönül ün gelmiş oldugu bu anlamlar, bir araya getirilecek olursa, onun, "Ruh" ve "Tın" oldu­gu da görülür Eger. blZ, "Gök Yüzünü Gevezellk Boyası İle Boyayan" bilge şaJrlmlz Çısıya Tutung'u okursak. onun, "Tanrı gönüldür degu. bUakls. Gö­nül Tanrı'dır" göriişünde oldugunu anlarız. İnsan, bir yandan, henüz, "uyan­mamış", "uyandırılmamış" halde, özellikle de. Brahmancı degeriere ve "Ben körüm"e dayanarak yaşarken veya "Sansar"da yuvarlanırken. ancak. gönül

94 Bk. Reşid Rahmeti Arat'ın "Ben Köruın" Nazariyesi hakkındaki makalesi.

Page 49: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

56 Miibalıat Tiirker-Kiiyel

denen köke sanlırsa. insan gönülünün tannlıga aday oldugunu kabul eder­se, kurtulur; Kurtuluş'a=Moksa'ya erer. İşte bu "Kurtuluş" çabası, cesaret ıs­ter. O, bir erllk işidir. Budha=Sidharta işte bu er kişiligi yaşamış. bir "Gönül ert"dir.

-Yesevi, ileride, "Kôngül közin yarutmayan derga.ha makbul ımes" diye­cektir-.

Araştıncilara göre, her kültür. karma bir kültürdür. Mezopotamya kül­türü, Dravidalar yoluyla. nasıl. Hind'e girmlşse. Iç Asya şamantzmi de Hfnd çevresinde yaşamaya devam etmiştir. Şöyle ki: Gerçi, "Extase" başka bir ruh halidir, "transe" ise başka bir halettir, ama, "Transmigratıon" , "Metamorpho­se", "Tenasub", "Ruh göçü" bir şaman lelakklstdir. Hatta Buddha'nın kendi­sı bir çeşıt şamandır. denir. Hatta, Korkut Ata bir şamandır diyenler bile var­dır. Ama, şurası bilinmektedir ki. Budha. BrahmacıJara karşıdır. Brahman. (Kendilik. Zat, Selj. Atman), bem, varlıgın esasıdır, hem de ililhların yaratıcı­sıdır. "Atman" lle "birikmek", birleşmek. ayrulaşmak demek. BrahmanJa bir­leşrnek demektir. Bu "birikmek", hem, insana "Aham Brahmasml (Ben Brah­mayım. "Ene'l-Hakk".) yolunu açar. hem de. ınsanı, "Dinler, ancak. Brah­ma'run kucagında -Sumerlilerde ise. Nin Kursag·ın kucagında- birleşebllir" sonucuna götürür. Türklerde Ise, bu, tahlillerinıize göre, Gönül ile gerçekle­şebilecek bir husustur. Şaman, "ton" degıştırdlgine göre, sarıki. "Bir sllkinlp fllan şey olduguna göre", kendisinin metamorfoze olduguna tnarunaktadır. Tundrada yalınız kalmak rvaiınız gezen kaz") gibi, müzik ve dans gibi, "trans" gibi bir takım ruhsal ve bedensel tekniklerle, beden aleminden çıkıp. ruhlar alemine yukselerek, şaman. o atemden, "dogru ve yakini" olduguna inandıgı bilgilerı edinmeye. derlerneye çalışıp çabalar. didlnir. Onun bu ça­bası. onu. "Dogru ve yakini bilgi" demek olan Hikmet lle atakadar kılar; onu hikmetln peşine düşürür. Şamarun. tundrada. yapayalnız, tek başına kalma­sı. Ruhlar Aıemı ~bt. gizemli bir aleme, korkmadan "seyahat" etmesi. ölmuş­lerin ruhlarının "Ote Dünya"ya rahatça gıtmelertnde onlararefakat etmekten çeklnmemesı. sanki, "Ölmeden önce ölmekten" ürkmemesi, onu, cesur bir er kişi durumuna ve konumuna getirir. Bu savaşımında, o, silah kullanmaz. O. sadece, rUh gücünü artırmaya bakar. Hastaları sagaltırken. sanki, "Can ye­rine can bulmuş" (Kılkamış ve Dede Korkut ifadeleri) konumuna girer. Dar­da kalmış olanlara. şefkat. acıma hissi, ve davranışı ıçerisinde olarak, belki de sevgı lle. yaklaşmış olur. Şamanın ruhlarta olan ünsiyeti, ileride, kültür dairesini degiştirecek Türkler ıçın. hem. "Mutiı kable en temutu"yu antaya­bilecek bir genişliktedir -Hikmetln bir tarlfinjn de. bu. "Ölmeden önce ölmek" oldugunu bize el-Hindi, Taıktra Li Cumal al-Falsaja'sinde blldirmtştlr-, hem de, dünyaya Budhist açıdan bakmayı kolaylaştıracak bir davranıştır. Şama­nın davranışında. sevgi yoluyla gönülün, cesaret yoluyla da erktşiligtrı kap­sama alınmış, hatta. biribirlertyle karışmış oldugu görülmektedir. Şaman. Gerçek, Dogru, İyi ve Güzel'in peşinde koşan bir bilgedir; o, toplumun bilge­sidir, o kadın kişi olsa bile, o, er kişidir; babaytgtttir; bir çeşit gönül eridir.

Gönülün, akıl, anlayış, kavrayış, düşünce. insanın iç dünyası, ruhu an­lamlarına, Burkhancı muhitten, kanaat. hafıza, inanç ve iman da eklenmiş­tir. "İman", Burkhancı muhitte. vaktiyle de kullanılmış olan "Kirtkünç kön-

Page 50: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

Ft.rcibi'ye bir ha:.ırlık olmak ii::ert• l.ılôm iincesi Türklerde felsefe 57

gül"dür. ~Kirtkünç"ün. ~kirtö" ("kirtü") ile ilgisi, gerçek kelimesinin türettlmiş okiugu kök. Abdi.ılkadir inan ve Osman Fikri Sertkaya tarafından gösterU­r..ıştır.95 "Kirtkıı.nç köngül", halis. sM. temiZ. katışıksız. samimi ~tuz~. yanı. Inançlı. mumln anlamlanna gelir. Gönüli.ın. sayıp dökmüş oldugumuz bu arılamlarına. onun. "Çın Burkhan", yanı, Tanrı anlamını da eklersek, o za­man. gönülün taçlarımış oldugu noktaya ulaşmış buJunuruz. Bu nokta, "et­oz•·un erttllip, "tfl"ln (dilin. llsanın) ve "Köngül"ün (Gönülün) eşdegerlUeştirU­dıgı -başka deytrnle. "takıyye"nin ortadan kaldınldıgı- noktadır da. Bu nok­ta. hayret veren bir şekilde. SumerWertn, gönülü. "Tann meskenl (bercaU)" olarak telılkkt ettlgi. dildeki birUgtn, gönüllerde de birlik oluşturacagına

ınandıkları noktadır. Cem Sultan'ın

·Anın çü n gönllni yarattı Allah "K'olasın hlkmetinden anın agah

"Dilin gönlin Ue eyle muvafık

d~dlgt de bundan başka blr şey degildir. Mahayô.na (Ulu Kölüngül ya gelince: Hindistanı kuzeyden istila eden ve

·endilerine ··temiz (Arya)" adını veren kavimterin görüşüne, Brahmanizm dendigt bilinmektedir. Brahmanlara göre. Evren, Toplum. İnsan. rta denen duzene uyar. Rta, dogru olan yol'dur: akla uygunluktur: vartıgın gtdlşidir; zıdlardakt btrııgı (coi'ncldentia opposltorum) görebUmektır. Evren, bir kagnı tekeri (çakra, çark, çıknk) gibidir: döner durur. Tekerin ortasında, Iki yana dogru, büyük birer çıkıntı bulunmaktadır. Bu çıkıntı, "Yer-Gök Dagt"nı oluş­turur. Bu teker, suyun üzerinde yüzer. Bu "Evren Teker!" döndükçe. evren­de gelişmeler olur. Bu degışmeler. Zaman, Mevsim, Hayat. Toplum, Bilinç ... t~ki degışmelerdlr. Bunlardaki herbir degtşme de, yine, bir küçük tekerıegın dönmesi gibi, düşünülür. işte bu yüzden. çeşitli degışmelere ve degışmelerın sebeplerine. "Doguş Çarkı", "Bilgi Teker!" gıbı adlar verilir. Evrendeki bu de­gışmeler. bu dönmeler, ruhu sarsar. Çünkü, bu dönme Içerisinde, Insanlar, dogartar. hasta olurlar, fakir düşerler, vefasızlıga ugrarlar. ihtiyarlar, ölürler. Ölum acı verır. ınsan, faklrlik. hastalık, Ihtiyarlık vefasızlık ve ölüm karşı­sında, "Bu dünyanın bir acı kaynagı olduguna" inanır. Evreni "lztırapla dolu blr rüya", bır "Maya" olarak algılar. Ruhu, bu sarsıntılardan. özelllkle de olum acısından ''Kurtarmak" gerekir. "Kurtuluş", iki yolla gerçekleştirilir: BI­rinci yol. ölümü. ruhun beden degtştirmesı. ruhun. bedenden bedene geçme­sı olarak görmektir. onu, ~tendsuh"ta olarak algılamaktır. Böylece. ruhun, terketmiş oldugu beden yok olsa bile, ebedJyeti temin edilmiş olur. Ama, bu ·Hayat Teker!" (Çarkı, Çakra). döndükçe, bır bedenden çıkıp. bir başka be­dene gıren ruh, yeniden. o gtrdigı bedende dogdugu Için. sarsınWar ve acılar IBudhacı tabirle "Hayat Seli"; Sarnsaral yeniden başlar. Bu yüzden. daha başka bir "KurtuJuş" yolu aramak Icabeder. Bu ikinci yolda. Brahman ada­yı. rühundakl sarsıntılardan ve acılardan "Kurtulmak" Için, özel bir egitim görür. Bu egttlmin temelini, "Gerçekten var olan Ben'dlr~ Iddiası oluşturur.

95 Bk. burada not: 9

Page 51: 1< IAi~d!JIA bi{ i!Jisamveri.org/pdfdrg/D02431/2003_3/2003_3_KUYELMT.pdfeden bir Felsefe Tarihi (İst. Üniv. ı 967) kitabı yazmış olan Macit Gökberk böyle yapmıştır: O, bu

58 Mübahat Türker-Küyel

Ancak. bu ··sen", Brahman adayının "Ben"ldir. Brahman. böylece. varlıkla· ra, ıstedlgi btçlml verecegıne veya verdigıne, onları yaratbğına inanır. Böyle­ce. o. kendisini. "Tenasuh"un dışına almış. "Brahmanlaşmış". "Nlrvana"ya ulaşmış, (Budhist terim ile "Moksa"ya ermiş), yani. "kurtulmuş" olur.

Budha, Brahmanların bu temel görüşüne karşı çıkar. Ona göre. "Ben", gerçek varlık olmak şöyle dursun, bir "Hiç"tir. "Ben"ln ve onunla birlikte bü­tün varlıgın. bir "Hiç" oldugunu kabul etmeye. "Nlhilizm" dendigi bllirunek­tedir. Bu görüş sahiplerine göre. "Nihillzm" insanı, bütün ruh sarsıntılann­dan kurtarır, "tenasUh"un dışına alır: Budhalaştırır. Bunu ögrenmek Için, özel bir egıtırn gereklidir. Budhlzmde. tek ferdin kurtuluşuna Küçük Gemi­yi=Klçl Kölüngü'yü Kurtarmak=Hinayana denir. Eskiden. Türklerin bir kısmı, Sudhızmin bu şeklini degil, alplık ve bilgelik ile uzlaştırabildiklerl ıçın, top­lumsal kurtuluşu amaçlayan şeklini kabul etmişlerdir. Çünkü, "Canlılar acı çektikçe, merhametliler mutlu olamazlar". Bunun adı da Büyük Gemlyi=Ulu Kölüngü'yü Kurtarmak=Mahayana"dır. işte bu inanca göre, varlıgın kaynagı Gönüldür.

Bütün bu açıklamalar karşısında. Türklerde, felsefe gelenegtni, "Bilge­lik" olarak. ilkin. hükümdarm kendisinde, sonra buyruklarında aramak ta­btileşlyor. Bilge olan hükümdar, "Küfr ile dünya durur. amına. zulm ile dur­maz" şeklinde Ifade edilen ve tarıh araştırmaları literatüründe "Tres turque" olarak vasıflandırılan, "Türklerde adalet''!, nazari olarak tarif etmekten çok. onun uygulamasını yaparak tarif etmektedir. Hükümdar, tabir caiz Ise. ada­letin "Operasyonel tarifinj (Operational dejlnition)" yapmakta. adaleti. göste­rerek, uygulayarak tarif etmektedir. bu. bir "Praxis" Felsefesi yapmak de­mektir. Acaba. orılarda. Platon'un özlemi gerçekleşmiş midir? "Arkhont filo­zof. Filozof da Arkhont" olmuş mudur? Belki daha fazlasıyla! Çünkü, Hakan, yalınız "Törüg" ıtmez ; yasa koymaz; bir alp olarak, konulmuş yasayı korur. işte Farabi. böylece. " ... Bu 'İlm" ile, Tahsil'inde. Genel+Zanlri+Dogru+Yakinl bilgiyi kastetmiş olmasıyle ve "BiZim dilde, kanun koyucu ve bilge aynı arıla­ma gelir" sözü ile, Türklerdeki felsefe geleneneginı, şahlkasında taçlandırmış oluyor.