Transcript of OSMANPAZARI - foruq.com
34 )OSMANPAZARI Bulgaristan’da eski bir Osmanl kasabas.
Bugün Omurtag adyla anlmakta olup Bulgaristan’n kuzeydou kesiminde,
deniz seviyesinden 525 m. yükseklikte bir plato üzerinde Osmanllar
tarafndan kurulmu küçük bir kasabadr. Buras, 1500 ylndan itibaren
Osmanl yönetiminin son dönemine kadar (1878) idarî bir merkez
olmann yan sra bölgedeki Türk yerleme yerlerinin önemli bir pazar
yeri özellii tamaktayd.
Osmanpazar ilk Osmanl kaytlarnda Alakilise nahiyesi diye geçer.
1052 (1642) yl dolaylarnda Alakilise / Osmanpazar kazas eklinde
anlmaya baland. XIX. yüzyln büyük Osmanpazar kazas iki tarihî
bölgeyi ihtiva eder. Batda ormanlk alan olan Tozluk platosu
(Alakilise nahiyesi), douda XVII. yüzyln balarna kadar büyük umnu
kazasna bal bir nahiye durumundaki, daha verimli arazileri bulunan
Gerlovo bölgesi yer alr. Alakilise nahiyesinin Osmanl öncesi
tarihiyle ilgili bilgi yoktur. Buras, ilk Bulgar Çarl’nn baehri
Preslav’dan ikinci Bulgar Çarl’nn ana kenti olan batdaki Trnova’ya
giden yolun geçtii yerde bulunmaktayd. “Alakilise / Kenise” ismine
yönelik en eski atf ise 890 (1485) tarihli icmal tahrir defterinde
yer alr. Buna göre nahiyede 114 hâneden ibaret “perakende yörükleri
ve yac grubu” yayordu. Dobrovo / Dobrofçe köyünün ad hariç dier
bütün yer adlar Türkçe’ydi.
Filibe ve Kuzey Trakya’ya ait 925 (1519) tarihli tahrir defterinde,
krk yl önce Rodop dalarndan (Tanr da) bir grup yörüün Gerlovo’da
Dobruca yönündeki Alacakilise diye isimlendirilen bölgeye göçtüü
belirtilmektedir (BA, TD, nr. 77). 1870’te Felix Kanitz tarafndan
nakledilen mahallî bir rivayete göre Osmanpazar kasabas, “yaklak
300 sene önce” Arabac Osman tarafndan ina edilen bir handan dolay
ortaya çkmtr. 922 (1516) tarihli tahrir kaytlarnda umnu kazasnda be
sivil müslüman hânesiyle be ellici statüsünde hânesi bulunan Arabac
Osman köyünden söz edilir. 987’de (1579) Arabac Osman köyü on dokuz
hâneden ibaretti. 1052 (1642) tarihli Avârz Defteri, bölgeyi
Osmanpazar adyla anan ve bir nahiyenin merkezi olarak gösteren ilk
kaynaktr (BA, TD, nr. 775). Burann bir kasaba halinde gelimesi
XVII-XIX. yüzyllarda olmutur. 1164 (1751) tarihli Avârz Defteri’ne
göre kasabada 178 müslüman hânesiyle iki hristiyan hânesi
bulunmaktayd. 1261 (1845) tarihli Temettüat Defteri’nde burada 407
müslüman hânesi yannda seksen üç hristiyan hânesi yaad kaytldr (BA,
KK, nr. 6081).
Kasabayla ilgili geni bilgi aktaran Felix Kanitz 1870’te kasaba
nüfusunu 700 müslüman ve 180 hristiyan hânesi olarak vermektedir.
Kasaba 5000 kiilik nüfusuyla bütün kazann en büyük yerleim merkezi
durumundayd. Bu rakamlar burada hristiyan nüfusunun XIX. yüzylda
belirdiini gösterir. Hristiyanlar 1873’te nüfusun % 20’sini
oluturuyordu. XIX. yüzylda Osmanpazar tekstil üretiminde gelimi bir
ekonomiye sahipti (abâ dokumas, keçi klndan battaniye, deri üretimi
ve metal ileri).
XVIII ve XIX. yüzyllarda Osmanpazar’nn merkezi olduu kaza yetmi üç
Türk köyünü içine almakta ve bunlar tamamen Türkler’le meskûn
bulunmaktayd. Ayrca Türkçe ad tamakla birlikte çounluu hristiyan
nüfusa sahip iki büyük yerleme yeri vard. Bunlar kuzeyde Konak ile
güneyde Çtak köyleriydi. Her iki köy, XVI. yüzyln ilk yllarnda dalm
hristiyan ailelerinin yaayaca güvenli bir yer olmas için Osmanl
idarecilerinin inisiyatifiyle kurulmutur. Bu köyler ayn
zamanda
derbentçi statüsündeydi. 1164’te (1751) Çtak’ta altm dört müslüman,
146 hristiyan hânesi, Konak’ta ise otuz müslüman, elli hristiyan
hânesi vard. Bir bütün olarak Osmanpazar kazasnn bir kasabas, yetmi
be köyü, % 91’i müslüman Türk olan toplam 1480 hânesi
bulunmaktayd.
Osmanpazar’nn dou yars, Gerlovo nahiyesi XIX. yüzylda buraya balanm
olup yirmi yedi köy ve bir küçük kasabadan ibaretti. Buradaki
Varbitsa (Virpiçe) kasabas, tarihi Osmanl Devleti öncesine dayanan
tek yerleim mahalli özellii tamaktadr. XV. yüzyl Osmanl tarihçisi
Nerî, Varbitsa’daki kalenin 790 (1388) ylnda bir k seferi esnasnda
Vezir Çandarlzâde Ali Paa tarafndan zaptedildiini yazar. Kale
bugünkü Varbitsa’nn hemen dnda, XII. yüzyldan kalma pek çok Bizans
parasnn bulunduu Gerilgrad Kalesi’nin harabeleri arasndadr.
Varbitsa 987’de (1579) 307 hristiyan hânesi, 1873 ylnda 193
hristiyan ve seksen be müslüman hânesiyle Gerlovo bölgesinde en
büyük yerleim birimi durumundayd. Buras, 1184 (1770) yl civarnda
Kalgay Mesud Giray’n tahttan indirilmesini müteakip Krm
Tatarlar’ndan önemli bir grubun yerleme yeri haline geldi. Bunlarn
ahfad hâlâ Varbitsa’da yaar. 1985’te Bulgar milliyetçileri Giray
ailesine ait XVIII. yüzyldan kalma kona yaktlar. Osmanl dönemi
sonunda 1873’te, Tozluk ve Gerlovo tarihî bölgelerinin her ikisi de
% 88’ini Türkler’in tekil ettii 4028 hâneye sahipti. 496 Bulgar
hristiyan ise sadece Osmanpazar’nn içinde, Varbitsa ve Çtak’n küçük
kasabalarnda, Konak derbent köyünde yayordu.
1877-1878 Osmanl-Rus Sava’nda Osmanpazar kasabas yakld, pek çok
Türk’ün buray terketmesi yüzünden tamamen ortadan kalkma
tehlikesiyle kar karya kald. 1887’de Bulgar saymna göre kasabada
sadece 3755 kii oturuyordu. Bu saynn 2332’si müslümand ve Türkçe
konuuyordu. XIX. yüzylda burada sekiz cami, birkaç medrese,
tekkeler, bir hamam, yedi han ve bir kilise mevcuttu. Kasaba II.
Dünya Sava’na kadar durgun bir halde kald. 1934’te kasabann nüfusu
1888 ylndakiyle hemen hemen ayn idi ve bu ylda ad Omurtag’a
çevrilmiti. 1972’de burada üç cami kalmt: 1219 (1804) tarihli tamir
kitâbesiyle birlikte Yukar Cami, Fndk Camii ve Tekke Camii. Tekke
Camii ayn zamanda Mehmed Baba Tekkesi’ydi. 1985’te Bulgaristan’da
Türkler’e yönelik basklara kar Gerlovo’daki Türkler, özellikle
Alvanlar (1934’te Jablanovo) civarndaki kzlba köyleri Bulgar ordusu
tarafndan bastrlan bir direni gösterdiler. Komünizmin yklmasndan
sonra Osmanpazar’ndaki Türkler’in durumu düzeldi. 1963’te 7074 olan
kasabann nüfusu günümüzde (2005) 11.124’e yükselmitir.
Osmanpazar’nda yetien âlimler arasnda birçok eserin müellifi eyh
smâil Niyazi Efendi (ö. 1312/1894) anlabilir.
BBLYOGRAFYA
BA, TD, nr. 370, s. 551; F. Kanitz, Donau-Bulgarien und der Balkan,
Leipzig 1882, III, 44-46; E. Stefanov, Grad Omurtag, Prinos kam
istorijata na grada, Omurtag 1934; V. Marinov, Gerlovo, Oblastno
geografsko izovano, Sofia 1936; Z. ankov, Geografski Renik na
Balgarija, Sofia 1939, s. 311-312; . Nokolov, Grad Omurtag, Sofia
1970; M. Kiel, “Mevlana Nerî and the Towns of Medieval Bulgaria”,
Studies in Ottoman History in Honour of Professor V. L. Ménage (ed.
C.
Heywood - C. Imber), stanbul 1994, s. 165-187; a.mlf.,
“Osmanoturski Administrativni Dokumenti za Demografskoto Razvitie i
Selišnata Istorija Antonovo (Yayla-köy) i Regiona”, Pamet za
Tuzlaka, Istorija i Kultura (ed. M. Dimitrova), Veliko Tarnovo
2005, s. 39-72; Grad Omurtag i Omurtagskiyat Krai, Istoriya i
Kultura (ed. I. Radev - M. Tošev), Veliko Tarnovo 2003; D. G.
Gadanov, “Vorläufiger Bericht, Reise im Auftrage der
Balkan-Kommission zur Türkischen Dialektstudien in Nord-Ost
Bulgarien”, Anzeiger der Kaiserlichen Akademie der Wissenschaften
Philosophisch- Historisch Klasse, XLVI/3, Wien 1912, s. 13-29; A.
Kuzev, “Zwei Notizen über einige Mittelalterliche Festungen in
Nordost Bulgarien”, St.B, I (1970), s. 129-139; H. J. Kornrumpf,
“Zwei Wenig Bekannte islamische Denkmäler in Bulgarien”,
Südost-Forschungen, XXX, München 1971, s. 291-296; “Omurtag (do
1934: Osman Pazar)”, Kratka Balgarska Enciklopedija, Sofia 1966, V,
662. Machel Kel
OSMANZÂDE AHMED TÂB (ö. 1136/1724)
Osmanl airi, biyografi yazar.
Muhtemelen 1070 (1659-60) ylnda stanbul’da dodu. Babas maliye
tezkirecilii ve Süleymaniye Vakf rûznâmçecilii görevlerinde bulunan
Osman Efendi’dir. Düzenli bir medrese eitimi gördükten sonra
1089’da (1678) eyhülislâm Çatalcal Ali Efendi’den mülâzm oldu. Baz
küçük medreselerde çalt. 5 Rebîülevvel 1099’da (9 Ocak 1688)
babasnn stanbul’da Kumkap’da Karamânî Mehmed Paa Camii bitiiinde
Cedîde-i Osman Efendi adyla yaptrd veya yeniledii medresenin ilk
müderrisliine tayin edildi. Yedi yl kadar devam eden bu görevinin
ardndan 1106 Rebîülevvelinde (Kasm 1694) hareketi hâric derecesiyle
Fazliyye (Fazîle, Fuzayliyye, Feyziyye) Medresesi’ne geçti. Ertesi
yl am valiliine gönderilen Kemanke Aç Mehmed Paa’nn maiyetinde onun
kethüdâs sfatyla am’a gidince ad müderrisler defterinden silindi.
1109’da (1097-98), Amcazâde Hüseyin Paa’nn enitesi Hac Kethüdâ
aracl ile inasn vaad ettii medrese hareketi dâhil rütbesiyle
kendisine tevcih edildiyse de bu sözünü tutmamas ve baz dümanlarnn
aleyhinde bulunmasyla eyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi’nin
gözünden dütü ve ismi ikinci defa müderrisler listesinden çkarld
(Çelebizâde Âsm, s. 171). Ancak 1115’te (1703) Horhor civarnda
Feyziyye-i Cedîde adyla bir medrese ina ettirdi ve önce hareketi
dâhil, ardndan mûsle-i Sahn derecesiyle buraya müderris oldu. Bu
srada rütbesi tenzil edildiyse de 12 Safer 1118’de (26 Mays 1706)
Mustafa Aa Medresesi’ne ve 15 Safer 1120’de (6 Mays 1708) Koca
Mustafa Paa Medresesi’ne tayin edildi. 1120’de (1708) Sahn- Semân
medreselerinden birine geçti. Alt ay kadar sonra ibtidâ-i altml
rütbesiyle Edirnekap’daki Mihrimah Sultan Medresesi’ne nakledildi.
ki yl sonra Murad Paa-y Atîk ve 9 evval 1124’te (9 Kasm 1712)
mûsle-i Süleymâniyye derecesiyle Kasm Paa Medresesi müderrisliine
getirildi. 1 Ramazan 1128’de (19 Austos 1716) ayn derece ile
Ayasofya-i Kebîr Medresesi müderrisliine tayin edildi.
Onun bu hzl yükselmelerinde, 1122’de (1710) III. Ahmed’in hastal
münasebetiyle kaleme ald Shhatâbâd adl krk hadis erhiyle ertesi yl
kazanlan Prut zaferi dolaysyla bu padiaha sunduu kasidenin önemli
rolü olmutur. Meâriku’l-envâr adl tercümesini de ayn yllarda III.
Ahmed’in emriyle yapan Osmanzâde Ahmed Tâib, birkaç yl sonra Mora’y
geri alan Damad (ehid) Ali Paa için yazd ünlü kaside vesilesiyle
200 altnla ödüllendirildi ve bu sadrazamn himayesine girdi.
Müneât’ndaki baz yazlarndan, savan sebepleri ve seyri hakknda
verdii bilgilerden onun bu serdarn maiyetinde Mora seferine katld,
hatta stendil, Ayamavra, Egine gibi ada ve kalelerin tahririnde
görev ald kanaati domaktadr. 1127’deki (1715) yangnda evi yannca
bata padiah olmak üzere baz devlet büyüklerinin yardmn gören Ahmed
Tâib, ehid Ali Paa’ya sunduu arîzasnda otuz yl kadar tedrîs hayatna
karlk henüz “pâye-i maksûd”a ulaamadn, evinin de yanmasyla perian
olduunu ifade edip Süleymaniye müderrisliine talip olunca istei
yerine getirildi ve mevleviyetle kadlk mesleine terfi ettirildi
(Köprülü, TM, II [1928], s. 429-430). 16 Cemâziyelâhir 1129’da (28
Mays 1717) Halep kadlna yükseltilen Ahmed Tâib bir yl kadar sonra
azledilince stanbul’a döndü. Müneât’ndaki bir arîzasndan, ksa
sürede azlinde Halep’te bulunan bir kiliseyi camiye çevirtmekle
itham edilmesinin ve oradaki Fransz konsolosunun hükümet nezdindeki
faaliyetlerinin rolü olduu anlalmaktadr. stanbul’a dönünce
Kadköy’ün Fenerbahçe
semtinde bir kök yaptrd, ayrca Nevehirli Damad brâhim Paa sayesinde
Vâlide Sultan evkafndan Demirkap Çiftlii’ni elde edip onartt. Evi
air, âlim ve mûsikiinaslarn toplant yeri oldu. Vezîriâzam brâhim
Paa ve III. Ahmed’in takdirini kazanan Ahmed Tâib “reîs-i âirân”
olarak anlm ve, “Benim imden gerü mahkûm- fermân- mutâ`mdr / Gerek
erbâb- tedrîsî gerek küttâb- dîvânî” beytiyle balayan ünlü
kasidesiyle âdeta bu alandaki ehliyetini ilân etmitir. 27
Rebîülevvel 1135’te (5 Ocak 1723) Msr kadlna tayin edilen
Osmanzâde’nin bu göreve ve daha önce de Halep kadlna getirilii,
em‘dânîzâde Süleyman Efendi tarafndan, “... onun gibi mudhik âdeme
taklîd-i kazâ sahih olur mu bilmem? Ancak himmeti vezîr ile oldu”
sözleriyle eletirilir ve bu tayinin arkasnda sadrazamn bulunduuna
iaret edilir (Müri’t-tevârîh, vr. 336b).
Msr’daki hayat hakknda fazla bilgi yoktur. Buradan Halep nakibine,
müftüsüne ve mahkemesinde daha önce birlikte çalt Gürânîzâde’ye
yazd mektuplarda Msr mahkemesi hakknda bilgiler
vermekte ve maiyetindeki kâtiplerin yetersizliinden ikâyet
etmektedir (Sâlih Sa‘dâvî, s. 90-91). Ahmed Efendi, bu görevden
azlinden ksa süre sonra zamann Msr valisinin Kayserili olduunu
örenince, “Âyâ emîr midir, acaba Ermenî midir?” eklindeki latifesi
yüzünden 2 Ramazan 1136’da (25 Mays 1724) onun tarafndan
zehirletilerek öldürüldü (Ahmed Hasîb Efendi, s. 9; Çelebizâde Âsm,
s. 170; Râmiz ve Âdâb- Zurafâ’s, s. 51) ve Kahire’deki Hazra-i
Haseneyn Türbesi’ne defnedildi (Esad Mehmed Efendi, s. 119). Ahmed
Tâib, Nef‘î’den sonra hicvi yüzünden katledilen ikinci air olmu,
ölümüne dönemin airleri tarafndan tarihler düürülmütür. Kalemi
dümanlar için zehirli bir ylan, dostlar için tatl dilli papaan
saylan, nükteleri, ho sohbeti ve hazrcevapll ile bilinen
Osmanzâde’nin kulland “su gibi ezberleme”, “bir içim su” vb.
ifadeler hâlâ kullanlmaktadr. 1115 (1703) Edirne Vak‘as’yla ilgili
manzumelerinde olaya karan devrin ileri gelenleri, hadisenin ortaya
çk, seyri ve halkn tutumu üzerinde durmutur. stanbul’da kahvenin
ktlamas ve ar pahalanmas üzerine söyledii, “Olal kahve-i Rûmî
nümâyan / Nohûdî-mereb oldu cümle yâran” beyti de mehurdur. htiam,
iyi yaamay seven ve önceleri Hamdî mahlasn kullanan Ahmed Efendi,
yaptklarna tövbe ederek “Tâib” mahlasn almsa da yine hiciv taraf ar
basm ve hayat boyunca Nâbî, Mustafa Sâkb Dede gibi önemli kiileri
yermekten vazgeçmemitir. “Melikü’-uarâ” unvann aldktan sonra yazd
ünlü kasidesinde zamannn airlerini birer nükte ile hicvedip sözü
vekili olarak niteledii Seyyid Vehbî’ye brakm, o da bu istei yerine
getirmi ve sözü Nedîm’e vermitir. Bu manzumelerin saray düünleri,
imar ve ina hareketleri, stanbul yangnlar, hayat pahall ve ktlk
gibi dönemin sosyal tarihiyle ilgili önemli kaynaklar olduu
görülmektedir. Arapça ve Farsça’ya da vâkf olan Ahmed Tâib Efendi
sadece air deil ayn zamanda güçlü bir münî idi (Sicilli Osmânî, I,
242-243).
Eserleri. 1. Shhatâbâd. Krk hadis erhi olup III. Ahmed’in
hastalanmas münasebetiyle 1120 (1708) ylnda sade bir üslûpla kaleme
alnmtr. Önce nesirle açklanan hadisler daha sonra birer kta ile
nazma çevrilmitir. Türünün baarl örneklerinden saylan eserin birçok
nüshas mevcuttur (Ü Ktp., TY, nr. 3904). 2. Ahmedü’l-âsâr fî
tercemeti Meârik’l-envâr. Radyyüddin es-Sâgnî’nin
Meâriu’l-envâri’n-nebeviyye adl 2246 hadisten oluan eserinin
tercümesidir. III. Ahmed’in emriyle yaplan bu çalma 1122 (1710)
ylnda tamamlanmtr. Dili nisbeten sade olan eserin iki yazmas
stanbul Üniversitesi (TY, nr. 1568) ve Süleymaniye (Âir Efendi, nr.
421/1) kütüphanelerinde kaytldr. 3. Divan. Muahhar kaynaklarda
bahsedilen mürettep divann nüshasna henüz rastlanmamtr. Ali Cânip
Yöntem, Ali Kemal Bey’in kütüphanesindeki yazmann bir kitapçnn
eline geçtiini, fakat âkbetinin ne olduunun bilinmediini söyler
(TM, II, 121). Theodor
Menzel kaynak göstermeden divanda on iki kaside, otuz iki tarih,
yetmi yedi gazel ve baka iirler bulunduunu kaydeder (EI2 [Fr.],
VIII, 191). Müjgân Cunbur ve ekibi tarafndan Türk Dil Kurumu
Kütüphanesi’nde mevcut yazmalarn katalog çalmalar srasnda burada
bir divann bulunduu tesbit edilmi (nr. A 378) ve eser Ahmet Sevgi
tarafndan bilim dünyasna duyurulmutur (Türk Edebiyat, XXXII/369
[2004], s. 4-5). Krk üç varaktan oluan 1497 beyitlik bu yazmada krk
üç beyitlik bir mi‘râciyye, elli dokuz beyitlik temmûziyye
kasideleri, terkibibendler, elli iki beyitlik hazâniyye kasidesi,
tarihler, kta ve rubâîler bulunmaktadr. Ahmet Sevgi divanda hiç
hiciv bulunmamasndan hareketle onun çok önceden tertip edilmi
olabileceini söyler. airin çadalarnn divanndan söz etmemeleri
ilginçtir. Baz iir mecmualarnda bata kaside ve gazel olmak üzere
birçok iiri günümüze ulamtr. stanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde
bir divan parças vardr (TY, nr. 3904, vr. 56b-90a). Ayn
kütüphanenin bnülemin bölümündeki bir mecmuada Ahmed Tâib’in kendi
hattyla yazlm gazeller mevcuttur (nr. 3432, vr. 24b-28a). Millet
Kütüphanesi’ndeki (nr. 659) divan parçasnda ise elli kadar gazeli
yer almaktadr. Bunlar önemli ölçüde Salih Sa‘dâvî tarafndan yaplan
doktora tezinde bir araya getirilmitir (stanbul 1987). Mustafa
Yatman, airin dank halde bulunan iirlerini toplam ve Osmanzâde Tâib
Divân’ndan Seçmeler adyla yaymlamtr (Ankara 1989). 4. Müneât
(Mektûbât ve Muharrerât- Nâdire, Tuhfe). Ahmed Tâib’in aralarnda
arîza, takrir, nevâzinâme, teekkürnâme, tesliyetnâme ve
niyaznâmelerin de bulunduu elli civarnda mektubundan olumaktadr.
Çounun muhatab belli olmayan bu mektuplarn Sadrazam Damad brâhim
Paa, Kudüs Valisi Osman Paa, reîsülküttâb efendi, sadâret kethüdâs,
Cidde Valisi Osman Paa, Râid Efendi (vak‘anüvis), Halep nâibi,
Halep müftüsü, Gürânîzâde gibi devlet büyüklerine ve
dostlarna
gönderildii anlalmaktadr. Devrinin süslü ve salam nesrinin
örnekleri saylabilecek olan bu mektuplardan Ahmed Tâib’in
muhataplarndan bir eyler bekledii sezilmekte, böylece devrin önemli
ahsiyetlerinin ruh yaplar hakknda bilgi edinilmektedir. 1124’te
(1712) toplanm ve devrin hazinedar aasna sunulmu olan eserin
stanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde iki nüshas vardr (TY, nr.
3904, vr. 17b-55a; nr. 9812). 5. Ahlâk- Ahmedî. Hüseyin Vâiz-i
Kâifî’nin Alâ- Musinî adl eserinin tercümesi olup Osmanzâde bu
eseri evinde uzlete çekildii bir srada kaleme alm ve III. Ahmed’e
sunmutur. badet, ihlâs, dua, ükür, sabr, tevekkül, hayâ ve iffete
dair bu çeviri baz ksmlar çkarlarak baslmtr (stanbul 1256). 6.
Hulâsatü’l-ahlâk. Knalzâde Ali’nin Ahlâk- Alâî’sinin özeti olan
eser oldukça salam bir üslûpla yazlmtr. Sadrazam brâhim Paa’nn
tevikiyle ortaya çkan eserin günümüze birçok yazmas ulamtr (Ü Ktp.,
TY, nr. 1697; Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 647; Nuruosmaniye
Ktp., nr. 2376). 7. Telhîs-i Mehâsinü’l-edeb. Âlî Mustafa
Efendi’nin Câhiz’in Minhâcü’s-sülûk’ünden tercüme ettii
Mehâsinü’l-âdâb’nn özetidir (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr.
1895). Risâlede padiahlar için gerekli olan davranlar, ehzadeler ve
vezirlere kar muameleler, sr saklamaya dair hikmetler, giyim kuamla
saray hizmetçilerine dair öütler yer alr. 1130 (1718) ylnda
hazrlanan ve Sadrazam brâhim Paa’ya sunulan eserin Süleymaniye
(Hüsrev Paa, nr. 933) ve stanbul Üniversitesi (TY, nr. 6965)
kütüphanelerinde yazmalar mevcuttur. 8. Telhîsü’n-nesâyih
(Telhîsü’l-hikem). Menevî ârihi Sar Abdullah Efendi’nin
Nasîhatü’l-mülûk’ünün manzum ve mensur özet tercümesi olup 1131’de
(1719) tamamlanm ve III. Ahmed’e sunulmutur (stanbul 1283). 9.
Simârü’l-esmâr (Zübdetü’l-esmâr [ezhâr?] fi’l-hikâyât,
Zübdetü’n-nesâyih) Alâeddin Ali Çelebi’nin Hümâyunnâme adyla yapt
Kelîle ve Dimne tercümesinin özeti niteliindedir (Hüseyin
Ayvansarâyî, s. 101). 1117’de (1705) tamamlanp III. Ahmed’e takdim
edilmitir (stanbul 1251). 10. Hadîkatü’l-mülûk (cmâl-i Tevârîh-i
Âl-i Osman, Hulâsatü’t-tevârîh). Osman Gazi’den II. Mustafa’ya
kadar gelen Osmanl padiahlarnn hayatyla hayratlarna dairdir.
Nevehirli Damad brâhim Paa’ya sunulan eserin günümüze çok
sayda nüshas intikal etmitir (bir ksm için bk. TCYK, s. 633-636;
Levend, I, 365). Bir tertibi IV. Mehmed’e, dieri III. Ahmed’e kadar
gelen ve Tuhfetü’l-mülûk adyla da anlan eser Mustafa Hâim’in buna
zeyli olan Nuhbetü’l-mülûk’ü ile birlikte baslmtr (stanbul 1299).
Tuhfetü’l-mülûk, Hadîkatü’l-mülûk’e göre daha muhtasardr.
Hadîkatü’l-mülûk’ün Topkap Saray Müzesi Kütüphanesi’ndeki nüshas
(Hazine, nr. 1471) üzerinde Oktay Çanakl tarafndan yüksek lisans
tezi yaplmtr (1997, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü).
Hadîkatü’l-mülûk’ün bir baka versiyonu olan cmâl-i Tevârîh-i Âl-i
Osman’da I. Mahmud, III. Mustafa ve I. Abdülhamid’den de söz
edilmektedir. ehrîzâde Mehmed Said tarafndan yaplan ksa zeylinde
sadece III. Ahmed’den bahsedilmitir. 11. Hadîkatü’l-vüzerâ*.
Osmanzâde Ahmed Tâib’in en tannm eseri olup Osmanl sadrazamlarnn
biyografileri ilk defa bu kitapta müstakil olarak ele alnmtr
(stanbul 1271; Freiburg 1969).
Kendisine Menâkb- mâm- Âzam / Tuhfe-i Nu‘mân (Çelebizâde Âsm, s.
172) adl bir eser izâfe edilen Ahmed Tâib, Kurâzatü’z-zeheb fî
ilmi’n-nahv ve’l-edeb’in de müellifi gösterilmi
(Hediyyetü’l-ârifîn, I, 171), hatta eser bu adla Lübnan’da
yaymlanmtr (Beyrut 1998). Ancak Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki
nüshalarda (Lâleli, nr. 3205, 3474) müellifin “Ahmed el-mütehir
en-Niyâbe” eklinde gösterilmesinden eserin Ahmed Nâib’e ait olduu
anlalmaktadr. Osmanzâde’ye ayrca Münâzaratü’d-devleteyn, Suâl ve
Cevâb adl bir eser izâfe edilmektedir.
BBLYOGRAFYA
Osmanzâde Ahmed Tâib, Hadîkatü’l-vüzerâ, stanbul 1271, s. 3-4,
130-132; a.e., Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 936/7, vr. 1b;
Safâî, Tezkire, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2549, vr. 49a
vd.; eyhî, Vekyiu’l-fuzalâ, IV, 562-564; Râid, Târih, V, 207-208;
Sâlim, Tezkire, stanbul 1315, s. 178-181; Ahmed Hasîb Efendi,
Ravzatü’l-küberâ (nr. Mesut Aydner), Ankara 2003, s. 2, 9, 15-17,
21; Çelebizâde Âsm, Târih, stanbul 1282, s. 170-172; em‘dânîzâde,
Müri’t-tevârîh, Beyazt Devlet Ktp., nr. 5244, vr. 336b; Râmiz ve
Âdâb- Zurafâ’s: nceleme-Tenkidli Metin-ndeks-Sözlük (haz. Sadk
Erdem), Ankara 1994, s. 50-52, 203, 220, 232; Müstakimzâde,
Mecelletü’n-nisâb, Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 628, vr.
156b; Hüseyin Ayvansarâyî, Mecmûa-i Tevârîh (nr. Fahri Ç. Derin -
Vâhid Çabuk), stanbul 1985, s. 68, 70, 101, 127, 131, 165; Esad
Mehmed Efendi ve Baçe-i Safâendûz’u (haz. Rza Ora), Burdur 2001, s.
118-133; Fatîn, Tezkire, s. 32; Mehmed Tevfik [Mesnevihan],
Mecmûatü’t-terâcim, Ü Ktp., TY, nr. 192, vr. 80a; Hammer, GOR, IX,
238; a.mlf., GOD, IV, 120-131; Muallim Nâci, Esâmî, stanbul 1308,
s. 92; Gibb, HOP, IV, 103; Sicilli Osmânî, I, 242-243; Osmanl
Müellifleri, II, 116-117; Köprülü, Eski airlerimiz Divân Edebiyat
Antolojisi, stanbul 1931, s. 453; a.mlf., “Osmanzâde Tâib’e Dâir”,
TM, II (1928), s. 427-430; TCYK, s. 633-643; Uzunçarl, Osmanl
Tarihi, IV/2, s. 269, 305, 606-609; Hediyyetü’l-ârifîn, I, 171;
Abdülkadir Karahan, slâm-Türk Edebiyatnda Krk Hadis, stanbul 1954,
s. 327 vd.; a.mlf., “Osman-zâde Tâib”, A, IX, 453-456; Agâh Srr
Levend, Türk Edebiyat Tarihi, Ankara 1973, I, 364-365; Faruk K.
Timurta, Tarih çinde Türk Edebiyat, stanbul 1981, s. 245-246;
Babinger (Üçok), s. 279-281; Nihad Sâmi Banarl, Resimli Türk
Edebiyât Târihi, stanbul 1983, II, 749-750; Sâlih Sa‘dâvî,
Osmanzâde Tâib Ahmed, Hayat, Eserleri ve Edebî Kiilii (doktora
tezi, 1987), Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 90-91; Mustafa Yatman,
Osman-zâde Tâib Dîvân’ndan Seçmeler,
Ankara 1989; Müjgân Cunbur v.dr., Türk Dil Kurumu Kütüphanesi Yazma
Eserler Katalogu, Ankara 1999, s. 298-299; Mübahat S. Kütükolu, XX.
Asra Erien Osmanl Medreseleri, Ankara 2000, s. 112; Ali Cânib,
“Reîs-i âirân Osmanzâde Ahmed Tâib Efendi”, TM, II (1928), s.
103-129; Oktay Çanakl, “Osmanzâde Ahmed Tâib Efendi”, TDA, sy. 123
(1999), s. 229-234; Ahmet Sevgi, “Reîs-i âirân Osman-zâde Tâib
Divân Üzerine”, Türk Edebiyat, XXXII/369, stanbul 2004, s. 4-5;
smail Ünver, “Tâib, Osmanzâde Ahmed”, TA, XXX, 354-355; Th. Menzel,
“Othmn-zde Amed Tib”, EI² (Fr.), VIII, 191-192. Abdülkadir
Özcan
OTA (bk. ÇADIR).
OTLUKBEL SAVAI Osmanllar’la Akkoyunlular arasnda 1473’te yaplan
meydan sava.
16 Rebîülevvel 878’de (11 Austos 1473) Tercan yaknlarnda Otlukbeli
(Bakent) mevkiinde meydana gelen bu sava, Osmanllar’n Anadolu’daki
birlii salama mücadelesi içerisinde önemli bir yere sahiptir. Fâtih
Sultan Mehmed’in Trabzon Rum Devleti’ni ortadan kaldrmasndan ve
Orta Anadolu’da Karamanoullar üzerinde hâkimiyet tesis etmesinden
sonra douda en güçlü rakibi, o sralarda ran ve Dou Anadolu’nun
önemli bir ksmna sahip olan Diyarbekir-Tebriz merkezli Akkoyunlu
Devleti olmutu. Akkoyunlular’n banda bulunan Uzun Hasan, Anadolu’da
Timur’un siyasetine benzer faaliyetlerde bulunuyordu. Osmanllar’la
sava halindeki Venedikliler’le de diplomatik iliki kurmutu. Venedik
1463’te Osmanl Devleti ile savaa girince Uzun Hasan’a arka arkaya
elçiler gönderdi. Akkoyunlu elçileri de Venedik’e giderek görümeler
yaptlar. Ayrca Macaristan, Rodos övalyeleri ve Kbrs Krall ile de
Osmanl aleyhine ittifak çalmalarnda bulundular. Uzun Hasan
ordusunun eksikliklerinin farknda olduu için Venedik’ten srarla top
ve tüfek istiyordu.
Uzun Hasan, kendisine snan Karamanoullar’ndan Pîr Ahmed ve Kasm
beylerle sfendiyarolu Kzl Ahmed Bey’in tahrikleri neticesinde
877’de (1472) 20-30.000 kiilik bir orduyu Osmanl topraklarna
gönderdi. Akkoyunlu Emîr Ömer Bey, Tokat üzerine yürüyerek ehri
batan baa yamalad ve yakt. Bu baskn, Fâtih Sultan Mehmed’in ran’a
büyük gelir temin eden ipek ticareti güzergâh üzerindeki Tokat’ta
oluturduu yeni gümrük ihdasna Akkoyunlular’n bir cevab nitelii
tayordu. Emîr Ömer Bey, Amasya’daki ehzade Bayezid’in üzerine
geldiini haber alnca Diyarbekir’e geri döndü. Ksa bir süre sonra
1472 knda bu defa Yûsufça Mirza kumandasndaki 20.000 kiilik bir
Akkoyunlu ordusu Karaman’a yürüdü. Karamanolu Pîr Ahmed Bey,
Akkoyunlu desteiyle Karamanl topraklarn ele geçirdi.
Akkoyunlu ordusunun Osmanl topraklarndaki harekâtnn haberi
stanbul’a ulanca Fâtih Sultan Mehmed otan Üsküdar’a kurdurup hemen
sefer hazrlklarna balanmasn emretti. Vezîriâzam shak Paa görevden
alnp yerine Mahmud Paa tayin edildi. Mahmud Paa, kn yaklamasndan
dolay hazrlklarn tamamlanamayacan söyleyerek padiah seferin bahara
tehirine raz etti. Akkoyunlular üzerine Konya Valisi ehzade Mustafa
gönderildi. Osmanl ordusu, Akkoyunlu kuvvetlerini Eflâtunpnar
denilen yerde malûp etti (Rebîülevvel 877 / Austos 1472).
Papalk, Venedik, Napoli ve Rodos övalyelerinin meydana getirdii
seksen yedi gemilik Haçl donanmas da bu srada harekete geçmiti.
Haçllar, Uzun Hasan’la temas kurabilmek ve Karamanllar’a yardm
edebilmek için Silifke ve Kzkalesi’ni (Gorigos) alp Karamanl Kasm
Bey’e verdiler. Böylece ky eridi Uzun Hasan ile iletiim kurmaya
uygun hale geldi. Haçl donanmas daha sonra Antalya’ya saldrdysa da
ehri alamad. Napolililer, Venedikliler’le aralarnda anlamazlk çknca
donanmalaryla talya’ya geri döndüler. Venedik ve papalk gemileri 13
Eylül 1472’de zmir’e saldrarak ehri ele geçirdi.
Bütün k her iki taraf nihaî karlamann hazrlklarn tamamlamaya çalt.
Venedik, Akkoyunlu hükümdarnn istedii top, topçu ustas ve çeitli
silâhlar birkaç gemiyle çel sahillerine gönderdi.
Ancak Osmanllar’n ald tedbirler yüzünden bu mühimmat Uzun Hasan’a
ulaamad. Bu arada Uzun Hasan Fâtih Sultan Mehmed’e yazd bir
mektupta Kapadokya ve Trabzon’un kendisine verilmesi artyla bar
yapabileceini bildirdi. Fâtih Sultan Mehmed cevabî mektubunda ar
sözlerle Uzun Hasan’ baharda savaa davet etti. Fâtih, önce bat
snrlarndan emin olabilmek için Venedik’le dokuz yldr süregelen sava
sona erdirmeye çalt. Osmanllar’n Akkoyunlular’la savaa girmesi
üzerine rahat bir nefes alan Venedikliler, Uzun Hasan’dan çok eyler
bekledikleri için Eriboz adasnn kendisine teslim edilmesinde srar
ederek bar teklifini geri çevirdiler. Fâtih Sultan Mehmed ayrca
arkadan vurulmamak için Macaristan’a bir elçi göndererek bar teklif
etmiti. Macar elçilik heyeti stanbul’a geldiinde onun Anadolu’da
seferde olduunu örenip arkasndan gitmiti. Padiah ayrca Memlükler’le
de bir ittifak yapmt.
Uzun Hasan bu srada müttefiklerinin faaliyetlerini ve yardm
geldiini haber alnca Osmanllar’a kar harekete geçti. Venedik elçisi
Barbaro, Gorigos’tan 5 Haziran 1473’te Uzun Hasan’a yazd mektupla
Venedik’in stanbul’a saldrmaya hazr olduunu bildirince Akkoyunlular
büyük kutlamalar yapmlard. Venedik Senatosu, Haçl donanmasnn ikiye
ayrlmas ve müttefiklerden iaret alnr alnmaz Çanakkale Boaz’nn
geçilmesi konusunu tartt. Balangçta reddedilen bu fikir daha sonra
kabul edilerek Amiral Mocenigo’ya bu yönde tâlimat verildi. Ancak
Kbrs Kral Jacques Giacomo’nun ölümü yüzünden Mocenigo Kbrs’a gitti,
böylece Venedik donanmas büyük bir tehlike oluturmad. Venedik’in
Uzun Hasan’a gönderdii ateli silâhlar da bir türlü Akkoyunlular’a
ulatrlamamt. Otlukbeli Sava’nda Osmanl top ve tüfekleri muharebenin
kaderini tayin edecekti.
Bütün hazrlklarn tamamlayan Fâtih Sultan Mehmed, stanbul’un
muhafazasna küçük olu ehzade Cem’i tayin ettikten sonra evval
877’de (Mart 1473) Üsküdar’dan hareket etti. Padiah Yeniehir’e
ulatnda Rumeli Beylerbeyi Has Murad Paa, Gelibolu üzerinden
geçirdii Rumeli kuvvetleriyle orduya iltihak etti. ehzade Mustafa
Beypazar’nda, ehzade Bayezid Kazova’da kendi birlikleri ile orduya
katldlar. Osmanl ordusunun mevcudu 70.000 ile 100.000 arasndayd.
Osmanllar’n hazrlklar devam ederken Uzun Hasan da ordusunu toplamt.
Akkoyunlu ordusunun ana gücünü 40.000’i mzrakl ve zrhl, 30.000’i
dier silâhlarla donanm 70.000 kiilik süvari birlikleri
oluturuyordu.
Fâtih Sultan Mehmed, Sivas’a ulanca orduyu sava nizamnda
ilerletmeye balad. Buna göre merkezde önünde yeniçeriler, sanda ve
solunda sipahilerle silâhdarlar olduu halde padiah, sa kolda
emrinde Has Murad Paa bulunan ehzade Bayezid, sol kolda maiyetinde
Anadolu Beylerbeyi Koca Dâvud Paa’nn yer ald ehzade Mustafa vard.
Has Murad Paa öncülere kumanda etmekte, Dâvud Paa ise hemen onun
arkasnda yer almaktayd. Osmanl ordusu bu ekilde krk gün yol almasna
ramen Uzun Hasan ile karlalmad. stanbul’la düzenli haberleme
salanamad için Osmanl baehrine Akkoyunlular’n galip geldii
rivayetleri ulam, bunun üzerine ehzade Cem kendi otoritesini kurma
faaliyetlerine balamt. Vezîriâzam Mahmud Paa sefer yoluna yakn bir
mahalde bulunan Uzun Hasan’a ait arkîkarahisar’n (ebinkarahisar)
alnmasn tavsiye ettiyse de Fâtih bu teklifi reddederek ilerlemeyi
sürdürdü. Bu arada zaman zaman iki tarafn öncü birlikleri arasnda
çatmalar yaand. Niksar’da bir Akkoyunlu birliinin taarruzuna urayan
Osmanl öncüleri bunlar malûp etti. Ordu Koyulhisar ve ebinkarahisar
üzerinden Erzincan’a ulat. Turahan Bey olu Ömer Bey, Erzincan’da
Uzun Hasan’n 5000 kiilik bir kuvvetini yenilgiye uratt.
Osmanl ordusu Tercan taraflarnda Frat’ takip ederek douya doru
ilerledii srada Akkoyunlular
kar sahillerde ortaya çkt. Buradaki Uzun Hasan kuvvetlerinin nehri
geçmesini engellemek üzere Osmanl ordugâh Frat’n geniledii bir
kumsal alanda kuruldu. Has Murad Paa ile Mahmud Paa maiyetine bir
ksm asker verilerek nehrin kar tarafna geçirildi. Uzun Hasan’n olu
Uurlu Mehmed Bey’in kumandasndaki Akkoyunlu birlikleri nehri geçen
Osmanl birliklerine saldrp ksa bir çatmadan sonra sahte bir geri
çekilme yapt. Mahmud Paa bunun bir hile olduunu anlayarak Has Murad
Paa’ya ileri gitmemesini emrettiyse de Has Murad Paa, baz
kaynaklara göre maiyetindekilerin zaferin erefini yalnzca Mahmud
Paa’ya brakmamas yönündeki telkinleri, baz kaynaklara göre de
tecrübesizlii yüzünden onu dinlemeyip Akkoyunlular’ takip etti. Dar
bir geçide çekilen Has Murad Paa’nn birlikleri burada 9 Rebîülevvel
878’de (4 Austos 1473) cereyan eden çarpmada bozguna urad. Has
Murad Paa nehri geçmeye çalrken bouldu, Turahan Bey olu Ömer Bey,
Aydnolu Hac Bey, Molla Fenârî oullarndan Ahmed Çelebi gibi devlet
ileri gelenleri Akkoyunlular’a esir dütü. Osmanl birliklerinin kayb
4000’i buldu.
Vezîriâzam Mahmud Paa bu muharebeye müdahale etmeyerek geri
çekildi. Bu ilk savataki baarszlk Osmanl tarafnda büyük moral
bozukluuna yol açt. Uzun Hasan ise Osmanllar’a ilk darbeyi
indirdikten sonra yine geri çekilerek ortadan kayboldu. Bunun
üzerine Osmanl ordusu Bayburt tarafna yönelerek alt gün boyunca bu
yönde ilerledi. Bölgeyi iyi bilen Akkoyunlu birlikleri Osmanl
ordusunu takip ederek onlar iyice yormak istiyordu. Osmanl ordusu,
16 Rebîülevvel 878 (11 Austos 1473) Çaramba günü Tercan civarnda
sarp bir yer olan Üçazl adl mevkide ordugâh kurdu. Öle vakti, Frat
havzasn Çoruh’tan ayran Otlukbeli ismiyle anlan tepelerde Uzun
Hasan’n Gâvur shak kumandasndaki birlikleri göründü. Dâvud Paa ile
Mahmud Paa, Gâvur shak’n üzerine gönderildi. Otlukbeli tepelerini
tutmu olan Uzun Hasan böylece Osmanllar’ zor bir alanda savaa
mecbur tutmutu.
Dâvud Paa iddetli bir hücumla Gâvur shak’n tepeden aa inip yollar
kontrol altna almasn engelledi ve tepeye çkp sava nizam almay
baard. Gâvur shak geri çekilerek dier Akkoyunlu birliklerine katld.
Akkoyunlu ordusunun sa kolunu kumanda eden Uzun Hasan’n olu Kör
Zeynel Mirza, Dâvud Paa’nn üzerine saldrd. Bu esnada Fâtih Sultan
Mehmed’in kumandasndaki asl ordu tepeye trmanmaya balamt. Dâvud
Paa’nn Anadolu askeriyle birlikte Akkoyunlular’ oyalamas sayesinde
ilk olarak ehzade Mustafa düzlüe çkp Zeynel Mirza’ya saldrd. ki
ordu arasnda iddetli bir sava balad. Bir süre sonra Zeynel Mirza
Osmanl azebleri tarafndan öldürüldü ve kesilen ba Mahmud Aa
tarafndan ehzade Mustafa’ya gönderildi. Böylece Akkoyunlu ordusunun
sa cenah çöktü ve ehzade Mustafa sol kol askeri ve dier Osmanl
kuvvetleriyle Akkoyunlu ordusunun merkezini kumanda eden Uzun
Hasan’n üzerine yüklendi. Osmanllar’n ric‘at etmesi halinde
kaçanlar imha etmek, Akkoyunlu ordusu zor duruma düerse çevirme
harekâtyla onlar arkadan vurmak üzere babasndan emir alan ve
Akkoyunlu ordusunun, sol kolunu idare eden Uurlu Mehmed Mirza,
ehzade Bayezid’in taarruzu karsnda biraz geri çekildi. Bu kolda asl
savalar ehzade Bayezid ile Mirza Mehmed Bakr arasnda yaand. Uurlu
Mehmed, Osmanllar’la kendi birlikleri arasndaki bir dereyi iddetle
müdafaa ederek ehzade Bayezid’in bu tarafa geçmesine mani oldu.
Akkoyunlu ordusunun bozulmaya yüz tuttuunu gören Fâtih Sultan
Mehmed maiyetindeki yeniçerilerden bir ksmn daha sava sahasna
sürdü.
Uzun Hasan, artk mukavemetin mümkün olmadn anlayarak kendisine çok
benzeyen Alpagot Pîr Mehmed Bey’i yerine brakp hzla kaçt.
Osmanllar, Uzun Hasan zannyla Alpagot’u esir ettilerse de ksa bir
süre sonra Uzun Hasan olmadn ve onun kaçtn anladlar. Akkoyunlu
hükümdarnn
sava meydannda kalan sanca, davulu, mehterleri, cephanesi ve
hazinesi Fâtih Sultan Mehmed’in huzuruna getirildi. Babasnn kaçtn
ve kardeinin maktul dütüünü duyan Uurlu Mehmed de sava meydanndan
çekildi.
Angiolello sekiz saat süren bu muharebede Akkoyunlular’n 10.000,
Osmanllar’n yalnzca 1000 kii kaybettiini belirtir. Osmanllar’n
galibiyetinde top ve tüfek üstünlüünün büyük rolü olmutur.
Osmanllar bu savata çok sayda esir almlard. Bunlarn arasnda Timur
soyundan Mirza Mehmed Bakr, Mirza Zeynel, Mirza Muzaffer ile
âlimlerden Kad Mahmud Süreyhî, Uzun Hasan’n niancs Hoca Seyyid
Mehmed Münî, imam Hasankeyfli Kad Ali de vard. Esir alnan Türkmen
askerlerinin çou öldürüldü. Ancak kaçan Akkoyunlu ordusu takip
edilmedi. Sava alannda iki veya üç gün daha kalan Fâtih Sultan
Mehmed 28 Rebîülevvel’de (23 Austos) Bayburt’u alp geriye döndü.
Yolda Uzun Hasan’a ait olup Darap Bey tarafnda müdafaa edilen
arkîkarahisar Kalesi de ele geçirildi.
Otlukbeli Sava’nda elde edilen zafer, Timur malûbiyetinden sonra
doudan gelecek tehlike korkusu tayan Osmanllar’a büyük bir moral
kazandrd. Bu muharebe klasik Türkmen ordularnn Osmanllar’n ateli
silâhlarla mücehhez düzenli birlikleriyle artk ba edemeyeceini
ortaya koydu. Böylece Osmanllar’n Dou Anadolu’ya ve ticaret
güzergâhna hâkim olmalarnn yolu açlrken Akkoyunlular bu yenilginin
ardndan kendilerini bir daha toparlayamadlar ve ksa bir süre sonra
tarih sahnesinden çekildiler. Onlarn boluunu ise yeni bir
dinî-siyasî oluum haline gelen, Osmanllar için daha önemli ve ciddi
bir rakip olan Safevîler doldurmutur.
BBLYOGRAFYA
Âkpaazâde, Târih (Atsz), s. I; L. Chalkokondyles, Histoire générale
des turcs, Paris 1662, I, 250- 252; J. Barbaro, Anadolu’ya ve ran’a
Seyahat (trc. Tufan Gündüz), stanbul 2005, tür.yer.; Tursun Bey,
Târîh-i Ebü’l-Feth (nr. A. Mertol Tulum), stanbul 1977, s. 150-168;
Nerî, Cihannümâ (Taeschner), I, 207-213; bn Kemal, Tevârîh-i Âl-i
Osmân, VII, 316-370; Mîr Seyyid Ali b. Muzaffer Meâlî, Hünkârnâme:
Tevârîh-i Âl-i Osmân (haz. Refet Yalçn Balata, doktora tezi, 1992),
Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü; Feridun Bey, Müneât, I, 278-289;
Uzunçarl, Osmanl Tarihi, II, 93-105; Barbara von Palombini,
Bündniswerben Auslandischer Mächte um Persien, 1453-1600, Wiesbaden
1968, s. 13-30; M. K. Setton, The Papacy and the Levant
(1204-1571), Philadelphia 1976, II, 222- 223, 272, 311-321;
Selahattin Tansel, Osmanl Kaynaklarna Göre Fatih Sultan Mehmed’in
Siyasî ve Askerî Faaliyetleri, Ankara 1985, s. 299-328; J. E.
Woods, Akkoyunlular (trc. Sibel Özbudun), stanbul 1993; Th.
Stavrides, The Sultan of Vezirs. The Life and Time of the Ottoman
Grand Vezir Mahmud Pasha Angelovic, Leiden 2001, s. 137-140,
175-180; Fr. Babinger, Fatih Sultan Mehmed ve Zaman (trc. Dost
Körpe), stanbul 2003, s. 263-278; Bir Yeniçerinin Hatrat (trc.
Kemal Beydilli), stanbul 2003, s. 73-78; N. Jorga, Osmanl
mparatorluu Tarihi (trc. Nilüfer Epçeli), stanbul 2005, II,
144-145; Uzun Hasan-Fâtih Mücadelesi Döneminde Dou’da Venedik
Elçileri, Caterino Zeno ve Ambrogio Contarini’nin Seyahatnâmeleri
(trc. Tufan Gündüz), stanbul 2006, tür.yer.; Necati Lugal - Adnan
Erzi, “Fatih Sultan Mehmed’in Muhtelif Seferlerine Ait
Fetihnameler”, stanbul Enstitüsü Dergisi, sy. 3, stanbul 1957, s.
177-192; Reit Rahmeti Arat, “Fatih Sultan Mehmed’in Yarl”, TM, VI
(1939), s. 286-322; Bekir Stk Baykal, “Uzun Hasan’n Osmanllara Kar
Kat’i Mücadeleye
Hazrlklar ve Osmanl-Akkoyunlu Harbinin Balamas”, TTK Belleten,
XXI/82 (1957), s. 261-284; a.mlf., “Fatih Sultan Mehmed-Uzun Hasan
Rekabetinde Trabzon Meselesi”, TAD, II/ 2-3 (1966), s. 67-83;
erafettin Turan, “Fâtih Sultan Mehmed-Uzun Hasan Mücadelesi ve
Venedik”, Tarih Aratrmalar Dergisi, III/4-5 (1967), s. 63-110; lhan
Erdem, “Akkoyunlu Kaynaklarna Göre Otlukbeli (Bakent) Sava”, AÜ
Osmanl Tarihi Aratrma ve Uygulama Merkezi Dergisi: OTAM, sy. 4,
Ankara 1993, s. 151-159; Halil nalck, “Mehmed II”, A, VII, 523-527.
Erhan Afyoncu
OTMAN BABA (ö. 883/1478)
Kalenderî eyhi.
780 (1378-79) ylnda dodu. Hayat hakkndaki bilgiler, halifelerinden
Küçük Abdal’n onun ölümünden be yl sonra kaleme ald Vilâyetnâme-i
Otman Baba adl esere dayanmaktadr. Birbirine benzeyen keramet
hikâyelerini tekrar eden menâkbnâmelerin dnda dönemin dinî-sosyal
hayatna k tutan önemli bir kaynak olarak tanmlanan eseri (nalck, s.
129) yazma görevini kendisine bizzat Otman Baba’nn verdiini
söyleyen Küçük Abdal onun Anadolu’ya Timur ile birlikte geldiini,
halk arasnda Otman Baba diye tanndn, erenlerin ise ona Hüsam ah
dediklerini, Ouz dili konutuunu, cüssesinin heybetli, nazarnn
himmetli olduunu, srrna kimsenin vâkf olamayacan
söylediini belirtir. Ar da eteklerinde, Bursa, znik, Germiyan ve
Saruhan yöresinde dolatn, Fâtih Sultan Mehmed ile ehzadelii srasnda
Manisa’da görütüünü anlatr.
Otman Baba, daha sonra Küçük Abdal’n “abdalân- Rûm” diye tanmlad
yüzlerce derviiyle birlikte stanbul’a gelmi, Göztepe’de ve Terkos
civarnda bir süre ikamet ettikten sonra uzun yllar faaliyet
gösterecei Balkanlar’a geçmi, burada muhtelif ehir, köy ve
kasabalar dolam, skntlarn gidermede halka yardm etmi, zorda olan
çiftçilere destek olmu, abdallar için kurban toplamtr. Babaeski,
Aydos, Dobruca, Trnova, Zara, Filibe, Edirne, Vize, Siroz, Belgrad,
Semendire, Aaç denizi, Balkan da gezdii yerler arasnda
zikredilebilir. Yaz aylarnda Ahmed Baba (Vize), Mü’min Dervi
(Zara), Bayezid Baba (Vardar), Mecnun Dervi (Serez) ve Nasuh Baba
(Karasu Yenicesi) gibi dönemin ünlü Kalenderî zâviyelerini dolam,
klar Varna ve Edirne’deki zâviyesinde geçirmitir. Eserde, onun
bölgenin efsanevî kahraman Sar Saltuk’a atfta bulunduu ve
Balkanlar’da iman çeran yakan Sar Saltuk’un aslnda kendisi olduunu
vurgulad görülür. Otman Baba, Balkanlar’da yörükler ve bilhassa
Tanrda yörükleri arasnda faaliyet göstermitir. Kendisinin de yörük
olmasnn faaliyet sahasn belirlemede etkili olduu söylenebilir.
Halil nalck’a göre bunun temelinde merkezî yönetim tarafndan dlanm
olan bu zümrelere mensup oluu yatmaktadr. Esasen onun abdallarnn
çou Dou Balkan dalar veya Dobruca yörüklerinden fakir çobanlardr.
Otman Baba’nn ehirde yaayanlar “koca karnl” diye eletirmesi,
sürekli dalarda dolamas kendisini ve mensup olduu çevreyi açk
biçimde ortaya koymaktadr. Abdallaryla birlikte Balkanlar’daki
fetih hareketlerine katlp gazilerle birlikte savaan Otman Baba
onlarla yakn dostluk kurmu, devlet adamlarnn ihsanlarn kesinlikle
kabul etmemitir. Onun yaknlk kurduu aknc gazilerin banda Mihalolu
Ali Bey gelir. Vilâyetnâme’de Ali Bey’in Otman Baba’ya kar çok
hürmetkâr olduundan bahsedilir.
Vilâyetnâme’de en çok vurgu yaplan hususlardan biri Otman Baba’nn
Fâtih Sultan Mehmed’le ilikisidir. ehzadelii döneminden itibaren
Fâtih üzerinde nüfuz sahibi olmaya çalan Otman Baba rivayete göre
daha ehzade iken rüyasna girerek kendini tantm ve ona Rum diyarna
kendisini padiah yapmak için geldiini söylemitir. Küçük Abdal’n
ifadelerinden, Otman Baba’nn, Fâtih’i sultan olarak tanmakla
birlikte kendisinin kâinat yöneten kutup olduunu ve tasarrufu
olmakszn
hiçbir eyin gerçeklemeyeceini vurgulamaya çalt hissedilir. Nitekim
kendini Fâtih’in yapt ilerden sorumlu görmü, aralarndaki ilikiye
daha çok bu anlay damgasn vurmutur. Meselâ Vilâyetnâme’ye göre
Fâtih, Belgrad seferine çkmay planladnda ona sefere çkmamasn
tavsiye etmi, çkt takdirde baarsz olacan söylemi, Fâtih bu
tavsiyeyi sert bir tepkiyle karlamsa da sefer baarszlkla
sonuçlannca onun üstünlüünü tanmak zorunda kalm, bu dönemden
itibaren Otman Baba’ya kar son derece hürmetkâr, lutufkâr ve
itaatkâr davranmaya balamtr. Eserde, bata Mahmud Paa olmak üzere
Fâtih’in yanndaki devlet adamlarnn da Otman Baba’nn “srr- velâyet”
olduunu bildikleri vurgulanr.
Otman Baba’nn Fâtih Sultan Mehmed’e ve devrin dier adamlarna kar
tutumunda sahip olduu kutbiyyet telakkisinin büyük pay vardr.
Vilâyetnâme’de Yldrm Bayezid devrinde ücâüddin Dede’nin kutbiyyet
makamnda bulunduu, daha sonra kutbiyyetin Otman Baba’ya geçtii
ifade edilmektedir. Küçük Abdal tam anlamyla vahdet-i vücûd nevesi
içinde olan Otman Baba’y “kutbü’l-aktâb, kutbü’l-âlem,
kutbü’z-zamân, kân- velâyet, serveri âh- cihân, kutb- velâyet-i
srr- eyâ, âlim-i nûr- hikmet, sâhib-i kudret, nokta-i hakîkat, âh-
merdân, âh- Kerbelâ” gibi unvanlarla anar. Bu unvanlarda Ehl-i beyt
vurgusu açkça görülmektedir.
Vilâyetnâme’den, Hz. Peygamber’le birlikte nübüvvet devrinin sona
erip Hz. Ali ile velâyet devrinin baladn söyleyen, velîleri divane
ve merû (eriata riayetkâr) diye ikiye ayran, divaneleri
dierlerinden üstün sayan Otman Baba’nn bu tür gayr-i Sünnî görüleri
sebebiyle medrese çevrelerince Fâtih Sultan Mehmed’e ikâyet
edildii, hatta mahkemede sorguland, fakat onun ölünceye kadar
fikirlerini savunmaya devam ettii anlalmaktadr. Otman Baba, medrese
mensuplarnn yan sra dönemindeki baz tarikat eyhleriyle de
anlaamamtr. Bunda onlar dünya mal biriktirmek, an ve öhret peinde
komak, iktidara yakn çevrelerle i birlii yapmak, halka yalan yanl
mârifet satmak, kurduklar vakflar evlâdiyelik hale dönütürmekle
suçlamasnn büyük pay olmaldr. Otman Baba’nn Bektaî ileri
gelenleriyle ilikilerinin de pek iyi olmad görülmektedir. Meselâ
Vardar Yenicesi’nde bir sohbet srasnda Bayezid Baba’y azarlam, onun
Rumeli’deki bütün Hac Bektâ- Velî dervilerini davet ettii bir
toplantya katlmam ve koyun postuna bürünüp “insilâh” halini tercih
etmitir. Ayn ekilde ziyaretine gelen Bektaî eyhi Mahmud Çelebi’yi
de azarlam,
bu zat yaknlardaki bir Edhemî tekkesine saklanarak kendisini
kurtarabilmitir. Küçük Abdal onun ücâüddin Baba, Ark Çoban (Koyun
Baba) ve Hac Bektâ- Velî dnda geçmite ve kendi döneminde yaayan
hiçbir velîyi kabul etmediini, abdallarna çok dükün olduunu, bütün
hevesleri terkedip Hak ak ile dolan ve âlemdeki her eyi Hak’tan
bilenleri gerçek abdal kabul ettiini söyler. Otman Baba’nn köprü
yaptrd, abdallarndan ssz alanlara çemeler kurup sular aktmalarn
istedii ve Balkanlar’ yerleim yeri haline getirmeye çalt
kaydedilmektedir.
Eserde ayrca Otman Baba’nn pek çok kerametinden bahsedilmektedir.
Meselâ Azerbaycan taraflarndan stanbul’a bir buluta binip geldii,
yldrm kendisine kamç yapt, tabiata hükmetme gücüne sahip olduu,
frtna çkarp yamur yadrd anlatlmaktadr. Bütün bunlar muhtemelen
Otman Baba’nn zamann kutbu ve yegâne hâkimi olduunu vurgulamak
amacyla üretilmitir. Vilâyetnâme’de anlatlan baz olaylarn amanist
motifler içerdii görülmektedir. Onun ve abdallarnn gittikleri her
yerde bulduklar kuru aaçlar ortaya yp çok büyük ateler yakarak
etrafnda semâ etmeleri, kendisinin Fâtih Sultan Mehmed’in hastaln
iyiletirmek için büyük bir
ate yakp banda dua etmesi, Rumeli köylerinde halk ejderhadan
kurtarmas gibi olaylar bunlar arasnda zikredilebilir.
Küçük Abdal, Otman Baba’nn 8 Receb 883’te (5 Ekim 1478) vefat
ettiini, ölmeden önce abdallarn yanna toplayp kendilerine yetmi iki
buçuk milleti yekdierinden ayrt etmemeleri gerektiini hatrlattn,
ölümden korkmadn, kendisinin bir at olduunu ve bu ata binerek göe
çkacan, arkasndan alamamalarn, zira artk üümeyeceini, yorulmayacan,
ackmayacan, yerden göe gideceini, zaten aslnn da orada olduunu
söylediini kaydeder. Küçük Abdal, Otman Baba’nn cenazesine
içlerinde dânimendlerin de bulunduu 2000 kiinin katldn söyler.
Varna’daki zâviyesinde bulunan türbesi 1506 ylnda yaplmtr.
Osmanl Kalenderîlik tarihinde önemli bir yere sahip olan Otman
Baba, Balkanlar’da XV. yüzyl Kalenderîliine damgasn vurmu (Ocak,
Osmanl mparatorluu’nda Marjinal Sûfîlik: Kalenderîler, s. 101),
etkisi sonraki dönemlerde devam etmitir. XVI. yüzylda
Kalenderî-Bektaî-Hurûfî balamnda iirler söyleyen Muhyiddin Abdal
onu “ululardan ulu, yedi iklim dört köeye, ara kürse tolu” bir
ahsiyet olarak tantr. Otman Baba’nn halifesi Akyazl Sultan’dan
sonra kutbiyyet makamna geçtiine inanlan Demir Baba’nn abdallar
Otman Baba’ya sayg duymular, sk sk türbesini ziyaret etmiler ve bu
ziyaretin en büyük kerem olduunu ifade etmilerdir (Demir Baba
Vilâyetnâmesi, s. 110). II. Bayezid’e Arnavutluk’ta yaplan suikast
giriiminden (1492) Otman Baba dervileri sorumlu tutulmutur (Ocak,
Osmanl mparatorluu’nda Marjinal Sûfîlik: Kalenderîler, s. 101-102).
Anadolu ve Balkanlar’da pek çok köye onun adna nisbetle Hüsam Dede
ismi verilmitir.
BBLYOGRAFYA
Küçük Abdal, Vilâyetnâme-i Otman Baba, Ankara Cebeci Halk Ktp., nr.
495; Millî Ktp., Mikrofilm Arivi, nr. A. 4985; Demir Baba
Vilâyetnâmesi (haz. Bedri Noyan), stanbul 1976, s. 81, 110, 119,
147, 162; Yemînî, Fazîletnâme (haz. Yusuf Tepeli), Ankara 2002, I;
Abdülbâki Gölpnarl, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik (stanbul 1953),
stanbul 1983, s. 207; Ahmet Yaar Ocak, Bektaî Menâkbnâmelerinde
slâm Öncesi nanç Motifleri, stanbul 1983, tür.yer.; a.mlf., Osmanl
mparatorluu’nda Marjinal Sûfîlik: Kalenderîler (XIV-XVII.
Yüzyllar), Ankara 1992, s. 99-102; Halil nalck, The Middle East and
the Balkans under the Ottoman Empire, Essays on Economy and
Society, Bloomington 1993, s. 19-36 (ayn yaz için bk. a.mlf., Dou
Bat Makaleleri I, Ankara 2005, s. 129-150); Ahmet T. Karamustafa,
God’s Unruly Friends: Dervish Groups in the Islamic Later Middle
Period, 1200-1500, Salt Lake City 1994, s. 239-248; Halime Doru,
XIII.-XIX. Yüzyllar Arasnda Rumeli’de Sa Kolun Siyasî, Sosyal,
Ekonomik Görüntüsü ve Kozluca Kazas, Eskiehir 2000, s. 79-80; Yusuf
Ziya Yörükân, Müslümanlktan Evvel Türk Dinleri: amanizm (haz.
Türkan Yörükân), Ankara 2005, s. 107; Hasan Fehmi [Turgal], “Otman
Baba Velâyetnâmesi”, TY, V/27 (1927), s. 239-244; Nejat Birdoan,
“Otman Baba ve Velâyetnâmesi”, Folklor / Edebiyat, sy. 16, Ankara
1998, s. 22-32; Bayram Durbilmez, “Muhyiddin Abdal’a Göre Hac Bekta
ve Otman Baba”, a.e., sy. 18 (1999), s. 133-140; evki Koca, “Od’man
Baba Velâyetnâmesi (Vilâyetnâme-i âhî) ve Gökçek Abdal Hakknda Bir
Didaktik Kodeks”, a.e., sy. 29 (2001), s. 263-272; N. Gramatikova,
“Otman Baba: One of the Spiritual Patrons of Islamic Heterodoxy in
Bulgarian Lands”, EB, sy. 3
(2002), s. 71-102; Kemal Üçüncü, “Sözlü Kültür/ Tarih Balamnda
Edebî Bir Metin Olarak Otman Baba Vilâyetnâmesi”, Bilig, sy. 28,
Ankara 2004, s. 1-29. Haim ahin
OTTO-DORN, Katharina (1908-1999)
Türk-slâm sanatlar tarihçisi.
Almanya’nn Wiesbaden ehrinde dodu. Viyana Üniversitesi’nde Josef
Strzygowski’nin yannda örenim gördü ve Sâsânî gümü eserlerine dair
hazrlad tezle doktor oldu (1933). 1934’te Berlin Devlet Müzeleri
slâmî Eserler Bölümü müdürü Ernst Kühnel’in yannda çalt ve onun
yönlendirmesiyle slâm sanat üzerinde younlat. 1935’te stanbul’daki
Alman Arkeoloji Enstitüsü’nde znik seramikleriyle ilgilenmeye balad
ve 1942’de üyesi olduu bu enstitünün 1944 ylna kadar çeitli aratrma
ve kaz programlarna katld. Bu srada znik’in slâm dönemi yap ve
sanat varln ortaya koyan Das islamische Iznik adl kitabn yaymlad
(Berlin 1941). Theresa Goell ile Nemrut da yaknndaki Kâhta sitini
kazdktan sonra 1944’te, Bizans mimarisi uzman Alfons Maria
Schneider ile birlikte Adana-Antakya çevrelerinde henüz tannmam
birçok slâm antn ele alarak önemli yüzey aratrmalarna giriti. Ancak
o günlerde Türkiye-Almanya ilikilerinin kesilmesi yüzünden ülkeden
ayrlmak zorunda kald. II. Dünya Sava’nn ardndan Heidelberg
Üniversitesi’nde genel slâm sanat derslerini ve Hint-slâm
minyatürleri seminerini üstlendi. Alfons Maria Schneider’in
Suriye’deki hristiyan Roma merkezlerinden olan Rusâfe’deki kazlarna
katld. Onun ölümü üzerine kaz bakanlna getirilen Johannes Kollwitz
ile çalt ve ehrin fethinden sonra Emevî Halifesi Hiâm’n sur dna
yaptrd saray ortaya çkard.
Otto-Dorn, 1954’te Ankara Üniversitesi’nin davetiyle Dil ve
Tarih-Corafya Fakültesi’nde Sanat Tarihi ve Türk Sanat Kürsüsü’nü
kurdu. Bir taraftan saylar hzla artan örencilerini yetitirirken bir
taraftan da Anadolu Türk-slâm sanat alanna yeni bilgiler kazandran
aratrmalarnn sonuçlarn yaymlad. Selçuklu çandan Geç Osmanl dönemi
Kütahya çinilerine uzanan Türk seramik sanatn inceledii Türkische
Keramik adl kitab (Ankara 1957) bu dönemde verdii ilk büyük
eserdir. Otto-Dorn, Anadolu Selçuklu sanatnn biçimde ve
ikonografide Asyal kökleri, mimarisinin tipolojisi, ahap camiler,
figürlü mezar talar, Türk-Çin hayvan takvimi simgelerinin slâm
sanatna geçii, Van’n Ahtamar adasndaki Ermeni kilisesinin
kabartmalarnda Türk-slâm sanatnn biçim ve ikonografi etkileri gibi
konular ilk defa bilim dünyasna mal etti, bu arada Ahtamar tezi
dolaysyla Bat’daki baz fanatik çevrelerin hücumuna urad.
Ankara’daki hocal srasnda hazrlad Kunst des Islam adl kitab
(Baden-Baden 1964), slâm sanat ve mimarln balangcndan Osmanl ve
Hint-Bâbürlü
devirlerinin sonuna kadar düzenli biçimde kurgulayp deerlendirdii
bir ömür birikiminin ürünüdür; eser birçok dile çevrilmi ve yeni
basklar yaplmtr. Anadolu Selçuklu saray sitesi Kubâdâbâd’da çeitli
uzmanlarla birlikte yürüttüü kazlar (1965-1966) bu tür çalmalar
kurumsallatrma yolunda atlm ilk admdr. Bu adm uluslararas bilimde
yank uyandrm ve Türk-slâm uygarlna yönelik arkeolojinin
Türkiye’deki dönüm noktasn oluturmutur. O yllarda plan belirlenmi
tek Selçuklu saray külliyesi olan bu görkemli antlar topluluunun
yapsal özellikleriyle çini ve resim sanat örnekleri bilimsel
düzenle ilk defa ortaya konulmu (bk. KUBÂDÂBÂD SARAYI), onun çalma
tarz ve yaymlar bu alanda model tekil etmitir. Bu yaymlardan birer
makale halinde hazrlad kaz raporlar, Selçuklu ikonografisinden
tasvir sanatnn köklerine kadar birçok konuda yeni bilgiler
ve özgün görüler sergileyen kaynak eser niteliindedir. Otto-Dorn,
1967’de California Üniversitesi’nin (Los Angeles) daveti üzerine
Amerika Birleik Devletleri’ne gitti. 1978’de emekli olduktan sonra
Berkeley ve Viyana üniversitelerinde ders verdi; 1980’lerin sonunda
Heidelberg’e döndü. Ertesi yl örencileri ve meslektalar ona bir
armaan kitab sundular (bk.bibl.). 4 Nisan 1999’da Heidelberg’de
öldü. Onun çalmalar Anadolu Selçuklu sanat aratrmalarna ufuk açm ve
bu sanata bilim dünyasnda hak ettii yeri kazandrmtr.
Otto-Dorn’un balca eserleri arasnda u makaleleri büyük önem
tamaktadr: “Östlicher Einfluss auf eine Gruppe iranischer
Silberschalen” (Ostasiatische Zeitschrift, N. F., XIII, 3/4 [Berlin
1935], s. 82-91); “Die Islamischen Bauinschriften von Kâhta,
Forschungen in Kommagene” (Istanbuler Forschungen, X [Berlin 1939],
s. 97-101); “Osmanische Ornamentale Wandmalerei” (KOr., I [1950],
s. 45-54); “Figurendarstellung im Islam” (Archaeologischer Anzeiger
des Deutschen Archaeologischen Institutes, LXV-LXVI [Berlin 1950],
s. 323-357); “Die Isa Bey Moschee in Ephesus” (Istanbuler
Forschungen, XVII [Berlin 1950], s. 115-131); “Islamische Denkmäler
Kilikiens” (Jahrbuch für Kleinasiatische Forschung, II [Heidelberg
1953], s. 113-126); “Religiöse Kunst des Islam” (Die Religion in
Geschichte und Gegenwart, 3/IV [Tübingen 1954], s. 158-161);
“Moschee” (a.g.e., 3/IV [1954], s. 1145-1150); “Der Mihrab der
Arslan Hane Moschee in Ankara” (Anatolia, I [Ankara 1956], s.
71-75); “Eine Seldschukische Silberschale / Bir Selçuk Gümü Kâsesi”
(VD, III [1957], s. 85-91); “Grabung im Umayyadischen Rusâfa” (Ars
Orientalis, II [Baltimore 1957], s. 119-133); “Türkische Grabsteine
mit Figurenreliefs aus Kleinasien” (a.g.e., III [1959], s. 63-76);
“Bericht über die Grabung im islamischen Rusafa” (Les annales
archéologiques de Syrie, IV-V [Damaskus 1954-55], s. 45-58);
“Bericht über die Grabung im islamischen Rusafa” (Archaeologischer
Anzeiger des Deutschen Archaeologischen Institutes, LXIX [Berlin
1955], s. 138- 159); “Seldschukische Holz Säulenmoscheen in
Kleinasien” (Aus der Welt des Islamischen Kunst. Festschrift für
Ernst Kühnel zum 75. Geburtstag am 26.10.1957, Berlin 1959, s.
59-88); “Türkisch- Islamisches Bildgut in den Figurenreliefs von
Achtamar” (Anatolia, VI [Ankara 1963], s. 1-69); “Der
Seldschukische Moscheebau in Kleinasien” (Zeitschrift für
Kulturaustausch, XII/2-3 [Stuttgart 1962], s. 158-163);
“Keramikfunde aus dem Mittelalter aus der frühosmanischen Zeit”
(Arsameia am Nymphaios. Die Ausgrabungen im Hierothesion des
Mithradates Kallinikos, Berlin 1963, s. 246-274, Theresa Goell ile
birlikte); “Darstellungen des Turco-Chinesischen Tierzyklus in der
islamischen Kunst” (Beitraege zur Kunstgeschichte Asiens. In
Memoriam Ernst Diez, stanbul 1963, s. 131-165); “Die Seldschuken in
Anatolien” (Türkische Kunst, July-August 1965, Baden-Baden, s.
20-26); “Türkische Kunst in Kleinasien” (Baedeker’s Autoreiseführer
[Stuttgart 1965-66], s. 58-66); “Bericht über die Grabung in
Kobadabad Oktober 1965” (Archaeologischer Anzeiger des Deutschen
Institutes, II [Berlin 1966], s. 170-183); “Die Ulu Dschami in
Sivrihisar” (Anatolia, IX [Ankara 1967], s. 161-189); “Nachleben
Byzantinischer Traditionen in der Moschee Murad’s II in Edirne”
(Aspects of the Balkans, Contributions to the International Balkan
Conference, October 1969 [Moutan 1972], s. 82-91); “Bericht über
die Grabung in Kobadabad 1966” (Archaeologischer Anzeiger des
Deutschen Institutes, IV [Berlin 1969], s. 438-506); “Die
menschliche Figurendarstellung auf den Fliesen von Kobadabad”
(Forschungen zur Kunst Asiens In Memoriam Kurt Erdmann, stanbul
1969, s. 111-139); “The Art of Ceramics” (Islamic Art, the Nasli
Heeramaneck Collection, Los Angeles County Museum of Art [Los
Angeles 1973], s. 14-69); “Figural Stone Reliefs on Seljuk Sacred
Architecture in Anatolia” (KOr., XII/1-2 [1980], s. 103-149).
BBLYOGRAFYA
D. Duda, “Foreword”, Essays in Islamic Art and Architecture. In
Honor of Katharina Otto-Dorn (ed. Abbas Daneshvari), Malibu 1981,
s. VII-VIII; “Bibliography of the Writings of Katharina Otto-
Dorn”, a.e., s. IX-X; Fuat Sezgin, Bibliographie der
Deutschsprachigen Arabistik und Islamkunde, Frankfurt 1993, XVI,
381-382; Zeki Velidi Togan, “ntikad ve Bibliyografya, Katherina
Otto-Dorn, Das Islamische znik”, TY, XXVI/ 2 (1942), s. 62-64; J.
Gierlichs, “Katharina Otto-Dorn (1908- 1999)”, ZDMG, CLII/1 (2002),
s. 5-10; a.mlf., “In Memoriam Katharina Otto-Dorn: A Life Dedicated
of Turkish Islamic Art and Architecture”, Electronic Journal of
Oriental Studies, IV/21, Utrecht 2001, s. 1-14. Rüçhan Ark
OTURAK (bk. TEKAÜT).
OTUZ K FARZ (bk. LMHAL).
OTUZBR MART VAK‘ASI II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle
sonuçlanan askerî isyan.
Rûmî takvimle 31 Mart 1325’te (13 Nisan 1909) vuku bulduu için bu
adla anlan hadise ttihat ve Terakkî Frkas’nn hâkimiyetine kar bir
tepki olarak balamtr. II. Merutiyet’in ilânndan sonra en güçlü
siyasî tekilât haline gelen ve siyasal sorumluluk üstlenmemek için
22 Temmuz 1908’de kurulan Said Paa hükümetine katlmayan ttihat ve
Terakkî Frkas’nn hükümet ilerine sk sk müdahalede bulunmas, bütün
vaadlerinin aksine kendilerinden olmayanlara yönelik baskc tutumu
siyasî istikrarszla yol açt. 4 Austos 1908’de bir nâzr tayini
meselesinde çkan anlamazlk üzerine
Said Paa kabinesi istifa etti ve yerine Kâmil Paa sadrazam oldu (5
Austos 1908). Bu durum ayn zamanda ttihat ve Terakkî’ye muhalefeti
de belirginletirdi. Muhalefeti balca, 14 Eylül’de kurulan Ahrar
Frkas’nda toplanan Sabahaddin Bey (Prens) çevresiyle ttihatçlar’n
uygulamalarn dinden sapma olarak niteleyen muhafazakâr kesimler
oluturuyordu. Ayrca ttihatçlar’n eski hesaplar gündeme getiren
intikamc tutumu ve sorumsuz davranlar geni bir honutsuzluun ortaya
çkmasna yol açt. Bu artlar içerisinde ülke seçimlere hazrlanrken
gerek 5 Ekim’de Avusturya’nn Bosna- Hersek’i ilhak ettiini
bildirmesi ve Bulgaristan’n bamszln, 6 Ekim’de de Girit’in
Yunanistan’a katldn ilân etmesi gibi gelimeler ve merkezdeki siyasî
istikrarszlk, muhalefetin özellikle basn yoluyla iddetini
arttrmasna sebep olduu gibi ttihatçlar’n itibarn da zedelemi,
merutiyetin hemen akabindeki coku yerini derin bir hayal krklna
brakmt. 1908’den sonra yaanan ksa süreli hürriyet havas sona ermi,
basklarn artmas ve ttihatçlar’a kar olduu bilinen baz kiilerin
fâili meçhul cinayetlerle öldürülmeye balanmas ortal daha da
gerginletirmiti. Bu gelimeler karsnda kendilerini güvende
hissetmeyen ttihatçlar, Üçüncü Ordu’ya bal avc taburlarn
merutiyetin muhafazas ve stanbul’un güvenlii gerekçesiyle 19
Ekim’de Selânik’ten stanbul’a getirttiler. 17 Aralk’ta toplanan
mecliste ttihatçlar üstünlüü elde etti. Daha çok Ahrar Frkas
yanllar ile birlikte hareket eden Kâmil Paa hükümeti ttihatçlar’n
basklar sonucunda bir gensoru ile düürüldü. Onun yerine 14 ubat
1909’da ttihat ve Terakkî’ye yakn Hüseyin Hilmi Paa sadrazam oldu.
7 Nisan’da ttihatçlar’a sert eletiriler yönelten Serbestî
gazetesinin bayazar Hasan Fehmi’nin Galata Köprüsü’nde fâili meçhul
bir cinayete kurban gitmesi tansiyonu bir anda yükseltti. Hasan
Fehmi’nin ertesi gün yaplan cenaze töreni ttihatçlar’a kar olan
büyük kitlelerin katld tam bir tepki gösterisine dönütü.
Bu olaydan birkaç gün sonra ttihatçlar’n ve merutiyet aleyhtar
söylemlerin youn propagandas altnda kalan 4. Avc Taburu’na bal
askerler 12-13 Nisan gecesi (31 Mart 1325) eriat talebiyle
ayaklanarak subaylarn hapsettiler. stanbul’da bulunan 5, 6 ve 7.
Nizâmiye askerleriyle Beyolu Topçu alayndaki askerleri de yanlarna
alarak Ayasofya Meydan’na geldiler ve Meclisi Meb‘ûsan önünde
toplandlar. Ellerinde beyaz, yeil ve krmz bayraklar bulunan 3-4000
civarndaki isyanclara bata Volkan gazetesi sahibi Dervi Vahdetî
olmak üzere on gün kadar önce kurulduu ilân edilen ttihâd-
Muhammedî Cemiyeti üyeleriyle Beyazt ve Fâtih medreselerinin baz
talebeleri de katld. syanclara direnen ya da yaptklarnn yanl
olduunu söyleyen asker ve ilmiye mensubu baz kiiler
öldürüldü.
stanbul’daki iddetin yan sra eyaletlerde ve özellikle Balkanlar’da
büyük bir kargaaya sebep olan 31 Mart olaylar on bir gün sürdü. gal
edilen Meclisi Meb‘ûsan’da ifade edildii üzere isyanclarn balca
talepleri hükümetin istifas, Kâmil Paa’nn sadârete, smâil Kemal’in
Meclisi Meb‘ûsan reisliine getirilmesi, ttihatç subaylarn
deitirilmesi ve ordudan tasfiye edilen alayl subaylarn geri
dönmesi, ttihat ve Terakkî’nin ilgas (Sax, II, 570), eriat
hükümlerinin tamamen uygulanmas ve hadiselere katlanlar için af
ilân edilmesi gibi hususlard. Meclisin karar alacak çounluu
bulunmad halde isyanclarn silâh tehdidi altnda bu taleplerin kabul
edildiine dair Mebusan Beyannâmesi ilân edildi. Bir telgrafla
saraya bildirilen karar padiah tarafndan onayland.
Sadrazam ayn gün öleden sonra istifa etti. Bu arada bilgi vermek
için saraya gitmekte olan Adliye Nâzr Nâzm Bey muhtemelen yanllkla
öldürüldü. syanclar tarafndan saylar 100’e varan öldürülenler
arasnda Lazkiye mebusu Emîr Arslan ve Âsâr- Tevfik zrhls kumandan
binba Ali Kabûlî Bey de bulunuyordu. Yldz Saray’n bombalamak
planyla itham edilen Ali Kabûlî Bey, Yldz Saray’nda II.
Abdülhamid’in gözleri önünde katledildi. syann ikinci gününde
Hariciye Nâzr Ahmed Tevfik Paa sadrazam oldu. Ahrar Frkas mensuplar
isyann merutiyet kart ve Abdülhamid yanls bir görünüm kazanmamas
için çaltlar. Cem‘iyyet-i lmiyye-i slâmiyye ad altnda birleen ulemâ
ise isyan desteklemediini ilân etti.
ttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin ileri gelenleri sakland veya
stanbul’dan uzaklat; ancak eyaletlerde ve özellikle Makedonya’da
duruma hâkim vaziyetteydiler. Merutiyetin korunmas için hemen asker
toplayp stanbul’a yürünmesi kararlatrld. kinci ve Üçüncü Ordu’nun
askerlerinden oluan ve adna “Hareket Ordusu” denilen öncü birlikler
19 Nisan’da trenle Yeilköy’e geldi. Hareket Ordusu kumandan Hüseyin
Hüsnü Paa ertesi gün Hadmköy’e, 22 Nisan’da da kumanday devralacak
olan Mahmud evket Paa Yeilköy’e ulat. Bunun üzerine Meclisi
Meb‘ûsan 22 Nisan’da Yeilköy’e gelerek toplant yapt. 24 Nisan’da
Hareket Ordusu ehrin hâkimiyetini tamamen ele geçirdi. Maçka
Klas’na snm olan baz isyanclarn ksa süreli kar koymas ve yer yer
vuku bulan çatmalar dnda ciddi bir direni olmad. Buna ramen birkaç
yüz kii öldürüldü. ttihatçlar tekrar stanbul’a döndüler. Ardndan
oluturulan örfî idare mahkemesi Dervi Vahdetî dahil pek çok kiiyi
meydanlarda kurulan daraaçlarnda idam ettirdi. Tutuklanan baz Ahrar
Frkas mensuplar ngiltere’nin müdahalesiyle serbest brakld.
Olaylardan padiah da sorumlu tutan meclis 27 Nisan’da II.
Abdülhamid’i tahttan indirdi ve Mehmed Read’ tahta geçirdi. II.
Abdülhamid hadisede dahlinin bulunup bulunmadnn aratrlmas için
tahkikat talebinde
bulunduysa da kabul edilmedi. Bu hususla ilgili olarak Said Paa’nn,
“Temize çkarsa halimiz nice olur” dedii kaydedilir.
Olaylar hakknda gerek bizzat görgü tanklarnn yazlar ve hâtratlar
gerekse dönemin dier kaynaklar deerlendirildiinde ayaklanmaya pek
çok sebebin yol açm olduu ortaya çkar. Genel olarak bunlar orduda
ba gösteren ar siyasallama, subaylar arasnda yaanan alayl-mektepli
çatmas ve alayllarn tasfiye edilmesi, II. Abdülhamid döneminin
kadrolarnn eski imtiyaz ve itibarlarn kaybetmeleri, bürokraside
geni çapl bir tensîkat ve tasfiyeye gidilerek ttihatçlar’n kendi
kadrolarn i bana getirmeleri, ilmiye mensuplarnn tayin ve
terfilerinde imtihan usulünün gündeme getirilmesi, ttihat ve
Terakkî ile Ahrar Frkas mensuplarnn iktidar ele geçirme
mücadeleleri, ttihatçlar’n, muhaliflerine hayat hakk tanmayan baskc
davranlar ve suikastlar, ttihatçlar’n kozmopolit yaplar, masonlukla
suçlanmalar ve dine ve dinî gelenee kar
tavrlarndan duyulan rahatszlklar gibi gelimelerdir. Ancak olaylar
planlayan ve isyan balatanlarn kimler olduu sorusu henüz tam olarak
açkla kavumamtr. ngilizler’in rolünün bulunduuna dair baz
hâtrattaki iddialara karlk olaylar srasnda stanbul’daki ngiliz
büyükelçilik mensuplarndan Londra’ya gönderilen raporlar bunu
desteklememektedir.
Elmall Muhammed Hamdi, ehbenderzade Ahmed Hilmi, Manastrl smâil
Hakk, Tâhirülmevlevî, Mehmed Âkif gibi dönemin önde gelen “slâmc”
ilim ve fikir adamlar, yaananlarn slâm açsndan kabul edilmesinin
mümkün olmadn ve merutiyetten vazgeçilemeyeceini açkça ilân ederken
ttihat ve Terakkî mensuplar bunun irticaî bir ayaklanma olduunu
söyleyerek sorumluluu dorudan II. Abdülhamid’e ve ttihâd- Muhammedî
Cemiyeti’ne yüklediler. Padiahn ise dikkatli hareket ettii,
isyanclar desteklememekle beraber olaylara seyirci kald, Hareket
Ordusu’na direni gösterilmemesini istedii ve yaananlardan son
derece rahatsz olduu ortadadr. Genel kanaat, ttihatçlar’n iktidara
mutlak hâkim olma ve daha önce baaramadklar II. Abdülhamid’den
kurtulma arzularnn tahakkuku için böyle bir siyaset benimsedikleri
eklindedir. Olaya damgasn vuran irticaî ayaklanma nitelemesi ise
zamann gerek ttihatç gerekse slâmc literatüründe istibdat devrini
geri getirme arzusunun bir arac olarak görülmütür. Böyle olmakla
beraber yakn tarihimizde 31 Mart Vak‘as’nn irticaî vechesi bizzat
kendisinden daha önemli olarak öne çkartlm ve günümüze kadar devam
eden birtakm siyasal, sosyal, dinî ve kültürel politikalara
tarihsel kant vazifesi görmütür. Kesin olan, ttihatçlar’n irtica
ithamyla hem muhalefetten hem de II. Abdülhamid’den kurtulduklar ve
iktidar tamamen ele geçirmi olduklardr. Böylece olaylarn hemen
ardndan çkardklar kanunlarla devleti bilhassa mülkî, adlî ve askerî
tekilâtlanmasnda yer tutan eski dönemin bütün bakiyelerinden
temizlemiler ve imparatorluun sonunu getiren vahim gelimelerin ar
siyasî sorumluluunu tek balarna üstlenmilerdir.
BBLYOGRAFYA
Meclisi Mebusan Zabt Ceridesi (Devre: 1, çtima Senesi: 1), Ankara
1982, III, 14-27, 31-100, 204- 260, 600-652, 700-750 vd.; C. R. von
Sax, Nachtrag zur Geschichte des Machtverfalls der Türkei, Wien
1913, II, 569-571; Ahmed Bedevî Kuran, nklâp Tarihimiz ve Jön
Türkler, stanbul 1945, s. 249-261, 276-277; Ali Cevat, kinci
Merutiyet’in lân ve Otuzbir Mart Hadisesi (haz. Faik Reit Unat),
Ankara 1960, s. 49, 60-61, 79-87, 186-187; smail Hami Danimend, 31
Mart Vak’as, stanbul 1961; Celâl Bayar, Ben de Yazdm, stanbul
1965-66, I, 180-185; II, 344-356, 380-386; Sina Akin, 31 Mart Olay,
stanbul 1972; Yusuf Hikmet Bayur, Türk nklâb Tarihi, stanbul 1983,
I/2, s. 135-136, 182-217; Kâzm Karabekir, ttihat ve Terakki
Cemiyeti: 1896-1909, stanbul 1993, s. 35- 82; Zekeriya Türkmen,
Osmanl Merutiyetinde Ordu-Siyaset Çatmas, stanbul 1993, s. 23-97,
103-112; Ayfer Özçelik, Sahibini Arayan Merutiyet: Meclisi
Mebusan’n Açl, 31 Mart ve 1909 Adana Olaylar, stanbul 2001, s.
169-232; Ali Birinci, “31 Mart Vak’asnn Bir Yorumu”, Türkler (nr.
Hasan Celal Güzel v.dr.), Ankara 2002, XIII, 193-211; V. R.
Swenson, “Military Rising in Istanbul 1909”, Journal of
Contemporary History, V/4, London 1970, s. 171-184; Ahmet Turan
Alkan, “Ordu Siyaset likisinin Tarihine Bir Derkenar: 31 Mart Vakas
ve Sonuçlar”, Yeni Türkiye, VI/31, Ankara 2000, s. 420-429; Hasan
Unal, “Britain and Ottoman Domestic Politics: From the Young Turk
Revolution to the Counter-Revolution, 1908-9”, MES, XXXVII/2
(2001), s. 1-22; Zekeriya Kurun -
Kemal Kahraman, “Dervi Vahdetî”, DA, IX, 198-200; Azmi Özcan,
“ttihâd- Muhammedî Cemiyeti”, a.e., XXIII, 475; ükrü Haniolu,
“ttihat ve Terakkî Cemiyeti”, a.e., XXIII, 481-482. Azmi
Özcan
OTUZ-MEN, Abdürrahim (1752-1835)
Tatar airi ve düünürü.
Abdürrahîm b. Osman b. Sermekî b. Krm el-Bulgarî, Tataristan’n
Bügülme ilçesi yaknlarndaki Otuz-men (bugün Çirmien’e bal Yânâ Kad)
köyünde dünyaya geldi. Daha domadan babas, iki üç yalarnda iken
annesi vefat etti. Annesinin köyü Otuz-men’e nisbetle tannd. Ona
Otuz-meni nisbesini kendisi hakknda ilk bilgilerin kayna olan
Kayyûm Nâsrî ve ehâbeddin Mercânî takmtr. lk örenimini Otuz-men
köyünde Vildan Molla Medresesi’nde gördü. Çevre köylerdeki baz
medreselerde de okuduktan sonra dil-Ural bölgesinin en mehur ilim
merkezlerinden olan Orenburg’a bal Kargal kasabasna giderek Velîd
b. Muhammed el-Emîn Medresesi’ne girdi. Buradaki eitimini
tamamlaynca bir müddet ayn bölgede Siterliba Medresesi’nde ders
verdi. Ardndan bilgisini arttrmak için 1788’de ailesiyle birlikte
Türkistan’a gitti ve bata Buhara, Semerkant olmak üzere baz
ehirlerde bulundu. 1796 ylnda Afganistan’a geçerek Herat ve Kâbil
gibi ehirlerde ilmî çalmalarn sürdürdü. Buhara’da Attârîn
Mescidi’nde bir süre imamlk yapt. Bir rivayete göre Buhara’da iken
Feyzhan isimli bir eyhe baland (Rzâeddin b. Fahreddin, I/6 [1904],
s. 301). 1798’de hanmn kaybeden Abdürrahim çocuklar ile birlikte
önce Otuz-men köyüne gitti, ancak baba taraf bu köyden olmad için
köy halk ona yer vermedi. Bunun üzerine uzaktan akrabalarnn yaad
yakndaki Karaçeme’ye geçti. Burada bir yl kaldktan sonra Çistay’n
(sley) ve Leninogorsk’un Ebi köylerine gitti. Ebi’deki medresede üç
yl hocalk yapt. Ardndan Kuakba köyünde bir medrese kurup örenci
yetitirmeye balad. Daha sonra babasnn köyü Time’te bir süre kald.
Nihayet Bakrdistan’n Siterlitamak iline bal Mereç köyüne göç ederek
ömrünün sonuna kadar burada yaayan Abdürrahim Otuz-meni 4 Mays 1835
tarihinde vefat etti (ölüm tarihi 1997 ylna kadar 1834 olarak
gösterilmise de 1835’te öldüü Bakrdistan Merkez Arivi’nde
saklanmakta olan belgelerden [Fond 138, tasvirleme 2, dosya 657, s.
2] anlalmaktadr).
Arapça ve Farsça bilen Abdürrahim Otuz-meni daha çok manzum eserler
yazmtr. Tatar edebiyat ve düüncesi tarihinde önemli bir yere sahip
olduu kabul edilir. Tasavvufî mahiyette olan eserlerinde dönemin
toplumsal aksaklklarn, halk arasndaki bid‘at ve hurafeleri,
âlimlerin, yöneticilerin ve din görevlilerinin cahilliklerini konu
edinmi, bu tür problemleri çözebilmek için fkh ve tefsiri tam
anlamyla bilmek gerektiini savunmutur. Ferîdüddin Attâr, Sa‘dî-i
îrâzî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve mam Gazzâlî’yi okumu,
bunlarn baz eserlerini istinsah ve erhetmitir. Abdürrahim’in
üzerinde en çok durduu konulardan biri ilimdir. O ilmi hayatn esas
olarak görür ve her eyden üstün tutar. lim hem edep, hayâ, iyilik
gibi ahlâkî vasflarn hem dünyadaki ihtiyaçlar karlamann yegâne
yolu, dünyevî ve uhrevî saadete ulamann en önemli vastasdr.
Medreselerde hayattan kopuk bilgilerin öretilmesine kar çkan
Abdürrahim Otuz-meni bu çerçevede deerlendirdii felsefe ve mantk
öretimini reddeder, faydal ilimler arasnda fkha özel bir yer verir.
Hayatn rahat, huzurlu ve âdil bir ekilde yaanmas fkhn iyi
bilinmesine bal olduu halde döneminde fkha gereken önemin
verilmemesinden yaknr. Ona göre âlim “kâmil akl sahibi
olan kimse” demektir. lim sahibi kii bilmediini bilir ve ilmini
ahlâkna yanstr. Kendi menfaatinden ziyade halk aydnlatmaya çalr.
Otuz-meni’nin hayat göz önünde tutulduunda onun yaantsnn
fikirleriyle uyutuu görülür. Abdürrahim din görevlilerinin nikâh,
cenaze vb. hizmetler karlnda para almalarn slâm’a aykr bulmu,
toplumdaki aksaklklar ve bid‘atlar sk sk gündeme getirerek dini çok
iyi bilmeden ve taklitten kaçnmadan bunlardan kurtulmann mümkün
olmadn belirtmitir. Rusya müslümanlarnn kz çocuklarn okutmalar
gerektiini savunmu, hatta Rusça örenmeyi “krk birinci farz” olarak
görmü, bu görüleriyle kendisinden sonra gelen Cedîdciler’e öncülük
etmitir.
Eserleri. Abdürrahim Otuz-meni otuz biri manzum, on dördü mensur,
üçü manzum-mensur kark, ikisi Arapça-Farsça sözlük, biri takvim
çalmas olmak üzere elli kadar eser kaleme almtr. Ayrca ona
atfedilen veya ona ait olduu bilinip halen bulunamayan eserler
vardr. Çou Türkçe, bir ksm Arapça ve Farsça olan eserlerinin
tamamna yakn Kazan Devlet Üniversitesi Lobaçevski Fenni Kütüphanesi
ark Yazmalar Bölümü ile Rusya Fenler Akademisi Kazan ubesi Alimcan
brahimov Dil-Edebiyat Enstitüsü Arivi’ndedir. Ayrca baz eserleri
Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadr. Baz manzum eserleri
unlardr: 1. Cenâhu’l-felâh fî zemmi mübâh. Açgözlülüe ve nefsânî
isteklerin kontrol edilmesine dair Türkçe bir risâledir. 2.
Dürretü’l-fâhire Yaki Âhiretnâme. mam Gazzâlî’nin
ed-Dürretü’l-fâire fî kefi ulûmi’l-âire adl kitabndan faydalanlarak
kaleme alnmtr. 3. Tuhfetü’l-gurebâ ve Letâifü’l-ezâ. Bir mukaddime,
bir hikâye, dört bölüm (makale) ve bir hâtimeden ibaret olan eserde
Buhara medreselerindeki yanl uygulamalardan bahsedilmektedir. 4.
Gurbetnâme. Bir mukaddime, be fasl ve bir hâtimeden oluan 200
msralk bir risâledir. 5. Avârifü’z-zamân. Bir mukaddime,