Post on 13-Jun-2020
Editörden
Zeynep Kotan, Eski Yüksekokul Müdürlerimizden Prof.Dr. Selami Gözenç
Hocamızla Spor Üzerine KonuĢtuk.
ġeniz Parlakkılıç, Tango Bir AĢktır
Konuk Yazar ArĢ. Gör. Osman AteĢ’in Karete Sporu Üzerine Yazısı
BaĢak Kaya’nın Doping Üzere Yrd. Doç.Dr. Ġlker Yücesir’le Röpörtajı
Tanju Alili, YozlaĢan Ahlaki Değerler Üzerine
Ben Sporcunun Zeki, Çevik Ve Aynı Zamanda Ahlaklısını
Severim
M.Kemal ATATÜRK
SPORLA ĠÇĠÇE OLMAK
Öncelikle ikinci sayımızla aranızda olmaktan büyük
gurur duyuyoruz. Bundan böyle İstanbul Üniversitesi Beden
Eğitimi ve Spor Yüksekokulu bülteni üç ayda bir beğeninize
sunulacaktır.
Henüz ikinci sayımız olmasına karşın birinci sayımızda
olduğu gibi yine ilginizi çekecek konulardan oluşan bir bülten
hazırlamaya çalıştık. Spordan, sanata, eğitim öğretimden,
değerli hocalarımızla yapılan röportajlar ve daha birçok konu
ile farklı ve güzel, yüksek okulumuza yakışır bir bülten olduğu inancındayız.
Tabi ki bu konuda en büyük emek yine değerli öğrencilerimizindir. Beden eğitimi spor
yüksekokulu öğrencisi her zaman farklı ve ayrıcalıklı olmuştur. Bunun en güzel kanıtı
öğrencilerimizin kendilerine verilen her işi başarıyla yerine getirmeleridir.
Bende huzurlarınızda bültene emek veren sevgili öğrencilerimize teşekkür ediyorum.
Son olarak yüksekokulumuzla ilgili önemli bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu 2012-2013 eğitim öğretim yılından itibaren
antrenörlük ve spor yöneticiliği bölümlerinin kontenjanlarını birleştirmiş ve bölüm tercihi
yapılmaksızın öğrenci alması ve bu öğrencilere iki yıllık temel eğitimden sonra bölüm tercihi
imkânı verilmesi üniversitemizin 35. Senato toplantısında oy birliğiyle kabul edilmiştir. Bu
sevindirici haber yüksekokul müdürümüz Prof. Dr. Bülent Bayraktar tarafından bizlere tebliğ
edilmiştir.
Başta rektör hocamız Prof. Dr. Yunus Söylet olmak üzere, üniversitemizin değerli
senato üyelerine çabalarımızın ve emeklerimizin karşılığını bulması açısından bizlerden
desteklerini esirgemedikleri için saygıyla şükranlarımızı gönderiyoruz.
Üç ay sonra üçüncü sayımızda yine dopdolu konularla aranızda olmak ümidiyle.
Saygılarımızla
Dr. Bora ÇavuĢoğlu
DEĞERLĠ BĠR YAġAMIN ĠKLĠMLERĠNE
KONUKLUK...
( COĞRAFYA'DAN SPORA DEĞĠNEN BĠR
HAYAT VE PROF. DR. SELAMĠ
GÖZENÇ'ĠN ĠPEKYOLU )
Röportaj: Zeynep Kotan
Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu
bünyesinde hazırlanan bültenimizin ikinci
sayısında, okulumuzun çok değerli
müdürlerinden biri olan sevgili hocamız Prof.
Dr. Selami GÖZENÇ ile samimi bir sohbet
gerçekleştirdik. Coğrafyacı kimliğini,
iklimler ve coğrafyalar arası dolaşırken nasıl
Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokuluna
müdür olarak atandığını, dününü bugününü
kısacası hayatını öğrencilere ve eğitime
adayan bir değerin yaşamında ne gibi
süreçlerden geçtiğini konuşarak, örnek
kimliğini sizlerle de paylaşmak istedik.
Z. Kotan: Coğrafyacı olduğunuzu biliyoruz. Neden Ġstanbul Üniversitesi Beden Eğitimi ve
Spor Yüksekokulu müdürlüğüne getirildiniz? Bu süreci paylaĢır mısınız?
S. Gözenç: Edebiyat fakültesinin coğrafya bölümündeyken spor birliğine üyeydim. Spora
ilgim hep vardı. Okulun yapım aşamasındayken de Turgay Hoca( Turgay Atasü) ve Kemal
Hoca‟yla( Kemal Alemdaroğlu) görüşüyorduk. Hepimiz spor birliğinin yönetim
bünyesindeydik. Okul binası yapılırken de birçok insan katkıda bulunup elinden geleni yaptı.
Kaya Çilingiroğlu da destekliyordu. Okul açıldıktan sonra kurucusu olan Turgay Hoca bir
süre müdürlük yapabildi. Turgay hoca başka bir bölümde de derslere giriyordu. Bunun
üzerine o müdürlükten ayrıldı. Kemal Hoca‟nın ve Turgay Hoca‟nın isteğiyle müdürlüğe ben
getirildim. Spor birliği yönetiminde bulunan ve okulun kurulma sürecini bilen biri olarak bu
görev bana verildi. Ben bundan önce de İ.Ü. Deniz Bilimleri Enstitüsü‟ne atanmıştım. Süreç
böyle gelişti.
Z. Kotan: Spora ilginiz olduğundan bahsettiniz. Sporculuk geçmiĢiniz var mı?
S. Gözenç: Evet. İzmir'de yaşarken Göztepe Genç Takım‟ın kalecisiydim. Daha sonra
İstanbul'a geldim üniversite için. Üniversite birinci sınıftayken de Kasımpaşa'da oynadım.
Ama okulla futbolu aynı anda yürütemeyeceğimi anlayınca bırakmak durumunda kaldım.
Z. Kotan: Ġ. Ü. Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu'na müdür olduktan sonra katkılarınız
ne oldu okula hocam?
S. Gözenç: Sadece benim katkım diyemem, okula Turgay Hoca ile birlikte her konuda
katkıda bulunduk. Yapılan binanın yetersiz olduğunu düşünüp, diğer çalışma arkadaşlarımızla
bir proje hazırladık ve Rektörlüğe gönderdik. Bunun dışında Üniversite takımımıza da çok
değer veriyorduk. Vefa'da çalışmaları yapıyorlardı ve amacımız Türkiye'nin sınırlarını aşıp
Avrupa şampiyonalarına gidebilmelerini sağlamaktı ki o kadar da başarılıydık. Çok iyi
sporcular yetiştirdik ve hepsini ismen büyük olan takımlara yolladık.
Z. Kotan: Okulda Tesis Yetersizliği Türkiye'deki spor algısına da atıfta bulunmuyor mu
sizce?
S. Gözenç: Tabii, kesinlikle öyle genel bir ilgisizlik söz konusu. Aslında alan müsait ve her
türlü imkân mevcut. Değerli müdürler geldi bugüne dek ve hepsi ortak heyecanı paylaştı
bizim gibi ama tekrarlıyorum müdür tek başına bir şey yapamıyor. Spora yatırım ve katkı yok.
Türkiye'nin başta gelen takımlarındaki yöneticiler paraları ile orada var. Akademik bilgi yok.
Sadece sonuç ile ilgileniyorlar. Böyle
olunca da spor konuşulmuyor sadece
sonuç konuşuluyor. Taraftara gelince
onlarda karşılaşmalara sadece tuttukları
takımın sonuç olarak ne yaptığı ile
ilgileniyor. Spordan keyif almak diye
bir şey yok. Hırvatistan maçı için hangi
sahada oynatsak diye problem
yaşanıyor daha yeni. Düşünülüp
yapılmıyor hiçbir stat. Örneğin boşa
giden bir Olimpiyat Stadı var. Ve yeni
yapılan Türk Telekom Arena. O da
problemli. Gereken hassasiyet yok.
Sporcu da yetiştiremiyoruz ki biz.
Varsa da başarılı kimse o da farklı ülkelerden aldıklarımız oluyor. Seksen milyona
yaklaştığımız şu ülkeden sporcu çıkaramıyoruz. Millet üç milyonla tarih yazıyor. Şöyle bir
durumda var; antrenörler sporcu keşfi yapamıyor, uğraşmıyorlar. Özellikle İstanbul'da bu
durum çok fazla. Doğudan Kars'tan bir antrenör, sporcu keşfedebiliyorken İstanbul'da hepten
bir boş vermişlik söz konusu. Liseyi bitirmiş gençten sporcu yaratmak zordur. Önceden
keşfetmeli ve o bilinçle henüz uygunluğu çok daha fazlayken bir takım donanımlar
yüklenmelidir. Okullarda boş ders gibi beden eğitimi.
Z. Kotan: Bizim politikamız günü kurtarma Ģeklinde mi sizce? Ġlerleme kaydedemeyiĢimizin
neden bu olabilir mi?
S. Gözenç: Kesinlikle öyle. Sonrayı düşünmüyorlar. Başarılı olamıyoruz. Yatırım yok,
tesisleşme yok. Ama gene de umutluyum ben gençlerden. Tabii antrenörlere daha çok görev
düşüyor. Günü kurtarmak yerine uzun vadede düşünmek gerek.
Z. Kotan: Yakın zamanda ortaya çıkarılan Ģike olayı hakkında ne düĢünüyorsunuz?
S. Gözenç: Çok olumlu bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Aslında bu ne kadar sonuç
odaklığı olunduğunu da kanıtlıyor. Spora ticari bakılma durumu yani. Spordan keyif alma
kültürü yok. Bunun ortaya çıkarılması çok iyi oldu eğer yapıldıysa tabii. En azından
yapıldıysa da artık çekinecekleri bir durum olacak ki kendi yöneticileri bile o takımların
açıklama yaptı.” Şike yapıldıysa cezalarını çeksinler.” diye. Ortak payda da birleşmek. Bu da
çok önemli bir durum.
Z. Kotan: ġikeden konuĢmuĢken, seyirci cezası verilen maçlara kadın ve çocukların
gitmesini nasıl karĢıladınız?
S. Gözenç: Erkeklerin gittiği maça kadınlar gitti ve diledikleri gibi bağırdılar. Böyle
etkinlikler olmalı. Kadınların gitmesini son derece olumlu karşılıyorum. Hatta bugünlerde
aynı şeyi basketbol maçları için de yapmayı planlıyorlar. Önceden kadınların eşleri, babaları,
abileri giderdi şimdi onlar da rahatça gidebilecek. Sporun içinde olacaklar hoş görüntüler
oluşmuştu.
Z. Kotan: Peki hocam, özel okullarda beden eğitimi bölümlerinin açılması hakkında ne
düĢünüyorsunuz? Yatırımlar sayesinde sporcu çıkarmamız mümkün olabilir mi böylece?
S. Gözenç: Kendi bünyelerinde barındıracakları büyük tesisler açıyorlar. Bunlar olumlu
gelişmeler. Benim şu anda bulunduğum okulda da böyle bir çalışma yürütülüyor. Maddi
imkânlar spor için çok önemlidir. Bu yüzden donanımlı spor insanları yetişeceğini
düşünüyorum. Ama sporcu yetiştirmek zor olabilir. Çünkü üniversiteye başlayan genç,
yetişkin olmuş oluyor. 20 yaşından sonra sporcu yetiştirmek oldukça zor. Genel olarak karşı
çıktığım herhangi biri durum yok açılması gerektiğini düşünüyorum.
Z. Kotan: Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokullarına öğrenci olarak ne tür özelliklere
aranmalıdır? Sadece sporcular mı tercih edilmelidir sizce?
S. Gözenç: Ben yüzde elli sporcu, yüzde elli spora ilgi duyan ve tabii yetenekleri de olan
gençlerden seçilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sadece sporcular girmeli, spor kökenli olmalı
diye bir şey söz konusu olmamalı. Zaten spor bölümü çıkışlılarda sadece ismen spor çıkışlı
oluyor. O okullarda hiçbir aktivite yok. Bir de muhakkak mülakat yapılması gerektiğini
düşünüyorum ki benim müdürlüğüm sırasında sizin okulunuzda da mülakat vardı. Mülakat
önemlidir. İletişime geçilmeli ve beklentiler konuşulmalı. Okula girecek öğrenciyi tanıyarak
amacını sorarak okulla ilgili yönlendirme yapılmalı.
Z. Kotan: Ġ. Ü. Beden Eğitimi ve Yüksekokulu öğrencilerine önerileriniz var mı? Aynı
zamanda okulumuzu hep bir adım öteye götürebilmek adına üniversitemizin tüm
mensuplarına ulaĢmasını istediğiniz öneri ya da beklentiniz.
S. Gözenç: İlk söyleyeceğim binanızın yenilenmesi ile ilgili olacak. Alan mevcut. Umarım
duyarlı olabilirler, bu yeniliği onaylama yetkisine sahip kişiler. Çünkü müdürler istiyorlar ve
çaba gösteriyor. Ama bir yerden sonra onlardan da çıkıyor mesele. Öğrencilere gelince çok
çalışsınlar. İyi antrenörler olsunlar. İyi yöneticiler olup sporda dürüstlüğü sağlasınlar. Derslere
özen gösterip, disiplinli olmak şart. Onlar bu ülkeye sporcu kazandıracaklar. Görevleri çok
büyük. Kimse koltuğunda oturmasın. Faaliyetler düzenlenmeli, çeşitli geziler yapılmalı,
çocukların ufkunu açmalılar. Bizler fakülteler arası birçok faaliyet yapardık. Biz
koltuğumuzda oturmuyorduk bu önemli.
Z. Kotan: Çok kıymetli zamanınızı ve hayatınızı paylaĢtığınız için sonsuz teĢekkürler
ediyorum hocam tüm Ġ. Ü Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu adına.
( Hocamızın odasının baĢköĢesinde, hala Ġstanbul Üniversitesi Spor Birliği bayrağı
duruyor.) Bu vefaların en büyüğü olmakla birlikte bize ne kadar çok sahip çıkıldığının da
kanıtıdır. Başka bir üniversitede çalışıyor olmasına rağmen bizim üniversitenin bayrağı
odasını süslüyor. Bizler de verilen bu değere sahip çıkmalı ve gereken özeni göstermeliyiz.
Vefaysa vefa... Öğrencilerini o kadar çok düşünüyor ve önemsiyor ki okulunun bulunduğu
yere öğrenciler daha rahat ulaşsın diye metrobüs durağı yapılmasını sağlamış ve durumu
gazeteden gördüğüm kadarıyla basında tepkisiz kalmamış bu fedakârlığa.)
S. Gözenç: Ben teşekkür ederim. Selamlarımı ve sevgilerimi iletin. Başarılar.
Sık sık gündeme gelen ve sporda etik kavramını ortadan kaldırmakla
birlikte pek çok zararı olan bir konudur doping. Günümüzün en
büyük sorunlarından biri olan doping konusunu merak ettik ve Yrd.
Doç. Dr. Ġlker Yücesir’e sorduk;
Röportaj: BaĢak Kaya
DOPĠNG ÖLDÜRÜR MÜ?
Doping nedir?
Doping spor dünyasında önemli bir sorundur. Bugünkü
anlamıyla bundan 3.000 yıl öncede bugün doping dediğimiz
maddelerinin kullanıldığını görüyoruz. Bugün Doping Dünya
Dopingle Mücadele Kurumu olan WADA (World Anti-
Doping Agency) tarafından belirlenen 8 kural ihlalinin
gerçekleşmesidir. Bunlardan herhangi biri gerçekleşirse
doping yapılmış sayılır.
Bu 8 kuraldan biraz bahseder misiniz?
Bu 8 kuralın içinde yasaklanmış bir maddenin kullanılması,
bunun vücutta bulunması, kullanılmasa bile kullanılmaya
teşebbüs edilmesi, sporcuların yıl içinde arandıklarında bulunacakları ve müsabaka dışı
kontrol için nerede oldukları ve ulaşılacakları adresleri bildirmeleri de bir kural olarak vardır.
Mesela bu kuralı ihlal etmek de bu 8 maddeden biridir.
Teşvik etmek, desteklemek, yol göstermek doping suçu içinde yer alır. Yani yapmak değil
ama sporcuya yapmasını söylemek, zorlamak hatta kararsız birini cesaretlendirmek de doping
suçu kapsamında yer alır.
Bu yasaklı maddeler nelerdir?
Yasaklı maddeler saymakla bitmez. Daha
doğru bir ifade ile yasaklı maddeler belli
başlıları hariç akılda tutulmaz, tutmak da
gerekmez. Bir yasaklı maddeler listesi var.
WADA her yıl 1 yıl geçerli olmak üzere bir
liste yayınlar. Mesela 2012‟nin listesi ilan
edilmiş durumda ama 1 Ocak‟tan itibaren
geçerli olacak. Temel madde grupları
sınıflanmıştır ve onları söylemek genel
olarak yeterli olur diye düşünüyorum.
„Anabolik androjenik‟ yani kas yapımını
geliştiren steroid maddeler. Yine bir başka
steroid madde, glukokortikoidler de yasaktır.
Etkileri ve kullanım amaçları çok farklıdır, dolayısı ile yasaklanma şekilleri de farklıdır.
Mesela glukokortikoid steroidler müsabaka içinde yasakken anabolik androjenik steroidler
tüm zamanlarda yasaktır. Yani, böyle bir mantıkla gidersek önce şunu söylemek lazım. Hem
müsabaka anında hem de hayatın normal akışı içinde herhangi bir anda yapılan kontrolde
yasak olan maddeler var. Başta anabolik andrejonik steroidler. Bir de normal hayat içinde
vücutta bulunmasında sakınca olmayan ama yarışma sırasında bulunduğunda yasak sayılan ve
ceza gerektiren maddeler var. Örnek vermek gerekirse sık da karşılaşılabilir bir durum olduğu
için söylüyorum, bazı soğuk algınlığı ilaçları bu gruptadır. Yani bir atletizm müsabakasına
hazırlanan bir sporcu yarışmadan ayrı bir zamanda, hazırlık aşamasında soğuk algınlığı için
bu ilaçları kullanabilirken müsabaka döneminde kullanması ceza almasına neden olabilir.
Uyarıcılar da önemli bir gruptur. Nefes açıcı maddeler diyeceğimiz grup, astım ilaçları bir
başka gruptur. Gittikçe bu konudaki düzenlemeler gelişiyor, değişiyor bugün itibarı ile
bunların sistematik kullanımı yani nefes yoluyla değil de hap olarak kullanımı yasaktır.
Bir diğer grup hormonlar. Sadece anabolik androjenik steroid hormonlar değil, bunların
yapılmasını sağlayan veya benzer etki gösteren maddeler diye özetleyebiliriz bunları. Bunun
gibi büyüme hormonu var veya büyüme hormonunu etkileyen maddeler var. İnsülin gibi
hormonlarda yine yasaklar listesindedir. Bir de başka bir grup/sınıf var. Bu da genel olarak
bazı branşlarda yasak olan maddeler gibi. Örneğin alkol futbolda yasak değil ama araba
sporlarında, dalgıçlıkta yasak.
O halde Ģeker hastası biri spor yapamaz mı?
Yapar. Bu listedeki maddelerin herhangi birinin eğer tedavi amaçlı kullanılması gerekiyorsa
bunun doktor raporu ile tam gelişmiş bir uzman raporuyla belgelenmesi gerekir. O belgelerle
başvuru yapılması sonucunda izin alınır ve kullanılır. Ceza almaması için bu başvurunun tam
ve zamanında, kontrolden önce sonuçlanacak biçimde yapılmış olması gerekir. Acil durumlar
olabilir. Mesela acil bir tedavi gerekiyordu. Yasaklı madde kullanıldı. Bunun belgesi ve
gerekçesiyle yine yetkili kuruma, kim o branşta doping kontrollerini yürütüyorsa kuruma
başvurarak izin almak söz konusudur. Şeker hastaları ve astım hastaları da böyledir.
Ama astım eskiden büyük sorundu. Şimdi gittikçe astım hastası sporcular lehine işlerini,
hayatlarını kolaylaştıracak
değişiklikler yapıldı. Onun
dışında da listedeki ilaçların
yanlışlıkla, farkına varmadan
alınmaları söz konusu oluyor.
Ama kurallar bunu da kabul
etmiyor. Çünkü kural
koyucular doping kontrolü
yapılan bir ligde ve o
seviyedeki sporcunun bu
kurallardan haberdar olması ve
gerektirdiği tedbirleri alması
gerektiğini düşünüyorlar.
„Bunun yasak olduğunu
bilmiyordum‟ cümlesi bir mazeret değildir. Bu tarz alınma ihtimali olan maddelerin önemli
kısmının yasak olduğu bilinir. Soğuk algınlığı ilaçları gibi. Hepsi değil gerçi bir kısmı ama
grup olarak böyledir. Piyasada sık karşılaşılıp, yani bir anlamda yanlışlıkla alınma olasılığı
yüksek olup, performans artırdığı için yasaklanmış ama performans arttırma niyetiyle
kullanılmamış maddelerden iki yıldan daha düşük cezalar alma ihtimali var. Ancak disiplin
işlemleri yürürken bu savunmanın geçerli olabilmesi, yani kanıtlanması için ciddi kurallar var.
Ama bunlar da dâhil olmak üzere keyif verici maddeler dışında gerçekten bir hastalık durumu
olmazsa kullanılmayı gerektirecek herhangi bir madde yasaklılar listesinde yok. Bir başka
ifade ile Yasaklılar Listesindeki bir maddeyi doktor tavsiyesi, reçetesi olmadan kullanmak
mümkün değildir. Pratikten bahsetmiyorum tabii ama teorik olarak bu böyledir. Ancak iş izin
alarak bir tedaviyi uygulamaya geldiğinde doktor reçetesi tek başına yeterli değildir. O
hastalık için bu maddenin kullanılmasının elzem olduğu, başka alternatif tedavilerin hastalığın
iyileşmesinde yeterli olmadığı gibi durumların belgelenmesi gerekiyor. Bu yapıldığında da
hangi yasaklı madde olursa olsun kullanımı için izin almak mümkün.
Doping kontrolü kimlere yapılır? Bir takımdaki her sporcuya yapılır mı?
Takım sporlarında genelde bu sayı ikidir. Sayı artabilir, azabilir. Bunun kaç kişi olacağı
kurallarda açık olarak yazılıdır. Turnuvaysa turnuva statüsünde yazılıdır. Ligse lig statüsünde
yazılıdır. Kim olacakları yine bütün dünyada geçerli kurallar ve standartlar gereği kura ile
belirlenir. Ama kontrol yapma yetkilisi ismen sporcu belirleme yetkisine de sahiptir. Bireysel
sporlarda yani atletizm, yüzme, bisiklet gibi madalyayla sonuçlanan turnuvalarda yine o
turnuvanın kuralları gereği derece alanlara kontrol yapılabilir. Bunun amacı kötü niyetlilerin
kendilerini o derecelerden sakınarak bir yandan da doping yapmalarını önlemektir. Örneğin
bir ön turnuvada dopingli olduğu için yeterli dereceyi koşmayıp kendini saklayıp 5. Olan
birinin yakalanabilmesini sağlamak içinde sıklıkla sadece derece alanlardan değil dereceye
girmeyenler arasından da rastgele veya ismen seçilip kontrol yapılabilir. Bu kontrollerin esas
amacı caydırmaktır. Madalya gibi ödülle biten bireysel sporlarda dereceye girenlerin kontrolü
şarttır, kuraldır. Çünkü madalyanın bir başka sporcuya devri söz konusudur. Rekorların
tanınması için yine kontrol şarttır. Yeterli zaman içinde kontrol edilemediği için tescil
edilemeyen rekorlar da var.
Peki, yasaklı bir maddenin vücuttan atılması ne kadar sürer?
Her maddenin vücutta yarattığı etki farklı olduğu gibi vücuttan atılma süreleri de farklıdır.
Hatta aynı etkiyi yapan iki farklı maddenin veya aynı amaçla doping için kullanılan
maddelerin de atılma süreleri birbirinden farklıdır. Dolayısıyla böyle bir genelleme yapmak
çok mümkün değildir. Saatler içinde atılanlar olduğu gibi aylar sonra bulunanlar da vardır.
Yasaklı maddelerin bazılarının yakalanması bazen çok zordur ancak kurallar ona göre
düzenlenmiş durumda. Bazılarında dediğim gibi kullanıldıktan çok sonra yakalanması
mümkün. Kötü niyetli sporcular hangi maddeyi nasıl kullanacağını bu bilgiye sahip
uzmanlardan yardım alarak yapıyorlar, ama onlara tavsiyemiz pek de emin olmamaları...
Kan dopinginden de biraz bahseder misiniz?
Kan dopingi bir kişinin kendi kanının alınıp saklanıp veya bir başkasının kanının yarışmaya
yakın bir zamanda verilmesidir. Bugün hala yapılması mümkün bir dopingtir. Bir de kanın
kullanma amacı olan oksijen transferi, oksijenin kanda taşınması, dokulara iletilmesi, kanda
daha fazla oksijen taşınmasının sağlanmasına hizmet edecek bir takım maddeler var.
Suni ilaçlar diyeceğimiz maddelerdir bunlar. Bunlarda yine kan dopingi içinde sayılıyor. Bir
de vücutta kan yapımını arttıracak yani zaman içinde kan yapımını arttırıp dolayısıyla oksijen
taşımayı arttıran maddeler var. Bunlar dayanıklılık sporlarında özellikle etkili olan
maddelerdir. Bunların hepsi kan dopingi kapsamında. Kendi kanının anlaşılmasında bazı
yöntemler var ama en zoru kendi kanının verilmesi halinde bunun yakalanmasıdır. Hatta kanı
da olduğu gibi değil sadece oksijen taşıyan hücreleri veriliyor. Anlık olarak oksijen kullanım
kapasitesini arttırıp dolayısıyla da vücut oksijeni ATP üretiminde kullandığı için performansın
arttırması söz konusu. Ancak; doping kontrolünde yeni başlayan uygulamalar, özellikle kan
analizleri burada bahsettiğimiz zorlukları azaltan ve doping yapanların yakalanmasını
sağlayan son birkaç yılda giderek yaygınlaşan uygulamalar.
Ergojenik maddeler nelerdir ve bunlar hangi hallerde doping sayılır?
Burada aslında bir ayrıma gitmek lazım ama bu kolay bir ayrım değil. Besin destekleri var.
Vitaminler, mineraller, protein tozları, karbonhidrat tozları, bir kısım yağlar vb. Bunlar besin
desteğidir. Bunlar normalde yediğimiz içtiğimiz besinlerde var olan maddeler. Bir de
yenmeyen ya da doğal beslenme içinde özel alışkanlığı olan kişiler dışında kullanılmayan
veya bir şekilde suni olarak üretilmiş
olanları vardır. Bir yörede sık kullanılan
bir yaprağın tozu, ağacın kökü gibi veya
bunların özütleri gibi. Normal beslenme
yolunda hiç bulunmayan az önce sözünü
ettiğimiz proteinler gibi değil, vücutta bir
takım etkiler yaratan veya yarattığı sanılan
maddelerin kullanılmasıdır. Bu konu çok
derin bir konu aslında. Burada uyarmak
lazım. Bunların doğal bir ağaçtan,
bitkiden elde edilmesi serbest olmaları
anlamına gelmez.
Böyle bitkilerden elde edilen çok ciddi
ilaçlar var. Kalp ilacı dijital böyle bir
ilaçtır. Çok sık verilen bir örnek olduğu
için bende onu veriyorum. Örneğin
efedrin böyledir, Efedra diğer adı ile Ma
huang bitkisi özütü bu madde doping maddesidir. Bu bitkinin ürünleri piyasada yasak olduğu
söylenmeden satılıyor ve bunları kullanan pek çok kişi var. Şimdi böyle baktığımızda suni
olsun doğal olsun bir kısım doping kapsamındaki maddelerin ergojenik destek maddesi ürünü
olarak satılması söz konusu. Bunlar tabii ki performansı arttırıyorlar. Ama işe yarayan
maddeler zaten doping sayılıyor. Bir maddenin doping sayılmasının temel kurallarından bir
tanesi performansı arttırmasıdır. Performansı önemli ölçüde arttırıp arttırmadığından sonraki
kriter de tehlikeli olup olmadığıdır. Eğer yasaklı maddeler listesinde var olan bir maddeyse
kullanacağımız ergojenik yardım o anlamda performansı arttırır ve fayda sağlar. Ama bunun
dışında o listede değilse performansı arttırmıyor demektir. Öyleyse niçin kullandığımıza
bakmak lazım. Performansı arttırsın diye kullanıyorsak hiçbir anlamı yok. Çünkü bilimsel
olarak performansı arttırdığı kanıtlanmamış bir maddeyi kullanıyoruz demektir. Para israfıdır.
Daha önemlisi hekimlik açısından bakıldığında vücutta bir işe yaramayan herhangi bir faydası
olmayan bir maddenin vücuda alınıp lüzumsuz ek bir metabolizma yükü yaratması demektir.
Karaciğerimizi, böbreğimizi başta bu organlar olmak üzere bütün vücudumuzu lüzumsuz yere
işgal etmesi ve yorması demektir, gereksizdir. Vitaminler var, onlar lazım değil mi? Lazım.
Doğru beslenen sağlıklı, akıllı, dengeli ve bilinçli beslenen bir sporcunun dışarıdan
vitaminlerde dâhil olmak üzere herhangi bir destek almasına gerek yoktur. Eğer vitamin,
mineral ve suyun dışarıdan alınmasını gerektiren şekilde eksiklikleri varsa alınmalıdır ve
bunda bir sakınca yoktur. Sporcuyu normal performans düzeyinde tutmaya yarayacak bu
anlamda faydalı olabilecek maddelerdir bunlar. Ama bunların dışındakilerin performans
arttırıcı faydası varsa dediğim gibi doping sayılır. Doping değilse faydası yoktur. Öyleyse her
şekilde yarışmacı sporcuların ergojenik destek ürünü kullanmasına karşı bir duruşumuz var.
Doping kullanımının maddi ve manevi zararları nelerdir?
Yakalanmaktan bahsediyorsak zaten ciddi ağır cezaları var. Maddenin özelliğine bağlıdır.
Hukuken disiplin kurulları çok sıkıdır bu konuda. Kolay bir şey değil bu. Hukuken indirmeye
imkan varsa, daha önceki bir sorunuzda böyle maddelerden bahsetmiştik, bu indirimin
alınması da çok zordur, belli maddeler de tartışmasızdır. Örneğin anabolik steroidler bu
gruptadır. 2 yıl ilk ceza ondan sonrası 8 yıl ondan sonrası da hayat boyu spordan mendir.
Şimdi böyle olunca spor yapamamak, yarışamamak, toplumda kötü bir nam salmak vs. gibi
manevi kısmıyla birlikte maddi olarak da sonuçlar doğurur. Bugün spor büyük bir sektör.
Profesyonel sporcular için çok önemli kayıplar söz konusu. Hiçbir şey değilse sezon kaybı
olur ve beraberinde gelir kaybı söz konusu olur. Belki o dönemde kaybedilen bir olimpiyat
madalyası olabilir. 4 sene sonra o kariyerde kalabilmek çok az sayıda sporcunun yapabileceği
bir şeydir çünkü; 2-3 olimpiyatta madalya almak... Dünyada aynı seviyede kalıp hatta hep
gelişerek yeni yetişenleri de geçecek gibi kalmak her sporcunun başarabileceği bir şey
değildir. Dolayısıyla böyle birtakım maddi kayıplar söz konusudur. Öbür taraftan sağlık
açısından bakarsak ki bu daha geniş bir kitleyi ilgilendiren bir sorun. Yaptığını bilmeden
yapan veya dopingin bu anlamda etkilerini bilmeden yapan çok geniş bir grup olduğunu
biliyoruz biz. Bu açıdan da dopingle mücadelenin 1. kuralı eğitimdir. Kontrollerden daha ön
planda ve önemli görülür. Uluslararası alanda da Türkiye‟de de böyledir. Ölümcül zararları
olabilir. Dopingi bir sorun olarak görüp bunu spor dünyasının fark edip, önlem almak,
bununla baş etmek ve bunun engellemesi gerek diye düşünülmeye başlanmasının 2 sebebi var.
Birincisi bahisler. Bu kulağa biraz fazla maddi geliyor ama adaletsizliğin maddi sonuçları
gözüyle bakmak gerek. Bu konu bundan 150 yıl kadar önce ciddi ciddi sıkıntı olmaya
başlamıştır. Ve ikincisi; bu bahis ve paranın dışında çok daha önemli ve insani sonuçların
ortaya çıkmasıdır; Ölümler… Ölümleri ikinci sıraya koymuyoruz, yanlış anlaşılmasın, zararın
zirvesi olduğu için en son söyledim…
Doping öldürür mü?
Doping öldürür.
Dopinge bağlı ölümler var. Bir takım felsefi ve etik tartışmalar var bu konuda, “her koyun
kendi bacağından asılır”, “bugün ilaçların yan etkileri çok azaldı” vb; ama bugün o çok
gelişmiş ve olumsuz etkileri azaltılmış ilaçların bile öldürücü olanları var, öldürücü olma
potansiyelleri var. Bunu kullanıp da „ölmedik işte zarar vermiyor‟ diye düşünmek de çok
yanlış. Yıllar geçip yıllar önce kullandığı doping maddesinin etkisinden zarar gördüğünü de
insanlar fark etmeyebilir. Bence bir de böyle bir sürece giriyoruz. Çünkü en çok 20‟li 30‟lu
yaşlarda spor yapılıyor. Ondan sonra 50 yaşında karşılaştığınız bir prostat kanserinin, akciğer
kanserinin bunlarla bağlantılı olduğunu ilişkilendirmek güç. O noktada yapacak fazla bir şey
de yok zaten. Bu ve buna benzer uzun dönem etkilerini, böbrek, karaciğer başta olmak üzere
organ hasarlarının, 60-70‟li yaşlarda ortaya çıkan karaciğer yetmezliklerinin, bundan 40-50
sene önce kullanılmış ilaçlarla ilişkisini bulmak zordur.
Kronik etkiler dediğimiz bu etkileri ispatlamak da zordur. Ama bizim elimizde bilgilerimiz
dahilinde bunların olabilirliğini bize gösteren ve geçmiş yıllardan bugün yaşlanmış bazıları
çok şöhretli sporculardan gördüğümüz ve doping maddeleriyle ilişkilendirebileceğimiz,
kanıtlanmasa bile bunu ciddi biçimde düşündüren, şüphe ettiren önemli sayıda vaka var.
Bir de net bildiklerimiz var. Bu ilaç yapar denmiş ve onu yapmış. Doping sporda bir kısım
“ani ölüm”lerin sebebi olabiliyor. Dediğimiz gibi yani dopingle mücadele başladığında
bundan yıllar önce ölüm vakaları bunu tetiklemiş. Bugün o anlamda ölüm biraz daha az
gözüküyor ama yine sporcularda görülen ani ölümlerin içinde dopingin yeri mutlaka var ve
ilişkilendirilenler var. Bazı ergojenik destek maddeleriyle ilişkilendirilenler de var; ve yine
tekrarlamakta fayda var bu maddelerin önemli bir kısmının uzun dönemde ortaya çıkacak
zararlı etkileri de mutlaka var.
TeĢekkürler…
Konumuz ‘KARATE’yse…
Davranış bozukluğu gösteren çocuk ve ergenlere, gerek
saldırgan davranışlarını uygun bir şekilde kontrol
edebilmeleri, gerekse disiplin kazanabilmeleri açısından
karate gibi mücadele sporlarına katılmaları önerilmektedir.
Karate motor özellikler diye adlandırdığımız kuvvet, sürat,
esneklik, dayanıklılık ve koordinasyon gibi özellikleri
simetrik olarak geliştirme özelliğine sahip nadir spor
dallarından biridir. Temel olarak reaksiyon sürati, patlayıcı
güç, esneklik, sürat, kuvvet, dayanıklılık gibi motor özellikler
karate sporcusunun başarısını etkilemektedir. Uygulanacak
antrenman modelleri bu kriterler göz önüne alınarak
planlanmalıdır. Ülkemizde performans
sporcusu yetiştiren antrenörler bu
konularda çeşitli sorunlarla karşı karşıya
kalmaktadırlar. Sporcuların genel olarak
Beden Eğitimi Spor Yüksekokullarının
eğitimleri vasıtasıyla bu bilgilerden
haberdar olmasına karşılık antrenörlerin
aynı yardımları alamaması sorunun
temelini oluşturmaktadır.
Beden Eğitimi ve Spor
Yüksekokullarında spor pedagojisi,
branşa özgü özel antrenman modelleri ve
fonksiyonel antrenman eğitimi alarak
mezun olan antrenörler sayesinde
çocukların temel motorik özellikleri
geliştirilip, sportif performans açısından
daha başarılı, spor ahlakının ne olduğunu
bilen bireyler yetiştirilmektedir.
Ülkemizi uluslararası arenada gerek
sportif başarı anlamında gerekse fair-
play çerçevesinde daha iyi temsil
edebilen sporcuları yetiştirebilmek için
Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokullarından mezun antrenörlerin iş başında olması
gerekmektedir.
Karate branşında yarışma/müsabaka ana hedef olmasa da ülkemiz son 20 yıldır Avrupa ve
Dünya Şampiyonlarında dereceler elde eden çok değerli sporcular yetiştirmiştir. Bireysel
sporlar arasında Avrupa-Dünya Şampiyonalarında en çok madalya kazandıran branşlar
arasında yer alan Karate Milli Takımımız Büyük Erkekler olarak 2004 yılı Avrupa 3.lüğü,
2006, 2009, 2010 yılları Avrupa Şampiyonluğu, 2008 yılı Dünya Şampiyonluğu başarısına
imza atmıştır.
Öğretim Görevlisi eski milli sporcu Dr. Aytekin Soykan‟ın girişimleri sayesinde karate,
Türkiye‟de ilk olarak 1994 yılında seçmeli, 1997 yılında ise uzmanlık dersi olarak Marmara
Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu‟nda verilmeye başlanmıştır. İstanbul
Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu‟muzda farklı branşlarda seçmeli ve
uzmanlık dersleri verildiği gibi 2012-2013 eğitim-öğretim yılından itibaren karate
derslerimizin de müfredatımızda yer alacağı düşünülmektedir
ArĢ. Gör. Osman AteĢ
YOZLAġAN AHLAKĠ DEĞERLER
Belli bir mesaj yüklenen taraftarlar, beklenen sonuç
alınamadığında kendi takımlarından bile hınç çıkarmaya başlıyor.
Günümüz insanı artık hem kendine hem emeğe hem de içinde
bulunduğu kültüre yabancılaşmaya başlıyor. Yabancılaşmanın var
olduğu yerde saldırganlığı beklemek her zaman mümkün…
Spora şiddet yakışmıyor
Son yıllarda spor müsabakalarında, özellikle de futbol karşılaşmalarında yaşanan
şiddet olayları, sporun, sevgi, barış ve kardeşlik gibi evrensel değerlerini, birleştirici ve
bütünleştirici özellikleri üzerinde olumsuz etki oluşturuyor. Spordaki şiddet unsurunun en
önemli etkilerinden biri spor kültürünün yeterince özümsenmiyor olmasıdır. Taraftarların
heyecanla gerginliği karıştırması, performans hedefi yerine sonuç hedefini tercih etmesi şiddet
unsurunu öne çıkarıyor.
İnsanların sadece galibiyete şartlandığı, centilmenlik ve ahlaki değerlerin ne yazık ki
yozlaştığı spor kamuoyunda, ifade biçimi saldırganlık ve şiddet olarak kendini gösteriyor.
Sportif müsabakaların üstlendiği misyonlardan birisi de, müsabakalar kullanılarak kişi veya
toplumların kendilerini ifade etmeleri, seslerini duyurabilmeleri, kızgınlıklarını veya
sevinçlerini yaşamalarıdır.
Ülkemizde ise son yıllarda spor kaynaklı şiddet olaylarında bir artış görülüyor. Süper ligden
amatör liglere, sade bir futbol taraftarından kulüp yöneticisine kadar spor holiganizmi saha içi
ve dışındaki olumsuz etkisini giderek daha da çok hissettiriyor. Ülkemizde spor sahalarında
görülen şiddetin başlıca sebepleri spor kamuoyunca şöyle görülüyor;
EKONOMĠK VE SOSYAL HAYATTAKĠ SORUNLAR
Gelir dağılımındaki adaletsizlikler ve farklı kesimler arasında derinleşen uçurum bireysel
anlamda sorunlara yol açmakta özellikle toplumun alt kesimlerini oluşturan kitlelerde kin,
öfke birikimi yaratıyor. Sportif alanlar ise bu kitleler için deşarj olabilme imkânı sağlıyor. Her
ne kadar yanlışta olsa toplumun büyük bir kesimi stadyumları rahatça bağırılan, küfür
edinilebilen, istenildiği gibi davranarak stres atılabilen dokunulmaz yerler olarak algılıyor ve
hatta sade futbol sevgisi için maç izlemeye gelen kişiler tribünlerin tiyatro, sinema olmadığı
eleştirisine maruz kalıyorlar.
YERLEġMĠġ SPOR KÜLTÜRÜNÜN EKSĠKLĠĞĠ
Ülkemizde maalesef ki spor sevgisinden bahsetmek mümkün değildir. Toplumun büyük bir
kısmı sadece futbolla özelliklede üç büyük futbol takımıyla ilgilenmekte buna rağmen futbol
maçlarına olan katılım derbi maçlar dışında düşük seviyelerde kalıyor. Gerçektende futbolu
sadece bir oyun olarak sevdiğimiz söylenemez eğer öyle olsaydı futbolun üç neticeli bir oyun
olduğu unutulup başarı sadece galibiyete endekslenmez ve dolayısı ile de kazanma şansları
yüksek olan üç büyük kulübün dışında diğer kulüplerde yeterli taraftar desteği alabilirdi
STADYUMLARIN YETERSĠZLĠĞĠ
Maalesef ki memleketimizde ki stadyumların birçoğu UEFA standartlarının altında olup,
mimari açıdan zayıf olduğu gibi, giriş çıkış kapı sayılarının azlığı, stat içerisindeki
donanımların (kafeterya, tuvalet vs.) yetersizliği ve temizlik konusundaki yetersizliklerle 21.
yüzyılın çağdaş toplumuna yakışmıyor. Özellikle tel örgüler ve demir parmaklıklar insanlara
kafese atılmış duygusu verdiği gibi tribünlerdeki gerilimi artırıcı rol oynamakta, taraftarlar tel
örgünün arkasında dokunulmaz olduklarını varsayıp istedikleri gibi davranmaktadır.
ETKĠSĠZ GÜVENLĠK ÖNLEMLERĠ
Sportif olayları yönetmedeki otorite boşluğu ve alınan etkisiz önlemlerde şiddet olaylarının
artmasına sebep olmaktadır. Polis her maç öncesi stadyumlardaki yerini alıyor hatta bazen bu
rakam abartılarak 3–4 bin kişiyi bile buluyor ise de meydana gelen olayları önlemede yetersiz
kalınıyor. Bazen de polis sert ve katı tutumu ile şiddetin baş sorumlusu oluyorlar. Abartılmış
polis sayısı, polis köpeklerin kullanılması taraftar üzerinde provakatif etkiye sebep olduğu
gibi kimi zamanda sorumlu kişiler görevlerinden ziyade maç izlemekle meşgul oluyor. Aynı
zamanda özellikle Anadolu da siyasi baskınında etkisiyle polis misafir takım seyircilerine
karşı daha sert bir tutum izlemektedir.
HAKEMLER
Türkiye de yapılması en zor mesleklerin başında hakemlik gelmektedir. Futbolcu, teknik ekip
ve yöneticiler tarafından alınan mağlubiyetlerin ilk sorumlusu olarak hakemler
gösterilmektedir. Tarafgirlikleri hep tartışma konusu olmakla birlikte verdikleri kararlar ile
televizyonlarda saatlerce yargılanıyorlar, yanlı veya yansız yönetimleriyle futbol sahalarında
görülen şiddete büyük etki ediyorlar. Burada toplumsal tarafgirliğimiz dolayısıyla yapılan
kimi haksız eleştirilerin yanında hakemlerinde kendilerinde olan güven eksikliği, sporcu
üzerindeki otorite yetersizliği, iyi yetiştirilmemelerinden dolayı Dünya klasmanında olan
hakem sayımızın oldukça az olması da yatmaktadır.
KULÜP YÖNETĠCĠLERĠ
Ülkemiz de kulüp yöneticisi olmak ekonomik ve sosyal açıdan birçok olanağı beraberinde
getiriyor. Diğer Avrupa ülkelerinden farklı olarak kulüp yöneticileri genelde toplum
tarafından tanınır, bu kişiler yer yer futbolculardan daha fazla televizyonlarda yer alırlar.
Kulüp yöneticilerinin taraflı, kışkırtıcı açıklamaları olumsuz etkilere yol açtığı gibi,
yöneticilerin taraftar guruplarıyla karşılıklı menfaate dayanan ilişkileri, taraftar guruplarına
bedava bilet dağıtımı, deplasman maçları için otobüs ayarlanması, yabancı maddelerin sahaya
sokulmasının kolaylaştırılması gibi maddi ve manevi anlamda yardımları futbol sahalarında
görülen şiddetin temel sebeplerinden birini oluşturmaktadır.
MEDYA
Medya kulüpler arası rekabeti körükleyerek, kulüp yöneticilerinin, futbolcuların demeçlerini
tahrik kar bir havaya sokup hakemleri, futbol federasyonunu ya da rakip kulübü suçlayan bu
açıklamaları ustalıkla büyütüyor, şiddeti kışkırtıcı ve saldırganlığı tahrik edici yayınlar
yapılıyor. Genellikle büyük kulüplerin söz sahibi olduğu diğerlerinin ise teferruat olarak
görüldüğü futbol medyasında tiraj ve reyting uğruna yer yer milliyetçiliği kışkırtan, rakip
takım futbolcu ve yöneticilerini rencide eden yayınlar yapılmaktadır. Maç görüntülerinin dahi
yayınlanmadığı birçok televizyon kanalında ise futbolcular ve hakem kararları üzerine
saatlerce konuşulmakta genellikle dört büyük kulübün temsil edildiği bu programlarda reyting
uğruna basit kavgalar çıkartılmaktadır.
Belli bir mesaj yüklenen taraftarlar, beklenen sonuç alınamadığında kendi takımlarından bile
hınç çıkarmaya başlıyorlar. Günümüz insanı artık hem kendine hem emeğe hem de içinde
bulunduğu kültüre yabancılaşmaya başlıyor. Yabancılaşmanın var olduğu yerde saldırganlığı
beklemek her zaman mümkün… Fakat unutmamak gerekir ki sosyal ve ekonomik koşullarda
yaşanan problemler yoğun şekilde devam ettiği müddetçe ülkemizde spor alanlarında görülen
şiddetin önüne geçmekte zorlaşacaktır. Şiddetle mücadeleyi sadece spor sahalarında değil
toplumun tüm kesimlerinde yapmak gerekir ki bununda yolu vatandaşlara sosyal, ekonomik
ve kültürel açıdan refah seviyesi daha yüksek bir hayat sunabilmekten geçiyor.
Tanju Alili
TANGO...
İki bedenin nirvanası...
Tinsel keyif...
Ruh ve bedenin kusursuz uyumu...
Böyle birçok harf yanyana getirilerek kelimeleri
oluşturabilir belki ama tangoyu anlatmak için yetersiz kalacaktır, tüm bu kelimeler... Çünkü
bana kalırsa tam bir tanımı yok tangonun. Hissi var yalnızca. Bunu da anlatmaya kelimeler
kifayetsiz, kalemim yetersiz kalıyor. Kaldı ki biz tangoyu ne olarak tanımlarsak tanımlayalım
tango hep kendisi gibi kalacak...
Böyle başlamak istedim yazıma. Çünkü devamında bu muhteşem hisler dünyasında
belki de aradığınız şeyi bulmanıza yardımcı olmaya çalışacağım. Aranılan şey… Ne derseniz?
Tıpkı bir denizcinin mavisi, şairin şiiri ve benim içinde tango diye örnekleyebilirim. Ama
öncelikle tangonun tarihinden haberdar olalım.
Arjantin‟in milli dansı… 19. yüzyıl‟ın sonlarına doğru Buenos Aires ve Montevideo
(Uruguay‟ın başkenti) dolaylarında başladı. Tango kelimesi dans ile ilintili olarak ilk kez
1890‟larda kullanılmaya başladı. İlk başlarda bu bölgede yapılan danslardan sadece bir
tanesiyken, kısa zamanda popüler olarak sokaklarda, sahnelerde yerini aldı ve kentin kenar
mahallelerinde binlerce Avrupalı göçmenin bulunduğu varoşlara kadar yayıldı. İlk yılların
tangosu "tango criollo" veya "basit tango" olarak bilinmekle beraber, günümüzde Amerikan
ve uluslararası tango stilleri, Fin tangosu, Çin tangosu gibi çeşitli türler gelişmiştir. Ancak
orijinal tango, doğduğu toprakların adıyla, "Arjantin tangosu" olarak anılmaktadır
Türkiye‟nin tango ile tanışması Cumhuriyet‟in kabulünden hemen sonraya rastlar.
Medeni hayatta batıya yönelik yenilemelerin arasında dans da gelmektedir. Fakat Arjantin
tango uzun yıllar Türk insanı tarafından benimsenmemiştir. Günümüzde ise Türkiye'de
tangonun hatrı sayılır bir camiası var aslında pek bilinmese de ve bu camianın klişeleşmiş
cümleleri var elbette ki. Bunlar arasında benim ilk dikkatimi çeken cümle şu olmuştu
''yürüyebilen herkes tango yapabilir...'' Dikkatimi çekmiş ancak içine girememişim elbette ki o
zaman cümlenin. Şuan içimde tango tutkusuyla aynı cümleyi yorumladığımda anlıyorum ki ''
sadece yürüyerek zevk alabileceğin bir danstır tango. Ruhun ve bedenin müzikle birleştiği o
ince noktadır.''
'' Tango, yetenekli bir süvari ile soylu bir kısrağın dansıdır. Ne hızlı koşmak için bir
kırbaca ne de bir engeli aşmak için dizginleri sertçe germeye ihtiyaç duyulur''. İşte tam da bu
yönüyle hayata benzetiyorum ben onu (tangoyu). Hayat attığımız adımlardan ibarettir ya;
ilerleriz, geri döneriz, yerimizde sayarız. Bu şekilde adımlardaki anlamı hissederek
gerektiğinde küçük, gerektiğinde kocaman bir adım atarız bu dansı yaparken; ilerleriz, geri
döneriz, yerimizde sayarız. Tam da yaşamın içinde olduğu gibi kadın ile erkek baş başa ve
karşı karşıyadır. İletişimin doruklarındadırlar. Aralarındaki o sessiz kavgayı görünenin aksine,
bedenlerine değil yalnızca kalplerine dokunarak sürdürmeye çalışırlar.
İşte böyle bir şeydir TANGO. Tarifi zor, duygusu tutkuludur. Ne kadar yazsam ne
kadar anlatsam manasızdır. Görmek, duymak ve hissetmek lazım bu tinsel keyfi...
Belki bedenlerin nirvanasına ulaşmanızda ilk adımı atmanıza yardımcı olabilirim. En
azından anlatmaya çalıştıklarımı yaşayan insanları görmek isterseniz diye size birkaç mekan
önereceğim.
Söylemiştim hatrı sayılır bir camiası var diye. O yüzden her gece tango yapabileceğiniz
mekanlar var İstanbul‟da;
Pazartesi----Otra (Anadolu Yakası)
Salı-------------Taksim Sanatevi My House Tangoist Milongası (Avrupa Yakası)
Çarşamba---Mekan 333 (Avrupa Yakası)
Perşembe---Point Hotel (Avrupa Yakası)
Cuma---------Levent Tenis Kulübü (Avrupa Yakası)
Cumartesi---Danset Erenköy (Anadolu Yakası)
Pazar---------Ponte (Avrupa Yakası)
ġeniz Parlakkılıç
SPORDAN HABERLER
2011 Büyükler Dünya GüreĢ ġampiyonası’na Ev Sahipliği Yaptık…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Türkiye Güreş Federasyonu ve Uluslararası Güreş
Federasyonları Birliği FILA‟nın işbirliği ile düzenlenen 2011 Büyükler Dünya Güreş
Şampiyonası sona erdi. Şampiyonaya katılan sporcularımızdan beşi, elde ettikleri başarı ile
olimpiyatlara katılma hakkı kazandı.
12 – 18 Eylül tarihleri arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Destek Hizmetleri Daire
Başkanlığı Gençlik ve Spor Müdürlüğü koordinasyonunda, Türkiye Güreş Federasyonu ile
Uluslararası Güreş Federasyonları Birliği (FILA)‟nin işbirliğinde ve Spor A.Ş.‟nin ev
sahipliğinde organize edilen 2011 Büyükler Dünya Güreş Şampiyonası‟na 104 ülkeden 900‟e
yakın sporcu katıldı.
Yedi gün süren müsabakalar boyunca, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sinan Erdem Spor
Salonu‟nda; erkeklerde Grekoromen ve Serbest stilde 55 kg., 60 kg., 66 kg., 74 kg., 84 kg., 96
kg. ve 120 kg. kategorilerinde; bayanlarda Serbest stilde 48 kg., 51 kg., 55 kg., 59 kg., 63 kg.,
67 kg., 72 kg. kategorilerinde çekişmeli mücadelelere sahne oldu.
Kategorilerinde ilk altıya giren sporcuların 2012 Londra Olimpiyatları‟na katılım için vize
aldığı 7 gün süren müsabakalara, Türkiye‟den 14‟ü erkek, 7‟si bayan 21 sporcu katıldı.
BeĢ Türk GüreĢçi Olimpiyat vizesini aldı
Müsabakalarda katılan sporcularımızdan; 120 kiloda Rıza Kayaalp altın, 74 kiloda Selçuk
Çebi gümüş, 84 kiloda Nazmi Avluca ve 96 kiloda Cenk İldem bronz madalya kazanırken,
serbest stilde 96 kiloda Serhat Balcı da kazandığı gümüş madalya ile 2012 Londra Olimpiyat
Oyunları‟na vize aldı.
Tribünleri dolduran binlerce yerli ve yabancı sporseverin takip ettiği 2011 Büyükler Dünya
Güreş Şampiyonası‟nda Grekoromen stilde Türkiye, 35 puanla takım sıralamasında 2. oldu.
''Bu sene Türk voleybolu açısından güzel geçti''
Türkiye Voleybol Federasyonu Başkanı Erol Ünal Karabıyık, Kadın Millilerin 3. olduğu
Avrupa Voleybol Şampiyonası'nın ardından basın toplantısı düzenledi.
Burhan Felek'teki Volley Hotel'de düzenlenen basın toplantısında Voleybol Federasyonu
yönetim kurulu üyeleri ve sporcular da yer aldı.
Başkan Karabıyık, "Milli Takımımız, bizi ve Türkiye'yi gururlandırdı. Verdikleri
mücadeleden dolayı teknik ekibe ve oyuncularımıza çok teşekkür ediyorum" dedi.
Antrenör Marco Motta ise, "Hırvatistan mağlubiyetinden sonra motivasyonumuz daha iyi
oldu. Her maç üzerine biraz daha koyarak oynadık. Zorlu maçlar oynadık ve son karşılaşmada
da bronz madalya için mücadele ettik. Bu sene Türk voleybolu açısından çok başarılı geçti"
diye konuştu.
Milli Takımın başarılı oyuncusu Neslihan Darnel de, "Bizim kaybettiğimiz birşey yoktu.
Sırbistan kendi sahasında oynuyordu ve çok fazla mücadele etmesi normal. Son
pozisyonlardaki top bizim lehimize olsaydı şu an şampiyon olabilirdik" şeklinde konuştu.
GEYİK
MUHABBETİ