… · Web viewTherefore, Turkey, to have a word in the global arena and more maybe importantly...
Transcript of … · Web viewTherefore, Turkey, to have a word in the global arena and more maybe importantly...
DENİZCİLİK KÜLTÜRÜ VE TÜRK
DENİZCİLİĞİNİN GELİŞİMİ İÇİN BİR REHBER
Giriş
15’nci yüzyıl sonrası dünyada hegemonya sürmüş devletlerin genel ortak özelliklerinden biri
denizleri ticari ve güvenlik anlamında kullanmaları ve devlet olarak denizcileşmeleri olmuştur. ABD,
Rusya, Japonya, İngiltere, Fransa Hollanda, İspanya, Portekiz gibi devletler dönemsel olarak
denizcileşme yolunda ilerlemişler ve dünya hegemonyası üzerinde söz sahibi olma mücadelesi
vermişlerdir. Denizcileşen bu devletler denizcileşme süreçlerini halk kitlelerinde oluşturdukları
denizcilik bilinci ve kültürü ile devam ettirmişlerdir. Denizcileşme süreci, denizcilik gücü ve deniz
gücü gibi kavramların ilişkilerinin incelendiği, ülkelerin denizcileşme süreçlerinde izlemesi gereken
yolları ve denizcileşme kavramına ulaşabilmek için gereken temel nosyonları inceleyen çalışmalar
özellikle ülkemizde kısıtlıdır. Denizcileşme sürecinde bir ülkenin denizcilik gücünü elde edilmesi
gerekmektedir. Denizcilik gücünü oluşturan 5 ana element “deniz ekonomisi, “deniz gücü, denizcilik
vizyonu, denizcilik eğitimi ve denizcilik kültürü”dür.1 Denizcilik kültürünün ülkelerin
denizcileşmesindeki rolü aşikârdır. Denizcileşme sürecinde yol alan devletlerin birikimlerini nesilden
nesile aktarabilmesi için denizcilik kültürüne ihtiyaçları vardır. Bu kültürün oluşmasında özellikle batı
devletlerinin izlediği yol ve geliştirdiği politikalar yol göstericidir. Bu kapsamda, Türkiye’nin 600
yıllık geçmişi sürecince denizcileşme sürecindeki eksikliklerinin ele alınması ve batılı devletler ile
karşılaştırmalar yaparak denizcilik kültürünün tesis edilmesi sürecinde izlemesi gereken yola ilişkin
öneriler getirilmesi ihtiyacı açık olarak meydana çıkmaktadır.
Bu makalede dünyada ve Türkiye’de fazla göz önünde olmayan ve tartışılmayan bir konu olan
“denizcilik kültürü” ele alınmıştır. Bu çerçevede; bir kavram olarak dünyada henüz tanımı yapılmamış
“denizcilik kültürü” terimi açıklanarak ilk kez bir tanım ortaya konulmuş, tarihsel süreç içinde
Osmanlı Devleti’nde ve Cumhuriyet döneminde Türkiye’de denizci bir toplum olunamamasının
nedenleri açıklanmış, denizciliği bir devlet geleneği olarak benimseyip uygulayan Batı Dünyasındaki
denizci devletlerin denizcilik bilinci oluşturma faaliyetlerinin ışığında Türkiye’de denizciliğin
sevdirilmesi, benimsetilmesi ve yaygınlaştırılması suretiyle denizcilik kültürünün oluşturulması için
yapılması gerekenler bir yol haritası şeklinde önerilmiştir. Denizcilik alanında çalışanların dahi
bugüne kadar üzerinde yoğunlaşmayı düşünmediği, yerli ve yabancı kaynak bulmanın oldukça zor
olduğu “denizcilik kültürü” konusunda hazırlanan bu makale, bu konunun aslında denizciliğin temeli
olduğunu tüm denizcilerin anlayabilmeleri yönünde bir ışık olabileceği umuduyla hazırlanmıştır.
Konuyu anlayabilmek için öncelikle bir kavram olarak denizcilik kültürünün ne anlama geldiğini
bilmek gereklidir.
1 Mehmet Deniz Irak, “An Approach to Develop A Maritimization Model and Its Analysis with Inferential Statistical Methods”. Pîrî Reis Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, İstanbul,2014 s. 8.
1
Denizcilik Kültürü
Devletlerin refahı, ekonomik ve politik güçlerine direkt etkisi olan denizciliğin temelini oluşturan
“denizcilik kültürü” ibaresi Türk Dil Kurumu Sözlüğünde yer almamaktadır. Türkiye’de bazen deniz
kültürü (marine culture) olarak ta dile getirilen bu kavram yabancı yayınlarda daha çok kültür
balıkçılığını ifade etmek maksadıyla anlam yönünden sınırlı bir kullanım sahası bulabilmektedir.
Sözlüklerde dahi yer almaması nedeniyle bir tanımlama yapılması ihtiyacı hissedilmiştir. Bu satırların
yazarına göre Denizcilik kültürü; Bir toplumun doğayı keşfetme merakı, ilgisi, sevgisi ve bilinci
sayesinde denizi ve denizciliği adeta bir yaşam tarzı olarak kabullenmesi ve tarihsel süreç içinde
nesiller boyunca yaşatarak kalıtımsal hale getirmesi neticesinde bu sınırsız kaynaktan sürekli
olarak yararlanmayı sağlayan maddi ve manevi birikimin toplamıdır.2
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre, “ekin” olarak ta ifade edilen kültür kavramının tanımı
şöyledir: “Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile
bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine
egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü”. Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi kültür
kelimesinin kökeninde zaman kavramı yatmaktadır. Bu noktadan hareketle denizcilik kültürüne sahip
olabilmenin, uzun yıllar alacak zorlu bir süreç gerektireceği kabul edilmelidir.
Tarihsel süreç içinde denizler Türkler tarafından askerî maksatların yanı sıra ticaret ve
korsanlık faaliyetlerinde de dönemsel olarak sınırlı şekilde kullanılmış, özellikle Osmanlı Devleti
döneminde denizcilikle ilgili çok önemli başarılar elde edilmiş, ancak, neredeyse tamamı askerî saha
ile sınırlı olan bu başarılar sürekli olmamıştır. Cumhuriyet döneminde denizcilikle ilgili çalışmalar
başlatılmışsa da yetersiz kalmıştır. Her iki dönemde de denizciliğin ticari yönüne yeterince önem
verilmeyerek adeta ihmal edilmiş, denizci bir ulus yaratmaya yönelik, toplumsal bir denizcilik kültürü
oluşturulması için yeterli çaba gösterilmemiş ve denizcilikte istenilen seviyeye bir türlü
ulaşılamamıştır. Ancak, bu noktada toplumsal alışkanlıkların kısa bir zaman içerisinde
değiştirilmesinin zor bir iş olduğu gerçeği de kabul edilmektedir.
Denizci ülkelerin uyguladıkları denizcilik stratejisi; yaşamın tüm alanlarında bireyden devlete
denizciliğin kavranması ve uygulama alanı bulması itibarıyla dikkat çekicidir. Devletin ve milletin
“denizci” sıfatını kazanabilmesi için bireysel ve toplumsal yaşantıda “varlığı sürdürmenin ve
güçlendirmenin temel aracının denizler olduğu, vazgeçilmesi mümkün olmayan bu yaşamsal kaynağın
hiç durmadan ve sabırla sahip çıkılarak değerlendirilmesi gerektiği” çok iyi anlaşılmalıdır. Denizlerin
sunacağı sonsuz zenginliğin bilincinde olarak, öncelikle bireye ve müteakiben ulusa denizcilik ülküsü
kazandırılarak toplumun ihtiyaçlarına yasal düzenlemelerle cevap verecek “denizci ulus devlet”
2 11. Uluslararası Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Şurası hazırlık çalışmaları kapsamında oluşturulan Kültürel Faaliyetler Çalışma Grubu* “Faaliyet Sonuç Raporu”, 22.02.2013, İstanbul, s. 2. * Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından 4 No.lu Çalıştay Grubu (Kültürel faaliyetler Çalışma Grubu) görevlendirilmiştir. (11. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Şurası Denizcilik Çalışma Grubu Raporu, Ankara, 2013, s. 438.)
2
kimliğinin tesis edilebileceğine inanmak şart olmuştur. Denizci ulus devlet kimliğinin
oluşturulabilmesi için ilk atılması gereken adım o ülkede denizcilik kültürünün yerleştirilmesi
olmalıdır. Konunun önemini anlayabilmek için tarihsel süreç içinde Osmanlı Devletinden Cumhuriyet
Türkiye’sine kadar denizcilik alanında yaşananları ve denizci ülke olunamaması sonucunu doğuran
denizcilik kültürünün yerleşememesinin nedenlerini incelemek gereklidir.
Osmanlı Devleti’nde Denizcilik Kültürünün Gelişememesinin Nedenleri
Osmanlı’da denizcilik kültürünün gelişememesinin en önemli nedenlerinden biri, gelir
kaynaklarının zenginliği sayesinde, Türklerin denizlerden gelecek gelire fazla muhtaç olmamalarıdır.
Geçim şartları nedeniyle denize bağımlılık, İngiltere ve kuzey Avrupa gibi birçok ülkeyi denizci devlet
olmaya itmiş ve denizcilik kültürü buralarda yeşermiştir. Türklerde ise denizcilik kültürü
yerleşememiştir. Bu arada başta Barbaros Hayrettin Paşa olmak üzere ünlü Türk denizcilerinin
adalarda doğup büyüdükleri ve ada kültürü ile yetiştikleri unutulmamalıdır.
Deniz ticareti ile uğraşmak, hem ticari gemi faaliyetlerinin sürekliliği, hem de bu ticaretin
korunması için savaş gemileri faaliyetlerinin sürekliği anlamına gelmektedir. Osmanlı Devleti, ticaret
yapmak, en azından kendi ürettiği mallarını kendisi taşımak yerine, fethettiği topraklar üzerinde
uyguladığı “karacı stratejisini” denizlerde de uygulamaya çalışmış, ticaret gemilerinden, limanlardan,
mallardan gümrük ve vergi almayı, yani kolay ve kalıcı olmayan yolu tercih etmiştir. Böylece, bir
yandan denizlerden yeterince gelir temininden yoksun kaldığı gibi, donanmasında
görevlendirebileceği ticaret gemilerinin denizci personel potansiyelinden de mahrum kalmıştır.3
İnebahtı’da kaybettiği gemileri kısa sürede yeniden inşa ettirmesine rağmen kaybettiği 30 bin denizci
personeli bir daha yetiştirememiştir. Osmanlı Devleti, donanmasının yanı sıra ticaret bahriyesine de
sahip olsaydı, denizci personeli ticari gemilerden tedarik edebilecek ve böyle büyük bir sıkıntı
yaşamayacaktı.
Osmanlı Devleti döneminde denizlerde kalıcı başarılar sağlanamamasının nedenlerini ve
denizci strateji uygulamalarındaki hata ve eksiklikleri genel olarak şu şekilde özetlemek mümkündür:
* Osmanlı Devleti yönetimindeki kişiler genellikle denizcilik vizyon ve bilgisine sahip
olamamıştır. Osmanlı Devleti, tarım ekonomisi ile savaş/haraç gelirlerine bağlı bir devlet olarak
doğmuş ve varlığını bu şekilde sürdürmüştür. Denizden ve denizcilik kavramından çok uzak Osmanlı
devlet adamları; denizleri de karalar gibi kabul ederek, gemileri vergiye bağlamanın, vermeyenleri
cezalandırmanın yeterli olacağını zannetmişlerdir. Bu anlayışla, denizin esas nimeti olan
taşımacılıktan gelir elde etmeyi akıllarına getirmemiş, deniz aşırı kaynaklara bağımlı olmadıklarını
düşünerek deniz ticareti ile ilgilenmemiş ve tamamen yabancılara bırakmışlardır.
* Kanuni Sultan Süleyman zamanında uygulanmaya başlanan ve devletin yıkılmasına kadar
sürdürülen kapitülasyonlar nedeniyle Türk denizciliği gelişme imkânı bulamamıştır.
3 Mustafa Kaya, “Denizciliğin Tanıtılması, Sevdirilmesi ve Yaygınlaştırılması Konusunda Deniz Kuvvetleri Komutanlığının Kısa, Orta ve Uzun Vadede İcra Edebileceği Faaliyetler Neler Olmalıdır?”, Deniz Harp Akademisi Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2008, Bölüm 4, Kısım 1, s. 2.
3
* Osmanlıda, sanayinin gelişememesi, üretimin olmaması, büyük ticari merkezlerin
kurulamaması, yabancılara sağlanan kapitülasyon hakları (gümrük indirimi, taşıma imtiyazları) gibi
nedenler ticaretle uğraşan, sermaye birikimi sahibi bir burjuva sınıfının oluşumunu engellemiş, bu
süreçte deniz ticareti de gelişememiştir. Devlet, çevre denizlerde sürekli faaliyet gösterememiş, buna
karşılık, Avrupalılar ve Ruslar, Akdeniz’de, hem savaş hem de ticaret gemilerini sınırsız olarak
dolaştırmışlardır. Rakip ülkeler, deniz ticareti ve deniz yolları sayesinde zenginleşirken, tıpkı devlet
gibi denize ve denizciliğe ilgi duymayan halk nedeniyle Türk denizciliği hareketsiz kalmıştır.
* Osmanlı yönetim anlayışına göre, devletin asıl hedefi, padişahın gücünün sağlamlaştırılarak
genişletilmesidir. Bunun için aşırı servet ve güç sahibi kişilerin olmaması gerekir. Bu yaklaşım da
halkın deniz ticareti yapmasının önünü tıkamıştır.
* Osmanlı Devleti, varlığını sürdürdüğü altı asır süresince genişlemesini büyük ölçüde kara
gücüne dayandırmış ve denizcilikle ilgili kurumsal bir idari ve lojistik organizasyona sahip
olamamıştır. Deniz Kuvvetleri için, önceleri Gelibolu, daha sonra İstanbul dışında, başka bir ana veya
ileri üs tesisi düşünülmemiş, özellikle Girit, Rodos, Kıbrıs, Ege Adaları gibi stratejik mevkilerde
yeterli üs kurulamamış, batı ve orta Akdeniz’de yeterli üs ve limana sahip olunamamıştır. Bu durum,
Donanmanın hareket kabiliyetini azalttığı gibi, Osmanlı topraklarını sürekli olarak düşman deniz
tehdidine karşı açık durumda bırakmıştır. Deniz üstünlüğü için sürekli hareket ve varlık gösterilmesi
zorunludur. Osmanlının denizlerde üstünlük sağladığı 15. yüzyıldan yıkıldığı döneme kadar olan
süreçte Donanmasının ilkbaharda denize çıkıp, kış başında İstanbul’a dönmeye dayanan bir denizci
strateji izlemesi nedeniyle Akdeniz’e bütünüyle hâkim olması mümkün olamamıştır.
* Donanmanın kurumsallaşması ve sürekli denizci personel yetiştirilmesi (Deniz Harp
Okulunun 1773’te kuruluşuna kadar) bazı dönemler hariç çoğunlukla düşünülmemiş, soruna kalıcı bir
çözüm getirilmemiştir. Osmanlı Devleti, Turgut Reis, Barbaros Hayrettin gibi korsanlardan devşirdiği
kaptanlarla Akdeniz’e bir süre egemen olmasına rağmen 16’ncı yüzyıldan itibaren yetenekli ve yeterli
denizci personel yetiştirilmesinde önemli zafiyet yaşamıştır. Osmanlı Donanması gemi inşa tekniği ve
gemi silahları bakımından çok gelişmesine ve hatta kısa bir dönem çağın en gelişmiş devleti olmasına
rağmen, bu gemileri kullanacak denizci personel konusunda her devirde büyük sıkıntılar yaşamıştır.
* Başta Garp Ocakları Donanması olmak üzere, birçok filo ve gemi adeta kiralanmak suretiyle
Osmanlı Deniz Gücüne katılmıştır. Deniz üsleri, ikmal noktaları, deniz eğitim kurumları
oluşturulmamıştır. Denizci komutanlar, Osmanlı Devleti karar mekanizması içinde yer almamıştır.
Karacı komutanlar için “Enderun” gibi saray içi eğitim kurumları, sancak beylikleri, eyalet valilikleri gibi
kurumlar varken, denizci personel için sadece usta çırak geleneği uygulanmıştır.
* Devlet, 17’nci yüzyıldan itibaren eğitim ve teknoloji alanlarında geri kalmıştır. Bu yüzyılın
son çeyreğine gelindiğinde, Osmanlılar, artık yabancı Donanmalarda esas olan “Kalyon” tipi gemilere
geçememişler ve kürekli gemileri kullanmaya devam etmişlerdir. Osmanlı Donanması, ancak Girit
Savaşı sonlarına doğru kürekten yelkene geçebilmiş, sonraki iki yüzyıl boyunca da bu teknolojinin
4
gereklerini yerine getirememiş ve sürekli Avrupa devletlerinin gerisinde kalmıştır. Barbaros Hayrettin
Paşa zamanında kurulmuş olan “Denizcilik Geleneği” bir daha geri getirilememiştir.
* Adalardaki yanlış iskân ve yönetim politikası nedeniyle artan ve zenginleşen Rum nüfusu,
bu adaların kısa sürede elden çıkmasında etken olmuştur.4
* Ticaret filosuna önem veren İngiliz Deniz İmparatorluğunun ömrünün uzun olmasına
karşılık, Osmanlı Devletinin ömrü kısaldıkça kısalmış ve nihayet tükenmiştir. İngiliz denizciliğinin
büyük bir ananeye bağlı olarak hala yaşamasına karşılık, Osmanlı denizciliği her hangi bir anane
bulamamıştır. Donanmaların “Selim Donanması”, “Abdülaziz Donanması” ve “Meşrutiyet
Donanması” diye isim alması ananesizlikten kaynaklanmıştır. Gerçekten de bu donanmalar, kendisine
isim veren hükümdarın ömrü kadar yaşamış, sonra ölüvermiştir.5
Açıklanan bu nedenlerle denizcilik kültürünün gelişemediği Osmanlı Devletinde sistemin iyi
işlemediği fark edilmiş ve durumun düzeltilmesine, şartların iyileştirilmesine ve bazı yenilikler
getirilmesine yönelik çabalarda bulunulmuştur. Osmanlı döneminde denizcilik alanındaki yenileşme
gayretlerini kısa bir şekilde gözden geçirmekte fayda vardır.
Osmanlı Denizciliğindeki yenileşme çalışmaları
İngiltere’nin öncülüğünde gerçekleşen 1750 sanayi devriminin büyük itici gücü ile deniz ticaretinin
merkezi de İngiltere’ye kaymıştır. Bu dönemde özellikle deniz ticaretinde büyük bir ilerleme
yaşanmasını sağlayan dört temel mühendislik teknolojisi gerçekleşmiştir. Bunlar; gemileri rüzgâra
bağımlı olmaktan kurtaran buhar makineleri, yükün korunmasını sağlayan ve daha büyük ebatta
gemilerin inşasına imkân sağlayan demir tekne yapısı, ticaret gemilerini denize dayanıklı hale getiren
pervanenin icadı ve tüccarlar ile gemi sahiplerinin deniz aşırı ülkelerle muhabere yapmasını sağlayan
derin su kablo ağının kıtalar arasında döşenmiş olmasıdır.6
Batı dünyasında teknolojik yeniliklerin ışığında özellikle denizcilik alanında çok büyük
gelişmeler yaşanırken yerleşmiş bir denizcilik kültürüne ve denizci devlet geleneğine sahip olmayan
Osmanlı Donanmasında denizci strateji uygulamalarındaki hata ve eksiklikler Donanmayı devrinin
teknolojik olanaklarından ve yeterli eğitim seviyesinden geri bırakmıştır. Bu gerilemeyi farkeden
Padişahlardan ilki Sultan III. Selim’dir. Sultan III. Selim (1789-1807) döneminden itibaren orduda
yenileşme çalışmaları başlatılmış ve II. Mahmut (1808-1839) döneminde de bu çalışmalara devam
edilmiştir. Sultan III. Selim Kaptan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşaya tam destek vermiş ve Paşa görev
yaptığı 14 yıl boyunca (1792–1806) büyük özveriyle çalışmış, yabancı uzmanlardan da büyük ölçüde
faydalanarak yaptığı büyük reformlarla donanmayı ve tersaneyi ıslah etmiş ve bundan dolayı “Osmanlı
denizciliğinin banisi” olarak haklı bir şöhret kazanmıştır7.
4 Zekai Koç, “Türk Denizciliğinin Tarihsel Gelişimi İçerisinde Bugüne Kadar Genel Olarak Denizci Bir Toplum Olunamamasının Nedenleri Nelerdir?” Deniz Harp Akademisi Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2007, Bl.4, Kısım 5, s. 7.5 Nejat TARAKÇI, “Sömürgecilikten 21’inci Yüzyıla Deniz Gücü Mücadelesi”, Deniz Basımevi, İstanbul, s. 76.6 Martin Stopford, “Maritime Economics”, third edition, 2009, Routledge, London, p.23
5
Kaptan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşanın çalışmaları sayesinde, III. Selim devrinin sonlarına
doğru Osmanlı Donanması, 27 büyük savaş gemisiyle 27 fregattan oluşan büyüklüğe ulaşmıştır. Bu
filo, o dönemde Avrupa’daki filoların en güzellerinden birisi olarak kabul edilmiştir8.
Sultan II. Mahmut (1808-1839) döneminde, kara ordusunda yapılan reform çalışmalarının yanı
sıra, Donanma Kuvvetlerinde de bazı ıslahat çalışmaları yapılmıştır. II. Mahmut tahta çıktığı sırada
Donanmanın durumu da Yeniçeri Ocağından farksız bir hale gelmiştir. Personelinin çoğunluğu
Rumlardan oluşan Donanmanın en büyük sıkıntısı, teknik ve uzmanlık gerektiren görevlerdeki
personel eksikliğiydi. 1821’de ortaya çıkan Yunan isyanı sırasında donanmada görevli Rum
gemicilerin de isyana katılmasıyla donanmanın personel durumu da iyice bozulmuştur. Bu nedenle
Cezayir, Karadeniz ve Arnavutluk sahillerinden denize yatkın Müslüman tebaadan da asker
sağlanmaya çalışılmıştır9.
II. Mahmut, kara ordusuna verdiği önem kadar önem vermese de donanmayı da güçlendirmek
için çalışmalar yaptırmış; bu çerçevede Osmanlı denizciliği açısından büyük önem taşıyan “Türk-
Amerikan Dostluk Ticaret ve Seyri Sefain Muahedesi”nin 07 Mayıs 1830 tarihinde imzalanmasını
sağlamıştır. Bu sayede Osmanlı Donanmasının geliştirilmesi maksadıyla ABD’nin desteği elde
edilmiştir. 1830–1839 yılları arasında, Sultan Mahmut’un girişimleriyle sürdürülen Türk-Amerikan
ilişkileri Osmanlı Devletine denizcilik alanında büyük katkı sağlamıştır.10
Sultan Abdülmecid (1839-1861) ve Sultan Abdülaziz (1861-1876) dönemlerinde de bazı
olumlu gelişmeler yaşanmasına rağmen Osmanlı Devletinin güç ve saygınlığının azalmasına paralel
olarak denizcilik alanında yapılanlar da sınırlı kalmış ve Türk denizciliği ulaşması gereken güce
erişememiştir.
Osmanlı Devletinde denizciliğe yönelik bazı önemli adımlar atılmasına ve yenileşme
gayretlerine rağmen bunların halkın ve özellikle çocukluktan itibaren gençlerin denizlere yönelmesini
sağlamaya yönelik olmaması nedeniyle başarılı olamadığı görülmüştür. Osmanlı Devletinin
küllerinden doğan yeni Türkiye Cumhuriyeti dönemine geçişte ise başlangıçta devleti yönetenlerin ve
halkın denizlere yönelmesine imkân bulması mümkün değildi. Yeni kurulan Cumhuriyetin
vatandaşlarının yaklaşık %3’ü okuma yazma biliyor, %3’ü ise sadece okumayı biliyordu. Halkının
böylesine cahil ve çok fakir olduğu bir ülkede denizcilik gibi köklü temellere ve değişime ihtiyaç
duyulan bir alanda çarpıcı gelişme beklemek aşırı iyimserlik olurdu. İlerleyen süreçte ise Cumhuriyet
döneminde denizcilik kültürünün neden oluşturulamadığını, Batı Dünyasında örnek alınabilecek bir
denizci devlet olan İngiltere örneğini de inceleyerek ortaya koymanın uygun olacağı
değerlendirilmektedir.
7 Ali Rıza Şimşek, “Osmanlı Ordusunda 18. ve 19. Yüzyıllarda Yapılan Islahat Çalışmaları ve Bu Çalışmalarda Yabancı Uzmanların Rolü”, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Sakarya, 2006, s.119-120. 8 Enver Ziya Karal, “Osmanlı Tarihi Nizam-ı Cedit ve Tanzimat Devirleri”, Türk Tarih Kurumu B.evi, Ankara, 1983, s. 67.9 Nejat Gülen, “Şanlı Bahriye”, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2001, s. 61.10 Ali İhsan Gencer, “Bahriye’de Yapılan Islahat Hareketleri ve Bahriye Nezaretinin Kuruluşu”, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2001, s. 126.
6
Resim-1: Alfred Thayer MAHAN
Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Denizcilik Kültürünün Yerleşememesinin Nedenleri
Bir toplumda denizcilik kültürünün aşılanması ve yerleştirilmesi için temel şart devletin
denizci karakter taşımasıdır. Bu çerçevede denizci devlet sıfatı kazandıkları kabul edilen devletlerin
özellikleri incelendiğinde, denizcilik güçlerinin oluşumunun iki temel esasa dayandığı görülmektedir.11
Bu esaslar:
* Devlet ülkesinin coğrafi özelliklerinin sağladığı ve denizcilik gücü kapsamına giren
potansiyel güç kaynakları ve imkânların, kişileri (milleti), onları işler duruma getirip, menfaat ve
geçim sağlamaya yöneltmesi veya buna zorunlu kılması,
* Devletin içinde bulunduğu siyasi, ekonomik, askerî (stratejik), coğrafi ve demografik
koşulların, onun bir denizcilik gücü oluşturmasını gerekli kılmasıdır.
Belirtilen bu esaslardan ilki; kişisel ihtiyaç ve zorunluluklardan oluşurken, halk kendi ihtiyacı
için devleti zorlayacak ve gerekli önlemlerin alınmasını sağlayacak, ikinci esasta ise birinci oluşumun
aksine devletin, mevcut siyasi ortamda bekasını sağlamak maksadıyla, devletten tabana bir akış
izlenerek, devlet, halkını denizciliğe yöneltmek için eğitim vb. kolaylıklar sağlayacak ve hukuki
düzenlemeler yaparak, diğer güç unsurlarını bu gücün geliştirilmesi için yönlendirecektir.
Deniz gücü üzerine otorite olan ve 1890 yılında Albay
rütbesiyle yazıp, yayınladığı “Deniz Gücünün Tarih Üzerine
Etkisi” isimli kitabında Amiral Alfred Thayer MAHAN12,
denizcilik gücünün, oluşumuna katkıda bulunan 6 etken
bulunduğunu, bu etkenlerin; ülkenin coğrafi mevkii, fiziki yapısı,
büyüklüğü, nüfusu ile milletin ve hükümetin karakteri olduğunu
belirtmektedir.13
Bu hususlar açısından bakıldığında, denizci devlet olarak
nitelendirilebilecek İngiltere’nin, özellikle bulunduğu coğrafi
mevkinin onu, denize ve denizden menfaat sağlamaya yönelttiği görülmektedir. İngiltere’nin, tarih
sahnesinde ve bugün dünya siyasetindeki yeri de denizcilik gücünün etkin durumda bulunmasını
zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla denizcilik gücünün oluşturulmasına neden olarak gösterilen, yukarıda
açıklanan iki temel esasın her ikisi de İngiltere için geçerlidir ve devlet denizci sıfatını, hem aşağıdan
yukarıya, hem de yukarıdan aşağıya olan taleplerin karşılıklı etkileşimi sayesinde kazanmıştır. Bu
11 Mert Bayat, “Millî Güç ve Devlet”, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1986, s. 39012 Alfred Thayer MAHAN, 27 Ekim 1840 yılında West Point’te (ABD) doğmuştur. MAHAN, iki yıl Kolombiya Üniversitesi’ne devam etmiş, ancak daha sonra Deniz Harp Okuluna (United States Naval Academy) geçmiştir. 1859 yılında Deniz Harp Okulu’ndan ikincilikle mezun olmuştur. 1861-1865 yılları arasında süren Amerikan İç Savaşı’nda çeşitli görevler almıştır.1886–1889 yılları arasında, 1885 yılında kurulan Amerikan Deniz Savaşları Koleji’nin İkinci Başkanı olmuştur. 1892–1893 yılları arasında aynı görevi tekrar icra etmiştir. Bu görev sırasında, 1887 yılında, Theodore ROOSEVELT ile tanışmış ve arkadaşlık yapmıştır. Bu süreçte ders notlarını düzenleyerek, 1890 yılında, “The Influence of Sea Power Upon History, 1660-1783” ve 1892 yılında “The Influence of Sea Power Upon the French Revolution and Empire, 1793-1812” isimli kitaplarını yayımlamıştır.1902 yılında MAHAN, “Orta Doğu” tanımını icat etmiş ve “The Persian Gulf and International Relations” makalesinde bu tanımı kullanmıştır. MAHAN’a atfen, birçok ABD harp gemisine USS MAHAN ismi verilmiştir.13 Alfred Thayer MAHAN, Captain, “The Influence of Sea Power Upon History (1660-1783)”, Dover Publications, Inc, New York, 1987, p. 28-82.
7
karşılıklı menfaat dengesi, denizci devlet sıfatını haiz diğer devletler için de geçerlidir. Sadece tek
nedenden dolayı denizcilik gücü oluşturan devletlerin bu gayretleri, diğer güç unsurlarından aşırı
kaynak ayırma yoluyla oluşturulmuş, ancak, kısa süreli olmuştur. Bu tür gelişime uygun bir örnek
olarak Almanya gösterilebilir. Almanya, içinde bulunduğu siyasi, ekonomik, askerî (stratejik), coğrafi
ve demografik koşulların, kendisinin bir denizcilik gücü oluşturmasını gerekli kılması nedeniyle tek
yönlü bir yaklaşım ile deniz gücünü oluşturmuştur. Alman halkı kendi ihtiyacı için devleti zorlayacak
ve gerekli önlemlerin alınmasını sağlayacak tepkileri yaratmadığından denizcilik gücü sürekli
olamamıştır.
Bu iki örnek ışığında, Türk tarihine ve Türk denizciliğine bakıldığında, genellikle ikinci
eğilimin, yani devletin denizcilik gücünü bir politika uygulama aracı olarak kullandığını veya
savunma amaçları ile desteklediğini ve özellikle deniz kuvvetine önem verdiğini görmekteyiz.
MAHAN’ın denizcilik gücü etkenlerini Türkiye’yi esas alarak incelediğimizde; ülkemizin coğrafi
yeri, yapısı, büyüklüğü ve nüfusun, denizcilik gücü oluşumuna uygun olmasına rağmen denizcilik
gücümüzün gelişememesinin nedenlerini, milletin ve hükümetin karakterlerinde aramanın gerektiği
düşünülmektedir. Bu açıdan bakıldığında ise tarihten gelen alışkanlıklarla, halkın denizden ve
denizcilikten yeteri kadar menfaat sağlamaya yönelmediği, devleti bu potansiyelden faydalanma
yönünde yeteri kadar zorlayamadığı, devletin de denizcilik gücünü ekonomi aracı olarak görmemesi
neticesinde, Türkiye’nin denizci devlet sıfatını kazanamadığı görülmektedir.14 Bu bakış açısının
süreklilik arz etmesi nedeniyle Türkiye’de gerçek anlamda denizcilik kültürü oluşturulamamıştır.
Günümüz büyük devletlerinin istisnasız tümünün, denizci devletler oldukları ve bu kültürü
tarihsel bir süreçte elde ettikleri görülmektedir. Tüm bu toplumların, denizleri sevdikleri ve sürekli
olarak kullandıkları bilinmektedir. Bu ülkelerin vatandaşları, devlet tarafından kurulan askerî, siyasi,
ekonomik, kültürel, sportif ve turistik altyapı sayesinde denizle arkadaş olmuşlardır. Denizleri sevme
ve kullanma yönünde düşünce ve eylem birliği sağlanabildiği için denizlerle iç içe toplumlar yüzyıllar
boyunca varlıklarını ve refahlarını sürdürebilmişlerdir. Bu ülkeler arasında İngiltere güzel bir örnek
olarak karşımıza çıkmaktadır. Denizciliği bir gelenek ve yaşam tarzı haline getirmesi neticesinde
yeşeren denizcilik kültürü İngiltere’ye denizcilik gücünü sağlamış; bu güç sayesinde elde edilen
sömürgelerdeki kaynaklar da beraberinde ekonomik refahı getirmiştir.
İngiltere’de denizcilik geleneğinin sağlam temellere oturması uzun yüzyıllar almıştır. 1540’ta
çıkarılan ve seyir sanatı ve biliminde uzmanlaşmış çok sayıda kaptan, denizci ve deniz adamı
yetiştirilmesi gereğini ortaya koyan “Donanmanın İdamesi Yasası” İngiliz denizcilik gücünün
temellerini göstermesi bakımından önemlidir.15
İngiltere, tarihsel süreçte denizleri kullanmak suretiyle uzak kıtalarda varlık göstererek ve
İngilizceyi konuşan devletler üreterek dünyanın hemen her bölgesindeki varlığını kalıcı hale getirmeyi
14 Mustafa Kaya, “Denizciliğin Tanıtılması, Sevdirilmesi ve Yaygınlaştırılması Konusunda Deniz Kuvvetleri Komutanlığının Kısa, Orta ve Uzun Vadede İcra Edebileceği Faaliyetler Neler Olmalıdır?”, Deniz Harp Akademisi Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2008, s. 56.15 Michel Moullat du Jourdin, “Avrupa ve Deniz”, AFA Yayıncılık, İstanbul, 1993.
8
başarabilmiş, oluşturduğu kolektif ticaret sistemi ile gittikçe zenginleşmiştir. İngiltere için zenginliğe
giden yol, denizci devlet niteliğini çok iyi değerlendirmesi ve sömürgeler elde etmenin yanı sıra kendi
vatandaşlarına başka topraklarda ülkeler kurdurması ve deniz gücünü kullanarak bu politikasını
desteklemesi sayesinde açılmıştır.
İngiliz dili ile başlatılan kültür emperyalizmi doğrultusunda yaklaşık 50 yılda eski İngiliz
sömürgeleri, “Ortak Refah Ülkeleri” olarak adlandırılan büyük bir ekonomik ve politik birliğe
dönüştürülmüştür. Bu sayede İngiltere dünya ticaretinin beşte birini kontrol edebilmektedir. 53 ülkenin
oluşturduğu bu topluluk, aynı zamanda dünya nüfusunun %30’unu oluşturan büyük bir pazardır.
Görüldüğü gibi, İngiltere, denizcilik gücü sayesinde uyguladığı kültür emperyalizmi vasıtasıyla, 50 yıl
önce stratejik kaynaklarını sömürdüğü ülkelerden, bugün de politik ve ticari olarak yararlanmayı
sürdürebilmektedir.16
Türklerin tarihte bazı dönemlerde dünyanın en güçlü deniz kuvvetine sahip olduğu, bu açıdan
bakıldığında kısa sürelerde çok önemli donanmalar oluşturduğu görülmektedir. Yani deniz gücünün
askerî yönünde sıkıntı olmadığı açıktır. Ancak gelenekler, denizciliğin sivil tarafı ve ticaret yönlerinde
hemen hemen hiçbir girişim olmamıştır. Silahlı Kuvvetler cephesindeki gelişmelerle sivil yöndeki
ihtiyaçlar hiçbir dönemde aynı amaca yönelik olarak değerlendirilememiştir. Denizciliğin ekonomik
yönleri son yıllara kadar hep saklı kalmış, deniz kuvvetinden diğer alanlara yeterli etkileşim
sağlanamamış, bu da halkın denizciliğe uzak kalmasının nedenlerinden biri olmuş, denizciliğin sadece
balıkçılık ve Deniz Kuvvetleri olarak algılanması sonucunu doğurmuştur.
Toplumsal yaşamda bireylerin ekonomileriyle doğrudan ilgili faaliyetler, her zaman önemini
korumuştur. Cumhuriyetin ilanından günümüze denizcilik alanında, Türklerin toplum olarak belki de
16 Nejat Tarakçı, “Dünya ve Türkiye Üzerine Jeopolitik Analizler”, Çantay Kitabevi, İstanbul, 2007, s. 43.
9
Harita-1: İngiliz Ortak Refah Ülkeleri
yaptığı en büyük hata, denizciliğin ekonomik yönlerini -balıkçılık dışında- toplumsal yaşamın bir
parçası haline getirememek olmuştur.17
Kıyısı olmadığı halde dünya denizlerinde ticaret filosu dolaştıran ve dünya çapında yelken
yarışlarını kazanan İsviçre ve Avusturya gibi ülkelerin varlığı, halkın karakterini öne çıkarmaktadır.
“Millî Karakter” kapsamında; denizci devlet bilinci taşıyan bir toplumun oluşturulamaması
Türkiye’nin denizcilik konusundaki büyük eksikliğini göstermektedir.18
Yukarıda açıklanan hususlar paralelinde Cumhuriyet döneminde Türkiye’de denizcilik
kültürünün oluşturulamamasının başlıca nedenleri aşağıda sıralanmıştır:
* Devleti yönetenlerin denizcilik vizyonu eksikliği nedeniyle gerekli politikaların yeterli
düzeyde oluşturulamaması; yetersiz denizcilik politikaları nedeniyle sahip olunan potansiyelin
denizcilik sektörüne gereken şekilde aktarılamaması, Beş Yıllık Kalkınma Planlarında, hükümet ve
parti programlarında, denizciliği geliştirmeye yönelik yeterli ve etkili denizcilik politikalarının yer
almaması ve bu hatanın tüm kalkınma ve hükümet programlarında tekrarlanması,
* Güvenlik gerekçesiyle denizcilik konusundaki ihtiyacın, Türk Deniz Kuvvetleri’nin
geliştirilmesinden ibaret bir kavram olarak görülmesi nedeniyle, Devletin, denizle ilgili diğer
sektörlere yeterince önem vermemesi ve böylelikle deniz gücündeki gelişmenin tek yönlü olması,
* Denizcilikle ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında denizcilik eğitimi almış personelin yeterli
sayıda bulunmaması, denizci kökenli olanların üst yönetim kademelerinde gereken seviyede temsil
edilememeleri,
* Denizcilikle ilgili konularda faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların sadece kendi
bünyelerinde uygulamalarda bulunarak, kurumlar arası koordinasyonu tam olarak sağlayamaması ve
denizciliğe bir bütün olarak bakamaması,
* Denizciliğin ekonomik yönlerinin halka tanıtılması hususunda yönlendirici ve destekleyici
yeterli tedbirlerin alınmaması, diğer bir ifadeyle, toplumu denizlerden ekonomik anlamda çıkar
sağlamaya yönlendirmede devletin başarılı olamaması (özellikle karayolu ulaştırmasına verilen önem
ve ağırlığın deniz ulaştırmasından esirgenmesi) nedeniyle toplam nüfusun sadece % 5’inin ekonomik
anlamda denizlere bağlı olması,
* Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyanın denizlerle iç içe yaşamaya çok uygun olmasına
rağmen halka, yaygın bir denizcilik kültürünün benimsetilememesinin yanında, halkın da, yaşam
tarzını denizler yerine farklı alanlara dayandırması,
* Denizciliğin tanıtılması ve bilinçlendirme politikalarının yetersizliği, devlet tarafından
sağlanan desteğin kısıtlı olması, “Sivil Toplum Örgütleri”nin denizciliğe yönelik faaliyetlerinin
istenen düzeyde gerçekleşememesi,
* Medyanın denizciliğe gerekli desteği vermeyerek halkı gereken şekilde yönlendirmemesi,
* Denizlerden elde edilen ürünleri geliştirerek değerlendirecek önlemlerin zamanında ve
yeterli düzeyde alınmaması,17 Zekai Koç, “Türk Denizciliğinin Tarihsel Gelişimi İçerisinde Bugüne Kadar Genel Olarak Denizci Bir Toplum Olunamamasının Nedenleri Nelerdir?” Deniz Harp Akademisi Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2007, Bl.4, Kısım 5, s. 16.18 Zekai Koç, a.g.e., Bl.4, Kısım 5, s. 17.
10
* Vatandaşlarda yaygın bir denizcilik ve çevre bilincinin olmaması nedeniyle çeşitli atıklarla
denizlerin kirletilmesi sonucu deniz yaşamının olumsuz yönde etkilenmesi,
* Turizm politikalarındaki eksiklik ve yanlışlıklar,
* Denizcilikle ilgili konularda Araştırma ve Geliştirme (AR-GE) altyapısının kurulamamış
olması.
Özet olarak; Cumhuriyet döneminde Türkiye’de denizcilik kültürünün gerçekleştirilememesinin en
önemli nedenlerinin; denizci politikaların hükümetler tarafından oluşturulamaması, halkın ekonomik
anlamda denizlere yönlendirilememesi ve toplumda denizcilik bilincinin yerleştirilememesi olduğu
görülmektedir.
Osmanlı Devletinde ve Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinde denizcileşme anlamındaki sıkıntıları ortaya
koyduktan sonra denizcileşmede rehber alınması gereken Batı Dünyasındaki gelişmeleri incelemenin
gerekli olduğu açıktır.
Batı Dünyasında Denizcilik Kültürünün Oluşturulması Çalışmaları
15’inci yüzyılda keşiflerle birlikte denizler
üzerinden kolonileşme süreci başlamış,
kolonileştirilen bölgeler sınırsız bir şekilde
sömürülmüş ve ucuz insan gücü ile hammadde,
denizleri kullanan devletlerin ana vatanlarına
getirilmiştir. Batılı ülkelerin Güneydoğu
Asya’daki sömürgecilik tarihi Portekiz (1511)
Hollanda (1598), İngiltere (1600) ve Fransa
(1602) tarafından yazılmıştır. Avrupalı devletlerin
doğuya gerçekleştirdikleri deniz seferlerinde, bu
coğrafyanın baharat ve ipek gibi kıymetli
mallarının ticaretine hâkim olma arzusu
yatmıştır. Bu ilgi zamanla bölgedeki diğer yer altı
ve yer üstü kaynaklarının sömürülmesine kadar
gitmiştir. Bu süreç, aynı zamanda, Avrupalı
sömürgeci devletlerin ekonomilerinin giderek
düzelmesi nedeniyle dünya tarihinde önemli değişikliklere neden olmasıyla modern zamanlarda ayrı
bir öneme sahip olmuş, denizi kullanan devletlerin ekonomilerinin dünyadaki diğer devletlere nazaran
daha fazla gelişmesini sağladığı bütün açıklığıyla ortaya çıkmıştır.19
Avrupalıların denizlere olan ilgisi sonraki dönemlerde de giderek artmış, denizcilik birçok
alanda büyük buluş ve keşifleri beraberinde getirmiştir. Denizciliği bir yaşam tarzı olarak benimseyen
19 Mustafa Özay, “Osmanlının Hint Okyanusu Hâkimiyeti”, http://www.timeturk.com, 20.10.2008.
11
Harita-2: Hint Okyanusu Bölgesi
ve denizleri kullanmayı gelenek hâline getiren İngiltere, ABD; Almanya, Fransa, Hollanda, Japonya
ve Rusya gibi devletler denizcilik sayesinde güçlerini ve zenginliklerini artırmışlardır.
Bu ülkeler denizcilik üzerine attıkları doğru adımlarla tesis ettikleri gücü, stratejilerine uygun
şekilde kullanarak bu vizyonlarını korumayı başarmışlardır. Denizci ülkelerde stratejik öngörü
doğrultusunda temelleri atılan bu güçlü denizcilik geleneği; sonraki dönemlerde de deniz ticaretine
verilen önemle artarak daha da kuvvetlenmiştir. Bu geleneği sürdüren ülkelerin denizci bir ulusa ve
yüksek denizcilik bilincine sahip olarak bugün hâlâ dünya denizciliğinde önemli bir rol oynadığını ve
büyük ekonomik kazançlar elde ettiğini görmekteyiz. Tarihsel açıdan bakıldığında; “sadece karasal
kaynakları sayesinde geçici bir güç sergileyen istisnai birkaç devletin dışında” günümüzde gelişmiş ve
zengin oldukları asla inkâr edilemeyen ülkelerin neredeyse tamamının denizciliği bütünüyle
benimsediği yadsınamaz bir gerçektir.
Batı dünyasında denizcilik kültürünü yaratmak kolay olmamıştır. Devletler tarafından yürütülen
bilinçli ve sürekli denizci politikaların yanı sıra halkın denizlerle kucaklaşması sayesinde tarihsel süreç
içinde denizcilik kültürü ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda bazı örnek hususlara göz atmakta fayda vardır.
06 Eylül 1620 tarihinde kaptan ve tayfalar dâhil 102 kişilik bir grup “May Flower” isimli bir
gemi ile İngiltere’den ile yola çıkarak, yeni keşfedilmiş Amerika’da Cape Cod’a 67 günlük bir deniz
yolculuğundan sonra ulaşmıştır. Ağır kış şartlarından sonra bahar geldiğinde Plymouth Rock denilen
yerdeki kulübelerde hayatta kalabilen ve bugünün Amerika Birleşik Devletleri’ni yaratan 45 kişinin ilk
yerleşim yeri bugün de aynen korunmakta, bir benzeri yapılan “May Flower” da orada bağlı
bulunmaktadır. Yani, macera dolu denizcilik tarihinin anısı bugün de yaşatılmaktadır.
Bugün Southampton’da rıhtıma bağlı duran 1765 yapımı tümüyle ahşap bir gemi olan “HMS
Victory”, Trafalgar Savaşı’ndaki haliyle muhafaza edilmekte ve İngilizler ona titizlikle bakmaktadır.
“Uzak Doğu seferlerinin vazgeçilmez gemisi “Cutty
Sark” da Greenwich’de bir taş havuzda her gün
binlerce deniz tutkununun görmeye geldiği 140
yaşında bir başka kültür mirasıdır. Bu gemiler artık
İngiltere’nin değil, dünya denizciliğinin bir zenginliği
olarak kabul edilmektedir. Boston’da 1798’de
yapılmış tümüyle ahşap ”USS Constitution”a girerken
iskele tavasının üzerinde yer alan onur yazısı şu
şekildedir: “Amerikan Bahriyesinin halen faal
durumdaki bir gemisine giriyorsunuz.” Sadece büyük
devletlerin kıyılarında değil, Hollanda, Belçika ve İskandinav ülkelerinin limanlarında da sakin
köşelere çekilmiş, ulusal bir özenle muhafaza edilmiş birçok gemi halen koruma altındadır.
Bu önemli gemilerin yanı sıra Macellan, Kaptan Cook, Scott, Amundsen gibi kâşif
denizcilerin yaptıkları büyük işler sayesinde “Denizci Uluslar (Maritime Nations)” doğal bir sonuç
olarak doğmuş ve zengin bir denizcilik kültür birikimi yaratmışlardır. Bütün denizci ülkelerin yazılı
eser, müzik, resim gibi temel sanatları önemli ölçüde denizden yansımış zenginliklerle doludur.
12
Resim-2: HMS Victory
Denizlerle ilgili sayısız roman yazılmış, birçok sinema filmi yapılmıştır. Deniz, doğal olarak denizci
ulusların yaşamına girmiş, insanlarının davranışlarına, karakterlerine ve genlerine yerleşerek zamanla
kalıtımsal bir özellik kazanmıştır. Denizci ülkelerin insanları, denizle, rüzgârla, denizdeki canlılarla ve
gemilerle içli dışlı olmuş, böylece toplumlarında tümüyle deniz kaynaklı bir bilgi birikimi, örf ve
adetleri oluşmuştur.20
Denizcilik işindeki gelişmeler kendiliğinden bazı kurumları da yaratmaktadır. Londra’da 1688
yılında Tower Street’de basit ve küçük bir kahvehane olarak gemi kaptanları, deniz ticareti ile ilgili
brokerlar, acenteler gibi deniz ticaretinin çeşitli elemanlarının uğrak yeri olan “Coffee House”, Büyük
Britanya İmparatorluğunun dünya denizlerine gönderdiği her türlü geminin herşeyi, her türlü haber
merkezi, iş merkezi olarak varlığını sürdürmüştür. Aradan geçen 300 yıldan daha fazla bir süre
sonrasında bugün bu “Coffee House” tüm dünyanın bildiği ünlü “Lloyd Register” haline dönüşmüştür.
Lloyd Register, bir devlet kurumu olmadığı halde, denizlerin getirdiği başarı ve gelişmelerin
biriktirdiği kültür birikimi ile bugünlere gelmiş uluslararası bir otoritedir.
1744’de yine Londra’da, “Antwerp Towers” isimli bir barda, elektriğin henüz olmadığı
dönemde, mum ışığında navlun sözleşmeleri yapılır, gemilerin sigorta işleri görüşülür ve anlaşmalara
bağlanırdı. Bu küçük “cafe bar” uzun yıllar boyunca uluslararası denizcilikte yaptığı işlerin hacim ve
çeşitliliği sayesinde büyüyerek bugünkü Londra’da “Dünya Gemi Kiralamaları Borsası” yani, ünlü
“Baltic Exchange” olmuştur.21
Gelenek ve kültür yaratmak çok uzun ve zor bir süreci gerektirir. Denizcilik sektörü veya
başka herhangi bir alandaki kültürün birikimi sadece onu yaratan sektördeki başarılar ve ortaya
konulan ürünlerle oluşabilmektedir.
Türkler, belirli bir dönemde Akdeniz’de fetih denizciliğine dayanan başarılarına rağmen,
nedenleri ne olursa olsun, tarih boyunca bir denizci ulus olamamışlardır. Bugün Türk denizcilik
kültüründe övünülecek çok az başarı varken Batı denizciliğinden alınan çok kavram vardır. Balık
isimleri, balıkçılık yöntem ve araçları, hâlen Türkiye’de kullanılmakta olan denizciliğin temel
teknikleri ve terminolojisi, tabirler ve kumandalar neredeyse bütünüyle Batı uluslarının diliyle ifade
edilen, yerleşmiş kavramlardır.
Batı dünyasının, örnekleri yukarda açıklanan tarihi gemileri özenle koruma altına alması
yaklaşımının aksine Türkler, Bahriyenin incileri “Yavuz” ve “Hamidiye”yi, bir savaşın kaderini
değiştiren “Nusret”i ve bir ulusun kaderini Samsun’a taşıyan “Bandırma” gibi unutulmaz anıt
gemilerini koruyamamış ve gelecek nesillerine aktaramamışlardır.
Denizcilik kültürünü oluşturabilmeyi ve dolayısıyla denizci ulus olabilmeyi sağlamanın temel
şartı öncelikle vatandaşlara denizin ve denizciliğin sevdirilmesidir. Türkiye’de denizciliğin
sevdirilmesi amacına yönelik olarak çeşitli tarihlerde bazı çalışmalar yapılmış ve gelişmeler sağlanmış
20 Oktay Çetin, “Denizci Türkiye İçin Yol Haritası”, Dönence Yayınevi, İstanbul, 2012, s. 20321 Oktay Sönmez, “Deniz Kültürü, Birikimi ve Korunması”, Türk Denizcilik Gücü Sempozyumu Bildiri Metinleri, İstanbul, 2004, Bölüm 5, s. 19 - 28.
13
olmakla birlikte bu hedefe ulaşıldığını söyleyebilmek mümkün değildir. Denizciliğin Tanıtılması,
Sevdirilmesi ve Yaygınlaştırılması (DTSY) faaliyetlerine yönelik olarak Deniz Kuvvetleri
Komutanlığınca kapsamlı çalışmalar yapılmıştır.22
DTSY kapsamında, bu alanda öncülük yapmakta olan gelişmiş ülkelerin denizcilik
geleneklerini koruyabilmek için icra ettikleri faaliyetleri incelemekte fayda vardır. Denizci devlet
olabilmenin temel koşulu halka denizin ve denizciliğin sevdirilmesi ve denizcilik kültürünün
benimsetilmesidir. Bu çerçevede başta ABD olmak üzere denizci devletler ilköğretim çağındaki
çocuklardan başlamak üzere sistemli ve planlı bir şekilde birçok faaliyet gerçekleştirmişlerdir. Örneğin
ABD’de şehrin merkezindeki mendirek çevresinde kurulmuş olan “San Francisco National Maritime
Historical Park”ta deniz müzesi, tarihi gemiler, gemilerde kullanılan objelerin sergilendiği açık alanlar
ile satış mağazalarından meydana gelen bir site yer almaktadır. Buradaki “Balclutha” isimli yelkenli
gemide, küçük yaştaki çocuklara güverte temizliği, yemek pişirme, palanga donanımları kullanarak
yük kaldırma gibi faaliyetler icra ettirilmekte, filikalarla mendirek içinde kürek çektirilmekte ve
benzer diğer denizcilik faaliyetleri yaptırılmaktadır. Tüm bu faaliyetler bir oyun düzeninde çocuklara
verilerek onların denizle iç içe olmaları sağlanmakta, hafta sonu tatilleri için buraya getirilen çocuklar
geceyi de bu gemi içinde uyku tulumları ile geçirmekte ve dönüşlerinde kendilerine sunulan
denizcilikle ilgili anı objelerini almaktadırlar.
Başka bir örnek ise yılın 365 günü açık olan Connecticut eyaletindeki “Mystic Seaport”dur.
Mystic Seaport, 19’uncu yüzyıla ait bir liman kasabasının, orijinaline uygun olarak yeniden inşa
edilmiş halidir. 68 dönümlük geniş bir alana yayılan bu parkta, 1937’de kurulmuş ve günümüze kadar
muhafaza edilmiş bir tersane, okul, kilise, banka, matbaa, tekne atölyeleri, marangozhane, yelken
atölyesi, halat imalathanesi, planetarium, gemicilik malzemelerinin satıldığı dükkânlar, taverna, balık
ağı ambarları gibi 41 adet binadan oluşan bir kasaba ile değişik sergilerin düzenlendiği sekiz galeri
bulunmaktadır. Rıhtımda ayrıca 1841 yapımı Charles W. Morgan yelkenli balina gemisi, 1882 yapımı
Joseph Conrad yelkenli eğitim gemisi, 1908 yapımı kömürlü Sabino feribotu ve 1921 yapımı L. A.
Dunton balıkçı teknesi ziyaretçiler tarafından gezilebilmektedir. Kasabada görevli personel de 19’uncu
yüzyıl kıyafetleri ile dolaşmaktadır. Tesiste sene boyunca turlar, sergiler, seminerler, okul tatil
programları, deniz bilimleri ile ilgili çalışmalar, yelken dersleri, gençler ve yetişkinler için yelkenli
gemi ile seyir, gençlik kampları düzenlenmekte, gençler ve çocuklar için geceleme ve hafta sonu
geçirme imkânları bulunmaktadır. Böylesine gerçekçi ve özendirici ortamlarda insanların denizciliği
benimsemesi ve bir eğlence vasıtası olarak görerek sevmesi sağlanmaktadır.
22 Cem Gürdeniz, “Denizciliğin Tanıtılması, Sevdirilmesi ve Yaygınlaştırılması (DTSY)”, Türk Denizcilik Gücü Sempozyumu Bildiri Metinleri, İstanbul, 2004, Bölüm 2, s. 3 - 9.
14
Bir ülkede denizcilik kültürünün yerleştirilmesinde en önemli işlevlerden birini deniz müzeleri yerine
getirmektedir. Müzeler, ilgili oldukları konular ve alanlarda, tarihin akıp giden yüzyılları içinde neler
yapıldıysa, onlardan günümüze ulaşan, yani kültür denilen o çok kıymetli tortunun somut kalıntılarının
bulunduğu kutsal yerlerdir.
Hawai’de Maui adasında sadece balinacılık ile ilgili bir açık hava müzesi vardır. Müze, dünya
tarihinin petrolsüz, motorsuz 200 yıllık bir periyoduna “Balinacılık Çağı” adını verdiren bir kültürün
gururla gösterildiği bir yerdir. Hiç bilmeyen insanlar oradan ayrılırken birçok şey öğrenmiş olarak
çıkmaktadır. New Bedford (Connecticut), Salem (Massachussets) ve Nantucket Deniz Müzeleri de
öyledir.
Londra, Greenwich’deki Deniz Müzesi’ni hakkıyla dolaşmak, Dünya Denizcilik Tarihini
okumak gibi bir şeydir. Her bir müzenin dev kitaplıklarını, binlerce kitaptan oluşan deniz literatürü ve
belgeler oluşturmaktadır. Tamamını gezmek günler almaktadır. İskandinav ülkeleri, İtalya, Fransa gibi
deniz ülkelerinin yanı sıra Kuzey Avrupa’daki küçük ülkeler de inanılmaz zenginlikte deniz müzeleri
ile doludur.
Türkiye’nin yaklaşık yirmide biri yüzölçümüne (41.160 km2) sahip, 16 milyon nüfuslu
Hollanda’da 32 deniz müzesi bulunmaktadır. Rotterdam’daki Deniz Müzesinin çatı katında “Profesör
Plons” isimli bir oyun parkı vardır. Bu oyun parkı sadece çocukların suyla ilgili her şeyi eğlenerek
öğrenmelerini sağlamak, denizi tanıtmak ve sevdirmek amacıyla yaklaşık 500 m2 lik bir açık alan ve
150 m2 lik bir kapalı alan üzerinde kurulmuştur. Parktaki istasyonlardan başka açık sahalarda iki metre
yüksekliğindeki bir deniz feneri vb. görsel objeler de yer almaktadır. Açık havada yer alan bu
istasyonlara ilave olarak bilgisayar destekli eğitim de verilmektedir. Dokunmatik monitörleri
kullanarak sorular soran çocuklara, denizle ilgili cevaplar verilmekte veya çocuklar merak ettikleri
konularla ilgili detaylı bilgileri kolaylıkla öğrenebilmektedirler.23
ABD’de anıt ve müze haline dönüştürülmüş beş uçak gemisi, yedi muharebe gemisi, dokuz
muhrip, 19 denizaltı, iki yelkenli gemi ve 18 adet çeşitli tiplerden oluşan donanma gemisi ile 100’e
yakın asırlık sivil gemi genelde o şehrin belediyeleri veya belirli dernekler tarafından işletilmekte,
masrafları gezenlerden alınan giriş ücretleri ve bağışlarla karşılanmaktadır.24
ABD ve Avrupa’daki deniz müzeleri ile kıyaslanmayacak düzey ve sayıda olsa da Türkiye’de
başta Beşiktaş’ta Deniz Müzesi ve yakın geçmişte Haliç’te bir deniz sevdası ile oluşturulan Rahmi
23 Oktay Çetin, “Paylaşılamayan Zenginlik: Denizler” Panel Bildiri Kitabı, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 2010, s.73.24 Cem Aytöre, “Denizle Kucaklaşmak”, Deniz Kuvvetleri Dergisi Kasım 2001 sayısı, Dz.K.K. Basımevi, Ankara, s.36 - 41.
15
Resim-3: Charles W. Morgan.
Resim-4: Sabino .
Koç Müzesi’nin denizle ilgili bölümleri, her yaştan Türk’ün, özellikle de gençlerin denize
yönlendirilmeleri, motive edilmeleri konusunda önemli kuruluşlardır. Bodrum’da bir su altı
araştırmaları müzesinin öncülüğünü görmekteyiz. Ancak, bunların yeterli olduğunu söyleyebilmek
mümkün değildir.25
Orlando, San Diego gibi şehirlerde “Sea World” adı altında, denizle ilgili akla gelebilecek tüm
canlıları doğal ortamlarına uygun olarak yapılmış yapay havuz, göl ve akvaryumlarda izleme ve deniz
canlılarını ziyaretçilerin elleriyle beslemeleri imkânı sunan tesisler bulunmaktadır. Bu tesislerde
özellikle ilköğretim çağındaki çocuklar ile gençler için özel programlar düzenlenmekte ve öğrencilere
deniz yaşamı öğretilmektedir. Sea World benzeri tesislerin sayıları, büyük yatırımlar gerektirmesi
nedeniyle çok fazla değildir. Ancak, çeşitli balıklar ile diğer deniz canlılarının izlenebildiği yaklaşık
500 m3 lük veya daha büyük akvaryumları ise hemen hemen her Avrupa şehrinde görmek mümkündür.
Hollanda’nın Sweningen limanında insanlar kışın hafta sonları dahi balığa çıkmak
istediklerinden, 20-30 kişilik gruplara günübirlik turlar düzenlenmektedir. Belçika’nın Brüksel
şehrinin ortasında birçok küçük yapay göl bulunmaktadır. Bunlar belediye tarafından yapılmış ve
sadece belirli uzunluktaki balıkların ruhsatlı balıkçılar tarafından tutulabildiği suni göllerdir.
Denizci devletlerden birisi olan ve balıkçılıkta dünyadaki en büyük balıkçı filosuna ve
tesislerine sahip olan İspanya’nın Vigo şehrinin sokakları denizcilikle ilgili nesnelerle bezenmiştir.
Bir dönem özellikle Hint Okyanusu’ndaki varlığıyla dünya denizciliğinde adından söz ettiren
Portekiz’de de halkı denizlere ve denizciliğe yönlendirmeye yönelik çok sayıda örnekle karşılaşmak
mümkündür.
Denizci devletlerin buraya kadar yer verilen faaliyetleri ile ilgili örnekler uzun bir listeden kısa
bir kesittir. Bunlara yüzlercesini daha ilave etmek mümkündür. Yukarıdaki faaliyetlerden de
görüldüğü üzere gelişmiş ülkelerin denizciliği sevdirme ve benimsetme konusundaki çalışmaları
özellikle doğrudan çocukları hedef almakta, küçük yaşta denizi ve denizciliği seven bu çocuklar
büyüdüklerinde yaşamlarını deniz odaklı olarak sürdürmektedirler.
Denizcilik tarihine ve bu tarihi özenle muhafaza etmeye alışkın olan Batı dünyası insanlarının
aksine verimli topraklarına bağlı Anadolu halkı, denize yönelmeyi tercih etmemiştir. Cumhuriyetten
önceki dönemlerde leb-i derya denilen bir kıyısı deniz olan arsalar, o günlerdeki ikinci sınıf evlat, yani
misafir sayılan kızlara; dağlara, tarlalara dönük yerler ise nesli sürdürecek olan erkek çocuklara
bırakılırdı. 50-60 yıl öncesine kadar Akdeniz kıyılarına bakan Türk evlerinin kapıları ve ön yüzleri
denize değil, dağlara bakardı. Özetle, Türkler, aslında bir yaşam biçimi ve tutku olan denizciliği
sevmekte çok geç kalmış bir ulustur.26
Osmanlı Devletinde denizcilik kültürünün gelişememesinin nedenleri ve denizcilik alanındaki
yenileşme çalışmaları, Cumhuriyet döneminde Türkiye’de denizcilik kültürünün yerleşememesinin
25 Oktay Sönmez, “Deniz Kültürü, Birikimi ve Korunması”, Türk Denizcilik Gücü Sempozyumu Bildiri Metinleri, İstanbul, 2004, Bölüm 5, s. 19 - 28.26 Oktay Çetin, “Denizci Bir Ulus Olabilme Hedefine Yönelik Olarak Türkiye’nin Uygulaması Gereken Denizcilik Stratejileri”, İstanbul Üniversitesi Doktora Tezi, 2009, İstanbul, s. 276
16
nedenleri ve Batı Dünyasında denizcilik kültürünün oluşturulması çalışmaları incelenmiştir. Ortaya
konulan tespitler ışığında ve dünyanın gelişmiş ülkelerinin neredeyse tamamının denize kıyısı olduğu
ve denizcilik sayesinde refaha ulaştığı gerçeğinden hareketle denizcileşmenin temeli olan denizcilik
kültürü ile ilgili çalışmanın bir özeti sonuçlar başlığı altında listelenmiş ve bilahare denizcilik
kültürünün ülkemizde yaygınlaştırılması için yapılması gerekenler sıralanmıştır.
Sonuçlar
Osmanlı Devleti bazı dönemlerde dünyanın en güçlü deniz kuvvetine sahip olmuş, kısa süreler
için büyük donanmalar oluşturmuş, ancak aynı başarıyı denizciliğin ticaret yönünde gösterememiştir.
Temel ekonomi politikasını tarıma ve savaş/haraç gelirleri üzerine odaklayan ve varlığını bu şekilde
sürdüren Osmanlı Devleti yönetimindeki kişiler genellikle denizcilik vizyon ve bilgisine sahip
olamamış, denizin esas nimeti olan taşımacılıktan gelir elde etmeyi akıllarına getirmemiş ve bu önemli
sektörü tamamen yabancılara bırakmışlardır. Sanayinin gelişememesi, üretimin olmaması, büyük ticari
merkezlerin kurulamaması, yabancılara sağlanan kapitülasyon hakları gibi nedenler ticaretle uğraşan,
sermaye birikimi sahibi bir burjuva sınıfının oluşumunu engellemiş, bu süreçte deniz ticareti de
gelişememiştir. Dönemin rakip ülkeleri, deniz ticareti sayesinde zenginleşirken, Osmanlı devleti
denizcilikteki gelişmelere kayıtsız kalmış, denize ve denizciliğe ilgi duymayan halk nedeniyle de Türk
denizciliği ilerleyememiştir.
Deniz üsleri, ikmal noktaları, deniz eğitim kurumları ve yılın 365 günü faaliyette olan düzenli
bir donanma oluşturulmamış, denizci personel yetiştirilmesi için sadece usta çırak geleneği uygulanmış
ve denizci komutanlar, Osmanlı Devleti karar mekanizması içinde yer almamıştır. İçinde bulunulan
çağların gereklerine uyulmaması nedeniyle Devlet, 17’nci yüzyıldan itibaren özellikle teknoloji ve
eğitim alanlarında geri kalmıştır. Tıpkı kürekten “Kalyon” tipi gemilere geçilmesinde yaşanan
gecikmeye benzer şekilde Batı dünyasında 1750 sanayi devriminin de büyük etkisiyle ağaç gövdeli
tekne yapısından demirden yapılan gemilere geçişte de çağın gereklerine ayak uydurulamamıştır.
Bilindiği gibi denizcilik gelenek ve kültür temelinde yaşayan bir meslektir. Sağlam temelleri
olmayan Osmanlı denizciliğinde donanmalar, “Selim Donanması”, “Abdülaziz Donanması” ve
“Meşrutiyet Donanması” diye isimlendirilmiş ve kendisine isim veren padişahın ömründen sonra
etkinliğini ve hatta varlığını devam ettirememiş, Barbaros Hayrettin Paşa zamanında tesis edilen
“Denizcilik Geleneği” sürdürülememiştir.
Denizcilik kültürünün bir türlü gelişemediği Osmanlı Devletinde sorunlar fark edilmiş ve bazı
yenilikler getirilmesine yönelik çabalarda bulunulmuş ancak sorunun kökenine inilemediği ve halka
denizcilik karakteri kazandırılamadığı için bu gayretlerden de arzu edilen netice alınamamıştır.
Osmanlı Devleti dönemindeki denizcilik politikalarındaki eksiklikler ve hatalar Cumhuriyet
Türkiye’sinde de devam ettirilmiştir. Cumhuriyet dönemindeki tüm Hükümet ve parti programlarında
ve “Beş Yıllık Kalkınma Planları”nda denizciliği geliştirmeye yönelik yeterli ve etkili denizcilik
politikaları yer almamıştır. Devlet, güvenlik gerekçesiyle sadece Türk Deniz Kuvvetleri’nin
17
geliştirilmesi üzerinde durmuş, denizle ilgili diğer sektörlere yeterince önem vermemiş, böylelikle
deniz gücündeki gelişme Osmanlı döneminde olduğu gibi tek yönlü kalmıştır.
Denizci devlet olarak günümüzde kabul gören devletlerin sahip oldukları deniz güçlerinin
oluşumunda, söz konusu devletlerin siyasi, ekonomik, askerî, coğrafi ve demografik koşulları ile
ülkelerinin coğrafi konumları önemli rol oynamıştır. İngiltere örneğinde olduğu gibi bu koşulların
sağladığı denizcilik gücü çerçevesinde ulusların, potansiyel güç kaynaklarını işletmesi ve geçimlerini
bu kaynaklardan sağlamaları veya buna zorunlu olmaları şartları ortaya çıkmıştır. Devletin, içerisinde
bulunduğu siyasi ortamda hayatta kalabilmesi maksadıyla, halkın denizciliğe yönlendirilmesi için,
hukuksal düzenlemelerle, ekonomik kolaylıklar sağlaması ve diğer millî güç unsurlarını, denizcilik
gücünün geliştirilmesinde kullanması gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Bunun yanında halkın da
gereksinimleri için devleti zorlayacağı ve ihtiyaç duyulan tedbirlerin alınmasında bu durumun bir
baskı unsuru olacağı düşünülmelidir.
Türkiye’deki uygulamalara bakıldığında devletin, ulusal çapta bir güç olan denizcilik gücünü,
bir politika uygulama aracı olarak sadece savunma maksadıyla kullandığı görülmektedir. Bu
nedenledir ki askerî bahriyede gelişme kaydedilirken ticaret bahriyesinde arzu edilen gelişme
sağlanamamıştır. Coğrafyanın denizciliğin geliştirilmesine son derece müsait olmasına rağmen, bu
konuda istenen gelişmişlik düzeyine ulaşılamamasında, hükümetlerin ve milletin bakış açısının, yani
karakterinin belirleyici olduğunu ifade etmek mümkündür. Ulusal denizcilik kültürü, süreç içerisinde
yöneticilerin, uygun politikalarla halkı yönlendirmesiyle ve halkın da geçim kaynaklarını denizlere
dayalı geliştirmesiyle oluşturulabilecek bir kavramdır.
Türkiye’de de denizcilik kültürü yaratabilmek için gerekli insan gücü ve alt yapı potansiyeli
mevcuttur. Önemli olan doğru hedef üzerinde doğru politikaları zamanında uygulayabilmektir.
“Denizcilik Kültürünün Yaygınlaştırılması” kapsamında icra edilecek tüm faaliyetler teşvik edici
olmalı, denizciliğin tabiatındaki macera duygusu, denizcilik mesleğinde doğa ile iç içe olma,
gemicilik, yelkencilik gibi faaliyetlerin gençlerin özgüvenlerini ve liderlik yeteneklerini artırıcı
özellikleri, kitlelere denizin ve denizciliğin sevdirilmesi için azami şekilde kullanılmalıdır.
Deniz Kültürü, her kültür gibi onu oluşturan değerlerin kıymetinin bilinerek saklanması ve
üzerine titrenerek korunması ile birikmekte ve toplumun günlük yaşamına girmektedir. Türkiye’de
denizcilik kültürünün yerleştirilmesi, devlete denizci niteliğin kazandırılması ve bu sayede ülkenin
ekonomisine ve ulusal güvenliğine katkı sağlanabilmesi maksadıyla dikkate alınması gereken bazı
hususlar aşağıdadır:
a. Denizcilik tüm alt sektörleri ile bir bütün olarak kabul edilmeli, güvenlik boyutunun
yanı sıra ekonomik yönüyle de ele alınmalı ve devlet politikaları buna göre belirlenerek
uygulanmalıdır. Bu çerçevede Türkiye, dünyada söz sahibi olmak ve özellikle ekonomik açıdan refaha
ulaşmak maksadıyla denizlere yönelik, denizci bir devlet stratejisi belirleyerek halkta denizcilik bilinci
oluşturmalı, denizcilik kültürünü benimsetmeli ve herkes tarafından ezbere bilinecek sloganlarla
desteklenen bir “Denizcilik Vizyonu” yayınlamalıdır.
18
b. Denizcilik bilincini taşıyan bir toplum oluşturmanın uzun vadeli bir proje olduğu
kabul edilmelidir. Devletin gerekli ve yönlendirici adımları atmasını müteakip denizciliğin ulusal ülkü
hâline gelmesi, halkın denizden ekonomik kazanç elde etmesine bağlı olarak zamanla kendiliğinden
gelişecek bir doğal süreçtir. Bu süreçte, devlet denizciliğe yönelik düzenlemeleri yapmalı,
desteklemeli ve halkı bilinçlendirmelidir.
c. ABD’nin denizcilik politikasının temelini oluşturan “denizi daima halkın düşünce
alanında tutabilmek için zorunlu halk eğitimi” yaklaşımı, Türkiye’de de hükümetlerin ve özellikle
UDHB’nin takip edeceği temel ilkeler arasında yer almalı ve bu konudaki eğitim her kademede devlet
ve özel sektör iş birliğiyle verilecek şekilde gerekli politikalar izlenmelidir. Ayrıca, hükümetlerin
denizcilik politikalarında tutarlılık ve süreklilik sağlanması gereklidir. Bu kapsamda devlet politikası
olarak Atatürk’ün işaret ettiği “Denizciliğin millî ülkü haline getirilmesi” hedefi değişmez bir nitelik
olarak yer almalı ve tüm Hükümet Programlarında “denizcilik” ayrı bir başlık altında bir bütün olarak
ele alınmalıdır.
d. Türk ulusuna denizcilik bilincinin aşılanması ve denizcilik kültürünün oluşturulmasına
yönelik olarak bir eğitim seferberliği başlatılması için öncelikle çok güçlü bir akademisyen kitlesi
yaratılmalı, bu akademisyenler ve onların yetiştireceği gençler sayesinde toplumun bilinçlendirilmesi
düşüncesine uygun politika ve planlar ivedilikle hazırlanarak hayata geçirilmelidir.
e. “Denizciliğin Tanıtılması, Sevdirilmesi ve Yaygınlaştırılması (DTSY)” çalışmalarını
ilk başlatan ve halen devam ettirmekte olan kurum Deniz Kuvvetleri Komutanlığıdır. DTSY
faaliyetlerinin tüm yurda yayılması maksadıyla UDHB tarafından bir genel denizcilik seferberliği
başlatılmalıdır. Bu kapsamda halen çeşitli kapsam ve şekilde birbirinden bağımsız olarak süregelen
denizcilik faaliyetlerini sinerji yaratacak şekilde başlatmak, yönlendirmek, koordine etmek, revize
etmek ve DTSY hedefine erişecek şekilde düzenlemek maksadıyla gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Bu
yönde başlatılacak bir seferberlik, başarılı olabilmek maksadıyla, iyi planlanmalı, genç nüfusu hedef
almalı, halkın ilgisini çekebilecek uygulamalarla desteklenerek benimsetilmeli ve halkla
bütünleşmelidir.
f. Türkiye Cumhuriyetinin denizcilik konusunda uluslararası hukuktan doğan hakları
bireylere öğretilmelidir. Kamuoyu bilinci oluşturularak daima yüksek seviyede ve hassas tutulmalıdır.
Ülkeyi çevreleyen denizlerin de vatanın bir parçası olduğu gerçeğini fark etmek ve halka
benimsetmek devletin görevi olmalıdır. Kara yüzölçümünün yaklaşık yarısı kadar (377.000 km2) bir
alanı kaplayan denizlerimiz aslında “Mavi Vatan”dır. Bu çerçevede çevre denizlerdeki yüksek
ekonomik ve ulusal çıkarlar konusunda yeterli bilinci oluşturarak Mavi Vatanın da sahiplenilmesi
gerektiği fikrinin vatandaşlarda yer etmesi sağlanmalıdır. Bu sayede halkta bireysel bilincin
uyandırılması ve geliştirilmesi suretiyle denizcilik bilinç ve kültürünün geliştirilmesine de dolaylı
katkı sağlanmış olacaktır.
g. 14 Ocak 1925 tarihinde kurulan ve 16 Ocak 1928 tarihinde lağvedilen ve sadece üç
yılda özellikle Türk Deniz Kuvvetlerinin kalkınmasının temellerinin atılmasının yanı sıra Türk
Armatörlüğünün doğmasında çok büyük payı olan Türkiye Cumhuriyeti Bahriye Vekâleti (Deniz
19
Bakanlığı) döneminden sonra 1 Kasım 2011 tarihinde “Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı
(UDHB)”nın kurulmuş olması Türkiye’de yüzyıllardır ihmal edilmiş bir kavram olan denizcilik
kültürünün yaygınlaştırılması açısından bir şans olarak değerlendirilmelidir.
h. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı (UDHB) kuruluşunu açıklayan Kanun
Hükmünde Kararnamede kısmen açıklanan “Geçici Kurullar”dan27 biri olarak devlet ve özel sektör
temsilcilerinin katılımıyla bir “Denizcilik Kültürü Yaygınlaştırma Kurulu (DKYK)” oluşturulmalıdır.
Yapılacak çalışmaların takibinin ve sürekliliğinin sağlanması maksadıyla bu kurulun daimi bir
sekreteryası olmalı ve başkanlığını (programı müsaade ettiği ölçüde) UDHB Deniz ve İçsular
Düzenleme Genel Müdürü yapmalıdır.
ı. “Türkiye’de denizcilik kültürünün yaygınlaştırılması için yol haritası” başlığı altında
aşağıda sıralanan diğer çözüm önerilerinin de yaşama geçirilmesi halinde denizcilik kültürünün
yaygınlaştırılmasıyla halkın denizcileşmesinin sağlanabileceği ve bunun da dolaylı olarak doğru
denizcilik politikalarının oluşturulması ve uygulanması için bir basamak oluşturacağı
değerlendirilmektedir.
Türkiye’de Denizcilik Kültürünün Yaygınlaştırılması İçin Yol Haritası
Aşağıda listelenmiş olan Denizcilik Kültürü faaliyetlerinden öncelik sırasına göre belirlenecek
olanların UDHB’nin belirleyeceği kurum/dernekler/üniversiteler koordinesinde icra edilmesine
başlanması hâlinde hedefe ulaşmak için çok başarılı bir başlangıç yapılmış olunacağı
değerlendirilmektedir.
* UDHB koordinesinde ilgili tüm kuruluşlar tarafından denizcilik kültürünün
yaygınlaştırılması kapsamında izlenecek politikalar, halkla ilişkiler stratejileri ve tanıtım faaliyet
modelleri belirlenmelidir. Bu çerçevede;
- Günümüzde medyanın ve özellikle televizyonun toplum yaşamı üzerindeki büyük
etkisi göz önünde bulundurularak saygın sanatçıların kamu spotları ile halka denizcilik kültürü
kazandırılması için tanıtım faaliyetlerinde bulunması sağlanmalıdır.
- Denizcilikle ilgili mevcut sivil toplum kuruluşları ve derneklerin birbirleriyle
koordineli çalışmaları ve faaliyetlerinin yaygınlaştırılması maksadıyla UDHB koordinasyonunda
seminer/konferanslar yapılarak iletişim kanalları sürekli açık tutulmalıdır.
* Öncelik 6-10 yaş grubunda olmak üzere özellikle ilköğretim çağındaki çocuklara
yönelik olarak;
- Deniz sevgisinin aşılanmasını sağlayacak çalışmalar yapılmalı, bu çerçevede
özellikle yaratılacak bir denizci çizgi film kahramanı tiplemesi ve denizciliğe yönelik oyuncak sektörü
ile çocuklar özendirilmelidir.
27 Bakanlıkça teknik ve ekonomik gelişmelerin ortaya çıkardığı yeni ulaştırma, denizcilik, haberleşme, posta, evrensel hizmet, havacılık ve uzay teknolojileri iş, hizmet ve sistemleriyle ilgili olarak oluşturulacak politika ve stratejilerin tespitiyle ilgili çalışmalarda bulunmak, araştırma, inceleme ve değerlendirme yapmak üzere Bakanlık dışından bu alanlarda uzman kişiler ile faaliyet gösteren kuruluş temsilcilerinin katılımıyla görev süresi bir yılı geçmemek üzere geçici kurullar da oluşturabilir. Geçici kurulların görev süresi ihtiyaç halinde en fazla bir yıl ve bir kez uzatılabilir. Aynı anda en fazla iki adet geçici kurul çalıştırılabilir. Geçici kurullar, Bakanın doğrudan kendisinin belirlediği konularda verdiği görevleri yerine getirirler. Sürekli ve geçici kurulların üye sayısı yediyi geçemez.
20
- Denizcilik tarihini, denizciliğin kültürel ve ekonomik getirilerini ve denizle ilgili
gemi inşa mühendisliği, dalgıçlık, kaptanlık vb. mesleklerin tanıtılmasını sağlamak amacıyla okullarda
denizcilikle ilgili seminer veya konferanslar düzenlenmelidir.
* Çocuklarımızın kazanacakları deniz sevgisiyle; gelecekte toplumun katılımcı,
sorumluluk alabilen, gönüllü, hoşgörülü, yardımsever, denizcilikle ilgili ulusal çıkarlarımızın
bilincinde ve savunucusu birer vatandaş olmalarının sağlanması maksadıyla; doğanın en güzel ortamı
olan denizlerde yaşama duygusunun, can kurtarma eğitimi alarak hayat kurtarmanın, toplu faaliyetlere
katılarak takım ruhu duygusunu geliştirmenin öneminin benimsetildiği “Deniz İzciliği”
organizasyonlarına katılımları teşvik edilmeli ve bu kapsamda deniz izciliği faaliyetlerinin yurt
çapında yaygınlaştırılması için çaba harcanmalıdır. Deniz izciliği faaliyetleri kapsamında;
- Türkiye İzcilik Federasyonundan bağımsız Türkiye Deniz İzciliği Federasyonu
kurulmalıdır.
- Belediyelerin “Çocuk ve Gençlik Merkezleri”nde “Deniz İzciliği Toplulukları”
oluşturulmalıdır.
* Denizcilikle ilgili kulüplerde deniz izciliğinin yanı sıra yüzme, temel denizcilik,
yelken/yat/motorlu tekne kullanma, su sporları, dalış, ilkyardım, denizde can ve mal kurtarma, vb. gibi
halka açık ve uygulamalı denizcilik eğitimleri verilerek vatandaşların denizle iç içe olmaları
sağlanmalıdır.
* Denizi daima halkın düşünce alanında tutabilmek yaklaşımı paralelinde öncelikle
sahillerdeki Belediyelerin “Kültür Müdürlükleri” ile irtibata geçilerek denizcilik kültürü alanında
faaliyet göstermeleri teşvik edilmelidir. Belediyelerin Kültür Müdürlükleri vasıtasıyla düzenlenecek
denizcilik kültürü etkinliklerine çocukların anne ve babaları ile birlikte katılmaları sağlanmalıdır. Bu
kapsamda Valilikler ve Türkiye Belediyeler Birliği ile koordinasyon sağlanmalıdır.
* Denize kıyısı olmayan illerdeki okulların başarılı öğrencileri (özellikle denizi hiç
görmemiş olanlar), mükâfat olarak yaz tatillerinde büyük şehirlerdeki yatılı okulların imkânlarından
istifadeyle kısa süreli misafir edilmeli ve denizciliğimiz tanıtılmalı, liman şehirlerimiz gezdirilmeli,
buralarda gemileri ve denizcilik ile ilgili müzeleri ziyaret etmeleri sağlanmalıdır.
* Türkiye’de her ile bir yüzme havuzu yaptırılmalı ve başta çocuklar olmak üzere o
ildeki vatandaşların yüzme öğrenmeleri sağlanmalı, bu kapsamda Milli Eğitim Bakanlığı ile koordine
edilerek okullarda ilkokul öğrencilerine yüzme öğretilerek “yüzme diploması” verilmesi
sağlanmalıdır.
* Deniz turizmi desteklenmeli ve bu çerçevede turistleri marinalara, yatçılığa, dalışa, su
sporlarına yönlendirecek düzenlemeler yapılmalıdır.
* UDHB tarafından başlatılan “İçsuyolu Potansiyelinin Geliştirilmesi Projesi”
kapsamında belirlenen bölgelere “Denizcilik Kültürü Tanıtım ve Eğitim Merkezleri”, sabit iskeleler,
gezi tekneleri, feribotlar ve su sporu malzemeleri kazandırılmalı ve yıl içerisinde programlı olarak
düzenlenen “Denizcilik ve Su Sporları Festivali” organizasyonları çalışmalarına devam edilmelidir.
21
* Deniz ve kıyıların kirlenmesini önlemek, mevcut kirliliğin temizlenmesine katkı
sağlamak ve konuya ilişkin halkımızın bilinçlenmesi maksadıyla, deniz ve kıyı temizliği kampanyaları
düzenlenmelidir.
* İki senede bir tespit edilecek bir limanda harp gemileri, yelkenli gemiler/tekneler ile
her tipten sivil gemilerin katılacağı denizcilikle ilgili sergi, seminer/konferansların yanı sıra yelken,
kürek, yüzme yarışları ve bot şovların içerildiği geniş kapsamlı “Uluslararası Deniz Festivali” icra
edilmeli, ayrıca, yine iki yılda bir (Uluslararası Deniz Festivalinin yapılmadığı yılda) “Deniz Turizmi
Fuarı” düzenlenmelidir.
* Türkiye’de de her yıl “01 Temmuz” günü “Denizcilik ve Kabotaj Haftası” olarak
yapılmakta olan kutlamalar tüm yurt sathında yaygınlaştırılmalı ve böylece denizciliğin tanıtım
faaliyet ve şenliklerine dönüştürülmelidir.
* Bugün unutulmuş olan, ancak Kurtuluş Savaşı’nda çok büyük katkılar sağlamış
olanlar başta olmak üzere “Türk Denizcilik Tarihi”nde özel yerlere sahip gemilerin, anılarına saygı
olarak gelecek kuşaklara aktarılabileceği, her ayrıntının özenle saklanacağı bir “Denizcilik Müzesi”
oluşturulmalıdır. Denizcilik tarihimizin tüm detaylarıyla anlatıldığı ve gösterildiği müzelerin sayıları
artırılmalı, özellikle büyük sahil şehirlerimiz başta olmak üzere Türkiye genelinde yaygınlaştırılmaları
sağlanmalıdır.
* Başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde “Denizcilik Kültürü Merkezi” inşa
ettirilmeli; bu Merkezlerin içinde denizcilik müzeleri, denizcilik araştırma enstitüsü, denizcilik tarihi
vakfı, kütüphane, sinema, küçük alış veriş merkezi ve havuz gibi etkinlik ve sosyal donatıların yer
alması sağlanmalıdır.
* Halkın ilgisini çekebilecek ve kendi maddi imkânları ile ulaşmakta zorluk çektiği su
sporlarını yapabilmesi için başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde “Su Sporları Merkezleri” inşa
ettirilmeli ve/veya bu işi yapmaya gönüllü Sivil Toplum Örgütlerine destek sağlanmalıdır.
* “Su Sporları Merkezleri”nin faaliyete geçmesi halinde uygulamadan elde edilecek
sonuçlara istinaden iki yılda bir kez “Milli Su Sporları Olimpiyatı” düzenlenmelidir.
* Özellikle büyükşehir belediye başkanlıklarınca deniz kıyılarında yılın 365 günü açık
olacak şekilde ABD’nin Connecticut eyaletindeki “Mystic Seaport” benzeri küçük “denizci beldeleri”
kurulması sağlanmalıdır. Bu beldelerde tekne atölyeleri, marangozhane, yelken atölyesi, halat
imalathanesi, planetarium, marketler, restoran, balık ağı ambarları, yelken kulübü vb. çeşitli denizcilik
etkinliklerinin icra edildiği yapılar yer almalıdır.
* Sivil Toplum Örgütlerinin “Deniz Eğitim Atölyeleri” vb. girişimlerinin eğitim
programları incelenerek uygun görülecek olanlara faaliyet izni verilmeli ve destek sağlanmalıdır.
* Batı dünyasındaki (HMS Victory, HMS Cutty Sark, USS Constition) örneklerine
benzer şekilde Osmanlı Devletinin en gösterişli gemilerinden biri olan “Mahmudiye Kalyonu”nun bir
replikası müze gemi olarak inşa ettirilmelidir. Mahmudiye Kalyonu, özellikle İstanbul Boğazı’nda
gezi maksatlı olarak yoğun şekilde kullanılan ve ilgi toplama olasılığı yüksek deniz kenarındaki uygun
bir yerde konuşlandırılarak bütün ihtişamı ile halkın ziyaretine açılmalıdır. Bu maksatla İstanbul
22
Boğazı’nda müze gemi konuşlandırmaya uygun sahil kesimi İstanbul Belediyesince belirlenerek
gerekli tahsis yapılmalıdır.
* Su altı dünyasının özellikle çocuklara tanıtılması ve sevdirilmesi maksadıyla büyük
şehirlerimizde dev akvaryumlar kurularak halkın ziyaretine açılmalıdır.
* Türkiye’de denizcilikle ilgili tüm okullardan deniz sevgisini benimsemiş öğrenciler
yetiştirilmeli ve bu doğrultuda Sivil Toplum Örgütleri tarafından ilk sınıflarda “Denizcilik Kültürü”
dersi verilmeli ve denizcilikle ilgili dönem ödevi hazırlatılmalı; Milli Eğitim Bakanlığınca müfredatta
bu yönde değişiklik yapılarak bu faaliyetin bir program dâhilinde denetimi sağlanmalıdır.
* Anaokulu/ilköğretim çağından itibaren araştırmayı ve girişimciliği özendirici ve
denizcilik bilincine sahip olmalarını sağlayacak bir eğitimle yetiştirilecek öğrencilerin gelecekte
özellikle denizcilikte yeni projeler üretmeleri ve bu yönde “Denizcilik Buluş Yarışmaları” teşvik
edilmelidir.
* Engellilerin denizcilik kültürüne ilişkin faaliyetlere ve festivallere iştirak edebilmesi
için gerekli düzenleme ve hazırlıklar yapılmalıdır.
* “Denizci ulus denizci devlet” sloganının tüm birey ve kuruluşlarca benimsenmesi
sağlanmalıdır.
* Devlet ve/veya özel TV kanalları ile irtibat kurularak belgesel, tanıtım filmi, denizi ve
denizciliği tanıtıcı yazılı ve görsel yayınların hazırlanarak ayda en az bir defa gösterime sokulması
sağlanmalıdır.
* TIR’lardan istifade etmek suretiyle taşınabilir deniz müzeleri yapılarak özellikle
denize kıyısı olmayan il ve ilçelerdeki halkımıza denizcilik tanıtılmalı ve sevdirilmeli, aynı zamanda
bu çerçevede büyük şehirlerde düzenlenen “Boat Show”lar süresince taşınabilir deniz müzelerinin
“Boat Show”un yapıldığı mekânın içinde faaliyet göstermesi sağlanmalıdır.
* Büyükşehir ve ilçe belediyeleri tarafından düzenlenecek kampanyalar ile deniz
müzelerinin tanıtımı yapılarak özendirilmeleri sağlanmalı ve ücretsiz otobüs servis hizmeti ile halkın
müzeleri ziyareti teşvik edilmelidir.
* İcra edilen tanıtma faaliyetlerinde tanınmış reklam kuruluşlarından faydalanılmalı ve
diğer faaliyetlerde profesyonel kamu ve özel kurumlardan destek alınmalıdır.
* Özel ve resmî TV kanallarındaki denizciliğe yönelik programların adet ve nitelikleri
artırılmalıdır.
* Çok okunan gazete ve dergilerde sürekli olarak denizcilik ile ilgili köşeler ve yazı
dizileri yayınlanmalı ve kullanılacak resim/grafiklerle okuyucuların dikkati çekilmelidir.
* Denizcilik ile ilgili hediyelik eşya ürün yelpazesi genişletilerek denizcilik kültürünün
işyerlerine ve evlere kadar girmesine destek olunmalıdır.
* Yapılacak tüm denizcilik etkinlikleri medya vasıtaları ile yaygın olarak
duyurulmalıdır.
* Uluslararası denizcilik kuruluşlarında ve özellikle IMO’da etkin bir şekilde varlık
gösterilmeli ve bu paralelde denizcilikle ilgili konularda özellikle yurt dışındaki toplantılara katılan
23
farklı bakanlık ve/veya kurum ve kuruluş çalışanlarının denizcilik kültürüne yönelik elde ettikleri
doküman ve bilgiyi paylaşmalarını sağlayacak etkin bir koordinasyon sistemi oluşturulmalıdır.
* Devlet ve Sivil Toplum Kuruluşları tarafından toplum, denizciliğin faydaları
konusunda sürekli ve doğru olarak bilgilendirilmelidir.
* Denizciliğin kendine özgü dil yapısı kullanılmalı, ancak bunu yaparken Türkçenin
doğru ve etkin kullanımını da özendirecek şekilde gerekli hassasiyet gösterilmelidir.
* Denizcilikte Araştırma ve Geliştirme çalışmalarına ağırlık verilmeli ve bu konuda
bilim adamları yetiştirilmelidir.
* Denizcilik kültürünün yaygınlaştırılması faaliyetlerinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca yukarda listelenen faaliyetlere imkânlar ölçüsünde destek
sağlanmalıdır.
* Ayrıca, yine Deniz Kuvvetleri Komutanlığınca aşağıdaki faaliyetlerin icra edilmesi
için gerekli koordinasyon sağlanmalıdır:
- Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı birliklerin bulunduğu sahil bölgelerindeki
imkânlardan istifadeyle halka açık yelken, yüzme ve dalış eğitimleri verilmeli ve bunun yanı sıra ülke
çapında yüzme ve yelken yarışları Deniz Kuvvetleri tesisleri ve imkânları kullanılarak tertiplenmelidir.
(NOT: Mevcut durumda Deniz Kuvvetleri tesisleri ve imkânlarının kullanımına izin verme
yetkisi Milli Savunma Bakanlığına ait olduğundan uygulamada izin alma sürecinin yazışmalarla
uzaması kaçınılmaz olmaktadır. Milli Savunma Bakanlığının bu yetkisini Deniz Kuvvetleri
Komutanlığına devretmesi ve yetkilendirilen Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile UDHB arasında ilgili
tesislerin kullanımına yönelik bir protokol imzalanması süreci hızlandıracaktır.)
- Deniz Kuvvetleri Komutanlığınca hizmet dışına ayrılan gemilerden yeni müze gemiler
oluşturulmalı, bunlar özellikle büyük şehirlerin halkın gezdiği deniz kenarındaki uygun yerlerde
konuşlandırılmalı, bu maksatla ilgili şehirlerin müze gemi konuşlandırmaya uygun sahil kesimleri
ilgili Belediyelerce belirlenerek gerekli tahsis yapılmalıdır.
- Yaz aylarında İstanbul Boğazı’nda Donanma Komutanlığı ve Kuzey Deniz Saha
Komutanlığı Bandoları denizde gemi üzerinde sahile yakın bölgelerde konserler vermeli; bu maksatla
talepte bulunacak ilgili belediyeler tarafından uygun yerler tahsis edilerek önceden yıllık programa
girecek şekilde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile gerekli koordinasyon sağlanmalıdır.
* Toplumda deniz sevgisini yerleştirmek ve denizcilik kültürünü yaygınlaştırmak
amacına yönelik gayretlerin temelinde amatör denizcilik ruhu ve faaliyetleri yatmaktadır. Amatör
denizci, keşfetmek, gezmek, görmek, öğrenmek, spor yapmak gibi sadece manevi kazanç amaçlarıyla
denize açılan, parçası olduğu doğaya saygı ve sevgiyle yaklaşan kişidir. Denizcilik kültürünün
yaygınlaştırılması faaliyetleri arasında da önemli bir konuma sahip olan amatör denizciliğin
geliştirilmesine yönelik öncelikle icra edilmesi ve koordinasyonunun sağlanması gereken faaliyetler
aşağıdadır:
* Öncelikle göllerden ve denize kıyısı olan büyük şehirlerden başlayarak, vatandaşların
denizle buluşturulmalarının sağlanması maksadıyla kıyılarımızda; deniz izciliği, yüzme, temel
24
denizcilik, yelken/yat/motorlu tekne kullanma, ilk yardım, denizde can ve mal kurtarma, vb. halka açık
ve uygulamalı denizcilik eğitimleri verilebilecek “Denizcilik ve Yelken Kulüpleri”nin Belediyeler
tarafından kurulması teşvik edilmelidir.
Bu kapsamda; nüfusu 100.000’in üzerindeki her ilin Belediye Başkanlığının en az bir kulüp
kurması, nüfusu 500.000’den fazla olan her şehirde ise her 250.000 kişiye bir kulüp kurulması esas
alınmalıdır.
* Amatör denizci, yeni bir tekne almak ve bu tekneye Türk Bayrağı çekmek isterse;
yaklaşık %30’a varan oranda vergi ödemek zorundadır. Oysa kişi başına düşen tekne sayısının yüksek
olduğu ülkelerde böyle bir vergi engeli yoktur. Türk vatandaşlarının tekne sahibi olmaya özendirilmesi
ve yabancı bayrağa yönelişinin önlenmesi maksadıyla tacir olmayan gerçek kişilere ait özel tekne
imalatı ve satışındaki KDV ve ÖTV oranları düşürülmelidir. Bu konuda lüks tekne tanımı yapılarak
gerekiyorsa KDV’nin düşürülmesine yönelik tedarikte üst fiyat sınırlaması getirilmesi düşünülmelidir.
* Amatör denizcinin karşısındaki en önemli engellerden biri bağlanma/barınma yeri
bulunamaması problemidir. Toplumda özel tekne sahibi olmanın lüks algılanması, yetersiz sayıdaki
turistik marinalar, balıkçı barınaklarından yeterli ölçüde yararlanılamaması barınma ücretlerindeki
hakkaniyetten uzak fahiş fiyatları ortaya çıkarmıştır. Barınma sorununu çözecek düzenlemeler
yapılmalıdır. Bu çerçevede; özel teknelerin barındırılması için kıyılarda iskele ve rıhtım kolaylıkları
yaratılmalı, mevcut marinaların sayıca çok yetersiz olması nedeniyle başta İstanbul ve turistik bölgeler
olmak üzere tüm Türkiye’de marina yapımının teşvik edilmesi yönünde etkili çalışmalar yapılmalıdır.
* Balıkçı barınaklarının atıl kapasitesinden amatör denizcilik ihtiyaçlarının karşılanması
maksadıyla yararlanılmasına yönelik gerekli düzenleme yapılmalıdır.
* Amatör denizcinin yurt dışından 10 yaşına kadar kullanılmış (2. el) ve teknik
yeterliliği tam olan tekneleri ithal edebilmesine imkân sağlayacak yasal düzenleme yapılmalıdır.
* Özel teknelere, ilk kayıt harcı, yıllık vize zorunluluğu ve ona bağlı yıllık vize harcı,
harcın iki katı para cezası, denize çıkmak yasağı gibi ağır yük ve yaptırımlar getiren, “Bağlama
Kütüğü Sistemi” değiştirilmeli ve makul açıklamaları içeren yeni bir “Bağlama Kütüğü
Yönetmeliği” çıkarılmalıdır.
* Topluma amatör denizciliği tanıtmak için her fırsattan yararlanılmalı, su üstü ve su altı
sporları ve gemi modelciliği gibi aktiviteler özendirilmelidir.
* Sahillerde planlı yapılaşma için düzenleme yapılmalı, marinaların ve yat limanlarının
bir plan dâhilinde düzenli bir şekilde organizasyonu sağlanmalı, çevre, kültürel değerler ve kıyılardaki
tarihi doku korunmalı, deniz kirliliğine yol açan yapılaşmanın önüne geçilmesine yönelik
düzenlemeler yapılmalıdır.28
SUMMARY
28 11. Uluslararası Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Şurası hazırlık çalışmaları kapsamında oluşturulan Kültürel Faaliyetler Çalışma Grubu “Faaliyet Sonuç Raporu”, İstanbul, 22.02.2013, s. 2-6.
25
Through history, the seas have been exploited by the Turks for military purposes as well as for
the trading and the piracy periodically. Especially during Ottoman Empire, a fair amount of success
which is limited to military area was attained, even though it was not perpetual. We shouldn’t
disregard the fact that the famous Turkish sailors, notably Barbarossa Hayrettin Pasha, who had a
remarkable impact for the success mentioned had been born and raised in the islands and grew up with
an island culture.
Nearly all the great nations of today are maritime nations and have attained their privileged
status through the history. It’s widely believed that all of those nations have cherished the sea and
exploited it continuously. Citizens of those nations are befriended with the sea for the sake of military,
political, economical, cultural, sportive and tourist-oriented institutions and infrastructure established
by the governments. Among the maritime nations, United Kingdom (UK) is the most striking and
well-suited example. Flourishing maritime culture due to adopting the sea and regarding it as a life-
style has provided a maritime power for UK. As a result of this power, UK had gained many colonials
along with all the wealth with them. The political, economical, military, geographical and
demographic circumstances of the maritime nations have played a remarkable role in building of a
maritime power. As stated for UK example, in the maritime power provided by the circumstances
mentioned above, it’s mandatory for the nations to exploit their potential sources of power and gain
revenue through that.
The key to sustain social welfare is to enrich each individual economically. The activities
related directly with the economics of people are always regarded the most important issue in the
public life. Since the establishment of Turkish Republic, the most remarkable fallacy done by
government is to fail in making the economical aspects of the sea, excluding the fishery, as a part of
daily life. Even though the geography obliges Turkey to live embedded with sea, along with the habits
emerging from the history, the Turkish people have failed to take advantage of sea and maritime and
for the reason that government hadn’t regarded the sea as a source of economy, Turkey couldn’t gain
the title of “a maritime nation”. Since the perpetual nature of this point of view, the maritime culture
couldn’t be created and flourished in Turkey.
In order to a nation to survive in a political turmoil it is within, it has to make the relevant
legal regulations, provide some economical conveniences, use the other parts of national power in
helping improve the maritime power so that the citizens could be encouraged for and directed towards
maritime activities. When looked at the national practices in Turkey, it’s observed that the government
uses its sea power as a tool for diplomacy, especially through defense purposes. A maritime culture
can only be developed by orienting people with appropriate policies through the time and by
improving people’s pipe lines depending on seas.
The main principle of becoming a maritime nation is to make people love the sea and to make
them adopt and internalize a maritime culture which can only be accumulated and be made a part of
everyday life by means of appreciating and protecting those values which form that culture. In this
respect, maritime nations, such as United States of America, have taken systematic actions towards
26
their people, especially towards their kids, to make them love and be interested in the seas, so that they
become sea oriented individuals.
Turkey has to make maritimization the Turk’s national ideal in order to become a modern state
with a global view. In order to achieve this, it has to deal with the issue as a whole, taking both the
economic and the security dimensions together into consideration, and to develop and implement
policies accordingly. Therefore, Turkey, to have a word in the global arena and more maybe
importantly to flourish economically, is to develop a maritime nation strategy and is to make people
adopt a maritime culture. This will in turn also make an indirect contribution to national security by
means of inspiring individual consciousness. In this article detailed proposals are submitted to fulfill
the requirements of “maritimization” of Turkish nation.
Kaynakça: Kitaplar:
Bayat, M. (1986): “Millî Güç ve Devlet”, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul.
Çetin, O. (2010). “Paylaşılamayan Zenginlik: Denizler” Panel Bildiri Kitabı, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul.
Çetin, O. (2012). “Denizci Türkiye İçin Yol Haritası”, Dönence Yayınevi, İstanbul.
Gencer, A. İ. (2001). “Bahriye’de Yapılan Islahat Hareketleri ve Bahriye Nezaretinin Kuruluşu”, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.
Gülen, N. (2001). “Şanlı Bahriye”, Kastaş Yayınevi, İstanbul.
Jourdin, M.M.(1993) “Avrupa ve Deniz”, AFA Yayıncılık, İstanbul.
Karal, E. Z. (1983). “Osmanlı Tarihi Nizam-ı Cedit ve Tanzimat Devirleri”, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.
Mahan, A.T. (1957). “The Influence of Sea Power Upon History 1660-1783”, Dover Publications, Inc., New York.
Stopford, M. (2009). “Maritime Economics”, third edition, Routledge, London.
Tarakçı, N. (2005). “Sömürgecilikten 21’inci Yüzyıla Deniz Gücü Mücadelesi”, Deniz Basımevi, İstanbul.
Tarakçı, N. (2007). “Dünya ve Türkiye Üzerine Jeopolitik Analizler”, Çantay Kitabevi, İstanbul.
Makaleler:Aytöre, C. (2001). “Denizle Kucaklaşmak”, Deniz Kuvvetleri Dergisi Kasım 2001 sayısı, Dz.K.K. Basımevi, Ankara.
Gürdeniz, C. (2004). “Denizciliğin Tanıtılması, Sevdirilmesi ve Yaygınlaştırılması (DTSY)”, Türk Denizcilik Gücü Sempozyumu, İstanbul.
Sönmez, O. (2004). “Deniz Kültürü, Birikimi ve Korunması”, Türk Denizcilik Gücü Sempozyumu, İstanbul.
Resmî Yazı ve Rapor:Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının (Deniz ve İçsular Düzenleme Genel Müdürlüğü) 12.02.2013 gün ve Sayı: 36712415-143/02-1386 sayılı ve 11. Uluslararası Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Şurası konulu görevlendirme yazısı.11. Uluslararası Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Şurası Denizcilik Çalışma Grubu Raporu, Ankara, 2013.
Tezler:
27
Çetin, O. (2009). “Denizci Bir Ulus Olabilme Hedefine Yönelik Olarak Türkiye’nin Uygulaması Gereken Denizcilik Stratejileri”. İstanbul Üniversitesi Doktora Tezi, İstanbul.
Irak, D.M. (2014). “An Approach to Develop A Maritimization Model and Its Analysis with Inferential Statistical Methods”. Pîrî Reis Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.
Kaya, M. (2008). “Denizciliğin Tanıtılması, Sevdirilmesi ve Yaygınlaştırılması Konusunda Deniz Kuvvetleri Komutanlığının Kısa, Orta ve Uzun Vadede İcra Edebileceği Faaliyetler Neler Olmalıdır?”. Deniz Harp Akademisi Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.
Koç, Z. (2007). “Türk Denizciliğinin Tarihsel Gelişimi İçerisinde Bugüne Kadar Genel Olarak Denizci Bir Toplum Olunamamasının Nedenleri Nelerdir?” Deniz Harp Akademisi Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.
Şimşek, A, R. (2006). “Osmanlı Ordusunda 18. ve 19. Yüzyıllarda Yapılan Islahat Çalışmaları ve Bu Çalışmalarda Yabancı Uzmanların Rolü”, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Sakarya.
İnternet
Özay, M. (2008). “Osmanlının Hint Okyanusu Hâkimiyeti” (http://www.timeturk.com, 20.10.2008).
28